En güzel Cemil Meriç sözleri ve şiirleri! Cemil Meriç kimdir, ne zaman vefat etti?

En güzel Cemil Meriç sözleri ve şiirleri bugün gündemde yer alan konulardan oldu. 13 Haziran 1987 yılında vefat eden usta isim sevenleri tarafından bir kez daha rahmetle anılıyor. Görme yetisini yitirdikten sonra en üretken çağını yaşayan Meriç, Fransızca ve İngilizce metinleri sözlü olarak çevirmiştir. Peki, Cemil Meriç kimdir? En güzel Cemil Meriç sözleri ve şiirleri sizlerle...

Cemil Meriç, sevenleri tarafından rahmetle yad ediliyor. Türk edebiyatına bıraktığı sayısız eser ile gönüllerde taht kuran Meriç, dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji alanlarında çalışmalar yapmıştır. 13 Haziran 1987 yılında vefat eden Cemil Meriç kimdir? En güzel Cemil Meriç sözleri ve şiirlerine haberimizden ulaşabilirsiniz.

CEMİL MERİÇ KİMDİR?

Hüseyin Cemil Meriç, 12 Aralık 1916, Reyhanlı, Hatay'da dünyaya gelmiştir. 13 Haziran 1987 yılında İstanbul'da vefat etmiştir

Başta dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin birçok alanında araştırma yapmış ve yazılar kaleme almış bir düşünce adamıdır. Telif ettiği 12 eseri ve tercümeleriyle Türk edebiyatında önemli bir yeri olduğu kabul edilir. Sosyoloji profesörü Ümit Meriç'in babasıdır.

Cemil Meriç neden kör oldu? Cemil Meriç görme yetisini nasıl kaybetti?

1916'da Reyhaniye'de (bugünkü Reyhanlı) dünyaya geldi. Balkan Savaşları sırasında Dimetoka'dan göçmüş bir ailenin çocuğuydu. Babası, Dimetoka'da hakimlik yapan Mahmut Niyazi Bey, annesi Zeynep Ziynet Hanım'dır. Babası Mahmut Niyazi Bey Antakya'da Ziraat Bankası Müdürlüğü ve mahkeme reisliği yapmıştır. 7 yaşına kadar Antakya'da yaşayan Cemil Meriç, babasının memuriyetten ayrılması üzerine ailesi ile birlikte Reyhanlı'ya döndü. Reyhanlı Rüşdiyesi'nde ilkokulu bitirdikten sonra yeniden Antakya'ya gitti. Fransız idaresindeki şehirde Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi'nde okudu. Bu okulda iken gözlerinin 6 derece miyop olduğu anlaşıldı İlk yazısı olan "Geç Kalmış Bir Muhasebe" başlıklı makalesi yerel Yenigün gazetesinde yayımlandı. 12. sınıftayken, milliyetçi tutumu, yayımlanan bir yazısı ve bu yazıda bazı hocalarını eleştirmesi yüzünden lise diplomasını alamadan okulu terk etmek zorunda kaldı. Lise öğrenimine devam etmek üzere İstanbul'daki Pertevniyal Lisesi'ne gitti. Bu sırada Nâzım Hikmet ve Kerim Sadi başta olmak üzere dönemin solcu aydınlarıyla tanıştı.

Geçim sıkıntısı nedeniyle 1937'de İskenderun'a döndü. Haymaseki köyünde 9 ay kadar ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra aynı yıl İskenderun'da Tercüme Bürosu'na reis muavini oldu. 1938'de Batı Ayrancı Köyü'nde ilkokul öğretmenliği, Türk Hava Kurumu'nda sekreterlik, belediyede kâtiplik gibi geçici işlerde çalıştı. 1939 Nisan ayında Hatay hükümetini devirmek iddiasıyla tutuklanıp Antakya'ya götürüldü; idam talebiyle yargılandı; 2 ay sonra beraat etti.

1940'ta İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu'na burslu olarak kabul edildi, 2 yıl bu kurumda öğrenim gördü. 1941'den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yazıları yayımlamaya başladı.

Öğretmen eşinin tayininin Elazığ'a çıkmaması ve çiftin bu şehirde iki çocuk kaybedip ancak İstanbul'da doğum yapabileceğinin anlaşılması üzerine 1945'te Elazığ'daki öğretmenlik görevinden ayrılıp İstanbul'a gitti. 1945'te oğlu Mahmut Ali, ertesi yıl ise kızı Ümit dünyaya geldi. 1946'da İstanbul Üniversitesi'nde Fransızca okutman olarak göreve başlayan Meriç, 1974'te emekli oluncaya kadar Fransızca okutmanlığı sürdürdü bu arada bir yıl kadar Yirminci Asır dergisinde yazılar yayımladı (1947). Victor Hugo'nun Hernani adlı piyesini manzum olarak tercüme etti (1948); Işık Lisesi'de Fransızca dersleri verdi (1952-1954)

1954 yılının bahar aylarında bir kaza sonucu gözlerini tamamen yitirince birkaç başarısız göz ameliyatının ardından 1955'te vapurla tek başına Marsilya'ya, oradan Paris'e gitti. 6 aylık tedavi başarılı sonuç vermeyince yurda döndü. Görme yetisini tamamen yitirdiğinden dolayı bir süre bunalıma girdi ancak çevresindekilerin yardımıyla yeniden okuyup yazmaya başladı.

Görme yetisini yitirdikten sonra yazarlık hayatının en üretken çağı başladı. Çevresindekilere okuttuğu Fransızca ve İngilizce metinleri sözlü olarak çevirdi ve yardımcılarına yazdırdı. Basılmamış olan bir Fransızca grameri hazırladı. Dikte etmek suretiyle makaleler yazmaya devam etti. 1963'ten itibaren Edebiyat Fakültesi'nin Sosyoloji bölümünde sosyoloji ve kültür tarihi dersleri verdi; bu dersleri emekliliğine kadar sürdürdü. Aralıklarla 20 yıl sürdürdüğü günlüklere 1963 yılında başladı. İlk telif kitabı "Hint Edebiyatı" 1964'te yayımlandı. Bir dünya edebiyatı yazma düşüncesiyle yola çıkan Meriç, İran edebiyatı ile işe başlamış ama sonra Hint edebiyatına yönelmişti. Doğu medeniyetlerine karşı olan önyargıları yıkmayı amaçlayan ve 4 yıllık bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan eser, "Bir Dünya'nın Eşiğinde" başlığıyla iki kez daha basıldı. Hint Edebiyatı'ndan sonra Batı düşüncesinin önemli bir yönünü aydınlatmayı amaçladı. Bu düşünceyle sosyalizmin temelini atan ve sosyolojinin kurucusu olan Saint Simon hakkında bir eser kaleme aldı ancak basacak yayınevi bulmakta zorlandı. Eser, 1967'de Can Yayınları tarafından basıldı.

1965-1973 yılları arasında çeşitli dergilerde yazıları ve çevirileri yayımlandı. Hisar dergisinde "Fildişi Kuleden" başlığı ile sürekli denemeler yazdı. İstanbul Üniversitesi Fransızca okutmanlığından emekli oldu ve yılların birikimini kitaplaştırmaya girişti. O yıl, Türkiye Millî Kültür Vakfı'ndan fikir dalında ödül aldı. "Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülâkata bu kitabı yazmak için geldim." dediği "Bu Ülke" adlı kitabını 1976'da yayımladı. Kitap, onun çeşitli fikir, kültür ve edebiyat meselelerine dair aforizmalarından oluşur. Aynı yıl, medeniyet kavramını tartıştığı "Umran'dan Uygarlığa" adlı eseri yayımlandı.

1978-1984 yıllarında çoğu Kubbealtı'nda olmak üzere konferanslar veren Meriç, 1980'de br edebiyat tarihi ve düşünce tarihi niteliği taşıyan "Kırk Ambar" adlı eseri Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü'ne layık görüldü.

1981'de Ankara Yazarlar Birliği tarafından "Yılın Yazarı" seçildi. 1981'de basılan yarı derleme, yarı telif Bir Facianın Hikâyesi'nde yakın tarihin yeni bir muhasebesini yaptı.

1983'te eşi Fevziye Hanım'ı kaybeden Meriç, aynı yıl Ağustos ayında beyin kanaması geçirdi ve sol tarafına felç indi. Sağlığında basılan son eserleri Işık Doğudan Gelir (1984) ile Kültürden İrfana (1985) oldu. 13 Haziran 1987'de hayatını kaybetti. Cenazesi, Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir.

2004 yılında Üsküdar Belediyesi'nin açtığı kültür merkezine, 2012 yılında Hatay'daki il kütüphanesine adı verilmiştir. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde doğduğu ev müzeye dönüştürülmüştür

CEMİL MERİÇ SÖZLERİ VE ŞİİRLERİ

Kendini tanımak, marifetlerin marifeti.

İnsanlar kıyıcıydılar kitaplara sığındım.

İyilik eden mükâfat beklediği an tefecidir.

Kahramanlık, hatada ısrar etmemektir.

Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.

İnsan hafızasının gücü nisbetinde acı çeker.

Görenin yalnızlıktan, şikayete hakkı yoktur..

Coğrafyamızda tek kıta vardı, kafatasımızda tek yarım küre.

Kitap, zekayı kibarlaştırır.

Zulmün karşısında tarafsızlık, namussuzluktur.

Ben bu kadar acıyı sen de başkalarına benze diye çekmedim.

Zindanıma geldiğin zaman iki yol vardı önümde: cinnet ve ölüm, Sen üçüncü oldun.

Bazıları taçla doğar, bazıları kılıçla. Ben kalemle doğmuşum.

Hiçbir zafer umulanı vermez ve hiçbir yenilgi mutlak değildir.

Tarih çizilecek bir tablo değil çözülecek bir bilmecedir..

Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek.

Asi, isyan ediyorsa yeni bir tanrı bulmak amacıyladır.

Hangi beste sözün musikisiyle, sözün füsunuyla boy ölçüşebilir.

Türkiyede ki kavga Hilâl ile haç ın kavgasıdır.

Çıkar konuşunca vicdan susar..

Imtihandan geçmeyen sevgi, saman alevidir.

Meçhule açılan bir kapıdır kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza.

Kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.

Gençliğim ahlaksız bir vadide akan başıboş bir ırmaktı.

Her yüzyılda birkaç kişi düşünür, diğerleri ise onların düşündüğünü düşünür.

Düşünce, bir meydan okuyuşa idrakimizin verdiği cevaptır.

Bizler ki aynı kitaba baş eğmiş insanlarız, bizden âlâ akraba mı olur?