AİHM, başvuruyu ilk olarak AİHS'in 10. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü kapsamında incelemeye aldı. Başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin varlığını kabul eden AİHM, bu müdahalenin açıkça kanun tarafından öngörüldüğünü ve meşru amaç taşıdığını tespit etti.
Müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığını da inceleyen AİHM, avukatların mahkeme içindeki rolüne dikkati çekti.
AİHM, adaletin iyi işlemesi için avukatların sorumlu bir şekilde davranması gerektiğine yönelik kararlarına atıf yaptı.
- Basın toplantılarının kamuoyunu bilgilendirme amacı gütmediği tespit edildi
Başvurucuların terörist başı Öcalan ile görüştükten sonra yaptıkları basın toplantılarının Öcalan'ın savunmasına, adaletin işleyişine ilişkin kamuoyunu bilgilendirme amacına yönelik olmadığını belirleyen AİHM, bunların Öcalan'ın, PKK'nın izlemesi gereken stratejiyle iligili değerlendirmeleri olduğunu tespit etti.
Öte yandan AİHM, Türk makamlarının başvurucular hakkındaki yasaklama kararıyla, Öcalan'a yapılan ziyaretler kullanılarak Öcalan ve PKK arasındaki iletişimin sağlanmasını engelleme amacı güttüğünü belirledi. AİHM, bu yasaklamanın zorunlu bir toplumsal ihtiyaca cevap verdiğini belirtti.
- "Güdülen meşru amaçla orantılı"
AİHM, 1,5 yıl süreyle geçici şekilde uygulanan yasaklama kararının güdülen meşru amaçla orantılı olduğunu ifade etti.
Bu tedbirin başvurucuların Öcalan dışındaki müvekkilleriyle olan profesyonel hayatlarına negatif bir etkisi olmadığına dikkati çeken AİHM, uygulanan yaptırımın başvurucuların mesleki kurallara aykırı davranışlarına ölçülü bir cevap olduğunu belirleyerek, şikayetlerin AİHS'in 10. maddesi bağlamında açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna vardı.
AİHM, yasaklamaya ilişkin izlenen usullerin adil ve çelişmeli yargılama ilkesine uygun olduğunu tespit etti.
Mahkeme, iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle başvuruyu kabul edilemez buldu.
(AA)