14 Aralık 2018 Cuma hutbesi

14 Aralık 2018 Cuma hutbesi son dakika Diyanet Cuma hutbesi bugün Cuma namazı saat kaçta? Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) 7 Aralık tarihli Cuma Hutbesi'ni yayımlandı. Türkiye genelinde tüm camilerde okutulacak haftanın hutbesi Diyanet tarafından açıklandı. 81 ilde okutulacak 14 Aralık 2018 Diyanet Hutbe ile ilgili detaylar ve 81 il Cuma namazı saatleri haberimizde... Cuma namazı kaçta Namaz Vakitleri İstanbul Ankara İzmir Cuma namazı saati vakti kaçta soruları araştırılıyor.

14 Aralık 2018 Cuma hutbesi son dakika Diyanet Cuma hutbesi bugün Cuma namazı saat kaçta? 14 Aralık Cuma Hutbesi yayımlandı. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Haftanın Hutbesi'ni yayımladı. Âdem (a.s.) ve eşi Havva validemiz, cennette bir hata işlemişlerdi. Derhal bu hatalarının farkına vararak pişman oldular. Yüce Rabbimiz, onlara hatadan dönme erdemini, tevbe nimetini lütfetti. Onlar da; “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz” diyerek pişmanlıklarını dile getirdiler, Allah’tan bağışlanma dilediler. Böylece insanlık tevbenin ilk örneğini Hz. Âdem ile eşinden öğrenmiş oldu. Cuma namazı kaçta Namaz Vakitleri İstanbul Ankara İzmir Cuma namazı saati vakti kaçta soruları araştırılıyor.  Detaylar ve en son haberler ve son dakika gelişmeleri aksam.com.tr'de

CUMA GÜNÜ MESAJLARI İÇİN TIKLAYIN

CUMA NAMAZ VAKİTLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

NAMAZ VAKİTLERİ İÇİN TIKLAYINIZ 

TÜM İLLERİN NAMAZ VAKİTLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

İSTANBUL NAMAZ VAKİTLERİ İÇİN TIKLAYINIZ 

ANKARA NAMAZ VAKİTLERİ İÇİN TIKLAYINIZ 

İZMİR NAMAZ VAKİTLERİ İÇİN TIKLAYINIZ 

14 Aralık 2018 Cuma hutbesi

Aziz Müminler!

Âdem (a.s.) ve eşi Havva validemiz, cennette bir hata işlemişlerdi. Derhal bu hatalarının farkına vararak pişman oldular. Yüce Rabbimiz, onlara hatadan dönme erdemini, tevbe nimetini lütfetti. Onlar da; “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz” diyerek pişmanlıklarını dile getirdiler, Allah’tan bağışlanma dilediler. Böylece insanlık tevbenin ilk örneğini Hz. Âdem ile eşinden öğrenmiş oldu.

Kıymetli Müslümanlar!

Hepimiz beşeriz. Hayatımız boyunca bize vesvese veren şeytanla ve bizi hatalara sevk etmeye çalışan nefsimizle mücadele ederiz. Bu mücadelede bazen kulluğumuzun gereğini yerine getirir, bazen de savrulmalar yaşar, gaflete ve hataya düşeriz. Hata ettiğimizde ise Allah’tan ümidimizi kesmez ve rahmet kapılarını tevbe anahtarıyla açarız.

Değerli Müminler!

Tevbe, Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği kurtuluş ve arınma müjdesidir. Kulun Rabbini hatırlaması, aczini dile getirmesi ve Cenâb-ı Hak’tan af ve mağfiret dilemesidir. Merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah’a iltica etmesidir. Tevbe, adeta hayata yeniden başlamamız, tertemiz bir sayfa açmamız için Rabbimizin bizlere bir ikramıdır. Günaha düçar olan mümin için yolunu ve yönünü tayin eden en önemli kılavuzdur.

Aziz Müslümanlar!

Allah’ın, affetme ve bağışlama anlamı taşıyan nice isimleri vardır. O, Tevvâb’tır; tevbeleri çokça kabul edendir. Afüvv’dür; engin rahmetine sığınanları affedendir. Gafûr’dur; dileyeni ve dilediğini bağışlayandır. Settâr’dır; hata ve kusurları örtendir.

Cenâb-ı Hak, kendisine yönelen ve samimiyetle tevbe edenleri asla boş çevirmez. Gönülden kendisine teslim olanları asla mahcup etmez. Merhametiyle kullarına lütufta bulunur.

Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Ancak tevbe edip de iman eden ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” 

Muhterem Müslümanlar!

Tevbenin özü samimiyetle ve ihlasla yapılan bir yakarıştır. Yüce Rabbimiz “Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tevbe edin” buyurmaktadır.

Tevbenin özü ruhumuzun derinliklerinde hissettiğimiz pişmanlıktır. Resûl-i Ekrem (s.a.s), bir hadislerinde “Günahtan pişmanlık duymak, tevbedir” buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir.

Tevbenin özü hata ve günahlarımızın bir an önce farkına varıp Yüce Allah’a yönelmektir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Allah katında makbul tevbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” 

Tevbenin özü bir daha günahlara dönmeme, heva ve hevesin esiri olmama azmidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) tevbeyi “Bir daha dönmemek üzere günahı terk etmek” olarak nitelemiştir.

Kıymetli Müminler!

Tevbe kapısı ardına kadar açıktır. Son nefesimize kadar da açık kalacaktır. Öyleyse bize düşen, Allah’ın rahmet deryasından nasibimizi aramaktır. Samimiyetle, pişmanlıkla, kararlılıkla O’nun merhamet ve keremine sığınmaktır. Gündelik hayatın karmaşası içinde bitap düşen gönüllerimizi ve zihinlerimizi tevbeyle arındırmaktır.

Hutbemi Peygamberimizin seyyidü’l-istiğfar duasıyla bitiriyorum:

cumahutbesi-kucuk.jpg “Allahım! Sensin benim Rabbim, senden başka ilâh yok. Beni yarattın ben de senin kulunum. Ben gücüm yettiğince sana verdiğim sözün ve senin vaadin üzereyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Üzerimdeki nimetini itiraf ediyorum. Ve günahımı da itiraf ediyorum. Beni, günahlarımı bağışla çünkü günahları senden başka affedecek hiç kimse yoktur.”

ELÂM: İSLÂM’IN GÜVEN VE BARIŞ ÇAĞRISI

Mübarek Cuma günü, aynı safta bir araya gelen aziz müminler! Bizi yaratan, yaşatan, türlü nimetlerle donatan Allah’a hamdü senalar olsun! O’nun habîb-i edîbi Muhammed Mustafa’ya salâtü selâm olsun! Resûl-i Ekrem’in pâk ve temiz âline, aziz ve kerim ashabına selâm olsun! Barış ve esenlik dini İslam’a sımsıkı sarılan, etrafına huzur ve güven veren Müslüman gönüllere selâm olsun! Muhterem Müslümanlar! Allah Resûlü (s.a.s), emin belde Mekke’den esenlik diyarı Medine’ye hicret için yola çıktığında, Medineli Müslümanlar günlerce hasret ve heyecan içinde onu beklemişlerdi. Nihayet Sevgili Peygamberimizin şehre ulaştığı haberi duyulunca ahali büyük bir coşkuyla yollara döküldü. Herkesin gözü ve kulağı Peygamberimizde, onun mübarek ağzından dökülecek ilk sözlerde idi. Allah Resûlü (s.a.s), o gün kalabalığa şöyle seslendi: “Ey insanlar! Selâmı aranızda yayın, birbirinize yemek ikram edin, insanlar uykuda iken namaz kılın ki, selâmetle cennete giresiniz.”   Kıymetli Müminler! “Selâm”, Rabbimizin esmâ-i hüsnâsından biridir. Allah Teâlâ, kullarını selâmete eriştiren, onlara sağlık ve afiyet bahşedendir. Muhammed Mustafa (s.a.s), insanlığı tevhide ve adalete davet eden, Allah’a kulluk etmeye, güven ve huzuru hâkim kılmaya, kardeşçe yaşamaya çağıran son peygamberdir. İslâm, adı üzerinde, barış ve ebedi kurtuluş dinidir.

Müslüman ise, elinden ve dilinden diğer insanların güvende olduğu kişidir.  Değerli Müslümanlar! Müminlerin birbirlerine “Selâmün aleyküm”, “Allah’ın selâmı üzerinize olsun” diyerek seslendiği her an, selâmın zengin anlam dünyası hayatımıza yansır. Mümin, imanından aldığı huzur ve güveni selâm ile çevresine yayar ve iyi niyetlerini duaya döker. Selâm, kalabalıklar içinde kendi telaşına düşmüş, belki de birbirine yabancılaşmış insanları tanıştırır ve kaynaştırır. Bir dost selâmı, yalnız olmadıklarını onlara hatırlatır. Kalpleri yumuşatır, kırgınlıkları ortadan kaldırır. Selâm denizi coştuğunda gönüllerden kini giderir. Cennete ulaşan yolda, selâm ile yayılan muhabbetin payı vardır. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s), şöyle buyurmaktadır:

“İman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olamazsınız. Yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.”   Muhterem Müslümanlar! Mümin, kâinattaki her varlıkla selâm ve güven ilişkisi kurar; her işinde selâm ve barış dili kullanır. Allah’ın selâmını veren Müslüman, adeta bulunduğu yerde sözleriyle ve davranışlarıyla huzurun teminatı olur. Can yakmaz, gönül yıkmaz, kimseyi hakir görmez, kimsenin onur ve haysiyetini zedelemez, kaba ve kırıcı konuşmaz. Hâsılı Müslüman’ın verdiği selâm kuru bir sözden ibaret değil, bilâkis mana ve maksadına uygun bir iyilik şiarıdır. Aziz Müminler! Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de bize şöyle hitap ediyor: “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (yani İslam'a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”  O halde, en yakınlarımızdan başlamak üzere selâmı yayalım ve tanımasak da selâm verdiğimiz müminlerin sayısını artıralım. Bir huzur ve bereket duası olan selâmın hakkını verelim. Varlığımızla bulunduğumuz her yere güven ve huzur taşıyalım. Selâmımızla dillerden gönüllere kardeşlik bağları kuralım. Böylelikle misafiri olduğumuz fani dünyayı kavga ve ızdırap yurdu olmaktan çıkarıp sulh ve selâmet yurdu haline getirelim. 1 Tirmizî, Sıfâtü’l-kıyâme, 42.  2 Tirmizî, Îmân, 12.  3 Müslim, Îmân, 93. 4 Bakara, 2/208.