HÜSNA KÖŞGER
TRT1'in yayınlandığı ilk günden beri reytinglere damgasını vuran dizisi Gönül Dağı, kadrosunda pek çok genç oyuncuyu bulunduruyor. O isimlerden birisi de, dizinin başrollerinden Semih Ertürk. Gönül Dağı'nda Veysel karakterini oynayan Semih Ertürk, AKŞAM'dan Hüsna Köşger'e; kariyer yolculuğu, hayalleri ve başrolü olduğu Gönül Dağı dizisi hakkında açıklamalarda bulundu.
Yayınlandığı günden bu yana zirveden hiç düşmeyen Gönül Dağı dizisinin başarısını yorumlayan Semih Ertürk, "Başarıdaki asıl sebep; benim başından beri çok zekice bulduğum, senaryo matematiği. Gönül Dağı her bölüm anlatıcısını değiştirerek televizyon dizilerinde alışık olmadığımız bir şey yapıyor. Başından beri her bir yeni bölümün hikayesini, başka bir karakterden dinliyoruz ve bu büyük rol, küçük rol gibi ayrımlar olmadan yapılıyor. Böylece dizi, içerisinde bulunan bütün karakterlerin hikayesini derinlemesine işlemiş oluyor. Seyirci karakterlerin geçmişlerini, travmalarını, hayallerini ve bunun gibi daha birçok şeyi bilerek karakterlerle derin bağlar kuruyor. Beş senedir aldığımız mesajlar ve seyirciden yüz yüze duyduklarımız, bu anlattıklarımı destekliyor" tanımını yaptı.
Ağva'da geçen bir çocukluk, teknik liseden mezun olmuşsunuz ama üniversite hayatınız tam tersi şekilde ilerlemiş. Mühendislik vb. bir alanda ilerlemeyip devlet konservatuvarında tiyatro okuma fikri nasıl gelişti?
Esasen teknik lisede okumak istememiştim. O yaşlarda elimden kalem düşürmez, sürekli resim yapardım. Ben resimle ilgili şeyler planlarken lise seçmek için çok vaktimiz kalmamıştı ve özel sanat okulları ailem için biraz pahalıydı diye hatırlıyorum. O yüzden ailem beni, teknik liseye göndermeye karar verdi. İyi de oldu çünkü tiyatroyla lisede tanıştım. Ayrıca teknik liseyi hiç sevmemiştim, ilk sene sınıfta kaldım, ikinci sınıfa geçtiğim üçüncü senenin ikinci döneminde devamsızlık yüzünden okuldan atıldım. Örgün öğretimden açık öğretime geçiş benim için şansmış aslında çünkü sevdiğim şeyleri düşünmek için çok zamanım oldu. Geleceğimi aceleyle planlasam, belki şimdiki kadar verimli sonuçlar alamayacaktım. Üniversite için yine çizimle ilgili şeyler planlarken iç mimarlık gibi seçeneklere yönelmiştim. Sonra tiyatro aklıma geldi ve oyuncu olma fikri kafamı çok karıştırdı. Aslında, daha önce sahneye çıkmamış deneyimsiz biri olarak büyük bir risk aldım ve tiyatroya karar verdim. Konservatuvar sınavlarına hazırlandım ve kazandım. Okuldan atıldığımda, "Gelecekte çok başarısız olacağım" diye düşünüyordum ama hayatın ne getireceği belli olmuyor gerçekten...
"OYUN YAZARLIĞIYLA İLGİLİ BİR HAYALİM OLMADI"
'Tiyatro benim kariyer hedefim. Kendimi geliştirebilmek için sahnede olmam gerektiğini düşünüyorum... İleride bir noktada kamera önünü bırakıp kariyerime tiyatroda devam etmek isterim' şeklinde bir söyleminiz var. Şu anki sürecinizde tiyatroya yönelik bir çalışmanız var mı ya da bir gün kendi oyununuzu yazıp yönetmek ister misiniz?
Bir süredir üzerinde çalıştığımız ancak yoğunluğumuz sebebiyle sahneleyemediğimiz bir tiyatro oyunum var. Bu oyunun sahnelenmesiyle ilgili süreç, hem benim hem rol arkadaşımın takvim yoğunluğu yüzünden belirsizliğini koruyor. Umarım en yakın zamanda sahnede olabiliriz. Oyun yazarlığıyla ilgili bir hayalim olmadı şimdiye dek. Benim çok saygı duyduğum, ancak aynı ölçüde zor olduğunu düşündüğüm bir alan bu. Kendi oyunlarını yazıp sahneleyen okul arkadaşlarıma oldukça imrensem de, cesaret edip bir oyun yazmaya girişemem sanıyorum.
"GÖNÜL DAĞI'NIN SENARYO MATEMATİĞİNİ ZEKİCE BULUYORUM"
Bir sezonu tamamlarsak başarıdır düşüncesinin yaygın olduğu bir süreçte, beşinci sezonunu tamamlayan bir dizide başrolsünüz... Sizce Gönül Dağı'nın bu başarısındaki asıl sır ne?
Gönül Dağı bozkırda çekilen ve o coğrafyanın hikayelerini temel alan ilk televizyon dizisi. Ayrıca hikayenin masalsı oluşu onu masum ve içten yapıyor. Ama başarıdaki asıl sebep; benim başından beri çok zekice bulduğum, senaryo matematiği. Gönül Dağı her bölüm anlatıcısını değiştirerek televizyon dizilerinde alışık olmadığımız bir şey yapıyor. Başından beri her bir yeni bölümün hikayesini, başka bir karakterden dinliyoruz ve bu büyük rol, küçük rol gibi ayrımlar olmadan yapılıyor. Böylece dizi, içerisinde bulunan bütün karakterlerin hikayesini derinlemesine işlemiş oluyor. Seyirci karakterlerin geçmişlerini, travmalarını, hayallerini ve bunun gibi daha birçok şeyi bilerek karakterlerle derin bağlar kuruyor. Beş senedir aldığımız mesajlar ve seyirciden yüz yüze duyduklarımız, bu anlattıklarımı destekliyor. Başından beri defalarca; "Veysel aynı benim çocukluğum" ya da "Tam benim hikayemi oynuyorsun" gibi cümleler duyuyorum seyirciden. Özel olan şey; diğer oyuncu arkadaşlarım da oynadıkları karakterler için aynı cümleleri duyuyorlar. Bence işin başarısının sırrı, tam olarak burada saklı.
Oynadığınız karakter Veysel'i, Semih olarak değerlendirmenizi istesem; hayattaki en büyük handikabı ne olabilir? Onun hikayesinde etkili olan duygu ne olabilir?
Veysel'in en büyük engeli çocukluğu maalesef. Veysel, baba sevgisi ve desteğinden mahrum büyümüş binlerce insanın temsili aslında. Veysel'in çocukluğunda babasının sevgisizliğinden doğmuş bir çok travma var hatta bunlardan biri, Veysel'in sinir hastası olmasına sebep olmuş. Veysel yetişkin gibi davranan, çocukluğunda sevilmediği ve desteklenmediği için hayatı boyunca sorun ondaymış gibi yaşamış ve çaresizce babasının onu sevmesini beklemiş masum bir çocuk. Onun hikayesindeki en önemli duygu, bu yoksunluktan doğuyor.
"ENTELEKTÜEL OLMAYA ÖZENEN BİRİYİM"
Rol arkadaşlarınızdan Serkan Kuru sizin için, setin en entelektüeli yorumunu yapmıştı. Gerçekten böyle misinizdir? Siz de kendinizi entelektüel görür müsünüz?
Serkan ağabey beni onore etmiş teşekkür ederim. Ancak ben kendimi, aydın olarak tanımlayamam. Ben nispeten meraklı biriyim yalnızca ve merak ettiğim konuları araştırmak hoşuma gidiyor. Bunu yaparken okuma disiplinimi çeşitli alanlara yayarak, kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Ancak bilgi birikimimin entelektüel olmaya yetecek kadar geniş yelpazede olduğunu düşünmüyorum henüz. Ben bu konuda kendimi ancak, "entelektüel olmaya özenen biri" olarak tanımlayabilirim.
Sinemada son dönemde sanatçıların hayatlarının film yapılması trend halinde. Böyle bir projede rol alacak olsanız; kimin hayat hikayesinde başrol olmak isterdiniz?
Biyografi filmleri çok sevdiğim bir kategori değil aslında. Bu kategoride çok iyi performanslar izlemiş olsam da, bana yaşamış birini canlandırmak çok cazip gelmiyor. İşimi yaparken en eğlendiğim bölüm, prova süreci olur genelde. Oyuncu olarak bu konuda beni endişelendiren şey, yaşamış birinin karakterini çalışırken hareket kabiliyetimin kısıtlı olacak olması. Oynayacağımı varsaydığım kişinin hayatıyla ilgili elimde çok malzeme varsa bu, rolü çalışırken konfor alanımı daraltır diye düşünüyorum. Tabii ki sınırlı bir alan içinde yaratıcı olma imkanına sahipsiniz ama biyografilerde sınırların çok net çizilmiş olması, oyuncu olarak beni heyecanlandırmıyor açıkçası. Geçmişte yaşamış ilginç bir karakteri ancak onunla ilgili elimde çok veri yoksa oynamak isterim, aksi hali çok zevkli bir çalışma süreci gibi gelmiyor bana.
Setin dışında nasıl birisiniz? Oyunculuğa dair en büyük motivasyon kaynağınız nedir?
Set dışında genelde kendi kendine vakit geçirmeyi seven, dolayısıyla çoğu zaman insanlardan uzak duran kendi halinde biriyim. Oyunculukla ilgili en büyük motivasyonum; hayatı yaşayış biçimimle oldukça çelişiyor aslında. Kendimle kalmayı seven biri olarak, oyunculukla ilgili en büyük motivasyonum kendimden uzaklaşmak. Oynarken bir an bile olsa kendim gibi düşünmemenin bende yarattığı rahatlatıcı etkiye, inanamazsınız. Bazen çok yoğun duygular yaşamam gereken zor sahneler oynuyorum, sanırım en rahat uykularımı böyle sahnelerden sonra uyuyorum. Hayatı büyük hırslarla, kendime ulaşılamayacak hedefler koyarak yaşamıyorum; oyunculuğa dair önüne geçilemez hırslarım, hedeflerim yok belki ama her seferinde tek düşündüğüm, oynarken mutlu olduğum kadar hiçbir yerde mutlu olmadığım.