Çok Güzel Hareketler'in yıldızı Atakan Çelik itiraf etti: Adımı pidede görünce...

Atakan Çelik, ''Çok Güzel Hareketler'' ekibindeki dinamikleri, oyunculuk kariyerine geçiş sürecini, müziğe olan ilgisini ve sosyal medyanın komedi üzerindeki etkilerini AKŞAM'a anlattı. Çelik, sosyal medyada kendileri hakkında yapılan ''Çok Güzel Hareketler Bunlar ekibi gibi olamayacaklar'' eleştirilerine de cevap verdi.

Merve Samıt

Atakan Çelik, "Çok Güzel Hareketler Bunlar" ekibiyle adından söz ettikten sonra, oyunculuk kariyerine geçiş sürecinden müziğe olan ilgisine, sosyal medyanın komediye etkisinden çocuklarla çalışmanın keyfine kadar pek çok farklı konuda açıklamalarda bulundu. Çelik, ekip içindeki uyumdan sosyal medya eleştirilerine kadar birçok önemli detaya değinirken, gelecekteki komedi ve mizah algısının nasıl şekilleneceğine dair görüşlerini AKŞAM'dan Merve Samıt'a anlattı.

Çok Güzel Hareketler'in ilk ekip gibi olmayacağı eleştirileri sosyal medyada yapıldı. Siz bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

O çatışma bize de fayda sağladı aslında. Ortada bir çatışma da yok tabii de insanların sevdikleri üzerinden bunları konuşması çok normal. Aslında orada bir yarış da yoktu. Biraz uzun soluklu oldu bizim iş. Birinci kuşağın iki katı falan bölüm yapmışız şu anda.

Farklı bir sektördeyken radikal bir kararla her şeye sıfırdan başladınız ve oyunculuğa adım attınız. Geçmişteki mesleğinizin oyunculuğa katkısı oldu mu sizce? Oyunculuğa başlamanızın ardından başarısız olabilme ihtimali sizi hiç korkuttu mu?

"Aslında başarının neyle ölçüldüğü ile alakalı bu mesele. Başarısızlığı işsiz kalmak olarak tanımlarsak korktum yalan yok. Çünkü riskli bir şey. Bir anda o sigortalı işinizi bırakıp bambaşka bir sektöre geçiyorsunuz ama o riski de almak gerekiyordu o dönem için. Bir de Organize İşler'le başlayınca açıkçası biraz da rahat ettim. Gerçi ben Organize İşler'de oynarken hala çalışıyordum izin alıp. Ücretsiz izin aldım üç ay. Garanticiliğim hala orada devam ediyordu. Hatta set bittiği zaman, 'Ben işe döneceğim' dedim. Dediler ki 'Ya sen delirdin herhalde Organize İşler'de oynadın tamam bırakıyorsun' ve orada oyunculuğa geçiş yapmış oldum tamamen.

Biraz korkutsa da o riski almak gerekiyordu. O kabuğu değiştirmek lazım. O değişimi yaşamak lazım. Yoksa olmuyor."

Oyunculuk ve müzisyenliğe nasıl ilgi duymaya başladınız?

"O da bildim bileli var aslında. O da çocukluğumdan beri gelen bir şey. Oyunculuk daha ağır bastı diyelim. Ama müzikte hep vardı. Annem evde şarkı söyleyen bir tip. Ben de öyle büyüdüm. Ailede de böyle bir araya gelip eskiden evde şarkılar söylenirdi işte kuzenlerim, teyzem falan. O zaman televizyonun internetin hayatımızda çok olmadığı zamanlar. Öyle bir çocukluk geçirdiğim için seviyordum müziği. Ona da çok ilgim vardı. Ama sonradan oyunculuk nedense ağır bastı.

Hem skeç yazıyorum hem şarkı yazıyorum. Mutfakta yetiştiğimiz için hoca bizi her şeye attı tabiri caizse. Müzik de yapılabilir. Biz müziklerimizi de bazen kendimiz yapıyoruz. Bir sanatçı her alanda kendini geliştirebilir. Ben çok ayrım olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Burada birçok şeyi deneyebiliyoruz işte.

TRT Tabii'de "Çok Güzel Hareketler Çocuk" adıyla çocuklara özgü bir tiyatro ekibi kurdunuz. Çocuklarla bir arada olup onlarla sahneyi paylaşmak nasıl hissettiriyor?

"İlk başta beni korkutmuştu. Çünkü daha önce hiç çocuklarla çalışmadım. Orada Müfit Hoca vardı yardımcı oluyordu. Daha doğrusu çocukları skeçlere o çalıştırıyordu ve ekibi de o yönetiyordu. Ben daha ziyade böyle bir işte abilik bir program için mentorluk gibi konumlandırdım kendimi.

Çok korktum çocuklarla anlaşabilecek miyim vesaire diye ama çocuklar sadece çocuk değiller. Onlar aynı zamanda çok profesyoneller. Bir günde ezberlerini yapıp geliyorlar. Bazı yerlerde bizden daha iyilerdi. Arkadaşlarım bunu duyunca biraz kızacaklar bana ama hakikaten öyle. Baktım ki onlar çocuk değil, özel çocuklar ve işlerini iyi yapıyorlar. Birçoğu da zaten profesyonel olarak dizilerde vesaire oynuyorlardı. Açıkçası onlarla beraber çalışmaya başlayınca bir de çok komik olduklarını fark ettim. Sunumlarda falan inanılmaz şeyler yaşadık. Çünkü filtresizler. Onlarda filtresiz olmayı öğrendim. İnsan büyüdükçe bir şeyler koyuyor önüne. Söylediklerinden çekiniyor, düşünüyor. Ama çocuklar paldır küldür konuşuyorlar ve çok tatlı kalabiliyorlar buna rağmen. Yardım edenler olmasa çok zorlanırdık ama bayağı keyif aldım öyle söyleyebilirim.

Çocuklarla olan ilişkiniz skeçlerin konusunu etkiliyor mu? Çocuk karakterler üretirken de onlardan hiç besleniyor musunuz?

"Bizim aile skeçlerimiz çok ön planda. Her yaştan çocuk diyeyim, çok fazla kullanıyoruz. Kızım var işte bir buçuk yaşında. Onunla ilgili de skeç yazdım. Daha önce de yazmıştım ama şimdi daha bir tecrübelendim. Mutlaka kullanıyoruz. Hayatın içinden her şeyi kullanıyoruz. O yüzden çocuklarla beraber bu işi yapmak da skeçlere olumlu bir şekilde yansıdı.

Çok tatlı bir kızınız var. Bu size nasıl hissettiriyor, kız babası olmak nasıl bir duygu? Kızınız oyuncu olmak istese ne düşünürsünüz? Destekler misiniz? Başka bir alana yönlendirir misiniz?

"Hiçbir alana yönlendirmeyi düşünmüyorum. Beni hep bir yerlere yönlendirmeye çalıştılar. Hiç olmadı. Bence bunun bir faydası yok. Galiba sadece olmak istediği şeyde destek olmak lazım. Oyuncu olmak istiyorsa olabilir tabii ki neden olmasın? Ne olmak istiyorsa... Bilmiyorum şimdi ne olmak istiyorsa vazgeçiririm, herhalde vazgeçirmem. Böyle ne bileyim kabul gören bir şey olmasını isterim. Babam doktor olmamı istiyordu benim hiç alakam yoktu. Olmuyor. Neler teklif etti. Araba alırım sana falan dedi. Oyunculuk aşkı ağır bastı."

Çok Güzel Hareketler programı ile yıldızınız bir anda parladı. Peki, ilk 'ünlü' olduğunuzu hissettiğiniz an neydi?

"Adımı pideye yazdılar çörek otuyla. Kendi üniversiteme söyleşiye gitmiştim. Orada yemeğe götürdüler bir baktım 'Atakan Çelik' yazıyor pidede. Dedim 'tamam olmuşum' yani. Bu bir meşhurluk göstergesiydi çünkü benim için."

Ekip olarak ekrana çok pozitif bir enerji yayıyorsunuz... Oyuncuların birbiri ile olan ilişkisi de oldukça merak ediliyor. Peki, sahnenin arka planında nasılsınız?

"İş bazında provalarda bazen tabii ki gerginlikler olur ama o kadar küçük ki... Yani inandırmak adına söylemiyorum. Zaten aksi olsaydı devam etmezdi bu kadar. Televizyonda bu kadar uzun süre ekip işi yapmak bazı dinamikler gerektiriyor. Ekip içi huzur, kulis huzuru denen bir şey var mesela. Onu yakalamanız lazım. Aksi halde olmaz.

Bunun temelleri Köyceğiz'de atıldı. Yılmaz Hoca'nın ilk söylediği şey 'Birbirinizi sevmek zorundasınız'. Genelde şey denir ya saygı duymak zorundasınız sevmeseniz de olur. Bizde öyle bir şey yok. Birbirinizi sevmek zorundasınız derdi. Orada çok top oynattı bize hoca. Kimse kimsenin ayağına bile kaymazdı yani. Bizde bu bugüne kadar kadınlar arasında da hiç çekişme görmedim. Onu yapmasaydık zaten olmazdı. Samimi bir ortam var içeride. Ne görüyorlarsa o. Magazin değerimiz yok. İşte magazine düşen bir tane haberimiz yok. Ekibin yarısından fazlası evli falan böyle sanki altın günü için bir araya gelen bir ekip. Dönüp bakıyorsun kimsenin bir şeyi yok. İnşallah da bozulmaz.

Hoca hep dizginledi çünkü. Yani bayağı uzun saatler anlattı bize bunları. Öyle basit geçmedi kendisi çok çok şey yaptı. Onu da uygulayabilen insanlar ekiple devam etti öyle söyleyeyim.

Sahnede daha çok doğaçlama yapmayı mı tercih ediyorsunuz yoksa genelde metne bağlı kalır mısınız? Atakan Çelik karakterlere kendinden bir şey katıyor mu karakterlere?

Turnelerde daha çok oluyor öyle söyleyeyim ama televizyon çekimi olduğu için genelde metne sadık kalmaya çalışıyoruz. Bazen sahnede bir aksilik oluyor. Orada doğaçlama yapıyorum yapmayı da seviyorum.

BKM'nin yaptığı bir doğaçlama ligi vardı. Bir ekiple beraber doğaçlama da yapıyorduk. Ekip olarak ona da yatkınız. Ama genelde metne sadık kalınıyor bizde. Çünkü televizyon işi olduğu için çok fazla dışına çıkamıyorsunuz. Bir aksilik olması durumunda doğaçlama yapıyoruz durumu kurtarmak amaçlı.

ÇGH'de "Yapay zekayı ben kullanıyorum. Skeç yazmaya çalıştım, yazamıyor. Kendimle gurur duydum yani. 'Bundan daha iyiyim' dedim. Yapay zeka beni korkutuyor. 'Eyvah bu skeç yazarsa' dedim perişan oluyoruz ama yazamıyor" açıklamanız oldu. Peki, Yapay zekanın bu denli gelişmiş olması sizi gerçekten korkutuyor mu? Ne diyorsunuz oyuncuların yerine geçer mi?

"Skeç yazamıyor dedim orada. Ama bence yazacak. Yani onu da yapacak. Senaristlerin yerine de geçecektir diye tahmin ediyorum. Bakıyorum bazı senaryolar okuyorum acaba diyorum bunu yapay zeka falan mı yazdı. Bazen kötü senaryolar geliyor. Tabii ki ne olduğunu söylemeyeceğim ama bazen insan bundan bir şüphe ediyor. Bence yazacak. Bunu yapımcılara ve insanlara sormak lazım kabul edecek miyiz? Yapımcılar bunu kabul edecek mi? Orada hukuki regülasyonlar devreye girecek mi? Ben kesinlikle yazacağını düşünüyorum.

Mizah şöyle; mizahta bazen bir tonlamadır şakayı getiren. Bazen bir bakıştır. Yani yapay zekanın bunları tasarlayabileceğinden emin değilim. Ama şu röportaj yayınlandığı zaman belki yapmaya başlar. Çünkü her gün yeni bir şey yapıyor. Yani bilemiyoruz. Kestiremiyorum o yüzden.

Galiba onu kullanabilenler fayda sağlayacak. Kullanamayanlar yok olacak gibi bir durum. Bunun önüne geçemeyeceğiz.

Son dönemde sosyal medyanın da etkisiyle birçok isim komedyen olarak sahnelerde yer almaya başladı. Siz bu konu hakkında neler söylemek isterseniz? Sırf sosyal medya etkisiyle popüler olan isimler başarısını sürdürebilir mi? Yoksa komedi sadece yeteneğe mi bağlı?

"Asla sadece yeteneğe bağlı değil çok çalışmayı gerektiriyor. Doğal yetenek, mizah, mizaha yatkınlık mı diyeyim artık buna ne diyeyim. O biraz hayattaki bakış açınızla alakalı. Onu geliştirmeniz bazen çok mümkün değil ama yapılabilir. Ben her şeyin yapılabileceğini düşünüyorum o konularda açığım. Birileri müzik yapmak istiyorsa yapsın. Birileri komedyen olmak istiyorsa olsun. Sonuçta bunun da önüne geçemezsiniz YouTube denen bir şey var.

Bir de şöyle bir şey var. Siz onu izlemezseniz olmaz. Dolayısıyla bunun sürdürülebilirliği de yine aslında insanların tepkileriyle alakalı. Birisi bir dönem çok komik olup bir dönem hiçbir şey yapamayabilir. O yüzden herhangi bir ön yargım yok.

Bir şeyi açar izleriz. Komikse güleriz değilse gülmeyiz. Onu yine insanlar yaşatıyor olacaktır ya da vazgeçiyor olacaklardır.

Mizahı tüketmek yok etmek anlamında düşünmüyorum ama hızlı bir tüketim var. YouTube'da öyle bir şey var galiba 15 saniye olması lazım videonun yoksa izlemiyor insanlar. Köfteci reklamları falan son dönemde bir tokat videosuyla başlıyor sonra köfte 100 lira diye adam reklam yapıyor.

İnsanları çekmek zor hakikaten. Televizyonda olduğumuz için kendimi şanslı saymaya başladım. En azından o klasik akımda kalmaya devam edebiliyoruz. Dijitalde de bizi çok izleyen var ama evet zorlaştı insanlara bir şeyi izletmek. Ama bu olumsuz bir şey mi? Bilmem bence değil ya. Ona da uyum sağlanabilir. Sonuçta değişen bir şey. Ben dönüp bakıyorum biz 20 sene önce 30 sene önce güldüğümüz şeylere gülmüyoruz artık. 10 sene önce güldüğümüz şeylere de gülmüyoruz. O da değişiyormuş demek ki. Belki 50 sene önce yapılan işler şu an gelse önümüze ya bunu mu izlemişiz biz dedirtecek şey. Bazı şeyler de zamansız. Ama mizah kesinlikle değişen bir şey ona da uyum sağlamak lazım"