Muhammed Gökalp
Mehmed Kısakürek hakka yürüdü. Türk edebiyatının en önemli şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek'in oğlu Mehmed Kısakürek, 21 Ekim Cumartesi günü 80 yaşında vefat etti. Üstad Necip Fazıl, Zindandan Mehmed'e Mektup şiirini oğlu Mehmed'e itafen kaleme almıştır. Peki Mehmed Kısakürek kimdir? İşte merhumun hayatı hakkında bilgiler
Necip Fazıl Kısakürek'in oğlu Mehmed Kısakürek'in cenazesi 22 Ekim Pazar öğle namazını müteakiben Eyüp Sultan Camiinde kılınacak namazın ardından Eyüp Sultan Mezarlığındaki Aile Kabristanına defnedildi.
MEHMED KISAKÜREK KİMDİR?
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in en büyük oğlu Mehmet Kısakürek 1943 yılında İstanbul'da doğdu. Aynı yıl babası Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu Dergisi yayın hayatına başladı. Babası çocukluk yıllarında hapiste olduğundan Necip Fazıl Kısakürek ile çoğu zaman birlikte olamamıştır. Haydar Paşa Lisesinden mezun olmuştur.
Babasının 1983 yılında vefat etmesinden sonra en büyük mirası olan Büyük Doğu Yayınevi'ni faal tutarak babasının gün yüzüne çıkmamış eserlerini de yayınladılar. Büyük Doğu Yayınları sahibi, NFKKAV Mütevelli Heyeti Başkanlığı görevini yürüttü.
Mehmet Kısakürek, Ankara Univeristesi Eğitim Bilimlari Fakültesi Eğitim Programları Bölüm Başkanı olarak görev yaptı.
Ankara Üniversitesi Avrupa Birliği Eğitim Programları ve ECTS (Avrupa Kredi Transfer Sistemi) Kurumsal Koordinatörü ve ECTS/DS Türk Danışmanı olarak görev yapmaktaydı. Büyük Doğu Yayınları sahibi, NFKKAV Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Ali Kısakürek evli ve 2 çocuk sahibidir.
ZİNDANDAN MEHMED'E ŞİİRİNİN MUHATTABI
Üstad Necip Fazıl, Zindandan Mehmed'e Mektup şiirini oğlu Mehmed'e itafen kaleme almıştır. Acı, üzüntü, özlem gibi duyguların bir arada yer aldığı Zindandan Mehmed'e Mektup şiiri, yine edebiyatımızda oldukça önemli bir şiirdir. İşte Necip Fazıl Kısakürek'in Zindandan Mehmed'e mektup şiirinin sözleri.
ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
NECİP FAZIL KISAKÜREK