Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u kaç yaşında fethetti? Sultan Mehmet kaç yaşında tahta çıktı?

Fatih Sultan Mehmed'in kaç yaşında tahta çıktığı, İstanbul'u kaç yaşında fethettiği merak ediliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun 7. padişahıdır. İlk olarak 1444–1446 yılları arasında kısa bir dönem, daha sonra 1451'den 1481 yılındaki ölümüne kadar 30 yıl boyunca hüküm sürdü. Peki, Sultan Mehmet kaç yaşında tahta çıktı? Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u kaç yaşında fethetti? İşte detaylar...

TRT1 ekranlarında yayınlanan Mehmed: Fetihler Sultanı dizisinde bu hafta Şehzade Mehmed, Manisa'da babasının ölüm haberini alıp tahta çıkıyor. Diziyi izleyenler Fatih Sultan Mehmed ile ilgili aramalarını hızlandırdı. Peki, Sultan Mehmet kaç yaşında tahta çıktı? Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u kaç yaşında fethetti?

SULTAN MEHMET KAÇ YAŞINDA TAHTA ÇIKTI?

Sultan Mehmet 19 yaşında tahta çıkmış, 21 yaşında İstanbul'u fethetmiştir.

29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul'u fethetti, 1058 yıllık Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nu yıktı ve fetihten sonra "Fâtih" ünvanıyla anılmaya başladı.

Mehmed: Fetihler Sultanı 7. Bölüm FULL izle! Osmanlının 7. Padişahı Mehmed 7. bölümde tahta çıkıyor

Bu olay, birçok uzman kişi tarafından Orta Çağ'ın sonu ve Yeni Çağ'ın başlangıcına neden olan tarihî olaylardan biri olarak görülmektedir.

Ayrıca bu vesileyle İslam peygamberi Muhammed'in konuyla ilgili "Konstantiniyye elbet fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur." hadisine nâil olduğu için günümüzde Müslüman dünyasının bir kesiminde "kahraman" olarak görülmektedir.

SULTAN MEHMET'İN HAYATI

II. Mehmed, 30 Mart 1432 tarihinde Edirne'de doğdu. Babası altıncı Osmanlı padişahı II. Murad, annesi ise Hüma Hatun'dur. Küçük yaşta tahsiline ve yetişmesine çok önem verilen Şehzade Mehmed, devrin en üstün âlimlerinden eğitim gördü. 11 yaşına geldiğinde idari yönden tecrübe kazanması için Manisa sancakbeyliğine tayin edildi. Felsefe, hadis, tefsir, fıkıh, kelâm, tarih, geometri ve matematik alanlarında fevkalâde yetişti. 1444 yılında II. Murad, tahtı 12 yaşındaki oğlu Mehmed'e kendisine devrederek Manisa'ya çekildi. Ancak Osmanlı tahtına küçük yaşta birisinin geçtiğini duyan Avrupa ülkeleri, bir kez daha Osmanlı topraklarına yöneldi. Bunun üzerine II. Murad, 1446 senesinde tekrar tahta geçti.

II. Mehmed, 1451 yılında babasının ölmesi üzerine 19 yaşında tekrar Osmanlı tahtına oturdu. Osmanlı donanmasını güçlendirip Konstantinopolis'e saldırmak için hazırlıklara başladı ve şehri 1453'te 21 yaşındayken fethedip Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'na son verdi. Ardından 1460'ta Mora Despotluğu'nu, 1461'de ise Trabzon İmparatorluğu'nu ele geçirip Bizans'ın son iki kalıntısını da egemenliği altına aldı. 1473'te, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ı Otlukbeli Muharebesi ile mağlup etti. Bunların yanı sıra, Anadolu'da ve Güneydoğu Avrupa'da fetihlerini sürdürüp Karaman ve çevresi, Sırbistan, Eflak, Bosna, Arnavutluk, Kırım gibi önemli bölgeleri Osmanlı İmparatorluğu'na kazandırdı. 1481 yılında Anadolu'ya doğru yeni bir sefere çıkan Sultan Mehmed, yolun başında hastalandı ve 3 Mayıs 1481 tarihinde, Gebze yakınlarında yer alan Hünkârçayırı'ndaki ordugâhında 49 yaşındayken öldü. Mezarı İstanbul'un Fatih ilçesindeki Fatih Camii'nde yer almaktadır.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u fethettikten sonra kendini "Roma hükümdarı" (Kayser-i Rûm) ilan etti ve hayatının geri kalanında Osmanlı Devleti'ni Roma İmparatorluğu'nun devamı olarak, kendini de imparatorluğun "yerine geçen" değil onu "devam ettiren" kişi olarak gördü. Saltanatı süresince birçok siyasi ve sosyal reform yapan II. Mehmed, döneminde çıkardığı kanunları ''Fâtih Kanunnâmesi'' adıyla kitaplaştırıp yürürlüğe koydu. Sanatı ve bilimi teşvik etti ve saltanatının sonlarına gelindiğinde, "yeniden inşa" programı sayesinde Konstantinopolis'i gelişen bir imparatorluk başkentine dönüştürdü.

TAHTA İKİNCİ ÇIKIŞI

II. Mehmed'in Edirne'deki cülûs töreni (1451)

II. Murad, 3 Şubat 1451 günü öldü. Mehmed babasının ölüm haberini Sadrazam Halil Paşa'nın özel ulak ile Manisa'ya gönderdiği mektupla aldı. Anlatılana göre "Beni seven ardımdan gelsin!" diyerek atına atlayıp kuzeye doğru yola çıktı. Mehmed, 18 Şubat 1451 (Hicrî: 8 Muharrem 855) tarihinde Edirne'de ikinci kez tahta çıktı.[25]Çandarlı Halil Paşa'yı sadrazamlık makamında tutarken, İshak Paşa'yı da Anadolu beylerbeyi olarak atadı ve babasının cenazesine eşlik etmek üzere Bursa'ya gönderdi. Daha sonra babasının İsfendiyaroğulları beyinin kızından olan sekiz aylık oğlu Ahmed'i boğdurttu. Bu şekilde kardeş katli yasası da uygulamaya girmiş oldu. Ahmed Çelebi'nin cenazesi de babası Murad'ınkiyle birlikte Bursa'ya gönderildi.

Artık "Sultan" olan Mehmed, her ne kadar Çandarlı Halil Paşa'yı görevinde bıraktıysa da artık gerçek iktidar kendisiyle birlikte lalaları Şahabeddin ve Zağanos paşaların başını çektiği savaşçı kesimin eline geçmişti. II. Mehmed'in amacı, Tuna'nın güneyindeki Balkan toprakları ile Fırat'ın batısındaki Anadolu topraklarını alarak büyük dedesi Yıldırım Bayezid'in oluşturmaya çalıştığı merkeziyetçi imparatorluğu kurmaktı. Ancak Bayezid'in aksine, bunu yapmak için önce Konstantiniyye'yi alması gerektiğini düşünüyordu.[60]Öte yandan gerek batıda ve gerekse de Doğu Roma kesiminde yeni padişah, genç yaşı ve tecrübesizliği dolayısıyla ilk başta önemli bir tehdit olarak algılanmamıştı. Bu görüş, Sultan Mehmed'in 1451'de Venedik, Ceneviz Cumhuriyeti, Macaristan ve Sırp Despotluğu ile babasının yapmış olduğu anlaşmaları yenilemesiyle pekişmişti.[61]Mehmed bununla da kalmayıp Doğu Roma'ya babası dönemindeki dostane ilişkileri devam ettireceğini ve Konstantinopolis'te Doğu Roma himayesinde olan Orhan Çelebi için yıllık 300 bin akçe ayırdığını bildirmişti.

II. Mehmed 1451'de ikinci kez tahta geçtiğinde Osmanlı Devleti'nin sınırları.

Mehmed'in yetersiz bir hükümdar olduğunu düşünen yalnızca Hristiyanlar değildi. Tahta geçmesinin ardından Karamanoğulları, yerel beylikleri yeniden diriltmek üzere ayaklandılar ve Seydişehir ile Akşehir'i ele geçirdiler. Bunun üzerine 1451 yazında Mehmed Anadolu'ya geçti ve kısa sürede bu isyanı bastırdı. Bu sırada Mehmed'in Anadolu'da bulunmasını fırsat bilen Bizans imparatoru XI. Konstantinos, ulakları vasıtasıyla Şehzade Orhan'ın ödeneğinin yapılmadığını, ödeneğin ikiye katlanmaması hâlinde Orhan'ın Osmanlı tahtında hak iddia etmesine izin vereceği tehdidinde bulundu. Mehmed ise sorunu çözeceğini söyleyerek elçileri gönderdi, ancak Edirne'ye döndükten sonra Orhan için ayrılmış gelirlere el koydu ve Konstantiniyye'nin ablukaya alınmasını emretti.

İSTANBUL'UN FETHİ

Sultan Mehmed İstanbul'u kuşatma hazırlıklarına 1451 yılının sonlarında başladı. İstanbul Boğazı'nın Anadolu yakasında büyük dedesi Bayezid'in yaptırmış olduğu Anadolu Hisarı'nın karşısına o dönemde Boğazkesen adı verilen Rumeli Hisarı'nın inşa emrini verdi. İmparator Konstantin Mehmed'e hisarın yapımı için kendisinden izin alması gerektiğini bildirmek için elçiler gönderdi, ancak Mehmed elçileri kabul etmedi. İmparator en son 1452 yılı Haziran ayında barış görüşmeleri için bir kere daha elçilerini gönderdi ancak Mehmed elçileri yine reddetti. Bunun anlamı savaştı.

Hisar 1452'nin Ağustos ayında tamamlandı. Böylece boğazın kontrolü Osmanlıların eline geçmiş oldu. Boğazdan geçecek gemiler bundan böyle geçiş parası ödemek zorundaydı. Aksi takdirde gemiler top atışıyla batırılacaktı. 1452'nin sonlarında, ödeme yapmayı reddeden bir Venedik gemisi batırıldı ve kaptanı ile tayfası tutuklandı. Söz konusu toplar, Erdelli Urban adında bir top dökümcüsü tarafından yapılmıştı. Sultan Mehmed kendisinden Konstantiniyye'nin surlarını yıkabilecek güçte bir top yapıp yapamayacağını sormuş, Urban da "Ne Konstantinopolis, ne de Babil'in surlarının karşı koyabileceği bir top yapabileceğini" söylemişti.

Öte yandan bu gelişmeler karşısında İmparator Konstantin, Papa ve İtalyan şehirlerinden umutsuzca yardım talebinde bulundu ama bunlar sonuçsuz kaldı. Yalnızca Cenova, 1452'nin Kasım ayında yardım göndermeye karar verdi ve Giovanni Giustiniani adlı bir komutan öncülüğünde 700 kadar asker taşıyan Ceneviz kadırgaları 26 Ocak 1453'te Konstantiniyye'ye vardı. Konstantin, Giovanni Giustiniani'yi kara kuvvetlerinin başkumandanı yaptı.[64]Kostantinopolis'teki asker sayısı 8 bin civarındaydı, limanda ise 26 savaş gemisi bulunuyordu. Daha evvel 700 İtalyanı taşıyan 7 Girit ve Venedik gemisi Şubat ayında şehirden kaçmıştı.[65]Osmanlı ordusundaki asker sayısı ise en az 50 bindi. Ayrıca Mehmed yalnızca karadan kuşatmanın yeterli olmayacağını düşünerek bir donanma hazırlatmıştı. Bu donanma bahar aylarında boğazın Marmara girişine vardı.

Osmanlı ordusu 23 Mart 1453 tarihinde başkent Edirne'den hareket etti ve 2 Nisan'da Konstantiniyye'ye vardı. Aynı gün Haliç'in girişi zincirle kapatıldı. Karargâhını Romanus kapısının karşısına Maltepe'ye kuran Mehmed son kez teslim çağrısında bulundu ama İmparator reddetti. 6 Nisan sabahı ilk saldırı başladı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün kadar sürdü. Konstantin, Giustiniani ile birlikte Romanus kapısını savunuyordu. Şehzade Orhan da Marmara kıyısındaki kıtalardan birini yönetiyordu.

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethederken kullandığı kılıcı, günümüzde Topkapı Müzesi'nde sergilenmektedir.

20 Nisan 1453 günü Papa'nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ve Sicilya'dan gelen bir Rum yük gemisi şehrin açıklarında belirdi. Osmanlı donanması bunları durdurmak üzere harekete geçti ve Yenikapı önlerinde karşıladı. Şiddetli lodos, kürekli Osmanlı gemilerinin manevra yapmasını önlüyordu. Marmara Denizi'nde yapılan savaşın sonunda, akşam saatlerinde Ceneviz gemileri Haliç'e girmeyi başardı.[67]Bu, büyük başarısızlıktı ve kuşatmayı sürdüren ordunun da mâneviyatını kırdı. Denizdeki mücadeleyi damlara çıkmış Bizans halkının ve Zeytinburnu kıyılarından bizzat II. Mehmed'in de seyrettiği rivayet edilir. Bu başarısızlık sadece asker üzerinde değil, ulemâ ve kumandanlar arasında da huzursuzluğa yol açmıştı.

Donanmasını bir şekilde Haliç'e indirmesi gerektiğini anlayan II. Mehmed, gemilerini karadan geçirmeye karar verdi. Bunun için de, bugünkü Dolmabahçe'den Kasımpaşa'ya uzanan güzergâha kalaslar döşendi ve bir kısım gemi, silindirler üstünde 22 Nisan sabahında Haliç'e indirildi. Böylece Haliç'in kontrolü Osmanlıların eline geçti. Öte yandan kuşatmanın yedinci haftasında Osmanlılar hâlâ kesin bir sonuç alamamıştı. Bu noktada Sadrazam Halil Paşa son bir kez Mehmed'i teslim çağrısı yapmaya ikna etti, ancak İmparator teklifi yine reddetti. Bunun üzerine Mehmed, 24 Mayıs'ta ayın 29'unda karadan ve denizden büyük bir saldırı yapacağını duyurdu.

Son saldırı hazırlıklarını Zağanos Paşa düzenledi. Osmanlı ordusu 29 Mayıs'ın ilk saatlerinde taarruza başladı. Osmanlılar son taarruzu üç dalga hâlinde gerçekleştirdiler. İlk iki saat boyunca başıbozuklar surlara saldırdılar, ardından Anadolu birlikleri onların yerini aldı. Son olarak öldürücü darbeyi vurmak üzere yeniçeriler devreye girdi. Bu sırada yaralanan Giustiniani'nin savaş alanından ayrılması, şehri savunanlar arasında büyük moral bozukluğuna neden oldu.[69]Nihayet sabah saatlerinde Osmanlı askerleri, Kerkoporta adlı kapıdan içeri girmeyi başardılar ve kapının üzerindeki burca Osmanlı sancağını diktiler.[65]Sultan Mehmed öğleden sonra şehre girdi, Ayasofya'ya giderek namaz kıldı ve "min-ba'd (bundan sonra) tahtım İstanbul'dur" dedi.

İskoç tarihçi ve yazar Lord Kinross, İstanbul'un Fethi'yle ilgili düşüncelerini şöyle yazmıştır:

İstanbul'un düşmesi sadece Bizans İmparatorluğu'nun sonunu ve son etkili imparatorun ölümünü belirler. Zira 150 yıldan beri devam edegelen Osmanlı akınlarıyla Bizans'ın bırakacağı boşluk, zaten yavaş yavaş doldurulmuş durumdaydı. Şehrin düşmesinden önce de Avrupa ile Asya'nın birleştiği bu noktanın hâkimi zaten Osmanlılardı. Bizans'ın o günlerde İslam okyanusu içerisindeki bir Hristiyan adacığından farkı kalmamıştı.

Şehir kılıç zoruyla fethedilmişti, bu yüzden dinî hukuka göre yağmalanabilirdi. II. Mehmed, şehir fethedildikten sonra ordusuna üç günlük yağma izni verdi.[73]Bütün çatışmalar ancak öğleden sonra bitti.[73]Halktan sağ kalanların tamamı tutsak edildi ve bir kısmı gemilere gönderildi, bir kısmı da surlar dışında kurulmuş olan Osmanlı çadırlarına gönderildi. Şehri devletin başkenti yapmayı planlayan ve bu yüzden daha fazla harap olmasını önlemek isteyen Sultan Mehmed, 30 Mayıs'ta savaş hâlinin bittiğini ilan etti.[73] Buradan hareketle yağmanın iki gün dahi sürmediği, 30 Mayıs'ta durduğu anlaşılmaktadır.[73] İmparator Konstantinos'un akıbeti ise meçhuldür. Guistiniani'den boşalan yeri doldurmak için gelen ve bizzat çarpışmaya katılan İmparator, aldığı yaraların etkisiyle savaşta öldü.[67] İmparator'un ölümüne dair hayatta kalan bilinen hiçbir görgü tanığı yoktu.[74] Kimi kaynaklar cesedinin bulunamadığını söylerken, Franz Babinger gibi bazı tarihçiler ise İmparator'un cesedinin mor ayakkabılarından teşhis edildiğini yazar. Fransız yazar Alphonse de Lamartine, eserinde İmparator'un cesedinin bulunduğunu ve Sultan Mehmed'in Konstantin için Hristiyan usulü cenaze töreni düzenlediğini belirtir.

Şehzade Orhan ise keşiş kılığında şehri terk etmeye çalışırken yakalanıp idam edildi. II. Mehmed, şehrin en büyük mabedi Ayasofya'ya giderek burada toplanmış olan halka ve din adamlarına güvenliklerinin sağlanacağı teminatını verdi ve burayı camiye dönüştürdü.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u fethettikten sonra "Kayser-i Rûm" unvanını, başka bir deyişle "Roma İmparatoru" unvanını aldı.[12]Basılan yeni paralarda da Yunanca olarak "Bizans İmparatoru" unvanını kullandı. Bu unvan Batı dünyasınca da kabul edilmişti. Fatih Sultan Mehmed, 1481 yılında İtalyan sanatçı Costanzo da Ferrara'ya günümüzde dünyada sadece dört örneği bulunan bir madalyon yaptırdı.[77]Madalyonun üzerinde "Bizans İmparatoru Muhammed" yazması yer almaktaydı.[not 2][78] II. Mehmed kendisini Roma İmparatoru olarak görmekte ve devletini de Roma İmparatorluğu'nun varisi saymaktaydı. Bu ideal doğrultusunda İstanbul'dan sonraki ikinci hedefi de Roma şehriydi.