Türkiye Gazetesi
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile Rusya-Ukrayna savaşı, Türkiye'nin yeni dönemdeki stratejik konumu, ABD ile ilişkiler, Türkiye'nin normalleştiği ülkeler ve mülteciler ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Kalın'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"TÜRKİYE ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMAYA HAZIR"
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI
Belarus'taki görüşmeler teknik düzeyde idi, Antalya'da iki ülkenin dışişleri bakanlarının bir araya gelmesi ile müzakere süreci siyasi düzeye taşındı. Artık müzakerelerin stratejik düzeyde yani liderler seviyesinde ilerlemesi gerekiyor. İstanbul'da müzakerelere başarılı bir ev sahipliği yapan Türkiye, liderler seviyesinde bir görüşmenin gerçekleşmesi için üzerine düşeni yapmaya hazır. Rusya ve Ukrayna devlet başkanlarının yüz yüze bir araya gelebilmeleri için bazı şartların oluşması ve müzakerelerde belirli bir ilerlemenin kaydedilmesi gerekiyor. İstanbul Sürecinde belirli bir mesafe katedildi ancak liderlerin bir araya gelmesi biraz zaman alabilir. Son haftalarda yaşanan gelişmeler maalesef bu süreci olumsuz etkiledi. Ama biz sabır ve ısrarla savaş değil müzakere ve diyalog yolunu zorlamaya devam edeceğiz.
"DİPLOMASİ TRAFİĞİ YÜRÜTÜYORUZ"
UKRAYNA ZİYARETİ
Dışişleri Bakan Yardımcımız Sayın Sedat Önal, Kiev Büyükelçimiz Sayın Yağmur Güldere ve ilgili arkadaşlarımla birlikte Ukrayna'lı muhataplarımızla kapsamlı görüşmeler yaptık. Savaşın geldiği son noktayı, müzakere imkanlarını ve şartlarını, insanı yardımlar için koridor oluşturulmasını, sivillerin ve yaralı askerlerin tahliyesini ve Mariopol'daki askerlerin mübadelesi konularını ele aldık. Ayrıca ben Sayın Zelensky ile de bir görüşme yaptım. Sayın Zelensky Türkiye'nin bugüne kadar sergilediği yapıcı ve dengeli tutumdan ve Türkiye'nin Ukrayna'ya verdiği destekten dolayı teşekkürlerini iletti ve Türkiye'ye tam olarak güvendiklerinin altını çizerek ifade etti. Bunun yanı sıra Sayın Zelensky, Cumhurbaşkanımızın kendisini Sayın Putin'le bir araya getirme teklifine hazır olduğunu tekrar teyit etti. Biz şunun farkındayız: Rusya sadece Ukrayna'yla değil asıl Batıyla masaya oturmak ve yeni bir büyük anlaşma yapmak istiyor. Mesele hem Ukrayna hem değil. Ukrayna'nın da içinde olduğu ve daha derinlerde cereyan eden bir stratejik hesaplaşma var ortada. Burada dengeleri doğru bir şekilde yeniden kurmadan mevzi çatışmaların ve nihai olarak savaşın sona ermesi mümkün değil. Müzakere şartlarının oluşması için Avrupa ve ABD dahil tüm tarafların yapıcı bir tutum içinde olması gerekiyor. Bunun farkında olduğumuz için de Avrupalı ve Amerikalı muhataplarımızla da yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyoruz.
"İSTANBUL SÜRECİNİN DESTEKLENMESİ HERKESİN ÇIKARINADIR"
ERDOĞAN-PUTİN GÖRÜŞMESİ
Sayın Cumhurbaşkanımız savaşın sona ermesi ve barışa giden yolun açılması için en fazla çaba gösteren lider. İki tarafla da temas hattını açık tutarak önce Antalya'da daha sonra İstanbul'da bir müzakere zemini oluşturduk. İstanbul sürecinin desteklenmesi herkesin çıkarınadır. Bu konu kapsamında birçok devlet ve uluslararası örgüt lideri ile de diplomasi trafiğini sürdürüyor. Türkiye bu süreçte dengeli, yapıcı, sorumlu ve güven veren tavrıyla barışın sağlanması için kilit bir ülke konumunda. Bu kolay bir süreç değil. Ancak Cumhurbaşkanımız barış için ısrarcı olmaya ve Ukrayna'da akan kanı durdurmak için diplomatik mücadele vermeye devam ediyor.
"UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI BU GERÇEKLİĞİ HATIRLATTI"
TÜRKİYE'NİN STRATEJİK ÖNEMİ
Tarihin her döneminde ülkemizin tarihi birikiminin ve coğrafi konumunun yüksek stratejik önemi olmuştur. Ukrayna-Rusya savaşı bu gerçekliği yeniden hatırlattı. Türkiye bu konumunun ve ona yüklediği sorumluluğun farkında ve ona göre yapıcı bir tutum sergiliyor. Hem bölgesel hem de küresel barış ve istikrarın sağlanması için Türkiye, üzerine düşeni büyük bir özveri ile yapıyor. Hem Ukrayna hem Rusya ile aynı anda konuşabilmemiz, iki tarafa da güven vermemiz ve onları bir araya getirebilmemiz bütün dünyayı olumsuz etkileyen bir savaşı durdurmak için bir fırsat penceresi sunuyor. Batılı müttefiklerimizin odaklanması gereken konu savaşın bir an önce sonlandırılması. İki tarafın da kaygılarını anlamak ve taleplerini göz ardı etmeden dinlemek gerekir. Biz ülke olarak elimizi taşın altına koymaya, sorumlu davranmaya ve çok yönlü girişimlerimize devam edeceğiz. Bu tavrımız ile netice de alıyoruz. Ukrayna'da bizim girişimlerimizle oluşturulan insani koridor sayesinde binlerce vatandaşımız ve dost ülke vatandaşlarını savaş bölgelerinden tahliye etmeyi başardık. Ülkemize gelen Ukraynalı mültecilere kapılarımızı kapatmadık. İnsani yardımlarımızı bundan sonra da ulaştırmaya devam edeceğiz.
"CİDDİ KÜRESEL SINAMALARLA KARŞI KARŞIYA KALACAĞIZ"
'İKİNCİ SOĞUK SAVAŞ' AÇIKLAMASI
Ukrayna krizi bütün çabalarımıza rağmen derinleşerek devam ediyor. Karşılıklı hatalar, yeni güç dengesi arayışları ve kısa vadeli çıkar hesapları, orta-uzun vadede büyük stratejik kayıplara ve insani dramlara neden olabilir diye uyarılarda bulunuyoruz. Savaş yoluyla yeni bir düzen kurulması düşüncesi taktik ve stratejik olarak yanlıştır. Maliyeti herkes için ağır olur. Geçmişte bunun örneklerini gördük. Bu savaşın devamını isteyenler kısa vadede bir takım çıkarlar elde edebilir ama orta ve uzun vadede stratejik kayıplar vermek zorunda kalacaklar. Bunu görmek için kâhin olmaya gerek yok. Biraz tarih bilgisi ve coğrafya bilinci bunun için yeterli. 1990'da sona eren Soğuk Savaş'ın ardından kurulamayan küresel denge düzenini Ukrayna savaşıyla yahut bir başka savaşla kurmak mümkün değil. Güç dengeleri, güvenlik kaygıları ve tehdit algıları herkesi kuşatacak bir kapsamda ve adil bir biçimde ele alınmadan kalıcı ve sürdürülebilir bir düzen kurmak mümkün değil. Batı- merkezci bir dünya düzeni kurarak ulusal çıkarlarınızı insanlığın ortak değerleri ve ihtiyaçları diye dayatırsanız buna herkesin karşı çıkma hakkı doğar. Uluslararası ilişkilerde tek taraflılık, çatışmaya davetiye çıkartmaktır. Her şeyin içi çe geçtiği ve birbirine bağımlı hale geldiği bir çağda tek taraflı gündem dayatmaları sorunları çözmez, tersine derinleştirir. Ukrayna savaşı böyle bir zeminde başladı ve etkileri on yıllar sürecek. Sıcak çatışmalar önümüzdeki haftalarda yahut aylarda sona erse bile savaş farklı biçim ve boyutlarda devam edecek. Gıda, enerji, siber güvenlik, kitle imha silahları ve biyolojik saldırılar, lojistik, emtia fiyatlarının artması, göç dalgaları ve mülteci krizi gibi ciddi küresel sınamalarla karşı karşıya kalacağız. Biz geçmişte yaşanan felaketlerin tekrar yaşanmaması için bütün diplomatik çabalarımızı kararlılıkla sürdürmekteyiz. Cumhurbaşkanımızın bu süreçte tarihi bir rol üstlendiği herkes tarafından kabul ediliyor.
"ESED REJİMİ GERİ DÖNÜŞÜ ZORLAŞTIRIYOR"
MÜLTECİLERİN GERİ GÖNDERİLMESİ
Göçün temel nedeni Suriye'de 11 yıldır devam eden savaş. Bu ülkede istikrar henüz sağlanmadı. Suriye'deki terör örgütlerinin varlığı ve Esed rejiminin uygulamaları mültecilerin güvenli geri dönüşünü zorlaştırıyor. Türkiye başından beri Suriyelilerin onurlu, güvenli ve gönüllü şekilde ülkelerine geri dönmeleri için elinden gelen gayreti gösteriyor. Fakat bu konu sadece Türkiye'nin sorumluluğunda olan bir mesele değil. Avrupa Birliği'nden ABD'ye, Rusya'dan İran'a kadar tüm ülkelerin kolektif çalışmasını gerektiren bir mevzu. Batı ülkeleri, çeşitli bahaneler üreterek bu sorunu daha fazla görmezden gelemezler. Brüksel'deki temaslarımızda Sayın Cumhurbaşkanımızın uygulanabilir bir yol haritası ortaya koymasına rağmen sorunun çözümünde mesafe kat edilemedi. Ne yazık ki ne 18 Mart mutabakatının yenilenmesi konusunda, ne de Suriyeli mültecilere yapılan mali yardımların arttırılması konusunda somut adımlar atılmadı. Türkiye yeni bir mülteci akımını kaldıracak durumda değil. Sorunu yerinde çözmek için çabalarımız çok geniş bir zeminde devam ediyor. Biz ne temel insani değerlerimizden vaz geçeriz ne de ulusal çıkarlarımızı tehlikeye atarız. Hakkaniyet ve külfet paylaşımı temelinde insani, vicdani, hukuki ve meşru çözümleri hayata geçirmek için çalışıyoruz ve bu çalışmalarımız da devam edecek.
"KONGRE ÜYELERİYLE GÖRÜŞECEĞİM"
ABD ZİYARETİ
Türkiye ile ABD ilişkilerinde son dönemlerde olumlu bir ivme yakalandı. 4 Nisan'da iki ülke arasında hayata geçirilen Stratejik Mekanizma bunun bir göstergesi. Bu mekanizma çerçevesinde 18 Mayıs'ta Dışişleri Bakanımız ABD'li mevkidaşı ile görüşecek. PYD/YPG, FETÖ ve CAATSA yaptırımları konularında temel fikir ayrılıklarımız var. ABD buralarda adımlar atarsa ilişkilerimiz yeniden ciddi bir ivme kazanır. Bakış açılarımızı ve politikalarımızı birbirine yakınlaştırmak için daha fazla çaba sarf edebiliriz ama bunun karşılıklı çıkar ve saygı temelinde olması gerekir. Bu bağlamda geçen ay İstanbul'da kabul ettiğim ABD Kongre Heyetinin daveti üzerine Haziran ayında ABD'yi ziyaret edeceğim. Burada özellikle Kongre üyeleri ile kapsamlı görüşmeler yapmayı planlıyorum. ABD Kongresine Türkiye'nin haklı tezlerinin anlatılması ve onlarla daha sık temas edilmesinin ikili ilişkilere olumlu yansımaları olacaktır.
"SAMP-T FÜZELERİNİN ÜRETİMİNDE SOMUT ADIMLAR"
MACRON'UN YENİDEN SEÇİLMESİ
İkinci dönem Fransa Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuel Macron'u tebrik ediyorum. Fransa'nın önünde 12 ve 19 Haziran'da gerçekleştirilecek olan parlamento seçimleri var ki, sanırım en az başkanlık seçimleri kadar önemli etkileri olacak Fransa iç ve dış politikasına. Fransa seçim sonuçları demokratik güçlere derin bir nefes aldırsa da, ırkçı Le Pen'in oylarını yüzde 8 artırması endişe verici. Avrupa, her geçen yıl daha da güçlenen ırkçılıkla karşı karşıya. Bu sorun sadece Fransa'nın sorunu değil, batının tamamını ilgilendiren endişe verici bir gidişat. Türkiye olarak hem Fransa'da yaşayan vatandaşlarımızın, hem de ülkede bulunan toplam 6 milyon Müslümanın hak ve özgürlüklerini yakından takip ediyoruz, etmeye devam edeceğiz. İki ülke arasında gerginlikler yaşanmış olsa da, 2021'den bu yana fikir ayrılıklarının aşılması yönünde önemli ilerleme kaydedildi. Avrupa'da artan yabancı düşmanlığı, göç ve terörle mücadele, Rusya-Ukrayna savaşı ve Libya gibi bölgesel konularda Türkiye ile Fransa'nın yakın temas halinde olduğunu söyleyebilirim. Savunma sanayi alanında ve özellikle SAMP-T savunma füzelerinin tedariki ve ortak üretimi konusunda yeni bir süreç başladı ve Sayın Macron, İtalyan Başbakanı Sayın Dragi'yle birlilte bu sürece destek veriyor. Yakın vadede bir dizi somut adımın atılması söz konusu. Özellikle Rusya-Ukrayna krizinden sonra Türkiye'nin NATO ve AB için ne kadar önemli bir partner olduğunu Sayın Macron'un daha iyi gördüğünü düşünüyorum. Ukrayna savaşı, iki müttefikin birlikte çalışmasının bir ihtiyaç olduğunu gösterdi. Macron'un ikinci döneminde iki müttefik olarak Türkiye-Fransa stratejik işbirliğinin sürdürüleceğini öngörmek mümkün.
"EN FAZLA FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZ ZARAR GÖRÜYOR"
İSRAİL'LE İLİŞKİLER
Türkiye'nin hem Filistin tarafıyla hem İsrail tarafıyla Filistin meselesinin çözümü başta olmak üzere Orta Doğu'da barış ve istikrarı etkileyen tüm konuları konuşabileceği bir diyalog zemininin olması önemli. Bu bağlamda Türkiye ile İsrail arasında ilişkilerin normalleşmesi ve karşılıklı güven inşa edilmesi adına müşterek bazı adımlar atıldı. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un ülkemizi ziyareti ile ikili ilişkilerde olumlu bir ivme yakalandı. Ortak çıkarların gözetileceği bir çerçevede ilişkilerin ilerletilmesinin bölgesel huzur ve istikrara olumlu etkileri olacaktır. Özellikle enerji alanında işbirliği için iki ülkenin önünde önemli fırsatlar bulunuyor. Ancak bunun bir süreç olduğu akıldan çıkarılmamalı. Bütün sorunların bir anda birkaç görüşme veya karşılıklı ziyaret ile çözüleceği beklentisi oluşturulmamalı. Masada birçok zor konu var. Filistin meselesinde iki devletli çözümün hayata geçirilmesi, Kudüs ve Mescid-i Aksa konusunda Türkiye'nin hassasiyetlerini ve beklentilerini şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da İsrail tarafına iletmeye ve gündemimizde tutmaya devam edeceğiz. Bu meselelerin çözümü elbette zaman alacak. Ama biz iyi niyetle hem Filistin hem İsrail tarafıyla ilişkilerimizi daha yapıcı, daha üretken, daha kalıcı ve sürdürülebilir bir zeminde ilerletmek için çaba göstermeye devam edeceğiz. İsrail tarafıyla konuşma imkânı ortadan kalktığında bundan en fazla Filistinli kardeşlerimiz zarar görüyor. Nitekim ben Ramallah'ta sayın Mahmud Abbas'ı ziyaret ettiğimde kendisi de bu hususu sarih bir şekilde dile getirdi. İsrail'le ilişkileri normalleştirirken Filistin davasına da sahip çıkmaya devam edeceğiz.
"KALICI HALE GELMESİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ"
MISIR'LA İLİŞKİLER
Son dönemde Türkiye birçok ülke ile ilişkilerini karşılıklı olarak normalleştirdi. Bahse konu ülkeler ile karşılıklı olarak güven arttırıcı adımlar atıldı. İlkesel olarak Türkiye, kendisine uzatılan hiçbir eli havada bırakmaz. Türkiye, karşı tarafta yapıcı ve iyi niyetli bir tutum gördüğü zaman buna mukabele etmekten hiçbir zaman çekinmedi. Dolayısıyla Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, Ermenistan ve en son Suudi Arabistan ile olduğu gibi Mısır'la da ilişkiler bu bağlamda değerlendirilmeli. Şu aşamada Türkiye- Mısır ilişkilerinin pozitif bir zemine taşınması konusunda iki ülke de istekli. İki ülke arasında çeşitli düzeylerde ve farklı kurumlar arasında diyalog devam ediyor. Bu çabaları hızlandırmak ve olası atılacak adımlar üzerinde daha fazla durmak istiyoruz. Normalleşme süreçlerini kalıcı hale getirmek ve ilişkilerimize derinlik kazandırmak için çalışmalarımız yoğunlaşarak devam edecek. Aslında bir Rusya-Batı savaşı olan Ukrayna savaşı esnasında Türkiye'nin böyle yapıcı adımlar atabilmesi ve yeni fırsat pencerelerini aralayabilmesi, dış politika vizyonumuzun bir başarısıdır.