AA
Uluslararası Adalet Divanının (UAD) aldığı ihtiyati tedbir kararının İsrail ve ABD'deki yansımalarını değerlendiren uzmanlar, bunun Tel Aviv için "endişe verici" bir gelişme olduğunu belirtti.
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin UAD'ye, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde İsrail'e açtığı davada aldığı ihtiyati tedbir kararları 26 Ocak'ta açıklandı.
UAD'nin, Gazze Şeridi'nde ateşkes talep etmemesini "memnuniyetle karşılayan" İsrail, Gazze'de soykırım suçları işlendiği gerekçesiyle açılan davanın değerlendirilmesini kabul etmesine ise tepki gösterdi.
Filistinlilere yönelik saldırıların durdurulması çağrısı yapılan ve birçok noktadan aleyhine olduğu değerlendirilen kararlara rağmen İsrail, Gazze Şeridi'ndeki saldırılarını sürdürüyor ve bölgede insani dramın ortadan kaldırılmasına yönelik adımlar atılmasını engellemeye devam ediyor.
Uzmanlar, Uluslararası Adalet Divanı'nin kararları sonrasında İsrail ve ABD'de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
- "UAD'NİN KARARLARI İSRAİL'İN ÜZERİNDE KARA BİR BULUT GİBİ DURUYOR"
İsrail Dışişleri Bakanlığında Bakan Yardımcılığı seviyesindeki Genel Direktörlük görevi ve 1980'li yıllarda İsrail'in Ankara Büyükelçiliğinde Maslahatgüzarlık yapan Alon Liel, "UAD'nin kararları İsrail'in üzerinde kara bir bulut gibi duruyor." yorumunu yaptı.
UAD'nin İsrail hakkındaki ara kararına rağmen ateşkes çağrısı yapmadığını hatırlatan Liel, "Çoğu İsrailli, mahkemenin ateşkes çağrısı yapmadığı için kazandığını zannediyor." dedi
Liel, Gazze'de esir tutulan İsrailliler hakkında yapılacak anlaşma konusunda ABD'nin devreye girmesi gerektiğini vurgulayarak, "(ABD Başkanı) Joe Biden, rehineler hakkında anlaşmanın yapılmasını sağlamalı. ABD'nin baskını olmadan bu gerçekleşmeyecek." değerlendirmesini yaptı.
Başbakan Binyamin Netanyahu'nun liderliğindeki aşırı sağcı koalisyon konusunda Liel, "Netanyahu, aşırı sağı memnun etmek zorunda, onlara dünya müdahale etmediği sürece istediklerini yapmalarını sağlayacak." ifadelerini kullandı.
Güney Afrika'nın UAD nezdinde açtığı soykırım davası sonrasında, İsrail'in Gazze'ye yönelik 7 Ekim'den bu yana devam eden saldırılarının durmasıyla ilgili, "Felaketi önlemek için savaşı en kısa zamanda durdurmalıyız. Ancak, çoğu İsrailli savaşın şimdi bitmesinin Hamas için zafer anlamına geleceğini düşünüyor." dedi.
ABD'li akademisyen Monica Marks, UAD'nin İsrail hakkında aldığı ara kararın "uzun yıllar sürecek bir davanın konusu" olduğunu belirtti.
Marks, "Bu dava, haberlerde aylarca ve yıllarca tekrar ortaya çıkacak, araştırmacıların ve tarihçilerin analizlerini ve bu çatışmaya ilişkin anılarını unutulmaz biçimde etkileyecek." dedi.
UAD'nin kararını açıklamasından saatler sonra, ABD Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) çalışanlarının 7 Ekim saldırılarına karıştığı iddiasıyla kuruluşa finansal desteğini geçici süreyle durdurma kararı aldığını açıkladı.
UNRWA çalışanlarının 7 Ekim saldırılarına karıştığı iddialarının aynı gün gündeme getirilmesi hakkında "ilginç bir zamanlama" yorumunu yapan Marks, "Bu iddialar UAD'nin kararından günler ve haftalar önce dolaşımdaydı, ancak ABD bu konuya tepkisini UAD'nin kararını açıklamasından saatler sonra yaptı." değerlendirmesinde bulundu.
Marks, "Bu zamanlama, dikkatleri UAD'nin kararından çekmek için yapılmış olabilir." derken, UAD'nin İsrail'in Gazze'de soykırım suçu işlediği konusundaki davayı görüşme kararının "adeta oy birliğiyle alındığını" hatırlattı.
Marks, ABD'de Joe Biden yönetiminin ekim ayından bu yana "arka planda İsrail'in en kötü yönlerini dizginlemeye ve iki devletli çözüm yönünde ilerleme kaydetme" iddiasında bulunduğunu söyledi.
Marks, "Biden, İsrail'in Gazze'deki insan haklarını ihlallerine ve Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun hükümette soykırım çağrısı yapan kişileri cezalandırmayı reddetmesine rağmen, Netanyahu'nun yanında durdu." diyerek şu ifadeleri kullandı:
"Bu durum, seçim döneminde Biden'a Demokrat Parti'deki, kendi koalisyonundaki desteğe mal oluyor. Biden yeniden seçilme şansını riske atıyor, ABD'nin küresel itibarını zedeliyor ve Batılı değerler olarak adlandırılan güvene zarar veriyor."