GÖKHAN ERTAŞ – TM Dijital Haber Merkezi
Almanya’daki RWTH Aachen Üniversitesi’nden Joachim Allgaier tarafından yapılan araştırmada, bilimsel yanlış bilginin yayılmasında sosyal medya kullanımının kilit rol oynadığı bulundu. Çalışmada ayrıca bilim insanlarının ve onları destekleyenlerin bulgularını iletmek için daha yaratıcı yollar geliştirmede daha aktif olmaları gerektiği öne sürülüyor.
YouTube’da “iklim değişikliği” konusunun aranması sonucunda çok geçmeden “iklim değişikliğinin olmadığını” savunan bir video bulunacağını anlatan Allgaier, “Aslında, iklim değişikliği ile ilgili çevrimiçi konuşmayı şekillendirmek söz konusu olduğunda, sosyal medyada inkârcıların ve komplo teorisyenlerinin bilime inananlar üzerinde avantaj sağlayabileceklerini ortaya koyuyor.” dedi.
Allgaier, “İklim değişikliği ile ilgili YouTube videolarının çoğunda, iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığı bilimsel fikir birliğine karşı olduğuna dair kanıtlar bulduk.” ifadelerini kullandı.
Joachim Allgaier tarafından yapılan son çalışmada iklim değişikliği ile ilgili rastgele seçilmiş 200 YouTube videosunun içeriği analiz edildi. Videoların çoğunluğunun (107) ya iklim değişikliğinin insanlar tarafından yaratıldığı ya da iklim değişikliğinin bir komplo olduğunun iddia edildiği bulundu.
Araştırmada ayrıca komplo teorilerini destekleyen videoların en fazla izlenme aldığı da tespit edildi. Ve bu komplo teorilerini yayanların, iddialarını aslında bilimsel bir temele dayandırdıklarını göstermek için olmadıkları uzmanlık alanında (jeomühendislik gibi) kendilerini uzmanmış gibi tanıttıkları anlaşıldı.
SOSYAL MEDYADA SAĞLIK ALANINDA DA YANLIŞ BİLGİLENDİRME ÖN SIRALARDA
İklim değişikliği, bilimsel olarak geçerli olgular üzerinde kazanılan bilim hakkında çevrimiçi yanlış bilgilendirme eğilimi gördüğümüz tek alan değil.
Bulaşıcı hastalıklar ve belki de en çok bilinen, etkisi onlarca yıldır kanıtlanmış kızamık-kabakulak-kızamıkçık (MMR) aşısı gibi bir konuda dahi, aşı güvenliği hakkında büyük miktarlarda çevrimiçi bilgi olmasına rağmen, yanlış etkilerin çok yaygın olduğu ve bu yanlış bilgilendirmenin dünyada birçok ülkede aşı seviyelerinde önemli düşüşlere neden olduğu da biliniyor.
BU SORUNLA NASIL BAŞA ÇIKILACAK?
Uzmanlar, sorunla başa çıkmak için öncelikle, “Doğrulayıcı bilimsel bilgiyi sağlamak ve insanlara ulaştırmak, insanların yanlışlar konusundaki farkındalıklarını pekiştirebilmek, ayrıca insanların ideolojik inanç ve önyargılarından gelen direnci yenmek zorundayız.” diyor.
Sosyal medya şirketleri yanlış bilginin yayılmasını engelleyen kurumsal mekanizmalar geliştirmeye çalışıyor.
Yeni bir araştırmaya cevap veren bir YouTube sözcüsü şunları söyledi:
“Bu çalışma 2018’de yapıldığı için platformumuzda yüzlerce değişiklik yaptık ve bu çalışmanın sonuçları, YouTube’un bugün çalışma biçimini tam olarak yansıtmıyor... ABD’de bu tür içeriklerin öneriler listesindeki görünürlüklerinde şimdiden yüzde 50 oranında bir düşüş oldu.” ifadelerini kullandı.
Diğer şirketler, çok sayıda olgu kontrolcüsü görevlendirdi, akademisyenlerin yanlış bilgilendirme çalışması için araştırma bursu verdi ve yanlış bilginin nasıl engellenebileceğine ilişkin çalışmalar yapıldı.
Ancak sosyal medyadaki bilimsel yanlış bilginin devam eden yayılması, bu önlemlerin yeterli olmadığını göstermektedir. Sonuç olarak, dünyanın dört bir yanındaki hükûmetler, siyasi konularda internet kesintilerine, konuşma özgürlüğü kısıtlamasına kadar harekete geçebiliyor. Bu konuda da hükûmetlere çok iş düşüyor ancak şu an bir atılım görünmüyor.
BİLİM İNSANLARININ SOSYAL MEDYAYA KATILMASI GEREKİYOR
Diğer bir olası çözüm, insanların eleştirel düşünme yeteneğini geliştirmek ve böylece gerçek bilimsel bilgiler ile komplo teorileri arasındaki farkı anlamaları olabilir.
Bilim insanlarının sosyal medyada, sahte bilim çalışmalarının reddedilmesi veya bilimsel terimlerin kötüye kullanılmamasını sağlamak için mücadeleye daha fazla katılmaları gerekiyor.
Bilim insanlarının gerçek bilimsel bilgiyi, yenilikçi ve ikna edici stratejiler kullanarak halka duyurmaları gerekmektedir. Aksi halde insanlar, bilim insanlarının ve bilimsel teorilerinin oldukça güvenilir olmasına rağmen, somut delilleri olmayanlar tarafından üretilen içeriğin sıklığı ve vahşeti ile boğulmaya devam edecektir.