TRT Haber
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, "Cepte tarım geliyor. Dijitalleşme ile üreticimize senin zamanın kıymetli, bizim zamanımız kıymetli, ülkenin kaynakları dikkatli kullanılmalı, bizim insanlarımız da sizin yayım faaliyetlerinde yer almalı diye bu uygulamayı hayata geçirdik." dedi.
Bakan Kirişci'nin açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Gıda konusu aslında uzunca bir dönem sanki bir ithal ikamesiyle sağlanabilecek bir şey gibi görüldü. Ama sonradan fark edildi ki gıda son derece stratejik ve güvenlik meselesi. Biz bunu önce pandemide yaşadık. Pandemide çiftçi tarlasına, bağına, bahçesine gidemez oldu ve sonrasında da bir gerek tedarik gerekse de üretim zincirinde kırılmalar yaşandı. Sanki bu yetmezmiş gibi bir de Rusya-Ukrayna savaşı çıktı. Bir anda dünya panik oldu. Gıda milliyetçiliği kavramı çıktı mesela. Koca koca ülkeler kendi ürettikleriyle kendi vatandaşlarını ancak doyurabileceklerini düşünmeye başladılar.
Ülke olarak gerçekten bizim üreticimiz her daim olduğu gibi bu pandemi döneminde de, Rusya-Ukrayna savaşında da üretmeye devam etti. Bu bizim için çok önemliydi. Biz burada önemli bir fırsat yakaladık ve üretim zincirimizde, tedarik zincirimizde önemli bir aksilik olmadı. Aksine gerekirse ihracat da yapabiliriz dedik ve ihracatımızı artırdık. Dolayısıyla dünyanın hazırlıklı ülkelerinden birisiydik. Zaten tarım sektörü de dahil olmak üzere diğer sektörlerde de bu bizim çalışkanlığımız ve azmimiz devam ettiği için dünyanın en hızlı büyüyen 2. ülkesi olma sıfatını da elde etmiş olduk o pandemi dönemlerinde. Dolayısıyla o tamamıyla sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, ülke olarak aldığımız tedbirler ve bu tedbirlere de harfiyen uyan üreticilerimiz sayesinde oldu.
Dijitalleşme denildiğinde aklımıza teknoloji geliyor doğal olarak. Dijitalleşme aynı zamanda elinizde sağlıklı veri setlerinin oluşması anlamına da geliyor. Teknoloji de var işin içinde. Şöyle düşünelim siz tarlada çalışıyorsunuz veya ahırda, ağılda, kümesinizde hayvanlarınızla meşgulsünüz ama Tarım Bakanlığının bu ÇKS adını verdiğimiz Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kaydolmak için evinizden, tarlanızdan, ahırınızdan çıkıp yola düşüyorsunuz. Gidiyorsunuz muhtardan imza alıyorsunuz, ziraat odalarından belge alıyorsunuz, geliyorsunuz il ilçe müdürlüklerimize onlara bu belgeleri sunuyorsunuz. Zaman kıymetli. Ortada teknoloji var, bu teknoloji platformunun adı e-Devlet. E-Devlet'te 8 binin üzerinde işlem yapılabiliyor şu anda. Tarım ve Orman Bakanlığı olarak biz de 5 faaliyetimizi e-Devlet'e taşıdık. Şu anda üreticimiz evinden hatta traktörünün üzerinde çalışırken telefonundan e-Devlet'e girip kaydını gerçekleştirebiliyor. Aradan geçen bu 6 günlük sürede yaklaşık 104 bin başvuru var, giriş var. Bir o kadar da ÇKS belgesi dediğimiz belgeler var. Bu belgeleri almak için o klasik yöntemi düşünsek bütün risklerden kurtuluyor. Burada belki işaret etmemiz gereken husus var. Ziraat odalarımız var. Ziraat odalarımızla ilgili üreticilerimizin odaya kayıt olmalarının önünde herhangi bir engel oluşturmuyoruz. Zaten bir anayasal zorunluluk. Dolayısıyla bu teknolojiden, ÇKS'den üreticilerimizi biz istedik ki yararlandıralım. Büyük bir teveccüh oldu. Bu bir başlangıç, dijitalleşme adına başlangıç.
Bu yılın sonunda biz Tarım Cepte diye bir uygulamayı hayata geçirmek istiyoruz. Bu yılın sonunda inşallah onu da hayata geçirdiğimizde çiftçilerimize şunu söyleyeceğiz. Tarım il ve ilçe müdürlüklerimize gidiniz. Ama oraya gittiğinizde size sadece çay ikram etsinler. Herhangi bir iş için gitmiş olmayın.
Bizim başka bir handikabımız daha vardı. Biz bu ÇKS'yi üniversite mezunu gençlerimize, meslektaşlarımıza yaptırıyorduk. Kimdi bunlar? Ziraat Mühendisi, veteriner hekim, gıda mühendisi, su ürünleri mühendisi... Şimdi biz bu insanları evrak takibi için yetiştirmedik ki. Ben bir akademisyen olarak bu kardeşlerimizin akıl terlerini çiftçimizin yanında yer alarak, onlara neyi nasıl üretmeleri gerektiği konusunda paylaşmak için orada yer almasını beklerdik. Ama bu kardeşlerimiz bu evrakları doldurmakla, takip etmekle meşgul oldular. İşe böyle girip, böyle emekli olan kardeşlerimiz var.
Biz bu manada dijitalleşme ile üreticimize senin zamanın kıymetli, bizim zamanımız kıymetli, ülkenin kaynakları dikkatli kullanılmalı, bizim insanlarımız da sizin yayım faaliyetlerinde yer almalı diye bu uygulamayı hayata geçirdik.
Eğer planlamayı doğru yapmazsanız, bir de kaynaklarınız da sınırlı ve ihtiyatlı kullanmanız gerekiyorsa bu sizin için artık emir hükmündedir. Türkiye, toprakları elbette 7 coğrafyada verimli topraklar. Fakat bizim topraklarımız netice itibarıyla sınırlı. Diğer tarafta su zengini bir ülke değiliz.
Tarım Cepte uygulamasının bir diğer fazı daha var. Orada varsayalım ki Vahit Kirişci, Adana Yüreğir, ada bu, parsel bu. Benim karşıma bir ekran çıkacak bana diyecek ki Vahit Kirişci, sizin tarlanızın bulunduğu yer toprak açısından şöyle bir toprak, iklimi böyle bir iklim ve dolayısıyla buradaki sanayiyi de, endüstriyi de dikkate alarak sizin burada böyle bir üretim yapmanızı istiyoruz diyeceğiz. Adeta onu o üretimi yapmaya zorlayacağız. İşte oralarda belirli aralıklar, üretim miktarı bakımından belirli aralıklar oluşturacağız.
Türkiye, biz iktidara geldiğimizde, bu ülkenin nüfusu 65 milyondu. Bugün ülkenin nüfusu 85 milyon. Geldik buraya kadar, bir açığımız var mı, yok. 20 yıl önceki masamızda olan, soframızda olanlarla bugünküler arasında dağlar kadar fark var. Yetti mi? Yetmedi. Mutlak suretle 2053 vizyonunun gereği olarak bizim bir nüfus projeksiyonumuz da var. O da 105 milyon. O gün bu ülkeye gelecek turistin de asgariden 105 milyon olacağı söyleniyor. Böyle bir nüfusu aldığınızda sizin 108-110 milyonluk bir nüfusu doyurmanız lazım. Nüfusumuz artıyor, yeni yerleşim alanları, sanayimiz, endüstrimiz gelişiyor.
Artırdığımız yer Mavi Vatan mesela. Bizim böyle bir coğrafyadan haberimiz yoktu. Mesela su ürünleri ile ilgili bu coğrafyayı da kullanıyoruz. 780 bin kilometrekarelik bir ana karaya ilave olarak 462 bin kilometrekarelik bir de Mavi Vatan'ımız var. Ne olursa olsun kaynaklarımız sınırlı, nüfusumuz artıyor. Bunu bizim toparlamamız gerekiyor.
Türkiye'nin kanayan bir yarası bu özellikle kırsaldan kente göçle başlayan, bahsettiğiniz şekilde mirasla da iyice köpüren, hiç de olumlu olmayan bir gelişme. Kendi kardeşlerimizden biliyorum o bir karış toprak çok kıymetli hale geliyor. Niye? Çünkü biz toprağa bağlı milletiz. Bir aidiyet duygumuz var. Bırakın Türkiye'yi, yurt dışından gurbetçimiz köyünü görmek için neredeyse her yıl ziyaret ihtiyacı hissediyor. Bu güzel bir şey, kötü bir şey değil. Topraklarımızın boş kalması bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil. Bu atıl kapasite anlamına geliyor. Biz bununla ilgili de bir ya da iki yıl, buna henüz karar verilmedi. Şöyle bir şey var. Biz orada diyeceğiz ki, bir veya iki yıl burası boş kaldı ama bunun devamında boş kalmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu o civarda orada kooperatif varsa kooperatifleri, birlikler varsa birlikleri, o da olmadı ülke genelinde bir portföy oluşturacağız, bu portföye ilgiye göre elde edilecek kira bedellerini doğrudan ilgili mülk sahiplerinin hesabına yatıracağız. Kim olduklarını bilmiyoruz. Bankada tutacağız değerlendireceğiz, eğer aralarında davalık bir durum var, dava bitene kadar da o parayı değerlendirme şekli devam edecek şekilde bloke etmiş olacağız ve böylelikle de atıl olan arazileri üretime kazandırmış olacağız.
Başka bir uygulamamız daha var. Bizim yerimiz çok küçük, şu anda da bu girdileri temin edecek gücümüzde yok, bize yardımcı olan üreticilerimiz de var. Bu tür yerlerde tohumlukta yüzde 75'e varan sübvansiyon uyguluyoruz. Bu bizim için atıl olan alanların kullanılması bakımından önemli bir husustur.