Şansal Büyüka: Fenerbahçe kazanırsa 'kolay', Galatasaray kazanırsa 'olay' olur

Fenerbahçe, 18 yıllık istatistiğine ve alışkanlığına güvenerek ''kolay''ın, Galatasaray ''her şeyin bir sonu, bir ilki vardır'' diyerek ''olay''ın peşinde.

1

Galatasaray’ın coşkusu ve hücum zenginliği kusursuza yakın... Ancak savunma anlayışında ciddi riskler taşıyor. Rakibi kolay karşılayamıyor, arkasına kaçırıyor, özellikle duran toplarda son derece etkisiz kalıyor.

Fenerbahçe’nin Galatasaray gibi bir hücum zenginliği yok... Savunmasında bireysel hatalar öne çıkıyor. Ancak mücadele gücü olarak, orta alanda baskı kurmak, rakibi bozmak adına Galatasaray’dan çok daha iyi...

Fatih Terim bunu sık kullanır. Sıkıntılı maçlar öncesi, “Yenilmek kolay, kazanırsan olay” der. Kabul edelim ki, Fenerbahçe-Galatasaray maçları hangi şartlar altında oynanırsa oynansın, sonucu genellikle “olay” olmuştur.

Galatasaray şimdi lider olarak, 1999 yılından beri kazanamadığı Kadıköy’e, Fenerbahçe maçına gidiyor. Galatasaray kaybederse ya da kazanamazsa 18 yıldır devam eden Fenerbahçe egemenliği 19. yıla girer ki, bu Kadıköy için alışılmış bir durum ve sonuç olur. Ama Galatasaray kazanırsa, sadece üç puan almakla kalmaz, tarihi durdurup tersine çevirebilir. Yani  “olay” olur.

Benzer sıkıntılar Fenerbahçe için de geçerli... Ezeli rakibine, bir anlamda dünya derbisinde 1999 yılından bu yana kaybetmiyorsun. Kazanıyorsun, en kötüsü berabere kalıyorsun ama kaybetmiyorsun...

Bu ne zamana kadar sürer. Çok uzun yıllardır kaybetmeden oynama, bunu alışkanlık haline getirmek, her geçen maçta, her geçen sezonda Fenerbahçe’nin omuzlarına biraz daha fazla yük bindirmez mi?

Ama bizim Tümer Metin’e göre “Fenerbahçeli futbolcu için en rahat maç bu...” Tümer, yıllarca Kadıköy’de Galatasaray’a karşı oynadı, bu heyecanı, bu rekabeti yaşadı. Elbette bu konuda herkesten daha fazla bir tecrübesi var.

Peki bu derbide hangi sonuç ortaya çıkar? “Kolay” mı olur, yoksa “olay” mı? Galatasaray, Kadıköy’e rakibinden 6 puan önde gidiyor. Ayrıca Başakşehir ve Beşiktaş’a karşı da gerektiğinde kullanabileceği puan kredisine sahip... Bu avantaj Galatasaray’ın elini ciddi anlamda rahatlatıyor. Önemli olan bu krediyi, bu avantajı maç içinde iyi yönetebilmek...

Kabul edelim ki Galatasaray’ın coşkusu ve hücum zenginliği kusursuza yakın... Ancak savunma anlayışında ciddi riskler taşıyor. Rakibi kolay karşılayamıyor, arkasına kaçırıyor, özellikle duran toplarda son derece etkisiz kalıyor.

Fenerbahçe’nin Galatasaray gibi bir hücum zenginliği yok... Oyun iştahı da Galatasaray’a oranla daha az... Savunmasında bireysel hatalar öne çıkıyor. Ancak mücadele gücü olarak, orta alanda baskı kurmak, rakibi bozmak adına Galatasaray’dan çok daha iyi...

Elbette Fenerbahçe seyircisi... Bütün sezon tribünleri boş bıraktığına bakmayın... Dolmuş ve patlamaya hazır bir fay hattı gibi Galatasaray  maçını bekliyor. Maç öncesinde ve maç sırasında bir “kâbus” gibi Galatasaray’ın üstüne çökeceklerdir. Burada Galatasaray kulübesinin ve sahadaki futbolcularının sakin kalabilmesi son derece önem taşıyor.

Sonuçta Fenerbahçe, 18 yıllık istatistiğine ve alışkanlığına güvenerek “kolay”ın, Galatasaray “her şeyin bir sonu, bir ilki vardır” diyerek “olay”ın peşinde...

İster “kolay”, ister “olay” olsun, yeter ki, adına ve büyüklüğüne yakışır bir maç olsun.

13: Galatasaray, ligin ilk yarısında 0-0 biten maçta 13 şut atmış, bunların 4’ü isabetli olmasına rağmen sonuç alamamıştı. Fenerbahçe ise 4 şutta hiç isabet sağlayamadı.

Sakin bir Terim’e alışkın değiliz

Fatih Terim’in Galatasaray’a son gelişindeki sakinliği konuşulup, tartışılıyor. Yardımcıları, “köpüklü ayran” gibi kabından ve kulübeden taşıyor olsa bile, Fatih Hoca bu sakinliği korumayı başarıyor.

Aslında Fatih Terim ile “sakinlik” kavramanın bir araya gelme şansı yok gibi... Zaten Hoca, son basın toplantısında “içimde fırtınalar kopuyor” demedi mi?

Buna rağmen hoca, ani parlamaların verdiği zararı anladığı için, “sakin” kalma konusunda kendisini telkin etmeye, kendisini disipline etmeye çalışıyor. Buna saygı duymak lazım... Ama bu sakinlik nereye kadar gider? İşler iyi giderken tamam da, yarınlarda ters bir şey olursa Fatih Hoca aynı sakinliğini koruyabilir mi?

Sakin bir Fatih Terim’e alışkın değiliz. Umarım sezon sonuna kadar bu sakinliğini koruyarak bizi şaşırtmaya devam eder...

Kim engelliyor yasayı?

Galatasaray, UEFA’ya hesap veriyor, Trabzonspor’a bir dönem transfer yasağı geldi, Fenerbahçe  diken üstünde... Kulüpler battı batıyor. Sahiden ne oldu bu Kulüpler Yasası... Hani, “Yönetime gelenler aldıkları borçlardan fazlasını bırakırlarsa, aradaki farkı cepten öderler” diye kulüplere kurtuluş yolunu gösteren bir yasa maddesinin de yer aldığı kanun taslağı...

Aradan belki de 10 yıldan fazla geçti. Kim engelliyor bu yasanın çıkmasını? Niye kimse “çıksın” diye üstüne gitmiyor, niye kimse uğraşmıyor? Niye Kulüpler Yasası’ndan bu kadar korkuluyor? Sorumsuzlar niye bu kadar kollanıyor? Kötü niyetlilere, kulüplerin parasına göz dikenlere, sorumsuzca harcayanlara, aradan götürenlere niye ses çıkarılmıyor?

Çok mu zor... Niye çıkmıyor bu yasa?

Son vuruş eksikliği

Beşiktaş’ın Gençlerbirliği maçında tek kale oyunu, her 10 saniyede yeni bir atak girişimi ve sayısız gol pozisyonu vardı. Buna rağmen Beşiktaşlı için maç, korkular içinde bitti. Bu kadar çok pozisyona girip, bu kadar az gol atıyorsanız, gerçek anlamda bir son vuruş ustasına ihtiyacınız var demektir.

Negredo’ya ve kalitesine selamlar, saygılar... Ancak Beşiktaş’ın 25. haftayı 5 golle geçen değil, 20-25 golle geçen santrforlara ihtiyacı var.

Hep yazıp, söylüyorum... Bu takımın son iki şampiyonluğunda, hatta daha öncesinde leblebi gibi gol atan Demba Baları, Gomezleri, Aboubakarları, Cenk Tosunları vardı. Beşiktaş’ın kadrosu gerçek anlamda çok kaliteli ve çok geniş... Ama bu kaliteli ve geniş kadroda, eski yıllarda olduğu gibi “vurduğunu gol yapan” santrforu yok.

Kendim ettim kendim buldum!

Talisca, Brezilya Milli Takımı’na seçildi. Dünyanın en değerli milli takımlarından birine seçilebilmek kolay iş değil... Bundan başta Talisca, Beşiktaş ve Talisca’yı parlatan Şenol Güneş gurur duyuyor olmalı... Ancak  Talisca’nın milli takıma seçilmesi, bonservis bedelini arttırırsa, bunun zararı da Beşiktaş’a dokunacak. Hani “kendim ettim, kendim buldum” misali... Hem parlatacaksın, hem bedel ödeyeceksin... Garip bir durum...

Bir musibet, bin nasihatten iyidir

Trabzonspor, İstanbul kulüpleriyle transfer ayında yarışarak, şampiyonluk yarışında öne çıkamıyor. Önce transfer yarışında geride kalıyor, sonra şampiyonluk yarışında...

Gördük ki özellikle son yıllarda yapılan pahalı transferler, önemli isimler Trabzonspor’un şampiyon olmasında, hatta Avrupa kupalarına katılmasında pek de yarar sağlamıyor. Böyle olunca borçlar da artıyor, hayal kırıklıkları da...

Nitekim FIFA’dan bir sezonluk transfer yasağı gelmesi, hesapsız-kitapsız borçlanmanın ve ödeme zorluğuna düşmenin beklenen bir sonucu... Bakarsınız bu yasağın bir yararı olur. Trabzonspor kendini bir türlü hedefe götüremeyen pahalı transerler yerine kendi kaynaklarına, yarınları olan gençlere dönebilir.

Bugün Türk futbolunun en büyük iki yıldız adayı Abdülkadir ile Yusuf, Trabzonspor’un kaynaklarından yetişmedi mi? Okay, Altay’da umut vaat eden bir  oyuncuyken, transfer edilip Trabzonspor forması ile milli takıma kadar yükselmedi mi?

“Bir musibet, bin nasihatten iyidir” demişler... FIFA yasağının iyi ve gerçekçi değerlendirildiği taktirde Trabzonspor’a ciddi katkılar sağlayacağını düşünüyorum.

Toplu halde stop!

Başakşehir’de Fenerbahçe yenilgisinden bu yana sanki oyun anlayışında müthiş bir değişim var gibi... O kadar çok yan pas yapıyor, o kadar gereksiz geriye oynuyorlar ki, bunun sonucu neredeyse yürüme temposuyla hücuma çıkıyorlar ve karşılarında doğal olarak kapanmış, pozisyonunu almış, boş alan bırakmamış bir savunma duvarı buluyorlar.

Visca, Mossoro fırtınası bitmiş gibi... Visca geriye daha az gelmeye başlayınca, her fırsatta hücuma çıkan Caiçara’nın savunma zaafları iyice sırıtmaya başladı. Clichy, Emre ve Adebayor’u bir kenara koyun, kaleci Volkan dahil, herkeste önemli bir gerileme var.

Ligde elbette inişler-çıkışlar olur ama Başakşehir’de takım sanki toplu halde “stop” etmiş gibi... Keskin bir düşüş var. Hızla eskiye dönüş yakalanamazsa, Başakşehir şampiyonluktan sonra, ikinciliği de ciddi anlamda tehlikeye sokabilir.

Maksatlı değiller ama...

Kasımpaşa’nın penaltılara isyanını açıkçası biraz abartılı buluyordum. Ama baktım, bu hafta gene aleyhlerine bir penaltı çalındı. Penaltı elbette çalınır; ancak tamamen hakemin yorumuna giren pozisyonların neredeyse tamamında her taktir hakkının Kasımpaşa aleyhine kullanılması inanılır gibi değil... Kabul, hakemler maksatlı değiller ama taktir hakkının kullanıldığı her pozisyonun Kasımpaşa aleyhine olması anlaşılır gibi değil...

Hakkını vermeli

Alkışı ve takdiri hak edip, marka ve golcü futbolcuların gölgesinde kalan oyunculara üzülüyorum. Örneğin Göztepe- Antalya maçında Demba Ba iki gol atıp alkışı ve takdiri topladı ama bu gollerde ve galibiyette aslan payı Halil’e aitti. Mükemmel oynadı, kusursuz oynadı, harika oynadı...

Gerektiğinde sol bekti, gerektiğinde solaçık... 90+2’de kendi sol savunmasından topu çıkartıp, 80 metre sürüp Demba Ba’ya asist yapması, haftanın alkışını hak etti. Haftanın yıldızı olarak elbette çok oyuncu var; benim bu haftaki kahramanım Halil...

Bir şeyler değişiyor

Sergen Yalçın üç gün oldu göreve başlayalı; Konyaspor, Galatasaray karşısında müthiş bir mücadele ortaya koydu. Mesut Bakkal  Alanya’da başladı, iki maçta altı puan yaptı. “Niye bu kadar hoca değişiyor” diyoruz da, hoca değişikliğinde de takımlarda da bir şeyler değişiyor. Bunu da görüyoruz.

Kötüye prim!

Sivas’ın hocası Samet Aybaba, “Her fırsatta yere yatan, bir türlü kalkmayan futbolculara çare bulmamız lazım” demiş. Ağzın bal yesin hocam... Özellikle Spor Toto 1. Lig’de maçların son yarım saatleri çekilmez hale geliyor. Yatan kalkmıyor... Kim öndeyse yatıyor. Yenik durumda olup da yatan tek oyuncu bulamazsınız. Kim galipse o yerde... Süper Lig bile böyle... Ama kötü giden çoğu işte olduğu gibi bu sahteciliği önleme konusunda kimse kılını kıpırdatmıyor. Bu ülke kötüye ne kadar çok prim veriyor, inanamıyorum.

Bırakınız soysunlar!

Değerli meslektaşım Atilla Türker’in hakkını teslim etmeyi görev biliyorum. Türkiye’de kulüpleri gırtlağına kadar borç batağına gömen Başkan-yönetici-taklacı menajer sarmalını belgeleriyle, bilgileri ile o kadar güzel ortaya koyuyor ki, bütün çabalara rağmen yalanlanamıyor bile... Baskı yiyor, tehdit yiyor, bu bozuk düzenden milyon dolarları cebine indirenlerin hedefi oluyor ama umurunda bile değil... Beni şaşırtan, bu kadar yolsuzluğa, bu kadar soyguna rağmen hiçbir yetkilinin en ufak bir harekete geçmeyişi... Bırakın soysunlar, bırakın çalsınlar düzeni devam ediyor. Bu soygun devam ettikçe Atilla Türker de yazmaya devam eder.

Benim tanıdığım, bir dönem birlikte çalıştığım Atilla Türker, kuru gürültüye pabuç kaptırmaz. Gazetecinin kralıdır Atilla...

Takım yıldızı

Aytemiz Alanyaspor (****) - Medipol Başakşehir (*)

Demir Grup Sivasspor (***) - Kasımpaşa (***)

Osmanlıspor (***) - Bursaspor (*)

Beşiktaş (**) - Gençlerbirliği (*)

Kayserispor (**) - Kardemir Karabükspor (**)

Göztepe (**) - Antalyaspor (**)

Evkur Yeni Malatyaspor (*) - Fenerbahçe (**)

Galatasaray (***) - Atiker Konyaspor (**)

Teleset Mobilya Akhisarspor (*) - Trabzonspor (***)

(Skorer)