İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un verdiği röportaj şu şekilde;
"Sporda Şiddetsiz İletişim" projesini hayata geçirdiniz. Neden böyle bir projeye ihtiyaç duydunuz?
Spor, insanları aynı duygular etrafında kitleler halinde bir araya getirebildiği için hiç kuşkusuz önemli bir güce sahip. Hayatın her alanına dokunan sporun, günümüzde çok kapsamlı bir etki alanı oluşturduğunu görüyoruz.
Örneğin futbolu ele alalım. Bu spor dalı toplum için sadece bir oyunu mu ifade ediyor? Tabi ki hayır. Futbol artık insanlar için bir oyundan çok daha fazlası oldu. Aynı zamanda futbolcular da birer oyuncunun ötesinde geniş kitleler üzerinde etki gücü olan bireyler haline geldi. Taraftarlar sporun birleştirici gücüyle tuttukları takımlar etrafında bir araya gelerek bu takımlara atfettikleri değerleri benimsiyorlar. Ne var ki bu birleştirici gücün iyi yönetilmemesi, oyuncuların ve taraftarların karşı karşıya gelmesine ve kör bir düşmanlığın oluşmasına da neden olabilir.
Maalesef spor mücadelelerinin sportmenlik çerçevesinde gerçekleşmesi gerektiği kimi zaman unutulabiliyor. Stadyumların, insanların ortak bir heyecanı ve coşkulu bir atmosferi paylaşacakları ortam olması beklenirken, utanç verici olayların oyunlara gölge düşürdüğüne şahit olabiliyoruz. Düşmanlık derecesinde karşımıza çıkan hoşgörüsüzlükle stadyumlar tüm bu olumsuz duyguların açığa çıktığı bir arena; futbol ise öfke kusulan bir araç haline gelebiliyor.
Bu nedenle futbolda ve diğer sporlarda doğru, etkin ve sürekli bir iletişimin gerekliliği inkâr edilemez. Sporda kullanılan şiddet dili ve şahit olduğumuz olumsuz olaylar bize hem oyuncu hem kulüpler hem de taraftarlarda adil oyun anlayışı ve oyunun gücü ile ilgili farkındalık yaratmanın önemini ortaya koydu.
Bu projede sporda şiddetsiz iletişimi hayata geçirmenin yanı sıra rakibin yeniden tanımlanması da amaçlandı. Karşı taraftaki rakibi nasıl tanımlıyoruz? Yenmemiz gereken bir düşman mı? Şunu unutmamalıyız ki spor rekabetten önce oyundur. Burada hileye asla yer yoktur, rekabet ortamında dahi dostluk dışlanamaz. İşte biz proje kapsamındaki “Rakibine Jest Yap” kampanyamızla rakibin oyunun ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlatıyoruz. Bu kampanya ile futbolseverlere “Futbola şiddetle değil, gönülden bağlan” diyoruz.
Bu proje kapsamında hangi adımlar atıldı ve atılacak?
Sporda Şiddetsiz İletişim projesiyle öncelikle oyuncudan taraftarlara, ailelerden yönetim ve medyaya kadar futbolun ulaştığı her yerde şiddet ve nefretin önüne geçmeyi amaçladık. Projemizin dikkat çekmeyi hedeflediği temel gerçeklerden birisi, oyunun karşı tarafta bir rakip olmadan kazanılamayacağı oldu.
Futbolun değer kazanması ve gelecek nesillere daha güzel bir futbol dünyası bırakmak kapsamlı çabaları gerekli kılıyor. Bu bağlamda futbol oyununa değer kaybettiren küfür, şiddet ve nefret dolu söylemlerin medyanın dilini de etkisi altına aldığını görüyoruz. “Sporda Şiddetsiz İletişim” projemizin başarıya ulaşması için bu alanda yapılacak tüm iletişim yönetiminde medya mensuplarının da konuya dikkatle yaklaşmaları gerekiyor.
Projenin ilk adımı, kulüplerin alt yapılarında başlatıldı. Bu kapsamında TFF Spor Toto Gelişim Ligi İstanbul Elit A ve B U19’dan U14 takımına kadar tüm alt yapı oyuncularına eğitimler verildi. 3’er saatlik bu eğitimlerde görsel ve videolar eşliğinde şiddetin etkisi, futbolda şiddetsiz iletişim, empati ve etik konuları işlendi. Verilen eğitimlerde zafere mutlaka adil yollarla, dürüstlükle ve sadece oyun ile ulaşılacağının altı çizildi. Ders sonunda katılımcılar, Rakibine Jest Yap kampanyası ile web sitesi ve sosyal medya hesapları hakkında bilgilendirildi. Kulüplerin alt yapılarında başlatılan kampanya ile nefret ve şiddet söylemlerinin kullanılmaması için ortak bir bilincin oluşturulması hedeflendi.
Bu eğitimlerle FIFA’nın Fair Play ruhuna uygun olarak, rakibe psikolojik ve ?zyolojik açıdan zarar vermeyen, müsabakayı yönetenlere ve izleyenlere saygılı hareket eden, spor kurallarına uyarak hileye başvurmayan, rakibi oyunun bir parçası olarak gören, oyun koşullarında şans eşitliğini kollayan bir anlayışın kazandırılması amaçlandı.
Bu kapsamlı eğitimlerin bizlere sporda şiddetsiz iletişim anlayışını benimseyen empati yeteneği yüksek, insani duyguları gelişmiş bilinçli nesiller kazandıracağına inanıyoruz.
Futbolda nefret söylemi günümüzde en çok tartışılan problemlerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Oyuncuları ve rakip taraftarları hedef alan bu nefret söyleminin altında yatan sebepler nelerdir?
Maalesef, bazı durumlarda insani değerler, saygı ve hoşgörü bir kenara itilebiliyor, oyunu kazanmak öncelik olarak benimsenebiliyor ve bu amaçla her türlü davranış, söylem meşru kabul edilebiliyor.
Günlük hayatta yanlış olarak kabul edilen ve bireylerin tek başına yapmaktan kaçınacağı bir davranışın, bir futbol maçında taraftar tarafından rahatça sergilenebilmesi çok açık bir bilinç eksikliğine işaret ediyor.
Bu bilinç eksikliği taraftarın gerçekleştirilen maçı sadece bir oyun olarak görmemesine ve rakip takımın oyuncularını bir hedef haline getirmesine neden oluyor. Rakip takım ve taraftarları düşmanlık duyulan bir yabancı olarak algılanabiliyor, nefret ve ayrımcılık tutumlarına maruz kalabiliyor.
Bu tutum, özellikle rakip takımdaki farklı din ve ırk mensubu oyunculara karşı da sergilenebiliyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda Interli siyahi futbolcu Romelu Lukaku, takımının Cagliari takımıyla oynadığı İtalya'nın süper ligi Serie A maçında, rakip takım taraftarının ırkçı tezahüratlarına maruz kalmıştı. Olay sonrasında Twitter’dan açıklama yapan oyuncu dünyanın dört bir yanındaki futbol federasyonlarının bu tip olaylara karşı en sert tepkiyi vermesi gerektiğini kaydetmişti. Farklı ırktan oyuncuların paylaşımlarının altında en az bir tane ırkçı yorum olduğunu belirten Lukaku, sosyal medya platformlarının futbol federasyonlarıyla daha iyi çalışması gerektiğine de dikkat çekmişti.
Oyuncuları hedef alan ayrımcılığın farklı din veya ırkların yanında oyuncunun geldiği coğrafyadan, kültürüne kadar genişlediğini üzülerek gözlemlemekteyiz.
Oyun süresinde saygıdan ve hoşgörüden uzak bu davranışlara herhangi bir karşılık verilmemesi ve medyanın kullandığı dil maalesef bu tutumların kanıksanmasına da yol açıyor. Medyada bu olaylar haberleştirilirken saldırılar kesinlikle basitleştirilmemeli ve oyun atmosferindeki heyecanın doğal bir sonucuymuş gibi yansıtılmamalı.
Taraftarların oyuncuları hedef alan davranışlarıyla nasıl mücadele edilmelidir?
Yaşanan bu sorunlar dünya genelinde futbolda nefret söylemi ile mücadeleye yönelik çalışmaların gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu tarz utanç verici saldırılar hem oyuncular hem de toplum üzerinde derin etkiler bırakıyor ve futbolun toplumlarda nefret ve hoşgörüsüzlüğe yol açtığı algısına neden oluyor. Bu bağlamda, adlarının ırkçı olaylarla anılmasını istemeyen futbol kulüpleri, futbolda hoşgörü ve saygı gibi değerleri ön plana çıkararak takımla ilgili oluşturulacak pozitif algının taraftar tarafından benimsenmesini ve davranışlarını olumlu yönde şekillendirmesini sağlayabilirler.
Atılacak bu adımların futbol kulüplerinin imajına katkı sağlamaktan çok daha önemli etkileri olacaktır. Futbol kulüpleri aracılığıyla bilinçli davranmaya yönlendirilen taraftarların pozitif tutumlarının olumlu yansımaları toplumun genelinde de hissedilecektir.
Futbolda oyuncular arasında sergilenen jestlerin kapsamlı bir etkisi olduğundan bahsetmek mümkün müdür?
Futbolda rakip takım oyuncularının birbirlerine karşı sergiledikleri saygı ve nezaket, bizlere oyunun değil insani değerlerin öncelik olduğunu hatırlatması bakımından çok önemlidir.
Bu tarz olumlu davranışların sosyal medyanın da etkisiyle yayılarak toplumun geneli tarafından büyük takdir topladığını görüyoruz. Dolayısıyla, taraftarca model olarak görülen oyuncuların centilmen davranışları benimseniyor ve futbolda saldırgan bir havanın oluşmasının önüne geçiliyor.
Fair Play yani Dürüst Oyun, oyuncunun rakibinin önüne geçebileceği bir fırsat yakaladığı, fakat bunu adil olmayacağı nedeniyle değerlendirmemeyi seçtiği anları ifade ediyor. Oyuncular Fair Play ile amacın oyunu “ne olursa olsun kazanmak” değil “adil bir şekilde kazanmak” olduğu mesajını veriyor. Fair Play, ne kadar baskı altında olursak olalım karşımızdaki insanın onuruna saygı göstermenin oyundan daha önemli olduğu ilkesini benimsemektir.
FIFA’nın 2019 Fair Play ödülünü kazanan Leeds United Teknik Direktörü Marcelo Bielsa’nın, takımı ile Aston Villa arasında oynanan maçtaki davranışı hatırlanacaktır. Maçta Aston Villa oyuncusu Jonathan Kodjia’nın sakatlanarak yerde kalmasının ardından hakem oyunu devam ettirmiş ve Leeds United bu sırada golü bulmuştu. Bielsa ise oyuncularına rakiplerinin gol atmasına bilerek izin vermeleri için talimat vermişti.
Günümüzde futbolun sosyo-kültürel etkisinin yüksek olduğu düşünüldüğünde, oyunlarda sergilenen sportmen davranışların toplum üzerinde olumlu izler bırakması kaçınılmazdır. Oyuncuların nazik davranışları takımın taraftarları tarafından özdeştirilerek zaman içinde o takıma ait değer ve prensipler olarak kabul edilmesinin temelini oluşturabilir.
2018 yılında Ürdün’deki bir kadın futbol maçında bir oyuncunun başörtüsünün açılması üzerine rakiplerinin etrafında çember oluşturarak başörtüsünü düzeltmesine fırsat tanıması herkesin takdirini kazanmış ve yine insani değerlerin ve jestlerin yüceltilmesinin daha önemli olduğu mesajı verilmişti.
Oyuncuların sadece saha içinde değil günlük yaşamda toplumda pozitif etkiler bırakacak davranışları da bu kapsamda değerlendirilebilir. Örneğin Büyükşehir Belediye Erzurumspor’un Alman futbolcusu Lennart Thy 2018 FIFA Fair Play ödülünü ABD’deki bir hastaya kök hücre bağışında bulunarak almıştı.
Toplumda belirli bir kesime hitap eden takım oyuncularının davranışlarının örnek olarak benimsendiği görülüyor. Eğer ülkemizde Fair Play’in yaygınlaşmasını istiyorsak, bunun genç yaşlarda sporcularımıza verilecek kapsamlı eğitimlerle elde edileceğini unutmamalıyız. Bu kapsamda toplum tarafından oyunculara verilen mesajlarda önemlidir. Oyunculardan mutlak zafer beklentisi, Fair Play olgusunun değerini azaltacak ve oyunlara hırsın hakim olmasına neden olacaktır. Bunun yerine günün sonunda mutlak zaferin değil yaşatılan değerlerin ve saygının önemi her zaman vurgulanmalıdır.
Futbol birleştirici gücü ve toplumla etkileşimi oldukça yüksek olan bir spor dalı olarak görülüyor. Futbol ve toplum arasındaki iletişimin bir sınırı var mıdır?
Bildiğiniz gibi futbol insanları ortak duygular etrafında bir araya getiren, sevincin ve hüznün paylaşıldığı bir atmosfer sunuyor. Futbolda, oyuncular vasıtasıyla iletilen olumlu, olumsuz mesajların etkisinden bahsettik. Bu nedenle seyirciye dolayısıyla toplumun geneline iletilecek duygular ve algılar büyük önem taşımaktadır.
Topluma olumlu yansımaları olacak örnek davranışların veya söylemlerin sergilenmesini teşvik ederken sahadaki kötü amaçlı davranışlarla da mücadele etmeliyiz.
Geçtiğimiz günlerde Milli Takımımızın maruz kaldığı tartışmaları hepimiz takip ettik. Milli Takımımız Arnavutluk ve Fransa 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri maçlarında atılan gollerin ardından asker selamı vermiş ve bunun ardından UEFA soruşturma başlatmıştı. Herhangi bir ırkçı, ayrımcı veya nefret içermeyen bu selamın siyasileştirilerek tartışmalara konu edilmesini Türkiye’ye karşı bir tahammülsüzlük olarak görüyoruz. Ülkemiz terörle amansız bir mücadele sürdürürken, Milli Takımımızın attığı gol sevinciyle buna bir selam ile destek göstermek istemesi bu boyutta tepki görmeyi hak etmemiştir. Futbolun bizi birbirimize bağlayan gücüne inanıyorum ve faydasız tartışmalarla buna gölge düşürülmemesi gerektiğini düşünüyorum.