Galatasaray 70 Fenerbahçe 71 ya da öldüğünde cenazene kim gelsin istersin be Kamil

Cüneyt Kaşeler, Galatasaray - Fenerbahçe basketbol karşılaşması sonrasını aksam.com.tr için değerlendirdi.

Cappy son sayıyı attıktan sonra maç bitişi ile Fenerbahçeli kadın basketbolcular soyunma odasına doğru koşmaya başladı. “–Bu neden oluyor dedi" Kamil. Kaçmazlarsa kafalarına para ya da başka cisim gelir dedim. Neden böyle oluyor diye düşündüm ve aklıma gelenler : 

Kültür insanların biriktirdikleri ve bu birikimlerin oluşturduğu ritüeller topluluğudur. Sen başarı ve linç tabanlı bir kültür ekersen nefret biçersin. Ülkemizde taraftarlık artık başarı ile tanımlanan bir gerçek. Eğer başaramazsan “Başarı galibiyet ve şampiyonluk” önce kendi içinde sorumluları bulma ve linç etme sonrasında rakibinin başarısını itibarsızlaştırma ve onu yok etme kampanyası başlatıyorsun.

Seni tanımlayan kendi takımına duyduğun sevgi değil de rakibinden nefret olmaya başlıyor. İşte bu noktada taraftarlık bizim geldiğimiz noktada olduğu gibi kendi takımını takip etmekten çok rakibini takip haline dönüşüyor. Her Fenerbahçe- Galatasaray maçı sonrası daha büyük bir nefret dalgası oluşuyor. Hz İsa’nın “İlk taşı günahsız olanınınız atsın” dediği söylenir. O yüzden kimse taş atamaz o gün. Bizim durumumuzda ise biri o taşı atmış kimse o taşı nasıl unuturuz diye düşünmüyor. Nasıl daha büyük bir taşı geri atarız diye düşünüyor. Abdullah Kığılı bu sene favori yöneticilerimden değil ancak “Galatasaray şampiyon gelirse onları alkışlarız “ diye bir açıklama yaptı. Bunun üzerine büyük bir çoğunluk Fenerbahçe taraftarı 100. Yıl şampiyonluğunda onlar bizi taşladı ile başlayan 3. Temmuz’da camia olarak onlar bizi bitirmeye çalıştı ile son bulan sebeplerle bunu dile getiren Kığılı’yı linç etmeye başladılar. Bunu söyleyenleri haklı çıkarmak adına dün akşam Fenerbahçe galibiyeti sonrası sahaya yabancı cisimler atanlarla doldu bir anda ortalık.

Temelde sıkıntı şu , bu olaylarda Fenerbahçe ile Galatasaray öznelerini yer değiştirin davranış kalıpları ve mazaretler bire bir aynı olacak. Herkes kendi hakları konusunda Sosyal Demokrat rakibi konusunda Faşist oldukça bu iş daha da büyük bir nefret dalgası haline alacak. Bunu görememek için kör ya da bu kaosdan nemalanıyor olmak gerekir. Düşünün söz konusu olan bir alkış. Bu alkışın anlamı “Beni ezdin , beni mahvettin, sen en büyüksün, ben hiçim” değil. Sadece bir alkış. Senin içine onun şampiyonluğu, galibiyeti sinmedikçe onun için de tam tersi daha da büyüyerek gelişiyor. Bu kadar büyük bir nefreti içinizde yaşıyorsanız neden aynı evde, mahallede, iş yerinde yaşamaya devam ediyorsunuz. Daha onun sırası mı gelmedi. Yoksa aslında bu yaratılan düşmanlık sanal mı ? Bence ikincisi. Geçtiğimiz hafta Arsenal kendi evinde şampiyon Manchester United’ı maçtan önce alkışlarla karşıladı. Wenger ”Bu bir İngiliz geleneği ve bende saygı duyuyorum, en son biz şampiyon olduğumuzda Manchester United bizi kendi evinde alkışlarla karşılamıştı” dedi. Ferguson buna cevaben 

“Wenger’den bunu beklerdim. Büyük spor adamları ve kulüpler böyle davrandıkları için büyüktürler” dedi. 

Bu noktada Fenerbahçe ve Galatasaray özelinde hepimiz ya her seferinde daha büyük nefret ve şiddetle cevap vereceğiz ya da İngiltere de olduğu gibi bu çarkı tersine çevirecek hareketi yapacağız.

Bu davranış kalıpları insanların ve toplumların geçtikleri evrelere göre verdikleri tepkilerdir ve dünyanın en başından beri yinelenir. Bununla ilgili en iyi hikaye yine bu topraklardan Mevlana’dan gelir. 

“Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş.

-Efendim, bu 4 kapı mes'elesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır misiniz ?

"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalisan dört kisi var. Hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunlarin hepsinin ensesine bir samar at, sonra gelsana anlatayim."

Adam gitmis birincinin ensesine bir tokat aşketmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var.Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat aşketmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş.

Ögrenci devam etmiş üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü söyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalismasina devam etmis. Öğrenci Mevlâna'ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlâna ; "İşte sana istediğin örnekler;

Birinci; şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için tokadı yeyince kalktı. Aynisini sana iâde etti. İkinci; tarîkat kapısindadır. Tokadı yeyince o da kalktı tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, yerine oturdu. Üçüncü; mârifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradan'dan geldiğini bilir, inanir. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi âlet etti diye merakindan söyle bir dönüp bakti.

Dördüncü; hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile “

Hepimiz bu evrelerden birindeyiz o yüzden kimse için haklı-haksız , doğru yanlış demek bana düşmez. Ancak unutmayın ki Mevlana’nın cenazesinde her evreden her ırktan, her dinden , bugün olsa her takımdan insan vardı. Ya Mevlana gibi olmayı seçersin ya da daha vaktim gelmedi dersin Kamil. Mesele sen cenazene kimler gelsin istersin , gerisi hikaye.