Beklendiği gibi daha maçın başında Aboubakar'la öne geçiyor,
Cenk'le skoru henüz 17'inci dakikada 2-0 yapıyorduk.
Trabzon maçında olduğu gibi yine rehavete kapılıyor,
Avucumuzun içindeki maç ancak 2-1 bitiyordu.
Skor açısından memnun olabilirdik.
Potansiyeli olan bir takımdık.
Aşırı yorgunduk,
Ve bu tip galibiyetler oyun olarak olmasa da
Skor olarak bir sonraki maça hazırlıyordu bizi.
Biraz da dinlendik ya
Yine azap günleri başlamıştı.
Kasım'ın 23'ündeydik.
Hafta arasıydı
Ve mönüde Benfica vardı.
Napoli'den 4 puan çıkarmış bir takımın yapması gerekenleri hepimiz tahmin ediyorduk.
Müthiş taraftarını da yanına alarak
"Saldır Karakartal" tezahüratları arasında taarruzdaydık.
Lakin futbolda hücum ederken 'kaleni kollamak' diye bir deyim var.
Onu unuttuk!!!
Bir anda skor 0-3 olmuştu.
İmdadımıza devre arası yetiştiğinde
Herkes soyunma odasına giderken
Beşiktaşlı futbolcular
Kapalı tribünün olduğu bölüme gidiyorlardı.
Zira taraftar futbolcuları bağrına basmış,
"Kafanıza takmayın, siz bunun üstesinden gelirsiniz" dercesine tribünlere çağırmışlardı.
Orada koptu film.
Fazlasıyla karakterli çocuklardan oluşan Beşiktaş Futbol Takımı
Bu karşılıksız sevgiye boş kalmamış,
İkinci yarıya bambaşka bir kimlikle sahaya çıkıp,
Muhteşem geri dönüşe
Tüm dünyanın gözü önünde imza atmıştı.
Hele takımı gayrete getiren, Cenk'in bir golü var ki;
Hani Karabük maçını yazarken
Bir enstantaneden bahsetmiştim ya,
İşte o paragrafı alın bu golün altına koyun.
Çerçeveletip, duvara asın.
Zaten o haftanın en güzel golü seçilmişti, Cenk'in dömivolesi.
Tabii 0-3'ten 3-3'e gelmek güzeldi de
0-3 nasıl olmuştu o sorgulanmalıydı aslında.
Tamamen izafiyet kokan bu durum karşısında
Herkes suskunluğunu korumuştu.
Zira 3 gün sonra en önemli maçlardan birine daha çıkacaktık.
Başakşehir vardı sırada.
Ritim tutturamadığımız aşikardı.
Ve zor maçtı.
Daha maçın ilk 15 dakikalık bölümünde,
Santrforları Mehmet Batdal öyle goller kaçırdı ki,
"Ne oluyoruz" dedik.
Beklenenin aksine oyunu geride kabullenmemiz hazırlamıştı bu tabloyu.
Ve 15 dakikadır 'geliyorum' diyen gol. Göstere göstere gelmişti maalesef.
Klasiklerimizdendir!
Gol yedikten sonra toparlanmıştık ama
Bu sefer de ilk yarı bitmişti.
Kanımca şunu belirtmeliyim ki;
Gökhan İnler'in bu maçtaki performansı
Ve Şenol Hoca'nın onu ilk yarıda oyundan alışı,
İnler için bu sezonun özetiydi sanki!!!
İkinci yarının başında Quaresma'nın ortası
Marcelo'nun kafasıyla
O kadar rahat ve kolay gol bulmuştuk ki,
'Maçı hemen domine ederiz’ düşüncesi peydahlanmıştı bizde.
Ama nafile sevdalar.
Maç 1-1 bitmişti.
Ve haftaya Fener maçı vardı Kadıköy'de.
Fenerbahçe hadi neyse de,
Üç gün sonra da Rusya'ya gidecektik.
Yine böyle bir Fener maçından sonra,
Günün birinde İngiltere'ye gitmiştik
Hani ufak Higuain'in
Son saniyede attığı gol sayılmamıştı ya,
Ritmimiz bozulmuş,
İngiltere'de büyük hayal kırıklığı yaşamıştık,
O geldi işte aklıma.
İçim depreşmişti.
Yine bir şeyler olur, ağzımızın tadı bozulur çekincesi bayağı bir yüklüydü içimde.
Lakin maç başladığında
Her iki takımın da
Tahterevallinin üzerindeki çocuklar gibi
Birbirine üstünlük kurmaya çalıştıklarını
Ama bir türlü bunu başaramadıklarını,
Maçın son anında bile
Tahterevallinin üzerindeki dengeyi bozamadıklarını gözlemledik.
Tatsız-tuzsuz, yavan tava kıvamında geçen bu maçta akılda kalan yegane olay,
Sezon başında ipe sapa gelmez bir sürü detayı sırtına alarak
Beşiktaş'a gelen Gökhan Gönül'ü,
Fenerbahçeli defans oyuncusu Hasan Ali Kaldırım'ın
Fener seyircisi önüne atmaya çalışması oldu.
Nasıl bir kinse artık.
Tabii akabinde oyuncak dolarların bu minvalde sahaya atılması bir de.
Maksat Gökhan'ı demoralize etmekti.
Ama başaramadılar.
0-0’lık bu sonuç.
Daha doğrusu oynanan oyun tadımızı kaçırmıştı.
Bazı spor yazarlarının ilk defa sert eleştirilerine hedef olmuştu Beşiktaş,
Bu moralle Rusya’ya gittik.
Gitmez olaydık.
Bir yanda Rusya'da yükselen ırkçılık,
İstanbul'dan Kiev'e giden taraftarlarımızı tehdit ediyor,
Öte yandan,
Rus polisinin ülkelerine gelen misafirlerine yapılan bu muameleyi görmezden gelmesi can sıkıyordu.
Üstüne ligde iki haftadır kazanamıyorduk.
Of of of!
Of ki ne oftu!!!
Hele
Maçın hakemi İskoç…
İsmini bile telaffuz etmek istemediğim,
Rusya'daki ırkçılardan daha sadist,
Daha şerdi.
Canı sıkıldı mı kırmızı göstermişti.
Penaltılar cabası.
İçine Cem Papila mı kaçmıştı ne?
Maça çıkmadan cellatlığı kabul etmişti anlaşılan.
6-0’lık sonuç düşüş sinyali miydi acaba?
Bu arada parantez içinde şunu söylemeliyim ki;
Üç gün evvel süper oynayan Gökhan Gönül neden kesik yemişti.
Ve 2 hafta evvel Başakşehir maçında tel tel dökülen Andreas Beck, Gökhan’ın yerine niye tercih edilmişti.
Parantezi kapadım.
Bütün bunlar kara kara düşünülürken,
Uçak İstanbul’a indiğinde
Futbolcuları bir sürpriz bekliyordu.
Çıkış peronu tıklım tıklım,
Salkım saçaktı.
Şanlı Beşiktaş taraftarı havaalanını adeta basmış,
Futbolculara moral veriyordu.
Şanı yürüsündü Beşiktaşımın.
Benfica'nın ilk yarı hezimetinden sonra
Taraftarın bu yaptığı ikinci yerden kaldırışıydı topçuları.
'Dizlerinizin üstünde değil,
Ölecekseniz
Ayakta ve başı dik ölün' der gibiydi.
Ve kendine ve yola geliş…
Kanımca bu tarihte vuku buluyordu.
Ve taraftarın görevi devam etmekteydi.
Havaalanında futbolcuları bağrına bastıktan sonra
İlk maçı doldurmaya gelmişti sıra,
Doldurdular.
Bursa maçı tıklım tıklım tribünler önünde oynandı.
Quaresma yoktu,
Yerine Olcay oynuyordu.
Ama Gökhan İnler olmasına rağmen
Şenol Hoca'nın Necip'i tercih etmesi
Kafamızdaki Gökhan İnler'le ilgili soru işaretlerini perçinlemişti.
Sıkıntılıydık.
İlk yarı 0-0 bittiğinde celallenmiştik.
Lakin ikinci yarı başlar başlamaz.
Gökhan Gönül’ün driplingleri
Sürati,
Ve yediği çelme
Penaltıyla sonuçlanmıştı.
Biraz sonra aynı akıbetle Oğuzhan karşılaşacaktı.
Tarihimizde bir maçta iki penaltı kazandığımız ender bir sahnedeydik.
Bu maçın sonunda 3 puanı almıştık ama
40'tan fazla polisimizin şehit haberiyle de yıkılmıştık.
Kartal Yuvası çalışanı Tunç Uncu'yu da yitirmiştik,
Güvenlik Müdürümüz Vefa Karakurdu da.
Allah gani gani rahmet eylesin.
Maçtan hemen sonra Beleştepe mevkiinde patlatılan hain bomba,
45 gencecik fidanın bu dünyadan göç etmesine sebep olmuştu.
Maç gölgede kalmış,
Tüm ülke yasa boğulmuştu.
Duygularımın bir bölümünü,
"Kan değirmenleri" yazımda söyle paylaşmışım;
“Nasıl bir zaman diliminde yaşıyorsak,
Evrenin hangi boyutundaysa artık
Ve Allah bizi nasıl sınıyorsa,
Yaralı yürekler, dinmeyen gözyaşı, sönen ocaklar,
Ve geçip giden hayatlarla başbaşa yaşıyoruz.
Kan değirmenleri hızla dönerken,
"Kabil'in murdar baltası" demiş ya üstat,
Biz onunla uğraşıyoruz,
Şarkılarda filmlerde bilirdik biz şehre yağan bombaları,
Meğer perşembenin gelişini terennüm ediyorlarmış,
Müjgan’ı bir kadın ismi bellemiştik,
Halbuki kirpiklerin ıstırabını anlatıyormuş bize ustalar.
Bitmeyen kin,
Bitmeyen para hırsıyla buluşmuştu bulvarın tekinde,
İnsanlığa,
Yurdumuz insanlarına eziyet ediyorlardı.
Ne gebe dinliyorlardı,
Ne bebe.
Yar göğsüne baş koymamış delikanlıları
Vatanı için göğsünü siper etmiş delikanlıları hedef alıyorlardı.
Milletimizin başı sağ olsundu."
Şampiyonluk yolunda böyle bir acıyla karşılaştığımızdan
O gün ağzımdan dökülenleri, baş köşeye koymak istedim.
Evet.
Biz Bursa'yı yendiğimizde
Başakşehir, Gençlerbirliği ile berabere kalıyor,
14’üncü hafta sonunda puanlar
32-32 eşitleniyordu.
Yazının başından beri söylediğim gibi
Bir evvelki şampiyon olduğumuz senede olduğu gibi akmıyorduk.
Dirençliydik, mücadele ediyorduk ama,
Bir şeyler hep eksikti.
Kasımpaşa maçına çıktığımızda
Yine o totem mevzuu takıldı aklıma.
Bu takımda bize hep ters geliyordu.
Korktuğum da başıma geldi zaten,
Rahat alabileceğimiz maçı
Üç dakika içinde akıllara zarar yediğimiz gollerle 2-1 kaybetmiştik.
Bu maçta göze çarpan ve öne çıkan en önemli eksik,
Orta alandaki top kapma becerimizi,
Top dağıtmada aynı oranda gösteremiyorduk.
15’inci hafta itibariyle
'Sıkıntı noktası neresi?' diye soranlara
İkinci olarak da defanstaki uyuşmazlığı gösteriyorduk.
15’inci hafta bitmiş, Başakşehir bizi 35-32 olmak üzere 3 puanla geçmiş bulunuyordu.
Hafta içi analizlerinde,
Sayın büyüğüm Atilla Gökçe,
"İnvictus" isimli bir yazı kaleme alıyor,
"Fethedilemez, yenilemez özelliği ağır gelmiştir Beşiktaş'a" diye devam ediyordu.
Tabi ki İnvictus yoktu futbolda ama,
Bazı organları hasta olmuş vücuda da
Mutlak bir doktor gereklidir diye cevap vermişim o yazıya.
Söküğü görecek ve onu dikecek bir terzi mutlaka olmalıdır.
Değil mi!?
YARIN
Ara transferde neler neler yaşandı?
Türkiye Ligi’ne kim yeni vuruş tekniği hediye etti?