Nedim Murat GÜR
İki takımda’da böyle durumlar için kendini yetiştirmiş, penaltı pozisyonları dalında master yapmış futbolcular var. Hızla ceza sahasına hareketleniyorlar. “Kendini attı kendini attı” diye kendini yırtıyor kaptan libero. Söylemek yetmiyor nasıl attığını gösteriyor, denize atlar gibi atladı diyor. Öyle samimi ki, inanmamak mümkün değil. Ötekinin dudaklarını okuyabiliyoruz; “Ball ball” diyor ve havada top şekli çiziyor. Biz bunu, topa dokundum kardeşim ne faulü diye anlıyoruz. No! No! Diye işaret parmağını havada sallayarak hakeme itiraz ediyor Suarez’in en uyanık takım arkadaşı. Büyük bir hata yapıyorsunuz bayım, penaltı yetmez, üstüne bir de kart lazım diyor. Birkaç saniye içinde herkes ceza sahasına doluşuyor. Olay yeri inceleme ekibi titizliğiyle etrafta delil arıyorlar.
İşin özeti şu; birazdan top beyaz yuvarlak üstünde, gole en yakın halde olacak.
Şu an o pozisyon ve çevresinde gelişen diğer tüm olaylar yirmi üç kamerayla kaydediliyor. Öyle kolay değil boşuna mı aldık bu kameraları, gözünüze sokacağız pozisyonları. Hakemin durduğu yer, Suarez’in ceza sahasına giriş anı, rakibin gelişi, işte müdahale anı! Uyumayın yavaşlıyoruz, ters kameraya geçiyoruz. Diğer futbolculara, kaleciye, uzanan ayağın yerdeki gölgesine ayrı ayrı bakabiliyoruz. İki ayağın birbirine en yakın olduğu anı yakaladık mı? Evet. Temas var mı?
Temas var mı? İşte bu soruyla birlikte ülkedeki yorumcular, suları karışmayan iki deniz gibi öyle bir ayrılıyorlar ki, bir daha asla kavuşmayacaklar. Temas gerçekten var mı? Yok mu? Hiç mi yok?... Derdimiz çok büyük.
Yan hakem uzaktan görünüyor. Tribünde bir sosisli sandviç satıcısı tam Suarez’in izdüşümünde hafifçe eğilmiş, belli ki para alıyor birinden. Para üstünü eksik verse görecek durumdayız. Gerekli olduğundan değil criminal bir durumu, bir delili yok saymamalıyız. Artık işimiz bu, hepimiz polis olduk. Ekran başında tükürük tahlili bile yapabiliyoruz.
Biliyorum bunlar bir gün değişecek. Bir gün, bir başkan çıkacak ve bir konuşma yapacak. O gün bütün bunlar değişecek. “Bugünkü maçta bir futbolcumuz kendini yere atarak bize bir penaltı kazandırmıştır. Oysa biz bunu bir kazanç olarak değil, kulübe sürülmüş bir leke olarak görüyoruz. Mağlubiyetle kirlenen forma, bir hafta sonra galibiyetle temizlenir. Hileyle kirlenen forma ömür boyu lekelenir. Rakibimizden ve hakemden özür dileriz. Başkanı olduğum kulübün sporcuları sahada avantaj sağlamak amacıyla hile yapamazlar. Bunu yapan her kim olursa olsun cezalandırılacağını, gerekirse kulüpten gönderileceğini bilmelidir.”
Ondan sonra bırakın hakemler hata yapsın, futbolcular hata yapsın. Bırakın hata futbolu güzelleştirsin. Kameraları polislik yapmak için değil, seyir zevkini artırmak için kullanalım. Yorumcular da yormasın bizi.