Bu da Seyrantepe tekniği

Alen Markaryan yazdı.

Şubat'ın 16'sında İsrail'e gidecektik.

Hapoel'le maçımız vardı.
Taaa gecenin 11'inde!
Maç bittiğinde millet sabah işine gidiyordu neredeyse.
Şenol Güneş maçtan önce stratejik olarak,
"0-0'a razı olabilirim" demişti.
Dediğine paralel olarak da
Orta sahayı ilk defa
Tolgay, Atiba, Necip'le şekillendirmişti.
Hani ufakken mendil kapmaca oynardık ya.
Kapan kendi köşesine koşardı.
Bu maç da öyle olmuştu.
Mendili kaptığımız gibi İstanbul'a gelmiştik.
Hem de 3-1'le.
İki Cenk Tosun, 1 de Atiba Tabela'ya çarpı atmıştı.
Şendik.
Üzerimizdeki suni baskıyı atmıştık.
Gelir gelmez de Akhisar'la bilek güreşine oturduk.
Ya komik gelecek size ama,
Ne zaman Akhisar dense
Sosa'nın direkte patlayan topu geliyor aklıma.
Hem de demin gibi.
Neyse,
Bilirsiniz. At yarışlarında çıktığı gibi bitiren atlar için bir deyim vardır.
"Beyaz bayrak ayna."
At,
Yarış başladığında da öndedir.
Bittiğinde de.
Önüne kimse geçemez atın yani.
Bu maç aynen öyle olmuştu.
Önüm Avrupa maçı, arkam Avrupa maçı.
Tam ortasında bu maç.
Ballı ekmek kadayıfı olmuştu.
Notlarımızın arasına Talisca'nın 30 metreden attığı golü centiklememiz gerekiyor.
Golü o gün şöyle anlatmışım;
"Topun kaleye giderken aldığı kavis,
Anamur-Mersin yolunu taca çıkarttı.”
Maçı 3-1'le geçmiştik.
Lakin hafta arası bir derginin,
Sneijder'i haftanın futbolcusu seçmesine acayip sinirlenmiştim.
İki senedir varla yok arasında olan Sneijder'i allamak-pullamak da neydi.
Buram buram futbol kokan,
Her maç en az 6-7 'al da at'ı olan,
Şampiyon olduğumuz sene,
Özellikle ikinci yarı takıma direk katkısı mevcut Quaresma dururken!
Pöh!
Zaten dayanamamışım,
Akhisar maçının alt paragrafını kapkara bir ironiyle bitirmişim.
Quaresma'nın nicedir maça etki derecesini gören insanlar olarak biz,
Galatasaray'da top oynayan Sneijder'i
Yılın sporcusu seçenleri ayakta alkışlıyoruz.
Hep var olun emi!
Bir hafta sonra Galatasaray maçı vardı.
Ve 'gıdıklamalar' erken başlamıştı.
Ama daha önce
Geçen hafta 3-1 kazandığımız
Hapoel Sheva maçının İstanbul ayağı vardı.
Maç öyle durgun başlamıştı ki,
Sanki filanca kuruma yardım maçı için sahaya çıkılmış da,
"3-5 topa vuralım da gidelim" havasındaydı diye nitelemişim.
Maçın ilk bölümlerini.
Sonra Aboubakar, Afrika Kupası maçı dönüşü
Formayı kapmış, golünü de atmıştı.
Yakıştırmam şu olmuş,
"Adama Afrika, Avrupa fark etmiyor."
Maçı öyle domine etmişiz ki;
"3 gün sonra derbi maçım var, sizinle uğraşamam."
Havasını topçuların halinden iliklerimize kadar hissetmiştik.
Evet.
Maç bittiğinde Avrupa'da son 16'ya kalmıştık.
Maç bitmişti.
Hemen bir duş alıp,
Saçı başı düzeltip,
Yemek yemeye bile fırsat bulamadan,
Seyrantepe'ye gidecektik.
Galatasaray maçına.
Şu maçı da bir atlatsaydık,
Ondan sonra iki hafta sahamızda oynayacaktık.
Bayağı bir rahatlama modu olabilirdi.
Neşemiz de yerindeydi.
Üstüne,
Telekom açıldığından beri Beşiktaş taraftarı ilk defa bu stada gidiyordu.
"Gözlerim yaşardı vallahi."
Çıktık maça.
Galatasaray kendini var etmek için saldırıyordu.
Direniyordu,
Biz de öyle cevap veriyorduk.
Gittik-geldik.
Hani sezon başında toplara vuruş tekniği çok enteresan diye,
Talisca'yı almıştık ya,
Hah işte o.
Hakikaten öyleymiş vallahi.
İkinci yarının başında frikik kazandık.
Sağ çaprazdan,
İki kişilik baraj kurdu Galatasaray savunması,
Vuruş tekniği özel dedik ya!!!
Öyle bir nişanladı ki Bruma'nın kafasına topu,
Bruma'dan sektirtip, Muslera'yı kontrpiyede bıraktırdı!!!
Anlamam ben!
Golü böyle anlatmam lazımdı!!!
4 Mart'ta Rize'yle oynuyorduk.
Zaferle sonuçlanan her derbi sonrasındaki hafta,
Önemlidir, değerlidir.
Hem boşalan adrenalinin yerini tedavi edersin Galatasaray maçının galibiyetini perçinlemek adına.
1-0'lık Rize galibiyeti yetiyordu bize ama,
Stattaki gereksiz uğultu futbolculara yansıyor
Quaresma sarı kart görerek sınırını doldurduğundan,
Haftaya oynanacak Kayseri maçında forma giyme şansını kaybediyordu.
Quaresma'yı bilmem ama ben çok tedirgin olmuştum.
Beni karşı kaleye en çabuk,
Ve en etkili götürecek adamdan olmuştum.
O da zaten ‘Beni affedin' dercesine,
Öyle bir topukla gol yollarını açtı ki;
Yapılan orta Gökhan Gönül'ün önünde kaldığında,
Maçın tek golü tabelaya yazılıyordu.
Dediğimiz gibi 3 puan önemliydi.
Alıp rahatlamıştık.
Ve hemencecik Yunanistan seferi başlıyordu.
Olympiakos maçı vardı.
Ve tatlı bir telaş sarmıştı içimizi.
Zira bir tur evvel Olympiakos'un,
Osmanlıspor'la oynadığı maçı seyretmiş,
Yunanistan ekibinin bize karşı yetersiz olacağını gözlemlemiştik.
Biz de öyle şıkır şıkır oynamıyorduk ama
İstim üzerindeydik.
Ve karakterli oyunculardan kuruluyduk.
Alexandra Poli, İskeçe, Selanik derken,
En nihayetinde Atina'ya geldik.
Stat kalabalıktı,
Agresiflerdi.
Avantaj onlardaydı.
Çok basit hatalarla gole davetiye çıkartıyor.
Onlar da davete icabet ediyorlardı.
İlk yarıyı 1-0 mağlup kapatmıştık.
Beraberliği getiren golü Aboubakar'ın ayağından,
Aynı Napoli'ye
Defansın hatasından dolayı attığı gol gibi gelmişti.
Adam papaz büyüsü mü yapıyordu ne!?
Neyse ne!
Gol atıyor ya ben ona bakarım.
1-1'le yurda dönüyor,
Rövanş için büyük avantaj yakalıyorduk.
Dördünde Rize'yle,
9'unda Olympiakos'la oynamış,
12'sinde Kayseri'yle oynayacaktık.
Ralliye bakar mısınız?
Öykümüzün başından beri söylüyorum.
Ritim bozukluğu var diye.
Kayseri maçı da onlardan biriydi.
Yorgunduk,
Bazı futbolcuların üzerine çok geliniyordu.
Atiba'yı neredeyse PAF takım maçlarında bile oynatacaklardı.
Quaresma sarı kart cezalısıydı.
Hepsine eyvallah.
1-0 öne geçtiğimiz maçta

Kendi sahamızda 2-1 geriye düşüyorduk.
Bu birazcık enteresandı.
O kadar.
Allah'tan Aboubakar savaşçı kimliği ile öne çıkıyor,
Son dakika golüyle 1 puanı kurtarıyordu.
Tabii ki her maçı kazanacağız diye bir kural yoktu ama
Dedim ya bu biraz garip kaçmıştı.
Lakin takılı kalmamak gerekiyordu.
Çünkü eşikte Olympiakos maçının rövanşı vardı
Ve full konsantre gerekiyordu.
Bir adım uzakta cennet var.
Bir adım sonra mutluluk.
O bir adım ki umuda yolculuk,
Göz kırpma Stockholm'e
Hayallere kement, tutup çekercesine.
Top çizgiyi geçtiğinde
Futbolcular üst üste çöktüğünde,
Sarmaş dolaş bir resim çıktığında ortaya,
Ya şehr-i Beşiktaş'ta,
Işıklar sabaha kadar yandığında,
Bir adım.
Yalnızca bir adım çocuklar.
Evet.
Olympiakos'la oynayacağımız rövanş maçından önce içimden bunlar kopmuştu.
Ama önemli olan futbolcuların kopmasıydı.
Koptu da.
Maç 2-0'ken 2-1 olmuş,
Beraberlik hakkımız kalmamış,
Ve uydudan(!) çekilen fotoğraflarda,
Aboubakar'ın rakibine kafa attığı ortaya çıkmıştı.
Atıldı oyundan Aboubakar.
Ne yazmışım biliyor musunuz;
"Son 5 dakikasında yaşayacağımız heyecanı,
50 dakikaya kadar genişletmiştik.”
Anlayın gayri stresi.
10 kişiyle üçüncü golü bulduğumuzda son 8'e kalmıştık,
Mutluluk kolumuzda, umut yanı başımızdaydı.
Kalktık gittik Antalya’ya.
Lakin Aboubakar'ın Avrupa Kupaları'nda aldığı 3 maç ceza canımızı sıkmıştı.
"Durup dururken ne gerek vardı sanki" diye iç geçiriyordu bütün camia
Bütün bunlara rağmen Şenol Hoca,
Aboubakar'ı kazanmak adına büyük bir adım atıyor,
Kupa maçında yaptığı yanlışa rağmen
Onu ilk 11'e koyuyordu.
O da üzerine düşeni yapmalıydı.
Yaptı.
Yine 10 kişi bıraktı takımı iyi mi!!!
Üstüne Adriano sakatlandı çıktı,
Üstüne berabere kaldık.
Yine seri beraberlikler başlamıştı.
Futbolculara mental,
Aboubakar'a acil psikolojik yardım gerekiyordu.
Ve Fabri.
İnanılmaz toplar çıkarıyor,
1 puan almamıza direk etki ediyordu.
25’inci hafta sonunda 55 puanda biz,
53 puanda Başakşehir vardı.
Düşe kalka,
Ama kıran kırana ilerliyorduk.
Araya milli maç girmişti.
Ve bir nebze rahatlamıştık.

1 Nisan Pazar günü Gençlerbirliği maçına çıktık Şeref Bey’de,
Gençlerbirliği’nin başında Ümit Özat vardı.
Akıllarda kalması açısından yazıyorum,
Şenol Güneş'le kısa süreli atıştılar.
Şenol Hoca hakeme kızıyor,
Ümit Bey de 'hakeme niye etki ediyorsun' diye depreşiyordu.
Oyun durdu biraz.
İlk yarı 6 dakika uzamıştı.
Anlayın gayrı gıybeti.
Uzatma Oğuzhan'a yaradı.
Topu tavana çaktığında,
"Hadi gidin biraz dinlenin" diyordu.
İkinci yarıda akıllarda kalan en güzel şey Talisca'nın golüydü.
Daha doğrusu frikiği.
Golü şöyle anlatmışım,
"Sonra Talisca tavşan çıkarttı şapkadan,
Biz de çıkarttığı tavşana şapka çıkarttık.
O ne öyle frikik golüydü ya Rabbi."
Zor gördüğümüz Gençlerbirliği maçından 3 puanla ayrılıyor,
Haftaya oynayacağımız Trabzon maçına moral götürüyorduk.