ERHAN SEVEN
Sivas 4 Eylül Stadı’nda iki takımın da şaibeye yer vermeyecek şekilde verdikleri mücadele sonunda Fenerbahçe 4-3 kazanarak 18. şampiyonluğuna ulaşmıştı. Türkiye’de, KKTC’de ve birçok yabancı ülkede geceli gündüzlü şampiyonluk kutlamaları yapılmıştı. Ancak bu keyif 46 gün sürdü ve 3 Temmuz denen melun gün geldi çattı…
‘Tarlaların yeşermesinin’ şike girişimi sayıldığı, ‘kasa kasa balıkların gönderilmesinin’ ise masum bulunduğu bir süreç yaşandı. Bu dönemde, Sarı-Lacivertli renklerin çekiştiği Bordo-Mavili takıma, federasyon içerisindeki Sarı-Kırmızı formalı kişiler önce el altından, daha sonra yüzlerini açıkça göstererek destek verdiler. Kendileri daha önce Sarı-Kırmızı formayla basket oynardı ama futbol federasyonuna geçince sepet oyununu bırakıp ayak oyunlarına başladıkları kısa süre sonra ortaya çıktı. Aslında Futbol Federasyonu’ndaki sarı-kırmızı forma giymiş kişiler ve onlara talimat veren diğer güçler de haklıydı doğrusu. Yükselen değer olan Sarı-Lacivert Çubuklu’nun önüne geçilmeli, her alanda başarılar ederek futbol kulübü değil spor kulübü olan ve dünya kulüpleri arasında öne çıkan rakipleri alaşağı edilmeliydi.
Fransız kültüründen ve ülkesinden gelen bir dönem ayak oyununu (futbolu) en iyi oynayanlardan biri olan Platini’yi de aracı ettiler. Türkiye’yi son dönemde he alanda yönetmek ve dizayn etmek isteyen yargının da devreye girmesiyle alınan ilginç kararlar, şike olduğu iddia edilen sürece tuz biber ekti. Türkiye’de adam öldürsen almayacağın cezalar istendi, hatta cezalar da verildi Aziz Yıldırım’a. Yanlış ve kasıtlı yönlendirilen uluslar arası mahkemeler de Fenerbahçe’nin şanlı tarihine leke sürmeye çabaladı durdu bu süre içinde.
AMA KÜLLERİNDEN DOĞDULAR…
Küllerinden doğan Zümrüd-ü Anka kuşudur efsanelerde. Ama modern çağlarda ise küllerinden doğan kuş Sarı Kanarya oldu. 3 Temmuz süreciyle yakmak ve yıkılmak istenen Fenerbahçe, daha da güçlü bir şekilde doğdu yeniden. Attıkları ateşin içinden daha da kuvvetli ve gür bir biçimde doğruldu, silkindi. Dağılan takımı ayakta tutmak zordu. Başkan Aziz Yıldırım ve iki yönetici cezaevine girerken, başta Aykut Kocaman ve futbolcular, direndi. İçerden Yıldırım’ın hiç susmayan sesi, dışarıdan da Fenerbahçe’nin çubuklu forma sevdalısı taraftarının gök gürültüsü şeklindeki desteği ile Fenerbahçe futbol takımı ayakta kaldı.
3 Temmuz’dan sonraki iki sezonda iki Türkiye Kupası şampiyonluğu, iki de son haftaya kadar kovalanan şampiyonluk sonrasında alınan ikincilik ve Avrupa’da yaşanan son yarı final heyecanı.
Ve bu sezon nöbeti devir alan Ersun Yanal’ın katkı ve etkileriyle, Avrupa’da olmamanın getirdiği yorgun kalmama avantajının kullanarak şampiyonluk kupasına uzanıldı.
Takım olmak, takımdaşlık duygusunu yaşamak, yerli ve yabancı futbolcuların bunu hep beraber duyumsaması böyle bir şey aslında. Birileri seni sürekli paçandan çekip içinde bulunduğu pisliğe batırmak isteyebilir. Ama o pisliğe batmadan güzelliklere, keyiflere, hüzünlere, acılara, başarılara tek yürek olarak koşmak buna denir.
Fenerbahçe aslında bir tarih yazıyor. Futbol kulübü olarak 2013-2014 sezonunu şampiyon kapamak aslında Fenerbahçe müzesine giden fazladan bir kupa olarak görülebilir. Ama öyle değil. Bu öyle bir şampiyonluk ki, birinci olsan da şampiyonlar ligine almayan ya da göndermeyenlerin suratına çarpılan sert bir Osmanlı tokadıdır.
Bu şampiyonluk, her türlü ayak oyunlarına rağmen, hakem oyunlarına ve kösteklemeye rağmen küllerinden yeniden doğan Sarı Kanarya’nın hançeresini yırtarcasına yedi düvele haykırmasıdır.
Bu şampiyonluk, Fenerbahçelilerin, bir kez daha Fenerbahçeli olduğunu tüm hücrelerine, tüm santimetrekarelerine kadar yaşamasıdır.
Bu şampiyonluk, karakterli yerli ve yabancı futbolcu topluluğunun, ‘şike iddiasıyla hakkımızı yiyorsunuz. Bizim kazandığımız bir tek haram puan yoktur, bizim rakibimize kaybettirdiğimiz bir tek haram puan yoktur’ diye bağırmasıdır.
Ve artık şampiyonlukları Mayısın ortasını beklemeden Nisanın ortasında ilan ederek saha içi ve dışı her türlü rakiplerine verilen en iyi cevaptır.
Dün Antalyaspor maçına eksik kadroyla çıkmasına rağmen futbolcular, formanın gücünün, taraftarın desteğinin ne olduğunu bir kez daha kanıtladılar ve şampiyonluklarını ilan ettiler, kutlamasını da bir güzel yaptılar.
Ben de bu satırların yazarı olarak haykırıyorum yerli ve yabancı işbirlikçilere…
ŞİMDİ NE DİYECEKSİNİZ BAKALIM. YOKSA BU DA MI ŞİKE?