Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (5): 2 dakika geçse deniz görünecek

Beşiktaş tribününün sesi Alen Markaryan, şampiyonluk öyküsünü AKŞAM okurları için kaleme aldı: 89'da Ersin, Sosa'nın frikiğini çıkartıyor. Öyle bir zaman dilimine sıkışıyoruz ki 2 dakika geçse denizin uçsuz bucaksız mavisiyle karşılaşacaksın, süreceksin tekneleri ama… Ozan'dan gol yiyoruz… Ve ''Bekle!'' diyoruz!

AKŞAM

Golden sonra neler kaçırıyoruz belli değil. Bu durum, şimdi yine tombaladan bir gol yeriz, şapkayı Ankara'da bırakırız gibi bir his uyandırsa da, 2. yarı bastıran tipinin bembeyaz yaptığı sahada, adalet olsun diye siyahı aradık! Cengo'yu Abou'yla değiştirip, incecileri kenara alıp, hızlı koşanları sahaya itekledi Sergen Hoca... Kan tüküreceğiz ya! Gol taa 89'da geliyor 94'te de duble yapıyordu Cengo... O hafta İstanbul'da hava şartları felaket... Fenerbahçe ve Galatasaray galip ama Herkes Beşiktaş'ı konuşmakta! Dakika 90 maç 1-0 adamlar hala gol kovalıyor diye... (O goller olmazsa şampiyon olamazdık biliyorsunuz değil mi) 26. haftayı BAY geçip biraz soluklanıyorduk Denizli'yi ağırladığımızda dinlenmiş Beşiktaş'ı hemen fark edebiliyordu sporseverler... İstediğimiz zaman 4'e takıyorduk vitesi kafamıza göre 5'e... 3-0'la geçmiştik Denizli'yi ve kayısı diyarına yola çıkmıştık...

"BABAMI TANIMAM" DİYEN BİR ADAM!

Malatya'ya giderken Ankara ve Konya'da bizi ince ince doğrayan Halis Özkahya'yı düşünüyorduk, ve ansızın hastalanan Ersin'i Anlayın gayrı... Zemin büyük problemdi. Teknik ekibin kafasındaki sıkıntı oydu. Hele bizim gibi pas yapan takımlar için zulümdü. Yere sağlam basan oyuncularla çıkıyorduk sahaya ama bu kurgudan dolayı yine eleştiriliyordu Sergen Hoca... Cengo adaleye darbeden dolayı yine sakat zemin sakat, hava sakattı. Diyor ya bizde sakat çok diye! Sakat olmayan, "Ben babamı tanımam." diyen bir adam vardı Atiba meşin yuvarlağın pinpon topun gibi sektiği zeminde öyle bir ayar çekip zamanlama yapıyordu ki top ağalara gittiğinde "Tecrübe bu demek ki" diyorduk Özkahya yemin etmiş sanki penaltı çalmıyor bize... N'Koudou'nun pozisyonunu başka türlü izah edemiyorum zira...

GARİP ENTRİKALARLA YÜZ GÖZ OLMAK

Ljajic'in ufak ufak 11'e girdiği maçlardan birincisi İnönü'deki Gaziantep maçına denk geliyor. Oyun kurgusu istediğimiz boyutlara gelmeye başlamış gibi. Vida'nın yatarak müdahalesiyle başlayan atak, Ghezzal'in harika pasıyla golle sonuçlanıyordu. Aboubakar belki de hayatının en rahat golünü bırakıyordu Gaziantep kalesine... 2-0'ı yakalıyorduk hatta. Bu maçta aklımızda kalan en önemli detay rölantiye aldığımız her maçta başımıza iş açıldığıydı. 90 artıda penaltı yiyoruz 2-1 oluyor maç. 94'te topları direkten döndüğünde, Ne dilaltı kalıyor, ne dil üstü... Bu maçtan sonra maç eksiğimize rağmen 2 puan farkla lider oluyoruz ama Aboubakar'dan bu maçtan sonra hiç yararlanamıyor, Şampiyonluk yolunda bir de bu garip entrikalarla yüz göz oluyorduk...

MIKNATISLI KRAMPONLAR DEVREDE...

30. haftaya geldiğimizde önemli bir detay çay bardağının kaşığı gibi karıştırıyordu kafamızı. Sergen futbolculuk döneminde 4 sarı karttan ceza aldı mı bilmiyorum Lakin hoca olarak Gaziantep maçında gördüğü sarıyla Başakşehir deplasmanında cezalı duruma düşmüş, yine iş Murat Şahin'e kalmıştı... Son şampiyon Başakşehir düşme potasına demir atmış, Aykut Kocaman'la yeni anlaşmıştı... Kısır futbol bekleniyordu ama futbol bu öyle bekleme, "futbolu ben bilirimciler" falan hava... Daha ilk bölümlerde top direkten dönüyor Ersin yüzde yüz çıkarıyor şans yanımızda dediğimiz bir gol atıyorduk kapanınca gol yiyor, açılınca gol geliyordu. 2-2'ye geldi maç ama ömrümüzü yediler 80. dakikayı devirdiğimizde Grammy ödülleri sahibini buluyor Josef şarkı gibi bir golle 3 puanı ceketin iç cebine indiriyordu Yazı başlığım "mıknatıslı krampon"du ki mıknatıs halt etmiş!

ADETA ŞAMPİYONLUK MAÇIYDI

Öyle bir galibiyet ki bu, bu maçın ertesinde Fener kendi sahasında lig sonuncusuna yeniliyor. Yöneticileri garip gurebâ konuşuyor puan farkı maç eksiğimize rağmen 5'e çıkıyordu... Haftaya bize geleceklerdi ve yendiğimiz takdirde 8 puana çıkacak olan fark 31. haftada ligin şampiyonunu belirleyecekti adeta... Ve 31.hafta Galatasaray'ın Rize mağlubiyetiyle başlıyor Bizim Fener maçı fırında pişmiş kadayıfa dönüyordu. Hafta içi Başakşehir'le 120 dakika oynadığımız bir yarı final var... Ona rağmen favoriyiz. Altay aynı Uğurcan gibi 3 tane yüzde yüz çıkartıyor ilk yarı... Samatta'nın havada Vida'ya dirseği var ki sarıyla geçiştiriyor Meler. Yok daha neler! O Vida sonra gidiyor Ghezzal'in ortasına çıkıp yine boş geçmiyor Fener'i.

O KUM YIĞININI AŞAMIYORUZ...

Golden sonra Aboubakar'ın karşı karşıya kaçırdığı bir gol var ki akıllara zarar. Sonra duruyoruz... Sol taraftan Caner'le orta yapıyorlar ha bire. Bu kısımda takımın düştüğünü görüp maça niye diri oyuncu sokmadın diye eleştiriliyor Sergen Yalçın... Davetiye çıkartıyoruz aslında! Ersin 89'da Sosa'nın frikiğini 90'dan çıkarıyor. Öyle bir zaman dilimine sıkışıyoruz ki 2 dakika geçse, günlerce yürüyüp de önüne çıkan kum yığınını aştığımızda denizin uçsuz bucaksız mavisiyle karşılaşacaksın... O 2 dakika geçmiyor iyi mi!? Ozan'dan gol yiyoruz... Deniz bize bakıyor süreceğiz tekneleri ama biz "bekle!" diyoruz! O hafta Erol Bulut gönderiliyor ve maçtan sonra Sergen Hoca, Umut Meler'i maçlarımıza istemediğini söylüyor, O hafta da mili maç arasına giriyorduk...

YARIN: Dertleri zincir yaptım şarkısı yine sahnede...

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (1): Öykü değil destan bu...

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (2): Korona kuşatmasında cendereden çıkış planları

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (3): Şampiyonluğun sinyalleri

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (4): Puanlar eşitlendi, lig yeniden başladı

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (6): Yine sahnede dertlerimi zincir yaptım!

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (7): Ve içimizi titreten o ses: Beşiktaş'ım sen çok yaşa!..