Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (2): Korona kuşatmasında cendereden çıkış planları

Beşiktaş tribününün sesi Alen Markaryan, şampiyonluk öyküsünü AKŞAM okurları için kaleme aldı: ''Fırtınalar kopuyordu camiada... Başakşehir ve Fenerbahçe maçları kaybedilirse, Sergen Hoca'nın gönderileceği dedikoduları, Everest'in tepesine ulaşmıştı. Sergen Hoca cendereden çıkış planlarını hazırlıyordu...''

AKŞAM

Başakşehir ve Fenerbahçe maçları öncesi fırtınalar kopuyordu camiada... Sergen Hoca bu iki maçı kaybederse gider söylentileri Everest'in tepesine ulaşırken, cendereden çıkış planlarını da hazırlıyordu. Tabii bu arada Larin'le Aboubakar'ın aynı anda oynaması, Gol yollarında garip ve etkili bileşenleri ortaya çıkarmaya başlıyordu. Bütün bunlar yaşanırken, hâlâ Mensah'tan, hâlâ Ljajic'ten, hâlâ Oğuzhan'dan verim alamıyorduk... Oynanan oyun, dolanan dedikoduları dindirmiyordu ne yazık ki... Hep Sergen'in durmayacağı, çalıştırdığı hiçbir takımla sezon sonunu getiremediği dillendiriliyordu ha bire... Tam "toparlanıyoruz" derken sekizinci haftada Gaziantep deplasmanında, karabasanla karşılaşıyorduk. Daha maçın başında o güne kadar, ne oynadığını doğru dürüst anlamadığımız Welinton sakatlanıyordu. Yerine Montero giriyor ve inanılmaz hatalarla oynuyordu. Hatta ben Welinton el bombasıysa, Montero nükleer santral yakıştırması yapıyordum yazılarımda. Hakem Yaşar Kemal Uğurlu, faul bile olmayan pozisyonda aynı Vahap Beyaz'ın 50 metreden çaldığı penaltı gibi, Suriye'den düdük çalıyor, ve kaleci Ersin'i haybeye oyundan atıyordu. 10 kişiyle 1-1'i yakalıyorduk ama bizden gidenlerin bize açtığı savaş devam ediyordu! Önce 2-1'i buluyorlar, 98'de 3-1'i...

EL CHAPO GİBİ TÜNEL KAZDI

Bütün bu yaşananlar öyle bir haftaya denk geliyordu ki; Önümüzdeki Başakşehir ve Fenerbahçe maçları öncesi fırtınalar kopuyordu camiada... Hele Sumudica'nın maçtan sonra yaptığı alaycı kartal hareketi, herkesin kanına dokunmasına rağmen, yetkili hiç kimseden çıt çıkmamış olması, karın ağrısında zirve yaptırıyordu! Hatta maç sonu Sergen Yalçın'ın Montero hakkında negatif konuşması, fırtınanın boyutlarını gözler önüne seriyordu. "Sergen Hoca önündeki bu iki maçı kaybederse gider" söylentileri Everest'in tepesine ulaşırken Sergen Hoca cendereden çıkış planlarını, cezaevinden tünel kazarak kaçmaya çalışan "El Chapo" gibi kurmaya başlıyordu. Ve artık birileri için son düzlük, son kırılma noktası milli maç arasıyla görücüye çıkıyordu. Aranın iyi gelmesini umuyorduk. O ümitle ama tedirgin gözlerle Başakşehir maçına çıkıldığında hâlâ o garip söylentiler devam ediyordu.

ENTRİKALARIN GÖLGESİNDE...

Tam sekiz oyuncumuz korona olmuştu. Kırmızı kartlı Ersin'in yerine oynayan Utku'ya bir şey olsa, kaleye 16 yaşındaki Emre geçecekti. Hal böyleyken çoğu insanın iştahı kabarıyordu. Lakin kuşlarda kursak denen bir şey var. Birçok şey o kursakta kalır, gitmez mideye... Bu maç da öyle oldu kimileri için. Türlü entrikalarla çıktığımız maçın daha ilk yarısında 2-0 öne geçiyorduk... Hele Atiba'nın 80 metre depar atıp, Larin'e attırdığı gol günlerce spor sayfalarını/programlarını süslemişti. Abou 72. dakikada penaltıdan 3-0'ı buluyordu ama 3-0'dan sonra gol yeme alışkanlığımız sıradanlaşıyordu artık. Maç yine 3-2'ye geliyor, Utku son bölümlerdeki kurtarışlarıyla kahramanlaşıyordu. Sergen'in kellesini bekleyenler sukutuhayale uğrarken 10. haftadaki Fener maçı daha bir önem kazanıyordu.

ABOU FRANSIZ SAHİLLERİNDE

Kovidlilerden bir tek Rosier dönmüştü kadroya. Utku kalede, Rıdvan solda... Stoperde Necip-Montero... Ortada üçlü priz, Atiba, Josef, Mensah... Ve ileride Ghezzal, Larin, Aboubakar şeklinde başlamıştık. Fenerbahçe maça öyle bir özgüven ve rahatça alırız havasıyla çıkıyordu ki, bu düşünce maalesef pahalıya patlıyordu arkadaşlara... Bir de maçın hakemi var Tugay Kaan Numanoğlu... Koç Grubu çalışanı olduğu iddia edilerek büyük algoritmalar atılıyordu ortaya. Daha bir milyon tane tilki dolaşıyorken dağda bayırda, Abou dördüncü dakikada Vikingler'in İngiltere kıyılarına çıktığı ilk gün gibi yıkıp geçiyordu ortalığı. 20. dakikada da Fransız sahiline kadar iniyordu. 2-0 olunca yaptığı gol sevinci, mitolojik bir efsaneye dayanıyordu. Ve bu sevinci annesine ithaf ediyordu. Maç 1-2 iken yakaladığımız kontrada, hakemin kestiği avantaj delirtiyordu Sergen'i... Ve o dakikada sezon boyunca elinde hazır tutacağı kılıcı kınından çıkartıyordu Sergen Hoca... Hakemlere hem maç içinde hem maç sonu röportajlarında inanılmaz baskı kuruyordu. Ve bu çıkışları camianın çoğu kesimlerinde destek görüyordu. Larin'in atılmasıyla 10 kişi kalıyorduk ama Josef ve Atiba ile de kusursuz fırtınayı oynuyorduk. Necip altın kafa Hurubeş gibi üçüncü golü atıyor, N'Sakala bariyer kenarından koşan Johny Gitar gibi dördüncü golü buluyor, Kadıköy sallanıyor ve 15 yıl sonra, 15 yıl evvel yendiğimiz skorun tecellisiyle, yine 3-4 maçı alarak sallanıyor, sallanıyor ve düşüyordu.

N'KOUDOU'YA UÇAKSAVARLA SUİKAST

Başakşehir ve Fenerbahçe maçlarının verdiği moral ve hızla 11. haftada Kasımpaşa maçına çıkmıştık. Havalar bir milyondu ama takıma yakışıyordu da! Ersin hala cezalıydı ve Vida karantinası dolmuş olmasına rağmen, Sözleşmesindeki tuhaflıklardan dolayı maça ya çıkamıyordu ya da çıkmıyordu... Günahı boynuna... Üstüne Josef sarı, Larin kırmızı kart cezalısıydı... Tabii her şey aleyhte değildi... Mesela Mensah diye bir futbolcumuzun olduğunu bu maçta ögreniyordum (!) Hatta bu çocuğu yeni falan mı aldık diye takılmıştım yanımdakilere gol atınca. 55. dakikada N'Koudou'ya uçaksavarla suikast düzenlemişler, haliyle de 10 kişi kalmışlardı... Sonra Abou, Atiba ve 3 evetle eve yollamıştık Kasımpaşa'yı. Bu sonuçla sezonun ilk 3'te 3'ünü yaparken Fener'le de puan farkı 4'e inmişti. İşler iyi gidiyor gibi gözüküyordu ama iç sıkıntılar devam etmekteydi. Sözleşmedeki indirim teklifine yanaşmayan Vida yine ortalarda gözükmüyordu mesela.

HER KOŞULDA HOCANIN ARKASINDA

Al sana başlı başına iş! Üstüne Alanya deplasmanına gidecektik. Welinton ve Montero'nun yanı sıra Josef, Dorukhan ve Atiba'lı orta saha tamamen defansa dönük olduğundan maç içinde bu tertipte Alanya'dan ciddi baskı yediğimizden, ciddi eleştiri bombardımanına tutuluyordu Sergen Hoca. Maç içinde bir korner atışında kafaya çıkan Ghezzal'ın eline topun çarptığını gözlemliyordu VAR! Çalıyorlar penaltıyı tabii. Geriye düştükten sonra da baskıyı artırıyordu Alanya... Bayağı baskı yemiştik o maç. "Ve bu tertiple Gençlerirliği'ne de yenildik zaten" şikayetleri arttığında yine başa dönüyorduk... Tabii bu enstantanelerin yanı sıra Babacar'ın Rıdvan'ın suratında patlayan dirseği, en önemli satır başıydı... Mikroskopla Ghezzal'ın eline çarpan topu gören VAR, tüm Türkiye'nin gözü önünde cereyan eden olaya sessiz kalıyor, maçın hakemi Atilla Karaoğlan ismini de hafızalarımıza baya bir kazıyordu. 2-1 yenilmiştik. Ve bu inişli çıkışlı grafik "istemezükçüleri" yine gündeme taşıyor, lakin her koşulda Beşiktaş taraftarı, hocanın yanında dimdik duruyordu.

YARIN: Şampiyonluğun ilk işareti ve anılar!

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (1): Öykü değil destan bu...

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (3): Şampiyonluğun sinyalleri

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (4): Puanlar eşitlendi, lig yeniden başladı

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (5): 2 dakika geçse deniz görünecek

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (6): Yine sahnede dertlerimi zincir yaptım!

Alen Markaryan'dan Beşiktaş'ın 16. şampiyonluğunun öyküsü (7): Ve içimizi titreten o ses: Beşiktaş'ım sen çok yaşa!..