3 Temmuz'dan Amsterdam'a

Alaattin Metin
alaattin.metin@aksam.com.tr

Haksızlığa isyan,  dik duruş ve öfkenin yarattığı enerji, F.Bahçe'yi karanlıktan çıkartıp yeniden bugünkü hale getirdi. Aziz YıldIrım'ın Kocaman'a "Bilsem eğer bu takım başarılı olacak ben bile istifa ederim" sözü asla unutulmamalı.

KIŞ GÜNÜ TOPRAĞIN ALTINA GİRENLER GÜNEŞİ GÖRÜNCE ORTAYA ÇIKIYOR

3 Temmuz'dan bugünlere...

O gün, karalama kampanyaları ile linç edilmeye çalışılan bir kulübün, küllerinden yeniden doğuşu araştırılmalı. Hatırlayın: Şampiyonlar Ligi'ne gidişi, elinden alındı, gasp edildi. Şimdi UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino, "Biz Türkiye'nin iç işlerine karışmayız" diyor. Ama o günlerde futbolcuların alın terleri ile kazandıkları başarı, kapalı kapılar arkasında alavere dalavere ile engellenmişti. Başkanı, yöneticileri hapse atılmıştı.

Avrupa'da başarılara hazırlanan kulüp, bir anda parasızlıktan Emenike, Niang, Santos ve Lugano'yu satmak zorunda kalmıştı. Oysa bu dert başına gelmese takım çok ünlü iki futbolcu ile takviye edilecekti.

DİRİLİŞİN KAHRAMANLARI

1-  O günlerde kaçanların yanında bir de kulübünü seven, "Amatör kümeye düşsek bile para almadan oynarım" diyen Volkan, Gökhan, Semih, Bekir, Emre gibi yürekli oyuncular vardı.

2- Ve yükü omzuna alan Aykut Kocaman gibi dik duran, Ali Koç, Abdullah Acar, Ali Yıldırım, Mithat Yenigün, Nihat Özbağı, Nihat Özdemir, Ömer Temelli gibi fedakâr yöneticiler vardı.

3- Ezilmek istenen, "korkmayan, dik duran" ürün alarak kulübüne destek olan, stadı erkek seyircilere kapandığı vakit rekor kıran bayan taraftarları vardı. Yani haksızlığa isyan, baş kaldırış, dik duruştu.

İşte o öfkenin yarattığı enerji F.Bahçe'yi bugünkü duruma getirdi.

BU 5 OLAY UNUTULMAZ

1 Ekim'e, Kasımpaşa maçına kadar Alex kavgası ile de çok yıpratıldı. Oysa Erzurum'da oynanan Süper Kupa finalinden önce Kocaman, "Gel güçlerimizi birleştirip, F.Bahçe'yi daha büyütelim" bile demişti. Ama o gücünü, enerjisini Kocaman'ı yemek üzerine kurup, taraftarı ikiye bölmeye çalışmıştı. Hatırlayın:

1- O günlerde "Yıldırım istifa, Aykut Kocaman istifa" diyenlerin gazetelere verdikleri ilanda Alex için "Bir gün bu takımın başına geleceksin" sözlerini...

2- Ve Kocaman'ın iki yıldır, "Bu takım Alex'siz de oynamayı bilmeli" fikrini... Başkan Aziz Yıldırım dışında o zor kararı kim alabilirdi? Sadece hocasına, takımına güvenen güçlü liderler.

3- F.Bahçe'ye omuzlarda gelen, "Sen bizim kocaman gururumuzsun" diye el üstünde taşınan ama iki yenilgi sonunda linç edilmek istenen Kocaman'ın Karabük maçından sonra sessiz istifasını...

4- Ve o gece Başkan Aziz Yıldırım'ın Samandıra'ya giderek, Kocaman'a, "Bilsem bu takım başarılı olacak, senin istifanı hemen kabul ederim, hatta ben bile istifa ederim. Ama öyle değil. Seninle başarılı olacağız" sözünü. Futbolcuların hocalarının etrafında kenetlenmelerini...

5- Bugün övgüler yazanların o gün "Geri dönme hoca" baskıları ile kulübü kaosa sürükleme senaryoları karşısında "inananların dik duruşunu..."

PANCAR GİBİ

Başkanı hapse girdiği vakit, ortadan kaybolanların; hocasını, futbolcularını zor günlerde yalnız bırakıp, "İstifa" diyenlerin bugün başarı karşısında ortaya çıkmaları, övmeleri şeker pancarına benziyor. Kış günü üşümemek için toprağın altına girerek, güneşi görünce ortaya çıkarlar.

Gidemezse başarısız mı olacak

Herkesin ağzında Amsterdam var.

"İnanmak, başarmanın yarısıdır" derler. UEFA şampiyonu olmak F.Bahçe'ye yakışır. Çok acı çeken başkan, yönetim, hoca ve futbolcuların hakkı. Türk futbolu için de iyi olur. Ama...

Olamazsa, bu sene başarısız mı sayılır?

İşte size kilit bir soru.

Bu kafalar değişmeli... Önemli olan, her sene Avrupa'da bir yerlere gelip kalıcı olmak. Ses getirmek.

Sakın kimse bu sözümü başka yerlere çekmesin.

Mahkum  olsa manşet olurdu

Emenike'nin beraat ettiği haberini duyunca ertesi gün, daha sonraki gün gazetelere baktım. Televizyonları izledim. Küçük haberler çıktı. Neden!

Oysa Emenike göz altına alındığı gün ne senaryolar söylenmiş, yazılmıştı. "Para sayarken görüntüleri bile var" denilmişti..

Ama sonra hepsi buhar oldu, gitti. Peki o haberleri yapan dostlar bugün utancınızdan mı olayı pas geçtiniz?

Yok canım. Mahkum olsa, yine manşet olurdu. O gün şeytanın avukatlığını yapanlar bugün yine hortlayıp, "Ben demedim mi" havasını atarlardı.

Bu işler sallayıp sallayıp, sonra boynuna F.Bahçe kaşkolü takarak sırıtmaya benzemez.

Kocaman'ı iyi anlamak

Çok iyi biliyorum, içinde fırtınalar kopuyor. Yüreği kabarık. Dün hakaret edenlerin, bugün övgülerini görünce nasıl tebessüm ettiğini de iyi biliyorum.

Büyük takımlara hoca olmak zor ama adam olmak daha zordur. F.Bahçe sevgisi uğruna Alex'e ne tavizler verdi. Ama sonunda kazanan Kocaman oldu.

Ne diyordu, "F.Bahçe Alex'siz oynamayı bilmeli..."

Kızdık, sinirlendik. Oysa bugünkü futbol durarak değil, sahada mücadele ederek, koşarak oynanıyor. Alex döneminde F.Bahçe koşmuyordu. Bugün koşuyor. Kocaman da "Takım olarak 120'ye çıkmamız lazım" diyordu. Takım o mesafeye geldi. Tabii, oyun disiplini de var. En önemlisi de F.Bahçe'de bir kişiye dayalı düzen yok.

Örnek mi! Sahada 33 yaşındaki Kuyt'a bakın.

Ne istiyordu Kocaman?

Gösteri değil, iş yapan, ben merkezli düşünceyi ortadan kaldırıp, kolektif düşünceyi sadece sahadaki oyuncularla değil, bütün birimleri ile Samandıra'ya yerleştirmek. Bencillik değil, birlik; heyecan coşku ve şansa dayalı başarılar değil, bilimsel temellere dayalı, kalıcı başarılar istiyordu.

F.Bahçe armasının büyüklüğünü herkesin kabul edip, o büyüklüğe katkıda bulunacak düşünce yapısına ortak olmalarını planlıyordu.

İşte kalıcı başarıya giden dikenli yolunun formülü.