Son dakika... Başkan Erdoğan: 'Külliye milletin evidir, CHP'liler de gelebilir'

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Grup toplantısında partililere önemli açıklamalarda bulundu. Başkan Erdoğan, Külliye'ye giden CHP'li' kumpasıyla ilgili olarak 'Külliye milletin evidir, CHP'liler de gelebilir' ifadelerini kullandı.

Başkan Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

"Çiftçilerimize yeni müjdeler verdik"

Geçtiğimiz hafta Grup toplantımızın ardından Kabinemizdeki bakanlarımızla bir araya geldik. Çarşamba günü İl Başkanlarımızla, hem 7’nci Olağan Kongre sürecimizi, hem de gündemdeki meseleleri istişare etme imkanı bulduk.

Perşembe günü Türkiye Tarım Şurası vesilesiyle, çiftçilerimizle buluştuk ve hasret giderdik. Bu buluşmada, hem tarım sektöründeki bugüne kadar yaptıklarımızı anlattık, hem de çiftçilerimize yeni müjdeler verdik.

Cuma günü İzmir’de dolu dolu bir gün geçirdik. Önce Ege Üniversitesi kampüsü içindeki Bilal Saygılı Camii'nin açılışını yaptık, ardından il teşkilatımıza geçerek istişarelerimizi gerçekleştirdik. Daha sonra da Kiraz ilçemize giderek belediyeyi ziyaret ettik ve ardından da geniş katılımlı bir akşam yemeğinde İzmirli kardeşlerimizle buluştuk.

"Türk-Katar Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı’ndaki askerlerimizle bir araya geldik"

Dün de, Katar’da Yüksek Stratejik Komite 5’inci Toplantısını gerçekleştirdik. Katar Emiri ile ikili ve heyetler arası görüşmelerimizin ardından Türk-Katar Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı’ndaki askerlerimizle bir araya geldik. Tabii bunların yanında çok sayıda görüşmemiz ve toplantımız oldu. Özellikle bölgesel ve uluslararası durumları değerlendirme imkanı bulduk.

"Kongre süreciyle ilgili çalışmalar tüm hızıyla sürüyor"

Ülkemize ve milletimize hizmet için, gece gündüz çalışıyoruz. Sizlerin de Meclis’te, gerek Genel Kurul’da, gerekse bütçenin komisyon görüşmelerinde, diğer komisyonlarda yoğun bir şekilde gayret gösterdiğinizi biliyorum. Aynı şekilde Genel Merkezimizde de, hem rutin faaliyetler, hem de kongre süreciyle ilgili çalışmalar tüm hızıyla sürüyor.

Bu çalışma temposunun kademe kademe tüm illerimize, ilçelerimize, mahalle temsilciliklerimize kadar yayılarak devam ettiğine inanıyorum.

"Milletimizle gönül gönüle yol yürüyen bir partiyiz"

AK Parti, asla seçimden seçime milletin karşısına çıkan, seçimden seçime görünmeye çalışan bir parti olmamıştır. Biz, yılın 365 günü, günün 24 saati bilfiil çalışan, işleyen, milletimizle gönül gönüle yol yürüyen bir partiyiz. AK Parti’nin kurulduktan 15 ay sonra iktidara gelmesinin ve 17 yıldır bu konumunu sürdürmesinin gerisindeki sırrı merak edenler, işte buraya baksın.

Milletimiz, ortaya koyduğumuz siyasetle, yaptığımız hizmetlerle, olaylar karşısındaki tavrımızla, duruşumuzla, sözümüzle, muhabbetimizle bizi kendisinden bir parça gördüğü için hep yanımızdadır. Bu anlayışla, halka tepeden bakanların, milleti kendi ajandalarının bir aracı olarak görenlerin, insanların dertlerini ve beklentilerini hiçe sayanların devrini sona erdirdik.

Sadece eski Türkiye’nin hastalıklı siyaset tarzını çöpe atmakla kalmadık, yönetim sistemini de değiştirerek, bunu kalıcı bir hale getirdik.

Sorunlar, sıkıntılar, eksikler yok mu? Elbette var. Ama maruz kaldığımız saldırıların büyüklüğü karşısında, bunların hiçbiri de üstesinden gelemeyeceğimiz dertler değildir.

"Bölgemizdeki gelişmeler karşısında onurlu bir duruş sergiliyoruz"

Ülkemizin gelecek yarım asrını, bir asrını belirleyecek önemde harekatlar yürütüyoruz. Bölgemizdeki gelişmeler karşısında kararlı ve onurlu bir duruş sergiliyoruz.

Dünyadaki mazlumların, mağdurların, mahzunların sesi olarak, itirazlarımızı her platformda en yüksek sesle dile getiriyoruz. Bütün bunları yaptığımız bir dönemde, bu tür bedeller ödememiz kaçınılmazdır.

Şayet, eski Türkiye’de olduğu gibi, kendi kabuğumuza çekilip, iç çekişmelerimizle, küçük hesaplarla uğraşıyor, tarihimize ve kültürümüze sırt çeviriyor olsaydık, bunların hiçbirini konuşmazdık.

Milletimiz de ülkemizin karşısındaki bu fotoğrafı gördüğü için, girdiğimiz her mücadelede tüm gücüyle yanımızda oluyor. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak bize düşen görev, milletimizin bu teveccühüne, bu güvenine, bu desteğine layık olacak işler yapmaktır. Bunun için Büyük Kongre sürecimize büyük önem veriyorum.

"Hep söylediğim gibi, AK Partilinin eskisi olmaz"

Ülkemizin 81 vilayetinin tamamında milletimizle gönül bağı güçlü, hizmet etme kabiliyeti, kapasitesi ve kararlılığı yüksek, dava bilincine sahip bir teşkilat yapısıyla yolumuza devam edeceğiz.

Kuruluşundan bugüne AK Parti kademelerinde görev yapmış her bir arkadaşımızın başımızın üzerinde yeri vardır. Hep söylediğim gibi, AK Partilinin eskisi olmaz. Partimizde sadece görev değişikliği olur. Şahsım başta olmak üzere her AK Partili, davamızın ve hedeflerimizin tabii neferidir. Bundan daha büyük bir unvan yoktur. Gerisi gayret işidir, takdir işidir, nasip işidir, kader işidir.

"Hukuk devleti sınırları içinde bunların hepsinin de hesabı sorulmuştur"

Görüldüğü gibi bizim gündemimiz, ülkemize ve milletimize daha iyi nasıl hizmet edebileceğimizdir. Partimizi de bu amaca uygun şekilde donatmaya ve yönetmeye çalışıyoruz. Dünyanın dört bir yanında ülkemizin menfaatlerini savunuyoruz.

Ülkemizin 81 vilayetine yeni eserler kazandırmanın arayışı içindeyiz. Buna karşılık, aldığı oy oranı ve Meclis’te sahip olduğu sandalye sayısı bakımından Türkiye’nin ikinci büyük partisinin gündemine baktığımızda bambaşka bir manzara görüyoruz.

Önce bir grup başkan vekili Meclis Genel Kurulunda, AK Partiyi temsil eden bir grup başkanvekiline "bu hanıma haddini bildiriniz" diyerek, imalı bir sataşmada bulunuyor. Katar'dan dönerken basın mensupları şöyle bir soru sordu. "Şizofrenik vakalarla caddeler dolu, bu ne olacak sayın başkan" dediler. Şizofrenik vakalar sadece caddelerde değil, parlamentonun içinde de var dedim.

Dokunulmazlık zırhı olmazsa acaba bu şizofrenik vakalar bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer bellidir. O da akıl hastaneleridir. Hukuk devleti sınırları içinde bunların hepsinin de hesabı sorulmuştur, sorulacaktır. Şimdi beklerim ki bu hakareti yapan zat, ben dokunulmazlığımdan vazgeçiyorum, gereken neyse bu yapılsın. Yüreğin varsa, benim dokunulmazlık hakkımı kaldırın, hukukta bu mücadeleyi yapalım desin. Çünkü bunların eskiden gelme alışkanlıkları var. Ama bu alışkanlıkların artık bu parlamentoda olmaması gerekir.

Şimdi kadına şiddet diyeceksin, karşı çıkacaksın, kadını doğrayanlar diyeceksin karşı çıkacaksın, tokat atanlar diyecek karşı çıkacaksın, her tarafta bağırıp bunun en önemli yeri olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna gelince, benim dokunulmazlığım var, ulan da diyeceksin, haddini bil de diyeceksin. Ama biz bunları görmek istemiyoruz.

Ancak, CHP yöneticilerinin bu tavrı, bu partinin 28 Şubat zihniyetinden bir milim öteye geçemediğinin işaretidir.

"Milletimizin, ilk fırsatta bu kafaya hak ettiği dersi vereceğine inanıyoruz"

Türkiye, demokrasisine sahip çıkarak, milli iradenin üstünlüğüne sıkı sıkıya sahip çıkarak 28 Şubat zihniyetini gömmüştür. Ancak, hala bunun kalıntılarının var olduğunu, Meclis’te yaşanan tartışma vesilesiyle görmüş olduk. Milletimizin, ilk fırsatta bu kafaya hak ettiği dersi vereceğine inanıyoruz.

"Herkes gibi CHP’lilerin de buraya gelme hakkı vardır"

Henüz bu ilkelliklerin tartışması bitmemişken, bir anda Türkiye kendini CHP merkezli bir başka kavganın içinde buldu. Güya bir CHP’li, casus filmlerine taş çıkartacak bir senaryoyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gelip gizlice bizimle görüşmüş.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, milletin evidir. Herkes gibi CHP’lilerin de buraya gelme hakkı vardır. Nitekim, çeşitli vesilelerle CHP’lilerden de Külliye’ye gelenler olmuştur. Mesela, 15 Temmuz’un ardından Bay Kemal de gelmiştir, bir gün, anlık. Sayın Bahçeli birlikteydik, böyle bir görüşmeyle ilgili gelmişti. Mesela, Cumhurbaşkanlığı adaylığı döneminde Muharrem İnce bizimle görüşmek için Külliye değilse de Genel Merkezimize gelmiştir.

Mesela, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gelmiştir. Başka vesilelerle gelenler arasında da mutlaka CHP üyesi olanlar mevcuttur. Külliye benim şahsi malım değildir. Külliye bu milletin varlığıdır. Biz bu projeyi hayata geçirirken, Türkiye'mize, milletimize ve memleketimize yakışır bir projeyi hayata geçirdik ki geleceğe yönelik bir ufuk olsun. Buranın idari merkezi olsun, buranın camisi olsun, buranın çok amaçlı büyük bir salonu olsun, öbür tarafta yine aynı şekilde Türkiye'nin en büyük kütüphanesini buraya yapalım dedik ve muhteşem bir kütüphaneyi bitirdik. Öyle zannediyorum ki Ocak ayı içinde de açılışını yapacağız.

Türkiye’nin tüm meselelerini, ülkenin ikinci büyük partisinin yöneticileriyle konuşmaktan ve değerlendirmekten asla kaçınmayız. Fakat, son günlerdeki tartışma bambaşka bir mecrada cereyan ediyor.

"Gelen kişiye 'Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir' demişiz"

Ne kadar saçma olursa olsun, CHP’nin halini göstermesi bakımından ibret verici olan olayı, takip etmeyenler için, şöyle kısaca özetlemek istiyorum. Londra’da tedavi gördüğü anlaşılan ve mesleki kariyeri çok da yeni nesillere örnek gösterilemeyecek olan bir gazeteci var.

Bu kişi, CHP Genel Başkanının basınımızın "yeni amiral gemisi" olarak sıfatlandırdığı gazetede, "müthiş bir haber" başlığıyla bir iddia ortaya attı. Buna göre, 9 Kasım’da bir CHP’li plakası değiştirilmiş bir araçla Külliye’ye gelip bizimle görüşmüş ve farklı plakalı bir araçla da çıkıp gitmiş.

Yine iddiaya göre bu görüşmede biz, gelen kişiye "Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir" demişiz.

Hani meşhur bir hikaye var. Adamın biri etrafındakilere 'kurban' meselesini şöyle anlatıyormuş: Hazreti Musa Allah'a "ya rabbi, bana bir kız evlat bahşedersen onu sana kurban edeyim" diye dua etmiş. Bir zaman sonra hazreti Musa'nın bir kızı olmuş, adını Ayşe koymuş. Çocuğun kurban edileceği zaman gelince Hazreti Musa bıçağı yavrucağın boynuna dayamış, tam kesecekken Azrail gökten elinde bir keçiyle gelmiş. Hikâyenin tam bu noktasında dinleyenlerden biri dayanamamış ve şöyle demiş: Ben bunun neresini düzelteyim? Hazreti Musa değil Hazreti İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç.

"Bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz"

Şimdi biz de bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz. Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. İddia edildiği gibi gizli-saklı hiçbir CHP’li yanımıza gelmedi. Bu Külliye'ye giren araç da bellidir, çıkan araç da bellidir. Hepsinin künyesi giriş-çıkışlarda bellidir. Ama bunlar nasıl bir Külliye'de yaşadıklarını bilmiyorlar. Kendi genel merkezleri gibi sanıyorlar. Hiçbir CHP’liye Genel Başkan olması gerektiği yönünde telkinde bulunmadık. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha ideal bir genel başkan olmaz. CHP’nin başında kimin olduğundan bize ne?

Bu konu, CHP Genel Merkezini, CHP delegelerini, CHP’ye oy verenleri alakadar eder. Olmayan bir görüşmeyi ve olmayan bir konuşmayı ortaya atan gazeteciyi, siciline binaen bir parça mazur görmek mümkün. Nitekim bugünkü yazısında galiba özür diliyor. Bizden de dilemiş, teşekkür ederiz.

"Cevap verilir ama bu zat yine aynı şeyleri söylemeye devam eder"

Peki, bu iddianın üzerine "doğrudur" diyerek adeta tüy diken Genel Başkanı ne yapacağız? İddia öyle saçmaydı ki, ilk duyduğumda cevap vermeyi kendime zul addettim. Konuyla ilgili açıklamayı da arkadaşlarımıza yaptırdım. Buna rağmen CHP Genel Başkanı televizyonda milletin gözünün içine baka baka, "Herkes konuşuyor Erdoğan niye konuşmuyor" diyecek kadar seviyeyi düşürdü.

Meselenin dallanıp budaklanması üzerine "Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum" diyerek iddiayı yalanladım. Buna rağmen kendisi çıkıp da delikanlıca "hata ettim, özür dilerim" diyemedi.

Zaten bu zatın klasik tarzıdır. Akıl ve izan dışı her türlü iddiayı ortaya atar, sonra da "hadi cevap ver" diyerek kenara çekilir. Cevap verilir, iddialar belgeleriyle çürütülür, ama bu zat yine aynı şeyleri söylemeye devam eder.

"Bay Kemal olmak böyle bir şeydir"

Eline tutuşturulan kağıtların, kulağına üflenen hezeyanların her defasında çürük çıkması bu zatı yolundan döndürmeye yetmez. Sakarya’daki tank-palet fabrikası konusundan Man Adası iddialarına kadar hep aynı şekilde davranmıştır. Yargıda çıkan kararlar da bu adamı yola getirmiyor. "Man Adası" dedi, davayı bizim arkadaşlarımız, kardeşlerim hepsi kazandılar ama yine aynı yola devam ediyor.

Kendisi CHP’nin başına bir kaset kumpasıyla geldiği için, orada kalmanın çarelerini de hep benzer yöntemlerde arıyor. Çünkü Bay Kemal olmak böyle bir şeydir. Öyle ya, yalanları yüzüne vurulduğunda sürekli "yarabbi şükür" deyip işine bakacaksın ki devamı gelsin.

"İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki, öyle demek istemedim"

Gerçi bu arada "Külliyeye gelen CHP’li" iddiası da ortada kaldı. Yazıyı yazan diyor ki, benim haber kaynağım filanca kişidir. O kişi diyor ki, benim haber kaynağım CHP içinden birisidir. CHP’liler diyor ki bizden böyle bir iş sadır olmaz. İthama maruz CHP’li diyor ki, bu kumpas CHP Genel Merkezinde kuruldu.

İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki, öyle demek istemedim. Bunca rezillik ortaya dökülmesine rağmen, CHP’li yetkililerin hala bizi suçluyor olmaları da işin bir başka trajikomik tarafıdır. Şimdi yeni bir senaryo daha çıktı. Yatta bir aradaydılar. Yatta bir araya gelenler de şimdi birbirlerini suçluyor. Ben yatta yoktum, öbürü diyor ben yoktum, öbürü diyor ben de yoktum. Fakat bu iddiayı ortaya atan Sayın İnce de diyor ki onlar kendilerini iyi bilir.  CHP Genel Başkanına, bu konuları ortalama bir insan idrakiyle anlatamayacağımızı sayısız tecrübeyle öğrendik. Kendisine bu meselede düştükleri durumu, çocukları eğlendirmek için söylenen bir tekerlemeyle izah etmeye çalışalım.

Komşu komşu… Hu hu… Oğlun geldi mi? geldi… Ne getirdi? İnci boncuk… Kime kime? Sana bana… Başka kime? Kara kediye… Kara kedi nerde? Ağaca çıktı… Ağaç nerde? Balta kesti… Balta nerde? Suya düştü… Su nerde? İnek içti… İnek nerde? Dağa kaçtı… Dağ nerde? Yandı bitti kül oldu…

Evet… "Külliyeye gelen CHP’li" iddiasında durum tam da buna döndü. İddianın sahibi belli değil, iddiaya konu kişi belli değil, iddiayı doğrulayan belli değil… En sonunda işi "yandı bitti kül oldu"ya getirdiler.

"CHP kendi kendine bir orta oyunu oynadı ve artık bitti"

Maalesef, günlerdir televizyon film ve dizilerindeki taht oyunlarını, güç savaşlarını, iktidar kavgalarını, komplo teorilerini gölgede bırakan bir oyun seyrediyoruz. CHP’nin siyaset üretme gücünün, kendi iç kavgalarında sergiledikleri şenlikten ibaret olduğunu tüm Türkiye bir kez daha gördü. Onurlu bir siyasetçinin yapacağı iş, gelinen noktada önce bizden, sonra itham ettikleri kişilerden özür dilemek olmalıdır.

En başta da, yalanla, iftirayla, karalamayla, altı boş iddialarla, içi boş ithamlarla, alavere-dalavere siyasetiyle ülkemizi meşgul ettikleri için milletimizden özür dilenmelidir. CHP kendi kendine bir orta oyunu oynadı ve artık bitti. Yeniden hep birlikte ülkemizin gerçek gündemine dönmenin zamanı geldi. CHP’liler kendi iç hesaplaşmalarını varsınlar, kapalı kapılar ardında gerçekleştirsinler. Bunların parti sözcüleri de, bizzat kendilerinin de tek mesleği var, nerede bu sanatı kavramışlarsa, yalan. Yalan üzerine bu süreci inşa etmeye çalışıyorlar. Ama ne olur, artık milletin yakasından düşsünler.

"Bakalım yarın hangi senaryoyla karşımıza çıkacaklar?"

Bir gün tek parti faşizmine, bir gün emperyalizmin sözcülüğüne, bir gün koltuk kavgasına, bir gün terörist seviciliğine savrulan bir partiden ne köy olur, ne kasaba… Nitekim, milletimiz de bu gerçeği gördüğü için, CHP’yi belli bir oy oranının üzerine çıkarmıyor. Mahalli seçimlerde kazandıkları birkaç belediye, bunların dengesini iyice bozdu.

İşte görüldüğü gibi, aradan 7 ay geçmeden kendilerini yerden yere atmaya başladılar. Şimdi ne diyorlar biliyor muşunu? Biz diyorlar bu şartlarda Ankara’yı yönetemeyiz. Niye yönetemiyorsun?  Kazandın ya, haydi bakalım yönet.  Ben diyor 'işte buradan Ankara'nın suyundaki kirliliği gideremem.'

Devletten parayı alıyor musun? Alıyorsun. Şu andan itibaren parayı yönetme sanatını ortaya koyman gerekir. Eğer parayı yönetme kabiliyetin varsa o zaman bu adımı atarsın. Kredi bulmak senin işin, krediyi de bulacaksan bul.

Aynı şey İstanbul için de geçerli. Biz de bu mesleği icra ettik. Şu anda gerek Ankara’da gerek İstanbul’da görevlendirdiğimiz bu konuda yetkili, başarılı olan belediye başkanı arkadaşlarım var. Bu mesleği belediye başkanlığı olarak şahsım da yaptı. Ve CHP yönetiminden 2,5 milyar dolar borçla İstanbul'u devraldım. Biz o süreci yine aynı şekilde, susuz İstanbul'u suya kavuşturduk, çöp dağlarını ortadan kaldırdık. Atık su noktasındaki en zor dönemde bütün her tarafı atık su noktasında temizliğimizi yaptık, pırıl pırıl hale getirdik.

Aynı şekilde Sakarya'dan İstanbul'a suyu taşıdık ve boğazın altından suyu taşıdık. Bunları yaptık. Eğer bunları yapmamış olsaydık şu anda herhangi bir sıkıntıda İstanbul yine susuzluğu yaşardı. Fakat gelen haberler hiç hayra alamet değil. İstanbul’da 3 ay gibi bir süre sonra havalar böyle giderse İstanbul susuzluğa doğru yürüyor.

Benzer şey Ankara için de geçerli. Ankara’da şu anda söylenen özellikle atık su noktasındaki sıkıntılar. Yapacaksın arkadaş, çözeceksin bu işi. Bu konuyla ilgili olarak da bana 'borçlanma konusunda meclis müsaade etmiyor.' Arkadaşlar, borç yiğidin kamçısıdır. Borçlanma noktasında da tabii ki meclis, belli sorumlulukları üzerine alamaz. Biz bu işi çözeriz, bunu görürse, meclis de size gerekli desteği verir. Bunu görmüyorsa desteği veremez.

Bunca yıl Başbakanlık yaptım, Cumhurbaşkanlığı yaptım, en çok hayıflandığım konulardan biri şöyle dişime göre bir ana muhalefet bulamayışımdır. Kendilerince en güçlü oldukları zamanda düştükleri durum ortada… Bakalım yarın hangi senaryoyla karşımıza çıkacaklar? Bir kez daha, Rabbim ülkemizi ve milletimizi CHP afetinden muhafaza eylesin diyorum.

"Ekonomideki toparlanma süreci tüm hızıyla sürüyor"

Biz ülkenin gerçek gündemine dönecek olursak, hamdolsun, bir süredir milletimizin en büyük sıkıntı kaynağı olan ekonomideki toparlanma süreci tüm hızıyla sürüyor. Ama yalan bunlarda bol. Toparlanırken bunlar hala battık, bitik gibi ifadeler kullanılıyor. Açıklanan her veri, bu gerçeği doğruluyor. Mesela, perakende satış hacmi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,7 arttı. Borsa, 106 bin puanın üzerine çıkarak 18 ayın zirvesini gördü. Bakın ben bunla tatmin olmuyorum. Göreve geldiğimizde borsa 11 bin falandı. Sonra Başbakanlığım döneminde 135 bine falan çıktı. Şimdi düşmüştük tekrar toparlanmaya başladık.

OECD Türkiye'nin bu yıl için büyüme tahminini eksi yüzde 0,3'ten artı yüzde 0,3'e, 2020 beklentisini de yüzde 1,6'dan yüzde 3'e yukarı yönde revize etmiş durumdadır. Tüketici Güven Endeksi, Kasım'da bir önceki aya göre yüzde 5,2 oranında arttı. Ekim ayında kurulan şirket sayısı bir önceki aya göre yüzde 8,5 ve önceki yılın Ekim ayına göre ise yüzde 18 oranında artış kaydetti. Kapanan şirket sayısını düştükten sonra elde edilen net açılan şirket sayısındaki yıllık artış ise yüzde 21’i buluyor.

Reel Kesim Güven Endeksi, Kasımda bir önceki aya göre 1,1 puan artarak 102'ye yükseldi. İmalat sanayindeki kapasite kullanım oranı, Kasım’da bir önceki aya göre 0,8 puan artarak son 15 ayın zirvesi olan yüzde 77,2'ye yükseldi. Kasım ayında Finansal Hizmetler Güven Endeksi, bir önceki aya göre 24,5 puan artarak 167 seviyesinde gerçekleşti. Hizmet sektörü güven endeksi de yüzde 0,7 arttı.

Ülkemizin risk primi 300’e kadar geriledi. Çünkü bir ara 500’e falan çıkmıştı.

"Ülkemize güvenen, kazanmaya devam edecek"

Ülkemize güvenen, yatırım yapan herkes kazandı, kazanmaya devam edecek. Bugün buradan tüm milletime sesleniyorum. Bırakın doları moları, paramıza dönün. Türk Lirasına dönelim. Türk Lirası kaybettirmiyor. Türk Lirasına dönelim, yerliliğimizi, milliliğimizi burada da gösterelim. Son dönemde bölgemizdeki kimi ülkelerde ülkemiz menşeli ürünlere yönelik sinsi bir kampanya yürütüldüğünü görüyoruz. İnşallah bir yeni adım daha atacağız. Tarım Kredi Kooperatifimiz yoğun bir şekilde Türkiye genelinde ilk etapta 500 noktada Tarım Kredi Kooperatifi olarak, muhteşem diyebileceğimiz kendi satış mağazalarını ilk etapta açacak. Bu sayı daha sonra da artırmaya devam edecek. Gerek fiyatlardaki ucuzluk, istikrar. Bu mağazaların da inanıyorum ki halkım için çok çok önemli bir çıkış olacak, çok çok önemli bir adım olacak.