Kalın, Daily Sabah gazetesinde "Türkiye, Almanya ve Avrupa Birliği Nereye Gidiyor?" başlıklı bir makale kaleme aldı.
Yazısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Mayıs ayında, 16 Nisan referandumu öncesinde yaşanan gerginliklerin aşılması ve Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması için AB liderleriyle görüşmeler yaptığını hatırlatan Kalın, Erdoğan'ın Hamburg’da düzenlenen G20 Zirvesi'nde ise ikili ilişkilere yeni bir rota çizmek amacıyla Almanya Şansölyesi (Başbakanı) Angela Merkel başta olmak üzere Avrupalı liderlerle görüştüğüne işaret etti.
Herkesin yeni ve daha pozitif bir ortam oluşmasını beklediği sırada Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'ın ülkesinin Türkiye'yle ilgili politikalarında ciddi değişiklikler olacağını açıkladığına vurgu yapan Kalın, bu değişikliğin nereden çıktığını sordu.
Bu politika değişikliğinin muhtemel sebepleri arasında iki güncel gelişmenin ön plana çıktığını bildiren İbrahim Kalın, "Öncelikle bir Alman vatandaşının yasa dışı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle Türkiye'de tutuklanması. Diğeri ise Türkiye'nin FETÖ bağlantısı sebebiyle bazı Alman şirketleri hakkında soruşturma açtığı iddiası. Alman hükümeti bunun üzerine Alman vatandaşlarının ve şirketlerinin Türkiye'de güvende olmadığını bile iddia etti. Ancak her iki iddia da asılsız." ifadelerini kullandı.
"HER HANGİ BİR TEHDİT BULUNMUYOR"
Türkiye'yi ziyaret eden veya Türkiye'de iş yapan Almanya ve diğer ülke vatandaşlarına yönelik herhangi bir tehdit bulunmadığına vurgu yapan Kalın, bir Alman vatandaşının tutuklanması olayının ise yasal bir mesele olduğunu ve bu konuda nihai kararı ancak mahkemelerin verebileceğini belirtti.
Ayrıca Alman şirketlerle ilgili bir kara liste bulunmadığını da yazısında aktaran Kalın, "Bugün Türkiye'de 7 bin Alman firması iş yapmakta ve bunların bazılarının ülkemizdeki ticari geçmişi yüz yıla dayanmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hiçbir yabancı şirket kapatılmamış veya haklarında soruşturma açılmamıştır. Kapatılan veya el konulan şirketler ise FETÖ'ye ait olanlarla sınırlıdır." bilgisini verdi.
"Türk-Alman ilişkileri uzun bir geçmişe dayanıyor ve bu ilişkileri şimdi koparmak makul bir yaklaşım değil." iadesini kullanan Kalın, her yıl yüz binlerce Alman vatandaşı ve iş adamının, turist olarak Türkiye'yi hiçbir sorunla karşılaşmadan ziyaret ettiğini dile getirdi.
Yaklaşık 3 milyon Türk asıllı insanın da Almanya'da vatandaşlık veya oturma izni sahibi olarak yaşadığına dikkati çeken Kalın, bunları tehdit veya tehlike olarak görmek için hiçbir sebep olmadığını kaydetti.
"MERKEL HÜKÜMETLERİ, TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİNE KARŞI OLDUKLARINI AÇIKÇA İFADE ETTİ"
Geçtiğimiz 10 yıllık dönemde Merkel hükümetlerinin, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduklarını açıkça ifade ettiklerini hatırlatan İbrahim Kalın, ancak buna karşın Türkiye'nin, Almanya ile farklı seviyelerde iş birliğini sürdürdüğünü aktardı.
İki ülkenin, "entegrasyon ve asimilasyon", "kültürel çoğulculuk ve Suriye iç savaşı" gibi anlaşamadığı başka konular bulunduğunu da bildiren Kalın, "Ancak bu farklılıklarımıza rağmen Türkiye-AB mülteci anlaşması, Almanya'nın liderliğinde mültecilerin Suriye ve bölgenin diğer yerlerinden Avrupa'ya geçişini durdurdu. Ekonomik ilişkiler de tüm zorluklara rağmen olumlu yönde gelişti." değerlendirmesinde bulundu.
Kalın, ancak Almanya'nın 16 Nisan referandumu öncesinde benimsediği tavrın kendilerini şaşırttığına değinerek, aralarında bakanların da bulunduğu AK Parti'li siyasetçilerin Almanya'da yaşayan Türk seçmenlerle buluşmasının engellenmesinin hiçbir mantığı olmadığını vurguladı.
"Hayır" kampanyası yürütenlerin birçok program yapmasına izin verilirken, anayasa değişikliklerini destekleyenlere aynı özgürlük alanı tanınmadığına işaret eden Kalın, "Alman medyası ve siyasetçiler Türkiye'deki toplanma hürriyeti hakkında şikayet ederken, Alman makamları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile Türk vatandaşlarıyla barışçıl bir toplantı için bir araya gelmesine izin vermedi." ifadesini kullandı.
Kalın, aynı dönemde PKK terör örgütünün "Hayır" kampanyasını desteklemek, kendi ideolojisini yaymak ve terör saldırılarını meşrulaştırmak amacıyla mitingler ve toplantılar düzenlediğine şahit olduklarını anlatarak, üstelik birçok FETÖ şüphelisinin, haklarında Türkiye'de yakalama kararı olmasına rağmen Almanya'ya alındığını hatırlattı.
"ALMAN MEDYASININ ERDOĞAN TAKINTISI DEVAM EDİYOR"
"Bunların dışında Alman medyasının Erdoğan takıntısı devam ediyor ve Alman gazetelerinde çıkan yazılar ciddi siyasal yorumlardan çok akli dengesi yerinde olmayan birinin düşüncelerine benziyor." vurgusu da yapan Genel Sekreter Yardımcısı Kalın, yazısında şunları kaydetti:
"Şimdi Alman hükümeti olayı Avrupa geneline taşıyacağını, yani gücünü kullanarak diğer Avrupa ülkelerini Türkiye’ye karşı harekete geçireceğini söylüyor. Bu gerçekten makul bir yaklaşım mı? Bu irrasyonel yaklaşımın yalnızca Türkiye'ye mi zarar vereceğini sanıyorlar? Almanya daha ne kadar bir NATO müttefiki ve AB aday ülkesi olan Türkiye'ye karşı tehditler savuran PKK, FETÖ ve diğer gruplarla ilgili güvenlik endişelerimize kulak tıkayacak? Almanya ve diğer ülkeler, Türkiye birçok Almanya karşıtı kişi ve örgüte Almanya’ya saldırma imkanı verse nasıl tepki verirdi?
Açıkçası eylül ayında Almanya'da yapılacak seçimlerin yaşananlarda bir rolü olduğunu görüyoruz. Türkiye karşıtı popülizm siyasetçilere alkış, ilgi ve oy olarak geri dönüyor. Ayrıca bazıları Erdoğan ve Türkiye’yi bir 'öteki' olarak görerek iç meselelerini uzaktaki bir muhayyel düşmana yansıtmak istiyor. Avrupa'daki bazı siyasi gruplar ise aynaya bakıp kendilerini görmek istemedikleri için Türkiye’yi bir problem olarak kodlamaya çalışıyor. Türkleri 'barbar' gibi göstererek kendilerini iyi hissetmek ve yabancı düşmanlığı, işsizlik, eşitsizlik, hane içi şiddet, katıksız bireycilik, ırkçılık, cinsiyetçilik, sınıf mücadelesi, çok kültürlülük ve Avrupa fikrinin zayıflaması gibi meselelerden kaçmak istiyorlar. Türkiye'yi düşman bir öteki gibi göstermenin, siyasi fırsatçılar ve aşırı sağ ırkçıların kısa vadeli çıkarlarına hizmet ettiğini görmek durumundayız. Ancak bu yaklaşım ne Avrupa'nın kendi sorunlarını çözer ne de gelecek için bir siyasi ve ahlaki yol haritası ortaya çıkarabilir. Türkiye’ye saldırmak ancak Türkiye-AB ve İslam-Batı ilişkilerini zehirleyen güvensizliği derinleştirir.
Eşitsizlik, adaletsizlik, terörizm, yabancılaşma ve güvensizlik gibi küresel sorunların çözümü için küresel iş birliği ve anlayışa ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde böyle yaklaşımları reddetmek durumundayız. Türkiye ve Avrupa arasında güvene, karşılıklı çıkarlara, eşitlik ve saygıya dayalı bir ilişki mümkün ve gereklidir. Türkler, Almanlar ve Avrupalılar, herkese zarar verecek irrasyonel yaklaşımlar ve sorumsuz politikalardan uzak durmak için çalışmalıdır."