Özkes: Kılıçdaroğlu en başından beri mezhepçiydi

Eski CHP milletbvekili İhsan Özkes CHP’nin Aleviler tarafından ele geçirildiği iddiasıyla ilgili olarak “Bunu ilk kez’ açıklıyorum” dediği bir anısını paylaştı. Özkes, Gürsel Tekin gibi partinin ağır toplarının da aslında Kılıçdaroğlu’nun ayak oyunlarıyla ekarte edildiklerini açıkladı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok konuşulan, 35. Olağan Kurultayı’nı, kendi tabiriyle CHP’nin genetik kodlarını bilen birkaç kişiden biri olduğunu söyleyen yakın dönemde partiden istifa eden eski İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'ten samimi açıklamalar... 

CHP kurultayını derinlemesine analiz eden Özkes, kurultayda yapılan oylamada yeterli oyu alamayıp Parti Meclis’i dışında kalan Gürsel Tekin gibi partinin ağır toplarının aslında Kılıçdaroğlu’nun ayak oyunlarıyla ekarte edildiklerini  açıkladı.

İhsan Özkes CHP’de oluşan yeni Parti Meclisi’yle birlikte partinin Aleviler tarafından ele geçirildiği iddiasıyla ilgili olarak da, “Bunu ilk kez’ açıklıyorum” dediği bir anısını paylaştı. Özkes, CHP liderinin en başından beri mezhepçi davrandığını 2010 yılında Kılıçdaroğlu’nun ilk kez genel başkan seçildiği kurultaydan birkaç gün sonra, Çorum’a yaptıkları ziyarette anladığını belirtti. Özkes, Çorum’a yaptıkları ziyarette Kılıçdaroğlu’nun Çorum’un nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Sünni vatandaşların oturduğu kesime uğramamak için yolu uzatarak konvoyla birlikte direkt Alevi mahallesine gittiğini ve dönüş yolunda da aynı güzergahı takip ettiğini açıkladı. Özkes, “Ben Kılıçdaroğlu’nun o dönemde toplumun büyük bir kesiminin sempatisini yakaladığını biliyordum fakat, Çorum’a yaptığı ziyaretteki ayrımcı tutumu ben de şok etkisi yarattı” dedi. Özkes bugünkü parti yapısının da bunu perçinlediğini belirtti.

Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik hakaretlerine ağır eleştiri getiren Özkes, CHP liderinin proje üretemediği ve halkın sorunlarına çözüm bulamadığı için kolay olanı yaparak seçilmiş Cumhurbaşkanı’na saldırdığını belirterek, “Kılıçdaroğlu ahlaktan bahsedecek en son kişidir” dedi.

Özkes ayrıca, CHP ile ilgili bomba bir tespitte bulunarak, partinin birkaç yıl içinde bölünebileceğini ileri sürdü. Özkes, “Bu kurultayda eğer Kılıçdaroğlu seçilmeseydi, parti çok kısa bir sürede bölünebilirdi, fakat Kılıçdaroğlu’nun yeniden seçilmesi bu süreci uzattı” diye konuştu. 2 yıl sonra yapılacak yeni kurultay öncesinde parti içinde çok önemli kırılmalar yaşanacağını belirten Özkes, “Ben bu süre zarfında CHP’de bir bölünme yaşanma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum” dedi.

İşte Özkes’in verdiği çarpıcı yanıtlar:

CHP'nin son kurultayını pati içinde uzun süre göre üst düzeyde görev yapmış ve örgütü çok iyi bilen biri olarak değerlendirir misiniz?

CHP'yi herkes bilir ama, CHP'nin kodlarını, kara kutusunu herkes bilemez. Bunu en iyi bilenlerden biri benim. Bugüne kadar benim, CHP ile ilgili yaptığım değerlendirmelere herhangi bir itiraz veya yalanlama gelmedi. Biz bir şeyler söylüyoruz CHP ile ilgili. CHP benim düşmanım değil. Tabiri caizse CHP'nin geçmişte ekmeğini yemişiz. Eskilerin bir sözü vardır, 'Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çalar' ama ben kılıcını çalmam. Yani CHP'yi savunmam, artık CHP'li değilim ben ayrılalı 6 ay olmuş. Ayrıldığın bir partiyi eleştirmek etik olur mu evet olur. Çünkü bu eleştirileri ülke için yapıyoruz. Ülkenin yararına olacak şeyleri söylemezseniz, millete ihanet etmiş olursunuz. Zaten CHP'nin bir sorunu da bu, 'Kol kırılır yen içinde kalır' bu çok yanlış. Çünkü anamuhalefet partisinin durumu milleti çok yakından ilgilendirir. Bildiklerimi ülkemin yararı için söylüyorum. Aslında ben bunu CHP için de söylüyorum, ama onlar bunu öyle algılamıyor.

Kurultaydan önce bir sürü aday çıktı. Muharrem İnce, Mustafa Balbay, Umut Oran ve başka isimler çıktı. Arkadaşlar bana sordular 'Sonuç ne olur?' diye, dedim ki 'bir şey olmaz'. CHP'nin yapısı, mayası Kılıçdaroğlu'nun gideceğini göstermiyor. Çünkü Kılıçdaroğlu'na uygun bir yapılan var parti içinde. Daha sonra diğer isimler çekildi ama, adaylığını tek sürdüren isim olan Balbay gerekli imzayı toplayamadı. Balbay aday olmaması için baskı gördüğünü ileri sürmüştü ve böyle olduğunu ben de biliyorum.

Muharrem İnce'nin aday olmak için yeterli imzayı toplayacağını düşünüyordum ama burada stratejik bir taktik uyguladı ve çok akıllıca davrandı. Çünkü, ikinci defa kendisinin akamete uğratılmasının önünü aldı. Orada şöyle bir cümle kullandı, "Bu demokrasicilik oyununun bir parçası olmak istemiyorum" dedi. Bu isabetli bir yorumdu. Çünkü Kılıçdaroğlu'nun kurduğu bu düzen içinde, tekrar seçileceği apaçık ortadaydı.

Kılıçdaroğlu yeniden seçildi fakat, 248 delege geçersiz oy kullandı. Bu çok önemli bir rakam, genel başkan seçmeye yetkili olan 248 kişi Kılıçdaroğlu'na 'Seni tasvip etmiyorum' anlamında hareket etmiş. Bu çok önemli, partinin delegelerinin 5'te biri Kılıçdaroğlu'na tavır koymuş.

CHP'liler arasında yapılan bir ankette, kurultaydan sonra CHP'lilerin yüzde 54.8'i Kılıçdaroğlu'ndan memnun değilmiş. Partiyi başarıya götüremediği için. Yüzde 93.6'sı da olası bir seçimde CHP'nin birinci parti olamayacağını söylemiş. 248 kişi de kurultayda Kılıçdaroğlu'na oy vermiyor, yüzde 54.8'i Kılıçdaroğlu'ndan memnun değil, yüzde 93.6'sı da CHP'nin birinci parti olacağına inanmıyor. O zaman bu 7 kaybedilen seçimden sonra, bu umutsuzluğa rağmen tekrar genel başkan olarak seçilmesi gerçekten üzerinde durulacak, belki de dünya siyaset tarihinde üzerinde araştırma yapılacak bir vakaa. Siz buna klinik vaka da diyebilirsiniz. Ortada bir başarısızlık var fakat bir yandan da bir ödüllendirme var. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu denilecek bir durum var. Türkiye'nin geleceğiyle alakalı bir partinin durumu bu. İçler acısı bir durum diyebiliriz. Bu aslında ülke için de iyi değil. Ülke güçlü bir anamuhalefet partisiyle güçlenir.

AK PARTİ'NİN ALTERNATİFİ AK PARTİ

Bu durumda AK Parti'nin alternatifi yine AK Parti oluyor. Çünkü 7 Haziran seçimlerinde AK Parti tek başına iktidar olamadı, 1 Kasım'daki seçimde AK Parti ezici bir çoğunlukla tek başına iktidar oldu. Halk geçen bu süreçte başka bir alternatif bulamadı, daha doğrusu AK Parti'nin alternatifsiz olduğunu anladı. Bu durum 1 Kasım seçimlerinde de tescillendi. Ortada böyle bir durum varken, anamuhalefet partisinin genel başkanı tek aday olarak kurultayda seçiliyor. Şimdi bunu ne ile izah edeceksiniz. İşte bu durumu bilenlerden biri benim. Allah CHP'nin düştüğü duruma hiç kimseyi düşürmesin. Burada iktidar olmak istemeyen bir parti var. Bırakın bunu halka sormayı, bunu CHP'nin genel başkanı, genel başkan yardımcıları, milletvekilleri arasında bir anket yapılsa iktidar olma umutlarının olmadığına dair bir sonuç çıkar. Tabi benim bildiğim bazı durumlar var.Geçmişte yaşadığım bazı şeyler. Onlar arasında bile ben iktidar olma umudunun bulunmadığını söylediklerini biliyorum. Hatta ve hatta seçimlerden sonra birçok CHP'liden şunu duymuşumdur, "İyi ki biz kazanmadık. Biz nasıl yöneteceğiz" diye konuşmalar oldu. CHP'nin yönetim kadrosunda iktidar olmaya inanmamak gibi bir durum var.

GÜRSEL TEKİN'İ KILIÇDAROĞLU SEÇTİRMEDİ

Son yapılan kurultayda Kılıçdaroğlu'nun Parti Meclisi listesi delegelerden çok büyük bir çizik yedi. Gürsel Tekin gibi partinin ikinci ismi Atilla Taş gibi bir popçunun gerisinde kaldı ve PM'ye giremedi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki şu anki yapılanmada Kemal Kılıçdaroğlu'nun etkili olduğunu biliyorum. Ancak tek başına etkili değil. Bu etki gücünü paylaştığı gruplar ve kişiler var. Ben Kılıçdaroğlu'nun listesinin delinmesi işinin danışıklı dövüş olduğunu biliyorum. Çünkü Kılıçdaroğlu'nun kulağı çok derindir. Nerde ne hareket olduğunu, kimin kimle hareket ettiğini bildiğini biliyorum, hatta görüştüğünü biliyorum. Kılıçdaroğlu'nun listesi elbette olmuştur. O listenin delineceğini de elbette biliyordu. Bir önceki Parti Meclisi seçiminde de benim en yüksek oyu aldığım kurultayda listesi delinmişti, fakat bu kadar olmamıştı. 104 kişilik bir liste çıkardı ve "ben sizi listeye yazdım" diyerek onların gönlünü aldı. Fakat liste delinip başkaları gelince de onları kucakladı. Bu aslında danışıklı dövüş. 'Ne yapayım ben liste verdim ama, böyle bir tablo çıktı' diyerek oyun oynuyor. Çünkü delege yapısının şekillendirilmesinden kaynaklanan bir durum.

Kılıçdaroğlu'nun listesinin delinmesinde Battal İlgezdi ve Cemal Canpolat'ın etkili olduğu söyleniyor. Rezidanslarıyla güneme gelen Gamze İlgezdi'nin seçilmesinde de keza öyle. Kılıçdaroğlu bu danışıklı dövüşü sizce onlarla mı yapıyor?

Şimdi şöyle söyleyeyim, İstanbul il kongresiyle alakalı, İstanbul Gerçeği diye bir internet gazetesi var. Bunun genel yayın yönetmeni var İmam Bakır Üküş. CHP'yi takip eden bir isim İmam Bakır Üküş. İmam Bakır 12 imamdan birinin ismi. Herhalde bu isim onun kimliğini ortaya koymak için yeterli olur. Burada bir yazı yazıyor. "CHP'nin İstanbul İl Kongresi'nde kimler kazandı? Kimler kaybeti?" diye yazıyor. Başlık bu... Şimdi o yazının bazı bölümlerini okuyacağım. Şöyle diyor, "Örgütlerse iradelerini belediye başkanlarına, belediye müteahhitlerine, köy derneklerine ve cemevi dedelerine bıraktı. Gerçekten de Cemal Canpolat her şeyi Alevicilik üzerine kurdu. Salondaki konuşması bile biz ve ötekiler üzerineydi. Hemşehricilik, bölgecilik ve inanç siyaseti üzerinden kendini dayattı. Gamze İlgezdi'nin babası ve diğer eş dost akrabalar kurultay delegesi olmasaydı. CHP kurultayı eksik kalırdı. " Bunu yazan da bir Alevi arkadaş.

Ben Mevlana'nın felsefesini benimsemiş bir kişiyim, benim için kişilerin dini mezhebi beni ilgilendirmez. Milletvekilliğim döneminde verdiğim kanun tekliflerinin yarısı Alevilerin sorunları üzerinedir. Fakat, CHP içindeki bu Alevicilik siyaseti sadece beni değil, parti içindeki Alevi arkadaşları da rahatsız ediyor. Diyorlar ki, "Mezhepçilik bu partiye hayır getirmez. Büyük bir çoğunluğu Sünni olan bir toplumda, Alevicilik politikası güdülemez" diyorlar.

Bence de mezhepçilik bu ülkeye hayır getirmez. Bir parti toplumun tüm kesimlerinden oy alabilmeli. Yoksa başka türlü başarılı olamaz. İşte partinin yeni yapısı son kongre ile birlikte partide Aleviler ağırlık kazanmış görünmüyor. Parti Meclisi için de böyle bir tablo var milletvekillerri içinde de Alevi ağırlıklı bir yapı var. Bu kendiliğinden oluşan rastgele bir durum değil. Burada bilinçli bir tercih var.

KILIÇDAROĞLU EN BAŞINDAN BERİ MEZHEPÇİLİK YAPIYORDU

İlke defa burada anlatacağım bir anımdan bahsedeyim size. 2010 yılında kurultayda Kılıçdaroğlu büyük bir rüzgarla, bu kaset olayından sonra genel başkan seçildi. Ben de parti meclisi üyesi seçildim. Kurultaydan sonraki ilk hafta Çorum'a bir gezi düzenlendi. Ankara'dan otobüsle Çorum'a gidiyoruz. Otobüste Kılıçdaroğlu var, Önder Sav var. Partinin bütün ileri gelenleri var. Çorumlu olduğum için ben de aralarında bulunuyorum tabi... Çorum'da 12 Eylül döneminde, 'Çorum ve Kahramanmaraş olayları'ndan sonra oluşan bir durum gelişti. Çorum'da malesef öyle bir yapı ortaya çıktı ki, Alevi kardeşlerimiz şehrin bir tarafında toplandı, Sünniler bir tarafta yerleşti. Hatta oraya 'Yeşil kuşak' derler. Alevi kardeşlerimizin oturduğu yere Milönü derler. Çorum'a gidiş sebebimiz Çorum halkına bir merhaba demek, hem de Çorum'un Dedesli Ovası diye bir Türkmen köyünün etkinliğine katılmak. Aslında Kılıçdaroğlu'nun Çorum'daki yapıyı bilmemesi mümkün değil, çünkü damadı da Çorumlu. Çorum'a Ankara'dan gitmemize rağmen yakın olan taraftan değil, yolu uzatarak Samsun tarafından giriş yaptık. Yani Milönü'ne Alevilerin olduğu tarafa direkt giriş yaptık. 2-3 saat oradan çıkamadık. Oradan yine aynı yolu kullanıp Dedesli Ovası'na girdik. Halbu ki Kılıçdaroğlu o dönem öyle bir hava yakalamıştı ki, Sünni kesimde de kendisine karşı bir beklenti oluşmuştu. Birçok isim beni aradı, "Neden Sünnilerin olduğu taraftan da geçmediniz, Kılıçdaroğlu'nu görmeyi çok isterdik" dediler. Tabi Dedesli Ovası'na gittiğimiz yer de Alevi yerleşimiydi. Daha sonra ben bir görüşmemde 'Sayın Genel Başkanım siz ne yaptınız? Çorum'a giriyorsunuz, ama kentin tamamını kucaklamıyorunuz" dedim. O dönem Çorum'da 5 milletvekili vardı 4'ünü AK Parti alıyor, 1'ini CHP alıyor. CHP, Çorum'a ziyarete gidiyor ama, Sünnilerin olduğu tarafa geçmiyor ve buna "Çorum ziyareti" diyorlar. Şimdi siz bu kafayla, bu mantıkla Allah aşkına ne yapabilirsiniz? Ben böyle bir siyaset olmaz diye kendisini uyardım. Malesef bu kafa hala CHP'de hakim. İnanın bunları konuşurken utanıyorum. Sultanbeyli gibi muhafazakar bir yerde ilçe başkanlığı için mezhepçilik olursa, hele Üsküdar'da ikamet ettiğim yerde yaşadıklarımı ben bilirim.

Eren Erdem'in 'İran'la Türkiye savaşsa İran'ın tarafını tutarım" açıklamasını ve Rus televizyonlarına yaptığı Türkiye'yi DAEŞ'e silah vermekle suçladığı açıklamalarına CHP içinden bir tepki gelmemesini neye bağlıyorsunuz?

Milli olmak, ülkenin tarafından olmak diye herkesin bir vatandaşlık görevi var. Nitekim "Vatan sevgisi imandandır" diye Peygamber Efendimiz'in sözleri var. İnsanlar neden şehit olur. Vatanı korumak için şehit olur. Yüce Allah peygamberlikten sonra en yüce makamı vatanı için şehit olanlar için vermiş. Böyle ulvi bir durum söz konusuyken, vatan için görev yapan kişilerin bunu göz önünde bulundurarak hareket etmesi gerekir. "Ben ülkem İran'la savaşsa İran'ı tutarım" diyorsan, sen Rus uçağının düşürülmesinin ardından kendi ülkeni suçlayıp Rusya'nın yanında yer alma pozisyonunda gözüküyorsan, bu ihanettir. Bu nasipsizliktir.

ÇARESİZLİKTEN CUMHURBAŞKANI'NA HAKARET EDİYOR

Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik hakaretlerini nasıl yorumluyorsunuz?
Gezi olaylarından sonra CHP'nin kimyası değişti. Gezi'den sonra CHP'nin ekseninde bir kayma oldu. Ben o dönemde milletvekiliydim ve partinin içini görme imkanım oldu. Gezi olayları sanki CHP için bir umut oldu. Normal şartlarda seçim yoluyla iktidara gelme umudunu kaybetmiş bir çevrede, şiddete dayalı eylemler bir umut doğurdu. Ve bu kutuplaşma daha kalın çizgilerle ortaya kondu. Sen yüzde 25 oy alıyorsun ve yüzde 75'i karşına alıyorsun. Şu kurultayda Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik hakaret cümlesi kutuplaştırmada gelinen son noktayı gösteriyor. 7 tane seçimi kaybetmiş. Kendi partisinin yarıya yakınında bir memnuniyetsizlik olan bir ortamda, partinin neredeyse tamamının başarısız olacaklarına inandıkları bir ortamda çaresizlik içerisinde, çözümü başarının mimarı olan kişiye hakaret etmekte buluyor. Bu ulvi bir karakter değil. Bu uslüp yüce bir karakterle bağdaşmaz. Basit, ucuz  ve seviyesiz bir politikanının kişiyi getirdiği nokta. Kendin başaramıyorsun, başarısı tescillenmiş bir kişiye hakaret ediyorsun. Aslında bunun altında gizli çekememezlik de var.

Sosyal demokratlık nedir? Adı üstünde demokrat olmak gerekir ve sosyal olmak gerekir. Yani sosyal olmak gerekir derken, toplumun her kesimiyle kucaklaşmak anlaşılmalı. Demokrat derken ise, halkın hakkına hukukuna riayet etmek lazım. Yüzde 52 oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı'na hakaret ederek sosyal demokrat olmadığını ortaya koydu Kılıçdaroğlu. Yüzde 25 oy alan bir kişinin yüzde 52 oy alan bir kişiye hakaret etmesi sosyal demokratlık değildir. Konuşabilir, eleştirebilir ama hakaret etmeden bunu yapması gerekir. Zaten CHP'nin sosyal demokrat olarak görmediklerini başka ülkelerin sosyal demokratları da söylüyor.

KILIÇDAROĞLU AHLAKTAN BAHSEDECEK SON KİŞİ

Seçimlerde kendisine yüzde 40 hedefİ koyuyor. "Yüzde 30-32'nin altında oy alırsam, görevi bırakırım" diyorsun ama seçimde aldığı netice ortada. Sözünde durmamakla tescilli, çeşitli durumlarda çark etmekle tescilli... Hani bir ahlak timsali, sözünde duran bir insan olsa... Öyle bir durum da söz konusu değil. Yani kasetle gelmiş bir genel başkan. "Aday olmayacağım" deyip, iki gün sonra aday olmuş bir kişi. Tabiri caizse her tarafından dökülen biri kişi olan Kılıçdaroğlu, çıkıyor dürüstlükten falan bahsediyor. Bu konularda konuşacak son kişi Kılıçdaroğlu'dur. Bu da tutarsız bir durum. CHP'deki bu görüntü malesef ülke için iyi değil.

Kılıçdaroğlu kurultayda da Diyanet'e yönelik ağır ithamlarda bulunmuştu. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Kılıçdaroğlu'nun kurultayda yaptığı konuşmada ciddi bir yanlış da Diyanet'e çatması oldu. Diyanet'e "DAEŞ'in İslam'la alakası yoktur" diye açıklama yapması için talima veriyor. Diyanet bir kere uyarmış, her gün uyarsın diyor. Kurultayda hiç bir vizyon çizemeyen, halkın sorunlarına eğilemeyen Kılıçdaroğlu, işi gücü bırakmış, siyaset üstü bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanı'na emir vermeye kalkıyor. Diyanet bir şey yaparken sana mı soracak. Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışını çok garipsedim. Halbu ki Kılıçdaroğlu Cuma namazına gitse, her hafta Diyanet'in DAEŞ'in İslam'la alakasının olmadığını vurguladığını görecek ama, gitmediği için bilmiyor tabi...Yoksa böyle haddini aşan bir konuya girmez. Eğer Diyanet'ten böyle bir isteğin varsa, bunu Diyanet İşleri Başkanı'yla yapacağın özel bir görüşmede dile getirebilirsin. Bunun yeri kurultay değildir.

KILIÇDAROĞLU DİNİ BİLMİYOR

Kılıçdaroğlu önceki yıllarda da, 18 Mart Çanakkale Haftası'nda yaptığı bir gurup konuşmasında aynı hataya düştü. Neymiş Diyanet İşleri Başkanı Çanakkale Haftası'nda Atatürk'ü anmamış. O nedenle bunlar dine inanmıyor diyerek ahkam kesiyor. Bu konuşmasını duyduğumda şok oldum. Konuşmasının ardından kendisini uyardım. Böyle bir fetvayı nasıl verirsin, bu dinen bir hükümdür eğer dini bilseler bunu yapmazlar ama, malesef dinden haberleri yok...

Kurultayın yapıldığı salondaki iki mescitten biri Kılıçdaroğlu'nun posterleriyle kapatılmış, diğeri de çöp yığınıyla doldurulmuş içeri pislikten girilmiyor. Güler misin ağlar mısın, tam bir tiyatro bu durum.

CHP'nin 81 vilayetin 40'ında vekili yok. Milletin değerleriyle uyuşamadıkları için kaybediyorlar. CHP son kurultayla birlikte iyice marjinal bir parti haline gelmeye başladı.

İKİ YIL SONRA CHP BÖLÜNECEK

CHP'de bir bölünme olacak iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
19 Kasım 2015'te seçimlerden iki hafta sonra attığım tweetimde 5. parti CHP'nin içinden çıkar demiştim. Eğer bu kurultayda Kılıçdaroğlu seçilmeseydi, parti çok çabuk bölünürdü. Kılıçdaroğlu seçildiği için ve partinin şu anki hakim görüşü onun çizgisinde olması nedeniyle CHP içinde yakın zamanda bir bölünme bekemiyorum. Şu an CHP içinde bir mutlu kesim var ve bunlar istikrarın bozulmaması için tekrar Kılıçdaroğlu'nu seçtirdiler. Bu mutlu kesim, şu an belediyelerden gelen rantları yiyen grup.

Bir de bu pastadan pay alamayan bir kesim var ve bunlar şu anda çok mutsuz, ama yakın zamanda onların parti içinde bir bölünmeye yelteneceklerini düşünmüyorum.

Fakat bir daha ki seçimlere 4 yıl var ve Kılıçdaroğlu'nun görev süresinin sona ereceği 2 yıl sonra yapılacak kurultay tarihine yakın bir dönemde parti içinde ciddi bir kırılma bekliyorum. Bunun bölünme ile sonuçlanma ihtimali çok yüksek. Kaynak: Star