Bülent Turan'dan HDP’ye sert tepki: Ya Kandil vesayetinden vazgeçecekler ya da...

MEHMET BAYAR
mehmet.bayar@esmedya.com.tr

1

AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, Akşam.com.tr'ye gündemin önemli başlıklarını değerlendirdi, önemli açıklamalarda bulundu.

CHP'nin iç savaş kışkırtıcılığı yaparak bunun üzerinden nemalanmak istediğini belirten AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kan dökülür" sözlerine sert sözlerle yüklendi: CHP,ana muhalefet partisi sorumluluğu ile hareket etmeyi beceremiyor.

CHP'nin başkanlık sistemine karşın tavrını eleştiren Turan,ana muhalefet partisinin sisteme karşı bir politika üretemediğ için sadece gerginlik yaratma stratejisiyle hareket ettiğini ve bundan nemalandığını söyledi.

Kandan ve terörden beslenenen bir siyasi parti olan HDP'nin siyasi politakasına da değinen Turan, HDP'nin Kandil vesayetinden vazgeçip Türkiye partisi olması gerektiğininin altını çizdi ve uyardı: "Ya Kandil’in vesayetinden vazgeçip Meclis’te siyaset yapıp Türkiye partisi olacaklar ya da şu ana kadar yaptıkları gibi terör savunuculuğuna devam edip bunun bedelini millete ödeyecekler."

AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın Aksam.com.tr’ye verdiği demeçten önemli başlıklar.

Türkiye'yi nasıl bir Başkanlık sistemi bekliyor? Tam başkanlık sistemi mi yoksa yarı başkanlık sistemi mi Türkiye’ye daha uygun? Amerikan modeli de ihtimal dâhilinde mi?

Her ülke hükümet sistemini kendi tarihsel özelliklerine göre oluşturur. Bu yüzden AK Parti olarak, başından bu yana Türk tipi bir başkanlık sistemini savunuyoruz. Türkiye’nin üniter yapısına uygun bir hükümet sistemi oluşturma amacımız var. Esas amacımız Türkiye’nin şartlarına daha uygun bir sistem kurmak. Gelin bunun ne olduğuna birlikte karar verelim diyoruz. Yarı-başkanlık sisteminin en bilinen örneği olan Fransa bile bugün, başkanlık sistemine geçmeyi tartışıyor. Dolayısıyla bu tür yarım yamalak formüller yerine, esaslı bir sistem değişikliğini yapmak sorumluluğumuz var.

Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmaları Cumhurbaşkanı Turgut Özal zamanında başladı. Özal, neden böyle bir teklif gündeme getirdi?

Başkanlık sistemi, Rahmetli Turgut Özal’dan çok daha evvel daha Milli Nizam Partisi’nin programında ve Milli Selamet Partisi’nin seçim beyannamesinde yer aldı. Yani 1990’larda başlamış bir tartışmadan bahsetmiyoruz. Özal, hem tek parti iktidarında Başbakanı hem de koalisyon hükümetinde Cumhurbaşkanlığı yaptığı için sistemdeki tıkanıklıkları yakından gözlemleme fırsatı buldu. Parlamenter sistemimizdeki iki başlılık yönetim krizine neden olmaktadır. Şu anda Cumhurbaşkanımızla Başbakanımızın aynı siyasi gelenekten gelmelerinden ötürü yaşanan uyum, şahıslardan kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin siyasi tarihi, Cumhurbaşkanı-Başbakan gerilimleriyle doludur. Hatırlayalım, 2001 krizi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Bülent Ecevit arasındaki tartışmadan ötürü patlak vermişti.

İSTİKRARI SAĞLAYACAĞIZ

Başkanlık sisteminin Türkiye’ye getirisi neler oldur? Gelmesi dâhilinde hangi mevcut sorunlar ortadan kalkar?

Türkiye’deki istikrarlı dönemlere baktığımız zaman, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu dönemleri görürüz. Koalisyon hükümetleri dönemi, Türkiye için adeta kayıp yıllar olmuştur. Anarşinin, terörün, ekonomik krizlerin zirve yaptığı dönemler koalisyon hükümetleri döneminde yaşanmıştır.

Çünkü koalisyon hükümetleri, yönetimde zafiyet oluşturur. Bakanlar arasında uyum problemi olur. Etkili bir icranın önüne geçer. Nitekim kısa bir süre önce İtalya’da da yasal bir değişikliğe gidilerek koalisyon hükümetlerinin kurulması engellenmeye çalışıldı.

Başkanlık sistemi, etkili bir icra sisteminin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Tek parti hükümet dönemlerin de yaşadığımız istikrarı bu şekilde süreklileştirmiş olacağız.

Başkanlık sistemine geçildiğinde parlamentoda temsil nasıl olacak?

Mevcut parlamenter rejim, yasama organını adeta yürütme organının vesayeti altına sokmaktadır. Oysaki, başkanlık sisteminde parlamento seçimleri ve yürütme organını oluşturacak olan başkanlık seçimleri ayrı ayrı yapıldığı için parlamento ayrı bir güç olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim literatürde de başkanlık sistemi, sert kuvvetler ayrılığı olarak anılırken; parlamenter sistem, yumuşak kuvvetler ayrılığı olarak anılmaktadır.

BAŞKANLIK SİSTEMİ DİKTATÖRLÜK DEĞİLDİR

Başkanlık sistemine muhalefet edenler sıklıkla “Başkanlık bir tek adam sistemidir, zaten diktatörlüğe hevesli biri var ve kendi kaprisleri hırsları için Türkiye’deki sistemi bozuyor ve kendine bir düzen kurduruyor” diyor.  Bunun yanında Türkiye’yi bölme sistemi ve özerkliğe kapı açan diyenler de var. Başkanlık sisteminin diktatörlüğe yol açacağı iddiaları için ne dersiniz?

Bu iddiaları dile getirenler, ya hukuk bilmiyorlar ya da kötü niyetliler. Başkanlık sistemi, başkanın her istediğini yapabildiği bir rejim değildir. Bir kere, Başkan, parlamentoya müdahale edemiyor, parlamentoyu feshedemiyor. Mevcut sistemimizde Cumhurbaşkanı, halk tarafından seçilmesine rağmen halka karşı sorumlu değil. Ancak, başkanlık sisteminde Başkan halka karşı sorumlu oluyor.

Başkanlık sistemi bir hükümet sistemidir. Federasyon ise, bir devlet sistemidir. Bizler, üniter devlet sistemini savunuyoruz. İstediğimiz rejim, üniter sisteme dayanan bir başkanlık sistemidir. Dünyadaki bütün başkanlık sistemleri federasyon olmadığı gibi parlamenter rejimlerin hepsi de üniter değil. Mesela Almanya, federal bir devlet olmasına rağmen parlamenter rejime sahip. Dolayısıyla bu tür iddialar, sadece manipülasyon niteliği taşıyor.

TÜRKEŞ BAŞKANLIK İSTİYORDU

Başkanlık sistemine MHP'nin destek verme ihtimalini nasıl değerlendiriyorsunuz?

MHP’nin kurucu lideri olan Alparslan Türkeş, Temel Görüşler kitabında Türkiye için ideal sistemin başkanlık sistemi olduğunu yazmış. 2001 yılında, MHP yeni döneme hazırlanırken başkanlık sistemini savunacağını açıklamış. Bunların hepsi arşivde var. Eğer MHP geçmişine uygun davranmak ve milletin taleplerine kulak vermek istiyorsa başkanlık sistemini savunmalıdır. Bu mesele milletin geleceği ile ilgili bir meseledir. Dolayısıyla partiler üstü bir yaklaşım önemlidir. Soğuk akılla, önyargısız bakıldığında birçok vekilin CHP, MHP farketmeksizin destek olacağını ümit ediyorum.

Başkanlık için erken seçim ihtimal dâhilinde mi? Mecliste bulunan siyasi partilerin destek vermemesi üzerine AK Parti'nin B planı ne olur?

Türkiye son 1 yılda iki seçim atlattı. Şu an bizim için öncelikli olan şey, başkanlık sistemini de getiren anayasa değişiklik taslağını Meclis Genel Kurulu’na getirmektir. Bunun Meclis tarafından uyun bulunmaması durumunda tavrımızın ne olacağı ortaya çıkacak yeni tabloya göre şekillenecektir.

HDP KANDİL VESAYETİNDEN VAZGEÇMELİ

HDP milletvekili Altan Tan'ın Al Jazeera'ye verdiği demeçte "ABD tipi veya başka bir model başkanlık sistemini tartışmayız demiyoruz." sözleri HDP içinde deprem yarattı. Bu bağlamda HDP içinde bir bölünmeden söz edilebilir mi?

Daha evvel Meclis’te defalarca dile getirdik. HDP için iki yol var. Ya aldıkları oyun hakkını vererek, seçmenlerine ihanet etmekten yani Kandil’in vesayetinden vazgeçip Meclis’te siyaset yapıp Türkiye partisi olacaklar ya da şu ana kadar yaptıkları gibi terör savunuculuğuna devam edip bunun bedelini millete ödeyecekler. Dünyanın hiçbir demokrasisinde siyaset, terörün kılıfı olamaz. HDP içerisinde, HDP’nin şu anki söyleminden rahatsız olan milletvekilleri var. Umarım bunlar seslerini yükseltirler ve HDP’nin Türkiye partisi olmasını sağlarlar. Yoksa terör sözcülüğüne dayanan bu yol kendileri açısından felaket dışında bir şey getirmez.

CHP, ANA MUHALEFET PARTİSİ OLMAYI HAK ETMİYOR

Paralel ve PKK ağzıyla konuşan CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "Bu şekil başkanlık gelirse kan dökülür" dediği sistemi kendisi malumunuz bir türlü izah edemedi. Peki, bu bağlamda CHP'nin Başkanlık sistemiyle ilgili bir görüşü sizce var mı yok mu? Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor?

Milletin talebi neyse CHP hep onun tersini istiyor. CHP’nin siyaseti hep bunun üzerinden şekillenmiştir. CHP, başkanlık sistemine karşı çıkabilir. Başkanlık sistemine karşı çıkıp propaganda yapabilir. Bu, gayet normaldir. Ancak “kan dökülür” gibi söylemlerle toplumu germeye çalışırsanız siyaset alanının dışına çıkmış olursunuz. CHP, ana muhalefet partisi sorumluluğu ile hareket etmiyor. Adeta iç savaş kışkırtıcılığı yaparak bunun üzerinden nemalanmak istiyor. CHP, başkanlık sistemine karşı etkili bir muhalefet geliştiremediği için gerginlik politikası üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışıyor. Gerginliğin esas amacı bu söylemler üzerinden partisi içerisindeki liderlik tartışmasını bastırmaktır.

Başkanlık sistemi ile birlikte Yeni Anayasada konuşulmaya devam ediyor.  Anayasa Komisyonu’ndan mutabakat sağlanmaması durumunda AK Parti’nin yeni stratejisi ne olacak?

AK Parti başından bu yana yeni anayasanın tam bir mutabakat çerçevesinde yapılmasını savunuyor. 2011 yılında milletvekili sayısına bakılmaksızın her partinin eşit üye verdiği Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun kurulmasına AK Parti ön ayak oldu. 1 Kasım seçimlerinden sonra da bu yönde uğraş verdik. Ancak herkesin hatırlayacağı üzere CHP daha esasa girilmemişken masayı devirdi. Biz hâlâ aynı noktadayız. Eğer uzlaşma niyetleri varsa, buyursunlar beraber yapalım. Ancak ortada böyle bir niyet yoksa AK Parti olarak anayasa değişiklik taslağımızı Meclis Genel Kurulu’na getirir ve partiler üstü bir uzlaşma ararız. Umarım 330’u elde edecek bir çoğunluk elde ederiz. Kaldı ki tek doğrumuz yok. Milletimiz için en iyi, en uygun neyse onun arayışı içerisindeyiz.

AP Başkanı Martin Schulz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dokunulmazlıkları kaldırtma sebebinin başkanlık sistemi olduğunu ileri sürdü. Türkiye'nin iç işlerine karışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa’nın orta yerinde bir canlı bomba saldırısı olsa ve bir milletvekili bu saldırganın cenaze törenine katılsa, onu savunsa acaba Schulz ne düşünürdü? Şiddeti teşvik etmek, ifade özgürlüğünün sınırıdır. Bu noktada özgürlük tanıyamazsınız. Acaba Schulz, arabasının bagajında silah taşıyan ya da canlı bombanın cenazesine giden bir milletvekilinin Avrupa Parlamentosu’nda görev yapmasını ister miydi? Kaldı ki AK Parti dokunulmazlıkları kaldırıncaya kadar CHP ve HDP dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde defalarca taleplerini dile getiriyorlardı.

Bu gelişmeye paralel olarak Türkiye ile AB arasında yaşanan vize muafiyetini sormak istiyorum. Kritik başlıklar malum. Terör ve mülteciler meselesi. AB, mülteciler konusunda Türkiye’nin vicdanına mı oynuyor?

Suriye iç savaşının başlamasından bu yana Türkiye, hem toplum olarak hem de devlet olarak Suriyeli kardeşlerine sahip çıktı. Birleşmiş Milletler’in önceki gün açıkladığı rapora göre, Türkiye, 2,5 milyon kişiyle en çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda. Avrupa Birliği ile olan geri kabul anlaşması başlamadan önce de Türkiye, mülteci meselesinde vicdani bir politika izliyordu zaten. Geri kabul anlaşması noktasında Türkiye üzerine düşeni yaptı. Bundan sonrası Avrupa Birliği’ne bağlı. Ancak, Avrupa Birliği kendi kamuoyundan çekindiği için türlü bahaneler üreterek bu sürecin sekteye uğramasına neden oluyor. Son süreç de göstermiştir ki AB’nin değerleri tartışma konusu olmuştur. Dünya barışı için daha evvel bir gelecek tahayyülü vadeden Avrupa Birliği bu özelliğini artık iyice kaybetmiştir. AB değerleri olarak sunulan demokrasi, insan hakları söylemi İslam Dünyası’ndaki demokratik rejimler ve göçmenler söz konusu olunca unutuldu.