AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, canlı yayında gündemi değerlendirdi

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Twitter'ın bazı hesapları kapatmasıyla ilgili, ''Bu siyasi bir meseledir. Twitter tamamıyla siyasallaşmıştır.'' dedi.

AA

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, A Haber'de yayımlanan Memleket Meselesi programında Cansın Helvacı'nın sorularını yanıtladı.

AA'nın aktardığı habere göre, Kurtulmuş, Twitter'ın Türkiye'deki bazı hesapları kapatmasıyla ilgili soru üzerine, Twitter'ın bir siyaset mecrası olmadığını, kuruluş gayesinin sosyal ağlar üzerinden insanlara hizmet sunmak olduğunu söyledi.

Herhangi bir hesabın hangi fikirleri gündeme getireceğine karar vermenin Twitter'ın vazifesi olmadığını ifade eden Kurtulmuş, Twitter'ın içerik kontrolünü yapabilecek bir mekanizmaya da sahip olmaması gerektiğinin altını çizdi.

Twitter'ın "nihayetinde bir şirket olduğunu" hatırlatan Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Twitter bir siyasi parti de değildir. Yani 'Benim görüşlerime uygun değil ya da karşı görüşte olan insanların görüşlerine yer vermiyorum.' demesi dünyanın hiçbir yerinde ticari kaygılarla bağdaştırılabilir bir mesele değildir. Fevkalade yanlıştır. Aslında Twitter yöneticilerinin Twitter'ı bir şekilde yönlendirenlerin, yönetenlerin nasıl politize olduğunu da gösteren bir meseledir. Sadece Türkiye'de Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyen hesapların bir şekilde kontrol altına alınması ya da onların kapatılmasıyla ilgili bir süreç değil, aynı zamanda mesela Rusya, Çin gibi ülkelerle ilgili de aynı tavrı ortaya koymuştur."

"KAPATMA KARARI GAYRİİNSANİ"

Alınan kararın fikir özgürlükleri, insan hakları, demokrasi, ticaretin serbestisiyle de bağdaşmadığını vurgulayan Kurtulmuş, bunun "gayriinsani bir durum" olduğunun altını çizdi.

Sosyal ağa katılan herkesin etik kurallar içinde hareket edeceklerini, kimseye hakaret etmeyeceklerini, provokasyon yapmayacaklarını, kin, nefret, ırkçılık üzerinden insanları bölmeyeceklerini sözleşmeyle taahhüt ettiklerini hatırlatan Kurtulmuş, herhangi bir hesapla ilgili böyle bir durum ortaya çıkarsa bunu ayrıklamanın da Twitter'ın vazifesi olduğunu kaydetti.

Twitter'ın bunların hiçbirisi ortada yokken böyle bir karar verdiğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları dedi:

"Bu siyasi bir meseledir. Twitter tamamıyla siyasallaşmıştır. Türkiye'deki bazı hesaplara karşı ya da Çin ve Rusya'daki bazı hesaplara karşı son derece ön yargılı bir siyasi tavır içerisindedir."

Kurtulmuş, Twitter'da birtakım terör gruplarıyla irtibatlı olanların istedikleri şekilde fikirlerini yayabildiklerini de anlatarak, şu ifadeleri kullandı:

"Ama Türkiye'nin meşru yönetimiyle ilgili ya da Çin ve Rusya'daki meşru yönetimlerle ilgili onların hoşuna gitmeyecek bazı bildirimler, ifadeler ortaya çıkarsa bundan rahatsızlık duyuyorlar. Öyle anlaşılıyor ki bu tamamıyla politize olmuş bir ticari şirket yönetiminin akıl almaz tavrıdır. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Burada Türkiye olarak da her türlü tavrımızı açık bir şekilde ortaya koyuyoruz."

KORONAVİRÜSLE MÜCADELE SÜRECİ

AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecindeki çalışmalarda yakalanan başarıda Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin sağladığı esnekliklerin olumlu etkileri olduğunu anlattı.

Kurtulmuş, tehditin 83 milyona karşı olduğunu düşünerek bunu politize etmeden ilgili bütün kurum ve kuruluşların koordinasyon içinde çalışması prensibiyle konuya yaklaştıklarını söyledi. Son 18 yılda sağlık alanındaki büyük yatırımların karşılığını aldıklarını ifade eden Kurtulmuş, özellikle İstanbul'da son derece büyük imkanları olan hastanelerin açıldığını hatırlattı.

Pandemi sürecinde açılışları hızlandırılan hastanelerin de katılımıyla Türkiye'de "muazzam bir altyapı oluştuğunu" vurgulayan Kurtulmuş, şunları dedi:

"Ayrıca sağlıkçılarımızın, sağlık altyapımızın ne kadar kuvvetli olduğunu gördük. Doktorlarımızın, hemşirelerimizin, hasta bakıcılarımızın yüksek profesyonelliği ve fedakarlığıyla sağlık sistemimizin yaygın tedavi imkanına sahip olduğunu görmüş olduk."

"FEVKALADE ETKİLİ TEDBİRLER ALINDI"

Bütün bakanlıkların da koordinasyon içinde hareket ettiğini anlatan Kurtulmuş, sağlık alanındaki tedbirlerin yanında ekonomik alanda da üretimin durdurulmaması için tedbirler alındığını kaydetti. Kurtulmuş, "Ekonomide fevkalade yerinde, zamanında etkin tedbirlerle Türkiye ekonomisinin olabilecek en az zayiatla bu süreci atlatabileceği imkanlar ortaya konuldu." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin kendi solunum cihazlarını ve maskelerini üretebilir hale geldiğini ve başka ülkelere de yardım ulaştırdığını kaydeden Kurtulmuş, bu süreçte devlet-millet yakınlaşmasının Vefa Sosyal Destek Grupları ile sağlandığının altını çizdi.

Yürütülen çalışmaların dünyada da takdir edildiğine değinen Kurtulmuş, "İçeride salgınla mücadele edebilen, milletiyle omuz omuza hareket edebilen, aynı zamanda da yurt dışındaki faaliyetlerini sürdürebilen çok güçlü bir Türkiye imajı ortaya çıktı." dedi.

Böyle zor bir süreçte dahi "acımasızca tavırlarda bulunanlar" olduğuna işaret eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Diğer partilerin seçmenleri bakımından da çok büyük bir destek alındığını ifade etmek mümkündür. Amansız, iflah olmaz, bir şekilde tedavi edilemez, müzmin muhalifler içinde, hatta şu tavır içinde olanlar oldu: 'Keşke şu sayılar biraz daha fazla olsa, biz bu salgının altında kalalım.' diye düşünenler, konuşanlar oldu. Çok şükür bunlar marjinal bir kesimdir. Ama milletimizin büyük bir çoğunluğu, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin bu süreç içerisinde ortaya koyduğu performansından memnuniyet duydu, takdir etti, desteklerini verdi. Bunu nereden görüyoruz, uygulamaya konulan bütün genelgelerle ilgili çok büyük oranda milletimizin de birebir destek verdiğine şahit olduk. Bu güzel bir dayanışmaydı."

AYASOFYA'NIN İBADETE AÇILMASI

Numan Kurtulmuş, Ayasofya'nın ibadete açılmasına ilişkin soru üzerine, bunu siyasi bir konuymuş gibi gündeme getirmeyi doğru bulmadığını dile getirdi.

Ayasofya'nın, milletin İstanbul üzerinden Anadolu topraklarını sahiplenmesinin belgesi olduğunu belirten Kurtulmuş, şunları dedi:

"Ayasofya Fatih'in vakfıdır, fethin kılıç hakkıdır. Ayasofya'nın bir Müslüman mabedi olarak kıyamete kadar bu topraklarda var olması, burayı fetheden, burayı bir Müslüman Türk şehri haline dönüştüren Fatih Sultan Mehmet Han'ın da vakfiyesine uymaktır. Dolayısıyla bunu öncelikle böyle görmemiz lazım."

Ayasofya'nın müze olmasının zamane şartları içinde kabul edildiğini hatırlatan Kurtulmuş, tarihi yapının bir külliye olduğunun altını çizdi. Ayasofya Külliyesi'nin tamamının da Fatih vakfiyesi olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Ayasofya'nın kıyamete kadar bu kimliğini koruması, Türkiye'deki 83 milyon vatandaşımızın tamamının bu ülkeye bağlılığının bir göstergesidir. Ayasofya'nın aslına dönmesini, yani bir Müslüman ibadethanesi, cami haline dönmesini istemek için illa çok fazla dindar olmaya da gerek yoktur. Bunun altını çizmek istiyorum. 'Çok dindarlar Ayasofya cami olsun istiyorlar.' diye bir kural yok. Tam tersine Ayasofya'nın cami olmasını istemek Ayasofya üzerinden İstanbul'a vurulan mührü kabul etmek demektir. Burası bir Müslüman Türk beldesidir, bu toprakların mührüdür, işaretidir burası yeniden, bir ara dönem olmuş olabilir ama yeniden asli fonksiyonuna geri dönmesi, yani Fatih'in arzusu ve vakfettiği şekilde kullanılmasının sağlanması 83 milyon vatandaşımızın bu vatana, bu kültüre, bu medeniyete, bu geçmişe bağlılığının bir göstergesi olarak ortada duran bir taleptir."

"HERKES KENDİ TIYNETİNDE OLANI ORTAYA KOYAR"

Gezi Parkı eylemleri sırasında duvarlara "Zulüm 1453'te başladı." diye yazılar yazıldığını da hatırlatan Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bu, büyük bir milletle uyuşmazlıktır. Kendisini bu topraklara ait hissetmemektir. Bu toprakların tarihine yabancı olmaktır. Bunun için illa şu parti veya bu partiden olmaya gerek yok. Şu hayat tarzı veya bu hayat tarzını benimsemeye gerek yok. Ama ne acıdır ki içimizde sayıları çok az olmakla birlikte ne zaman bu tür konular gündeme gelse Bizanslı gibi düşünen, bu topraklara ait birisi değilmiş gibi düşünen, bu milletin inançlarıyla değerleriyle tarihiyle taban tabana zıt yaklaşımlar içerisinde olan çok az sayıda çağ dışı kafalara sahip insanlar var. Bunları üzülerek takip ediyoruz. Milletimizin kahir ekseriyeti bu çerçevede değildir. Bunu söyleyenlere şunu ifade etmek isterim: Ayasofya 1453'ten beri Müslümanların hakimiyetinde olan bir yapıdır. İçinde bir tane Hıristiyan kültüründen gelen simge yok edilmemiştir. Aynı şekilde İstanbul'daki diğer Hıristiyan binaları, hatta cami olarak kullanılan eski kiliselerde bile hala eski ikonların bir kısmının devam ettiğini, hiçbirisinin tahrip edilmediğini biliyoruz. Ama geçin bakalım Yunanistan'a oradaki binin üzerindeki caminin, bin 400'e yakın caminin Selanik'te bugün acaba hangisi yerinde duruyor? Geçin bakalım Endülüs'e, koskoca Endülüs Emevileri'nin o muhteşem dünya çapındaki medeniyetinden Malaga'daki, Granada'daki, Kurtuba'daki o muhteşem eserlerden hangi birisi ayakta duruyor? Hangi birisinin içerisindeki İslami simgeler ayakta duruyor? Herkes kendi tıynetinde olanı ortaya koyar. Bizim medeniyetimizin tıyneti de budur. Biz bütün dinlerin mensuplarına karşı saygılıyız."

Ayasofya ile ilgili kararın nasıl verileceğinin aynı zamanda bir "egemenlik meselesi" olduğunun altını çizen Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:

"Müze olarak kullanılan bu yapının, binanın nasıl kullanılacağına, hangi fonksiyonlarla bundan sonra devam edeceğine karar vermek de kusura bakmasınlar filanca ülkenin vereceği karar değildir. Bu tamamen Türkiye'nin egemen kurumlarının vereceği bir karardır ve milletimizin talepleri doğrultusunda ortaya çıkacak bir karardır, uygulamadır. Bu anlamda bu titizliği koruyoruz."

Kurtulmuş, bazı televizyon kanallarında "Hortlamış bir Bizanslı gibi konuşan" kişilere rastlamaktan da üzüntü duyduğunu dile getirdi.

Erken seçimin gündeme neden tekrar taşındığına yönelik sorusu üzerine Kurtulmuş, salgının başladığı ilk 1,5 ayda muhalefet cephesinden çok fazla bir şey çıkmadığını çünkü başarılı, titiz, dikkatli ve teyakkuz halinde bir süreç yönetildiğini, daha sonra muhalefetin gündemi saptırmak için belli konuları gündeme getirdiğini ifade etti.

Bu konulardan birisinin darbe söylentileri olduğunu ve parti, hükümet olarak gerekli her türlü cevabı ortaya koyduklarını belirten Kurtulmuş, daha sonra erken seçim meselesinin gündeme getirildiğini söyledi.

Kurtulmuş, erken seçimin konuşulabilmesi için erken seçimi gerektiren rasyonel şartların olması gerektiğinin altını çizerek, Türkiye'de şu anda erken seçimle ilgili en ufak bir rasyonel şartın mevcut olmadığına dikkati çekti.

Erken seçimin Türkiye'nin gündemi olmadığını belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Erken seçimi gündeme getirmek Türkiye'nin gündemini saptırma çabasıdır. Şu anda bu salgınla mücadele, inşallah ekonomideki iyileştirme tedbirlerimizin oraya konulması ve sonuç almamız, Türkiye'nin bundan sonra üretim ve ihracat eksenli yeni ekonomik modelde daha güçlü bir şekilde ileriye yürümesi, eğitimden sağlığa kadar bütün bu alanlardaki başarılarını sürdürerek yoluna devam etmesi gibi Türkiye'nin öncelikli bir gündemi var."
"Pandemi ile başarılı bir şekilde başa çıktık, bundan sonrasıyla ilgili de başarılı bir şekilde başa çıkmak için mücadele ediyoruz. Bu mücadele Türkiye'nin bir numaralı gündemidir. Hatta ana gündemi bu gündem maddesidir. Bunun için de seferber olmuş vaziyetteyiz. Erken seçim vesaire gibi sözlerle Türkiye'nin bu ana gündemini saptırmanın sadece Türkiye'ye zararı olacağı kanaatindeyim. Çok net söylüyorum, herhangi bir erken seçim söz konusu değildir. Türkiye 2023 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimi yapacak. 2024 yılında da yerel seçimleri yapacaktır. O tarihe kadar hedefimiz bellidir, neleri yapacağımız bellidir. Bu istikamette yeniden güçlü, büyük Türkiye olarak yolumuza devam etmek için mücadelemizi sürdürüyoruz." 
"Bu salgın süreci geçtikten sonra yeni bir dünyanın kurulması için çok ciddi sıkıntılar yaşanacak bir döneme giriyoruz. Bu dönemde de yeni, adil, hakkaniyetli, eşitlik, prensibine dayalı, ulusların egemen eşitliği prensibine dayalı, dünyanın nimetlerinden ortak bir şekilde istifade etmeye dayalı yeni bir dünya sisteminin nasıl kurulmasına dair Türkiye olarak fikirlerimizi söyleyeceğiz."

"PARLAMENTONUN RENGİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ TÜRKİYE'NİN BİLMEDİĞİ BİR MESELE DEĞİLDİR"

Numan Kurtulmuş, milletvekili transferlerine yönelik çalışmaya neden gerek duyulduğu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun milletvekili transferlerine dair açıklamalarını demokratik ve siyasi ahlak bakımından uygun görüp görmediğine ilişkin sorulara, şöyle yanıt verdi:

"AK Parti olarak başka partilerin ne yaptığıyla ilgili değiliz. Kendi gücümüze, milletle olan irtibatımıza, milletle olan ilişkimizin daha fazla güçlendirilerek devam etmesine bakarız. Kendi eksiklerimiz varsa bunları tamamlamak, daha fazla siyasal ajandamızı güçlendirmekten yanayız. Ama milletvekili transferleri üzerinden parlamentonun renginin değiştirilmesi Türkiye'nin bilmediği bir mesele değildir. Hatırlıyoruz bizim çocukluğumuzda meşhur Güneş Motel örneği. Siyasi olarak şuna inanıyoruz, parlamentoda hangi partilerin temsil edileceğine karar vermek milletin işidir. Milletin kendi helal oylarıyla vermediği, tespit etmediği, benimsemediği, parlamentoya göndermediği partilerin birtakım yan yollarla parlamentoya gönderilmesi siyasi etik bakımından uygun olmadığı gibi Türkiye'de demokrasinin gelişmesi bakımından da en ufak bir olumlu katkısı olmayan uygulamalardır."

"HEM HDP'NİN OYUNU ALALIM HEM DE GÖLGESİ ÜSTÜMÜZDE OLMASIN İSTİYORLAR"

Kurtulmuş, HDP'nin yürüyüş çağrısına ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

"Biz geçen seçim kampanyası sırasında da bunu söyledik. Millet İttifakı'nın bileşenleri onlar da bunu çok açık bir şekilde söylediler. Orada gizli kapaklı bir ittifak da yok aslında. PKK'nın bazı unsurlarını da o ittifaka destek verdiği, hatta çok açık bir şekilde 'Eğer biz büyükşehirlerde, İstanbul'da, Ankara'da desteklemeseydik siz seçimi alamazdınız.' dedikleri, şu anda yurt dışına kaçmış bulunan FETÖ'nün bazı önemli medya mensuplarının seçime çok az bir süre kala ittifakın adaylarının desteklenmesi için çağrılar yaptığı ayan beyan ortadadır. Buradaki sıkıntı şu; özellikle büyükşehirlerde HDP'nin oylarıyla belediyeleri kazanmış olan CHP listesinden aday gösterilen adaylar bunu içlerine sindiremiyorlar. HDP'nin bir şekilde terör örgütü PKK ile arasındaki ilişkiyi koparamadığını onlar da biliyor. Biz defaatle bu çağrıyı yaptık, şu kadar milyon insanın oyunu almış bir parti olarak HDP çıksın 'PKK bir terör örgütüdür. En büyük zararı da Kürt kardeşlerimize, seçmenlerimize veriyor. Bizim PKK ile hiçbir işimiz yoktur.' desin ama HDP bunu diyemiyor. Niye diyemediklerini de tahmin ediyoruz. CHP ve bir yerde de İYİ Parti, bu üçlü ittifak ve diğer bileşenleri HDP'nin bu desteği ortadayken bu destekten rahatsızlık duyuyorlar. Ama destek almasalar seçimi kazanmayacaklarını onlar da biliyorlar. Dolayısıyla geçtiğimiz seçimde gerçekleşen, sadece Erdoğan karşıtlığı ortak paydasında buluşan bir ittifak var. Birbirine hiç benzemeyen ama ittifak sonuçta şu ya da bu şekilde sonuç almış mıdır? Almıştır. İstanbul ve Ankara seçimleri özellikle. Dolayısıyla bu başta CHP'nin klasik seçmeni olmak üzere, İYİ Parti'ye de oy veren seçmeni rahatsız ediyor. Hem HDP'nin oyunu alalım hem de HDP'nin gölgesi üstümüzde olmasın istiyorlar. Böyle bir şey yok. Buradaki ilişkinin samimi ve açık olmasının bütün partilere yarayacağı kanaatindeyim."

Kurtulmuş, böyle bir ortamda böyle bir yürüyüşün ne amaçla yapılmak istendiğinin, bunun Türkiye demokrasisine ne katkısı bulunduğunun gerçekten ciddi bir soru işareti olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Yoksa bu yürüyüşler üzerinden gündem yeniden saptırılarak Türkiye başka bir mecraya doğru mu sürüklenmek isteniyor? Türkiye'nin şu anda çok önemli meselelerinden birisi bu süreci en az zaiyatla atlatmak ve güçlü, büyük Türkiye'yi inşa etme mücadelesine katkıda bulunmaktır. Ama aynı zamanda Türkiye terörle mücadelesine devam ediyor. Son birkaç gündür maalesef şehit cenazelerimizi kaldırıyoruz. PKK ile yurt içinde ve yurt dışında amansız bir mücadele veriyoruz. FETÖ'nün saldırılarının hala devam ettiğini biliyoruz. Bunlara ilave olarak da Türkiye özellikle Akdeniz ve Ege'de iyice köşeye sıkıştırılmaya çalışılan bir ülke olmaktan hızla çıkmış ve orada da haklarını arayan, koruyan bir Türkiye. Libya Mutabakatı'yla birlikte Akdeniz'de 2 gündür devam eden 2 bin kilometreye öteye giden Türkiye'nin varlığını gösteren tatbikatlar. Böyle bir ortamda Türkiye'nin hem içeride başarısı hem dışarıda da bu başarılı adımlarını atmaya devam etmesi birilerini rahatsız etmiş olacak ki birtakım yürüyüşlerle Türkiye'nin gündemini saptırmaya çalışabilirler. Bunun hiçbir şekilde Türkiye'ye faydası olmadığını ifade etmek isterim."

"TÜRKİYE'DE ŞEFFAF BİR ŞEKİLDE İTTİFAKLARIN YAPILMASI İÇİN YASAL DÜZENLEME MEVCUTTU"

Kurtulmuş, "HDP'li Pervin Buldan 'Bundan sonra kapalı kapılar ardında ittifak yok, her şey şeffaf olacak.' çıkışında bulundu. Onun ardından 'Yanlış anlaşıldım, bahsettiğim seçim ittifakı değil geniş çaplı bir demokrasi ittifakı çağrısıydı.' dedi. Bir parti seçim ittifakı yapmayacaksa ne ittifakı yapabilir? Geniş demokrasi ittifakından kasıt nedir?" sorusu üzerine, şu değerlendirmede bulundu:

"Türkiye'de bütün partiler ittifak yapabilir. Bu ittifakın da yasal zemini vardır. Gelsinler CHP, HDP, İYİ Parti başka kim geliyorsa yanlarına girsinler. Desinler ki, 'Şu dört, beş parti aynı ittifak içerisine giriyoruz.' Tekrar açık söyleyeyim, Pervin Hanım herhalde bunu çok net söyleyemiyor, şunu söylemek istiyorlar, 'Bizim hem oyumuzu alacaksınız hem de bizden niye rahatsızlık duyuyorsunuz?' CHP'nin de İYİ Parti'nin de cevaplandırması gereken taraf burasıdır. Oyuna talip olduğunuz bir partinin de sizinle beraber açık bir ittifakın içerisinde olmasından rahatsızlık duymayın. Bu ittifakı açık bir şekilde yapın. Ben bu çağrıyı şahsen böyle okudum. Yoksa Türkiye'de şeffaf bir şekilde ittifakların yapılması için yasal düzenleme mevcuttur. Önümüzdeki seçimde bu yapılabilir. Ama geniş bir demokrasi ittifakından bahsediyorsanız, bu demokrasi ittifakının içerisinde PKK nerede durmaktadır? Bu demokrasi ittifakının içerisinde Türkiye düşmanı FETÖ'nün yeri nedir? Üç parti de açıkça 'Biz FETÖ'ye de karşıyız. PKK'ya da karşıyız. Lanet olsun.' diyebiliyorlar mı? Biz de onların demokrasi ittifakında bazı sorunlarını aşmaları için karşı tarafta bir siyasi duruş olarak onlara destek olabiliriz. Kalksınlar PKK'nın yerini açıkça belirlesinler. Hayır bunlar yok diyorlarsa, hepsi kalksınlar bunların bir terör örgütü olduğunu, bunlarla hiçbir işleri olmadığını açıkça ilan etsinler. İşte burada da problem başlıyor. Partilerin bir kısmı bu örgütlere açık bir şekilde tavır alamıyor."

"ARTIK TÜRKİYE DOĞU AKDENİZ'DE ETKİLİ BİR ÜLKEDİR"

Türkiye'nin Libya ile geçen yıl sonunda imzaladığı Deniz Mutabakat Anlaşmasının ülkenin tarihi bakımından önemli bir dönüm noktası olduğunu dile getiren Kurtulmuş, Türkiye olmadan Doğu Akdeniz'de herhangi bir şekilde karar alınamayacağının gündeme geldiğini anlattı.

Bu meselenin sadece Türk karasularının Libya'ya kadar olan bölgede uzaması olmadığını, aynı zamanda Türkiye'nin önündeki duvarın yıkılması olduğunu söyleyen Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Böylece hem Kıbrıs etrafındaki petrol arama hem diğer bölgelerde münhasır ekonomik bölge ilan edilmesi bakımından Türkiye tarihi bir adım atmıştır. Birleşmiş Milletler'e kendi münhasır ekonomik bölgelerini tescil ettirmiştir. Bu Türkiye için önemli bir zaferdir. Bir de bu işin olabilmesi için Libya'daki meşru hükümetin desteklenmesi meselesi var. Libya'nın meşru hükümetinin ayakta kalması için ilk andan beri Türkiye destek veriyor. Türkiye'nin desteklediği meşru hükümet Hafter güçlerine karşı önemli başarılar kazanıyor. Bütün dış politikadaki ana motivasyonlarımızdan birisi şu, bazı ülkeler için işgal edecekleri, ilhak edecekleri topraklar, emperyalist dönemlerden kalan alışkanlıkları gereği Orta Doğu'yu arka bahçeleri olarak görmeleri, petrolün bir can damarı olarak kabul edilmesi gibi maalesef bazı talihsiz bazı ön kabuller var. Türkiye'nin ne kimsenin bir karış toprağında ne kimsenin bir damla petrolünde gözü vardır. Biz asla Libya'da bir karış toprak elde etmek için bulunmuyoruz. Orada hakkaniyetin, barışın tesis edilmesi, Libyalıların insan onuruna yakışır bir hayat yaşaması, mevcut hükümetin başarılı olması için gayret ediyoruz. Sonuç alıyoruz. Artık Türkiye Doğu Akdeniz'de bir etkili ülkedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın tarihi başarılarından birisidir. Ümit ediyorum ki Libya'daki bu açılım Türkiye'nin önümüzdeki dönemde sadece Doğu Akdeniz'de değil Ön Asya'da ve Orta Doğu'da önünü açacak fevkalade stratejik bir adım olacak."

Numan Kurtulmuş, "Hafter gittikçe güç kaybediyor. Rusya'nın da destek verdiğini biliyorduk. Bu konuda bir değişiklik söz konusu olabilir mi?" sorusuna şu karşılığı verdi:

"Ne yazık ki Orta Doğu coğrafyası, Suriye önümüzde. 8 yıldır devam eden bir savaş. Tam bir kanlı satranç oyunu. Aynı şeyi Libya'da yapmaya kalkıyorlar. Bir kere emperyalist ülkeler bu amaçlarından vazgeçsinler. Burada bilmem kaç bin kilometre öteden gelen ülkelerin ne işi var? Ya emperyalist hırslarını tatmin edecekler ya petrol kuyularının üstlerine oturarak zenginliklerine zenginlik katacaklar. Türkiye'nin bu karşı çıkışı, Libya'daki meşru hükümeti destekleyişi, Suriye halkının meşru taleplerini dile getirmesi aynı zamanda neoemperyal tezleri de bir şekilde çürütmek için verdiği mücadeledir. Sadece stratejik olmanın ötesinde Türkiye burada tarihi bir mücadele veriyor. İlkesel durarak bunu yapmaya çalışıyoruz. İnşallah sonuç alacağız."