''Yönetmenlik tüm tutkularımın birleşim noktası''

Amerika'da yönetmenlik yapan genç sinemacı Ece Naz Kızıltan yolculuğunu ve bu alandaki hayallerini aksam.com.tr'ye anlattı. Türkiye'nin ardından Kaliforniya Üniversitesi'nde eğitimini tamamlayan ve yaklaşık iki yıldır yurt dışında çalışmalarına devam eden Ece, “Yönetmenlik benim için söylemek istediklerimi görsel bir dille ifade etme biçimi. Kendi kendime bir dünya yaratmak ve o dünyanın gerçekleşmesi için kolektif bir çalışma olması düşüncesi beni hep çok heyecanlandırıyor. Sanırım yönetmenlik, tüm tutkularımın birleşim noktası oldu.” dedi.

Ali Demirtaş

Oyunculuğa çok küçük yaşlarda Yavuz Turgul'un Gönül Yarası filmi ile başlayan genç sinemacı Ece Naz Kızıltan, Türkiye'de aldığı üniversite eğitiminin ardından rotasını Amerika'ya çevirip Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles'ta yönetmenlik eğitimini devam ettirdi. Kariyerine New York'ta Solon Quinn Studios'ta yönetmen olarak devam eden Ece Naz, çektiği kısa filmler ve müzik klipleri ile alanında çok özel ve özgün bir yerde duruyor. Biz de hem hayallerini hem de çalışmalarını konuşmak üzere keyifli bir röportaj gerçekleştirdik Ece Naz ile. Buyurun hep birlikte geleceğin adından söz ettirecek başarılı kadın yönetmenlerinden birini 'şimdiden' daha yakından tanıyalım...

Seni kısaca daha yakından tanıyabilir miyiz?

1996 yılında İstanbul'da doğdum. Çok neşeli ve sevgi dolu bir ailede, folklorun ve kalabalığın, sesin, müziğin içinde büyüdüm. Bugünkü sosyal kişiliğimin sebebi kesinlikle böyle büyümek. Çocukluğum aynanın karşısında dans ederek, aile sofralarında rollere bürünerek geçti. 6 yaşında başladığım tiyatro eğitimi ve ilk rolüm olan Melek'le (Gönül Yarası filmi) sinema yolculuğum başladı. O zamandan beri sanat benim için kendimi mutlu hissettiğim, çocukluğumdaki gibi kalabalık ve sesli bir ifade alanı oldu. Şimdi ise Amerika'dayım hem kendimi hem de sanatımla daha fazla ne yapmak ne söylemek istediğimi keşfediyorum. Bu süreç hem zorlu hem de çok heyecan verici.

OLANAKLARINI KENDİ GÖZLERİMLE GÖRMEK İSTEDİM

Serüvenin İstanbul'dan nasıl Amerika'ya uzandı? Ayrıca neden Amerika?

Amerika'ya gelme fikri aslında lise yıllarından beri aklımdaydı. İzlediğim diziler, filmler ve buradaki sınırsız fırsatlar beni hep etkiledi. Bu dünyanın içine girip, olanaklarını kendi gözlerimle görmek istedim. İstanbul'da müzik kliplerinde yönetmenlik yaptıkça ve başka işler izledikçe kendime şu soruyu sordum: "Güvenli alanından uzaklaşıp, dünyanın öbür ucunda neler yapabileceğimi keşfetmeye cesaretim var mı?"

HER ŞEY GÖNÜL YARASI İLE BAŞLADI

Daha önce oyunculuk yapıyordun, oyunculuk deneyimin nasıldı, nasıl başlamıştın?

Oyunculuğa aslında çok küçük yaşta başladım diyebiliriz, ben hep oyuncuydum. Ayna karşısında kendi kendime konuştuğumu, değişik kostümler giyip taklitler yaptığımı, televizyonu gösterip "Ben de bir gün orada olacağım" dediğimi gören ailem, geç kalmadan 6 yaşında beni Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde oyunculuk eğitimine başlatmış. Eğitimimin ilk senesinde, Gönül Yarası filminin cast ekibi oraya ulaşmış ve eğitmenim beni önermiş. Filmin yönetmeni Yavuz Turgul'la ilk deneme çekimine 7 yaşında gittim, Yavuz Turgul o gün benimle çalışmak istediğine karar vermiş. Oyunculuk içimde hep var olan bir tutku. Yönetmenlik yaparken de oyunculuk alanında öğrendiklerimi uygulamaya çalışıyorum. Kendimi bildim bileli bu işin içindeyim. Gönül Yarası gibi kült bir işin parçası olmak ve o süreçte, çocuk gözlerimle büyülü anlara tanıklık etmek beni derinden etkiledi ve yönetmenliğe uzanan yolculuk oyunculukla başlamış oldu.

HİKÂYE ANLATICILIĞI HER ZAMAN AKLIMIN BİR KÖŞESİNDEYDİ

Yönetmenlik senin için ne demek, neden bu alanı seçtin?

Kamerayla çok erken yaşta tanıştım; çektiğim videolar ya da fotoğraflarla editler yapardım daha ilkokuldayken. Zamanla eğitim hayatımda ilerledikçe, özellikle edebiyata olan ilgim artmaya başladı. Okumak, yazmak ve hikâye anlatıcılığı her zaman aklımın bir köşesindeydi. Lisede bile senaryolar yazar, kamerayı elime alır arkadaşlarımı oynatırdım. Oyunculuğun dışında da kamera arkasında keşfetmem gereken bir yönüm olduğunu hep biliyordum. Yönetmenlik benim için söylemek istediklerimi görsel bir dille ifade etme biçimi, kendi kendime bir dünya yaratmak ve o dünyanın gerçekleşmesi için kolektif bir çalışma gerçekleşmesi düşüncesi beni hep çok heyecanlandırıyor. Sanırım yönetmenlik, tüm bu tutkularımın birleşim noktası oldu.

KENDİMİ VE NE SÖYLEMEK İSTEDİĞİMİ KEŞFETME SÜRECİNDEYİM

Bize kendi yönetmenlik üslubunu içerik ve teknik olarak tanımlar mısın?

Hâlâ kendimi ve filmlerimde ne söylemek istediğimi keşfetme sürecindeyim. Yazdığım her şeyde biraz sarkastik bir ton var. Kadın karakterlerim genelde benim gibi; deli dolu, enerjik, yerinde duramayan ama bir yandan da hayatı ve kendini çok ciddiye alan karakterler. Teknik anlamdaysa estetik kaygılarım net. Neyi sevdiğimi ve neyi sevmediğimi biliyorum. Bu yüzden müzik klipleri çekmek bana büyük bir zevk veriyor. Kliplerde görselliğin ön planda olması ve estetikle oynayabilme özgürlüğü beni heyecanlandırıyor. Selin Geçit'in Cool klibindeki Wes Anderson estetiği mesela, bir hikâye olmasa da şarkının enerjisine uygun bir dünya yaratabiliyorum. Ya da yine Selin'in Asi klibi, klibin başında bir kısa film var, istersen hikâyeyle zenginleştirebiliyorsun müzik kliplerini. Yönetmenlik anlayışım, sade, gösterişsiz ve oynanmamış bir duygu yansıtmayı hedefliyor. Hikayelerimde olabildiğince gerçek duygularla bağ kurmayı ve sakin, durağan bir anlatım dili kullanmayı tercih ediyorum. Her şeyin doğal bir akışta olduğu, seyirciyi duygusal olarak yakalayabilen bir üslup yaratmaya çalışıyorum.

BÜYÜK DRAMLAR YA DA GÖSTERİŞLİ OLAYLAR YERİNE...

Nasıl filmler çekmek istiyorsun?

Bugüne kadar yazdığım ve yönettiğim kısa filmlerin hepsinde insan ilişkilerine ve trajikomik durumlara odaklandım. Çünkü hayatta en çok ilgimi çeken şey, insanların birbirleriyle ve kendileriyle kurduğu karmaşık bağlar. Büyük dramlar ya da gösterişli olaylar yerine, sıradan anlardaki trajikomik halleri seviyorum ve bunları anlatan filmler yapmaya çalışıyorum. Türkiye'de yazıp yönettiğim kısa filmim Yaşamaya Dair'in bunu çok iyi yansıttığına inanıyorum. Los Angeles'ta çektiğim kısa filmim The Audition da Perulu bir kadın oyuncunun katıldığı auditionda yüzleştiği trajikomik durumun hikâyesi. Bu filmin post-prodüksiyon sürecindeyim, Amerika'da bitirip, festivallere katılmak, buranın fırsatlarını değerlendirmek istiyorum.

HÂLÂ ÖĞRENMEYE DEVAM EDİYORUM

Şu an Amerika'da neler yaptın, yapıyorsun? Bize işlerinden bahseder misin?

Bahsettiğim The Audition filmimin yanı sıra Kaliforniya Üniversitesi'nde aldığım yönetmenlik eğitimi, bana dünyanın dört bir yanından insanlarla tanışma ve çalışma fırsatı sundu. Gerçekten bu, beni çok besleyen bir deneyimdi. Bu süreçte United Way ve Syracuse University gibi işbirlikleri yapma şansı yakaladım. Şu anda New York'ta Solon Quinn Studios'ta yönetmen olarak çalışıyorum. Harika bir ekiple birlikte Amerika'nın büyük şirketleri için reklam kampanyaları çekiyor ve yönetmenlik yapıyorum. Devam eden reklam projelerimiz var ve bunları gerçekleştirmek için çok heyecanlıyım. Bu süreçte hâlâ öğrenmeye devam ediyorum.

ÜRETMEK VE ÇALIŞMAK HER ZAMAN MUTLULUK KAYNAĞIM

Muhtemelen bulunduğun yerde dünyanın dört bir yanından gelen genç sinemacılar var. Onlarla bir arada olmak ve üretimde bulunmak nasıl bir duygu, birlikte nasıl bir sinerjiniz var?

Dünyanın dört bir yanından gelen insanlarla bir arada olmak, aslında ne kadar çok ortak noktamız olduğunu fark ettiriyor. En büyük ortak paydaysa, hayaller ve bunun bedeli olarak evden uzakta olmak. Kendi dilim dışında bir dilde üretmeye çalışmak gerçekten zorlayıcı ama aynı zamanda büyümenin de bir parçası. "Mutlu muyum?" sorusunu kendime sık sık soruyorum. Ailemden ve sevdiklerimden uzakta olmak beni zorluyor ama üretmek ve çalışmak her zaman mutluluk kaynağım.

Genç arkadaşlarına neler söylemek istersin?

Konfor alanından çıkmak için hiçbir zaman geç değil. Bir de en önemlisi maalesef herkesin birbirine benzeyen işler yapması ve birileri gibi olmaya çalışmaları... Bir iş ne kadar özgünse ve ne kadar 'sen' ise o kadar samimi oluyor.

SANATIMIN OLGUNLAŞMAYA BAŞLADIĞI BİR DÖNEMDEYİM

Hayalin nedir bundan sonrası için, plan ve projelerinden, gelecek için düşüncelerinden bahseder misin?

Bundan sonrası için planlarım arasında, Solon Quinn Studios ile birlikte çalıştığımız markaların reklam kampanyalarını yönetmek, kısa filmimi bitirmek ve müzik klipleri çekmeye devam etmek var. Burada, sosyal sorunlara çözümler bulmaya çalışan Nascentia Health, United Way ve Hillside gibi büyük kuruluşlarla çalışıyoruz. Bu projelerde yönetmen olarak rol almak, yaptığım işe toplumsal bir anlam katıyor. Hem kendimin hem de sanatımın olgunlaşmaya başladığı bir dönemdeyim.

Ne kadar iyi konuşursanız konuşun, insanın düşünmediği dilde yaşaması ve üretmesi kolay değil. Duygularımızı yaşama biçimimiz bile farklı, beni besleyen benim kültürüm ve sevdiklerim.

TÜRKİYE'YE DÖNMEK VE YÖNETMENLİĞE ORADA DEVAM ETMEK İSTİYORUM

Türkiye'ye dönecek misin, mesleğini burada icra edecek misin?

Şu an buradaki zamanımın daha dolmadığını düşünüyorum. Daha fazla global başarı elde etmek ve buranın olanaklarından yararlanmak istiyorum. Bitirmem gereken projelerim var ve bu projeler tamamlandıktan sonra Türkiye'ye dönmek ve yönetmenliğe orada devam etmek istiyorum. Kalbim her zaman Türkiye'de. Ne kadar iyi konuşursanız konuşun, insanın düşünmediği dilde yaşaması ve üretmesi kolay değil. Duygularımızı yaşama biçimimiz bile farklı, beni besleyen benim kültürüm ve sevdiklerim.