ALİ DEMİRTAŞ
Genç sinemacılar gümbür gümbür geliyor desek yanlış olmaz. Tanıdığım ya da bir şekilde takip ettiğim istisnasız bütün genç sinemacı arkadaşlarım anlattıkları hikayeler ve teknik üsluplarıyla kendilerine gıpta ettiriyor. Onlardan biri de Ömer Faruk Çetin. Yaptığı işlerle başarılı bir yönetmen olacağının sinyalini çoktan veren Ömer, filmografisinin son yapımında Muzaffer Amca'nın hikayesine odaklanıyor. Ömer'in Muzaffer: Bir Kayboluş Hikâyesi belgeseli, Dulkadir Köyü'nün terk edilmesinin ardından köyde hayatta kalan son insan olan Muzaffer Amca'nın hikâyesini anlatıyor. Köyün yanındaki gümüş madeninin de etkisiyle insanlar bölgeyi terk etmiş ama Muzaffer Amca ne madene boyun eğmiş ne de yalnızlığa... Bu nahif ve güzel hikâyeyi anlatan Ömer ile aksam.com.tr için bir araya geldik ve sinemadan konuştuk. Sohbetimize geçmeden önce onu daha yakından tanıyalım: "1995 yılında Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde doğdum. Sinemaya olan ilgim lise yıllarımda başladı ve o günden beri bu alanda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Kısa film yarışmalarında ödüller aldıktan sonra dizi ve sinema sektöründe reji ekibinde çalışmaya başladım. Şu anda ise Muzaffer: Bir Kayboluş Hikâyesi belgesel filmim ulusal ve uluslararası festival yolculuğuna devam ediyor."
YOLCULUĞUM AHMET ULUÇAY'IN ESERLERİYLE DERİNLEŞTİ
Sinema senin için ne demek?
Sinema benim için hikâyeleri anlatmanın, insanları bir araya getirmenin ve unutulmuş olanı hatırlatmanın en güçlü yollarından biri. Lise yıllarında, küçük denemelerle başladığım bu yolculuk, Ahmet Uluçay'ın eserleri ve yaşamından ilham alarak derinleşti. İlk kısa filmimi lise yıllarımda çektim ve o zamandan beri kamerayı bırakmadım. Her filmle yeni bir şey öğreniyorum, her projede kendi anlatım dilimi biraz daha geliştiriyorum.
BU BELGESEL İLK BÜYÜK ADIMIM
Filmografinde hangi filmler yer alıyor?
Muzaffer: Bir Kayboluş Hikâyesi benim ilk uzun soluklu belgeselim ama öncesinde çeşitli kısa filmler çektim. 2017'de Mansur adlı kısa filmimle ikincilik ödülü kazandım. Ardından Değişmeyen Sahne adlı kısa filmim Jüri Özel Ödülü'ne layık görüldü. 2018'de ise Filistin'in Çiçeği adlı kısa filmim Kudüs Kısa Film Yarışması'nda birincilik ödülü aldı. Muzaffer: Bir Kayboluş Hikâyesi ise uzun süredir yapmak istediğim belgesel sinema alanındaki ilk büyük adımım.
Muzaffer Amca
MUZAFFER AMCA KÖYÜN SON SAKİNİYDİ
Bu filmin fikri nasıl ortaya çıktı, Muzaffer Amca ile nasıl tanıştın?
Ahmet Uluçay, "Sinema için bunca acıya değer mi?" adlı güncesinde Dulkadir Köyü'nden bahsediyor. Günce metninde, Bozkırda Deniz Kabuğu filmini burada çekmek istediğini ve burayı adeta cennetten bir köşe olarak tanımladığını ifade ediyor. Günceyi okuduktan sonra köyü ziyaret etmeye karar verdim. Dulkadir Köyü'ne ilk gidişimde, köye varmadan önce virane bir mezarlığın içinden geçmem gerekti. İçeri girdikçe köyün terk edilmiş olduğunu fark ettim ve tek bir insanın yaşadığını gördüm. Muzaffer Amca, köyün son sakiniydi. Başta sadece bir çoban sandığım bu adamın hikâyesini öğrendikçe, onun yalnızlığı ve köye olan bağlılığı beni etkiledi. Böylece bu belgeselin fikri doğmuş oldu.
UMARIM MUZAFFER DE İZLEYİCİLERE BAZI SORULARI SORDURUR
Muzaffer Amca ile görüşmeye devam ediyor musun, ilk festival haberini alınca ne hissetti, ne söyledi?
Evet, kendisiyle hâlâ görüşüyorum. Muzaffer Amca sinemanın dünyasına çok aşina değil, o yüzden festival meselesini tam olarak idrak edemedi belki ama benim sevincimi görünce gönülden sevindi. "Artık Dulkadir Köyü için geri dönüş olmaz" dedi. Sonra da durup düşündü, "Ama belki bu yaşananlar başkasının başına gelmesin diye bir faydası dokunur" diye ekledi. Sözleri sade ama yerini bilen cinstendi. Onun için bu film, hatırlanmak kadar, unutulmaması gereken bir şeyin ifadesiydi. Benim için bir filmin gerçek yolculuğu, onu izleyenlerin yüreğinde ve zihninde yankı bulduğunda başlıyor. Umarım Muzaffer de izleyicilerin kalbine dokunur ve bazı sorular sordurur. Çünkü sinema, sadece bir şeyleri anlatmak değil, bazen en derinlerde unuttuğumuz soruları yeniden hatırlatmaktır.
KISA FİLMCİLERİN EN BÜYÜK SORUNU FİNANSAL KAYNAK
Sence sinema sektöründe kısa filmcilerin yaşadığı sorunlar neler, gözlem ve tecrübelerini bizimle paylaşır mısın?
Kısa film yapanların en büyük sorunu finansal kaynak bulmak. Festivaller, bu alanda üretim yapan yönetmenler için önemli bir mecra ama ne yazık ki filmleri izleyiciyle buluşturmanın tek yolu festivaller değil. Dijital platformlar gelişiyor ama hâlâ kısa filmciler için sürdürülebilir bir model oluşturulabilmiş değil. Ayrıca sinema yapmanın yalnızca maddi bir boyutu yok; bağımsız yönetmenlerin karşılaştığı en büyük engellerden biri, hikâyelerini özgürce anlatabilecekleri alanların daralması. Belgesel sinema da benzer zorluklar yaşıyor. Özellikle kısa belgeseller hem yapım süreci hem de görünürlük açısından ciddi emek istiyor ama çoğu zaman hak ettiği alanı bulamıyor. Buna rağmen, belgesel; gerçeğin izini sürmek ve unutulanı kayda geçirmek için hâlâ çok güçlü bir alan.
GENÇ SİNEMACILAR SABIRLI OLMALI
Sinema yolculuğuna başlamak isteyen genç arkadaşlarına neler söylemek istersin?
Öncelikle kendilerine neden sinema yapmak istediklerini sormalılar. Sinema sadece bir heves ya da kısa süreli bir tutku değil. Gerçekten anlatacak bir hikâyeleri var mı? Anlatmak istedikleri şeyleri görselleştirmenin bir yolunu bulabiliyorlar mı? Bu sorulara dürüstçe cevap verdiklerinde, gerçekten bu yola hazır olup olmadıklarını anlayabilirler. Ve en önemlisi, sabırlı olmalılar.
Filmin posteri
BELGESEL ÜRETMEYE DEVAM EDECEĞİMBize gelecek hayallerinden, yeni plan ve projelerinden bahseder misin?
Belgesel sinema alanında üretmeye devam etmek istiyorum ama aynı zamanda dramatik anlatılara da yönelmeyi planlıyorum. Şu anda uzun metrajlı bir senaryo üzerinde çalışıyorum. Bu proje, 1980'lerden günümüze uzanan bir kadının hayat hikâyesini anlatacak. Gerçek bir olaydan esinlendiğim bu hikâyeyi en doğru şekilde anlatmak için yoğun bir araştırma sürecindeyim. Sinemanın gücüne inanıyorum ve anlatacak daha çok hikâyem var.