AKSAM.COM.TR
ALİ DEMİRTAŞ
Bülent Çatar'ın yapımcılığını, Barış Başar'ın yönetmenliğini ve Ünal Yeter ile birlikte senaryosunu üstlendiği "Sevince" filmi yarın sinemaseverlerle buluşuyor. Başrollerini Hayat Van Eck ile Bahar Şahin'in paylaştığı film, farklı dünyalardan gelen iki gencin dokunaklı aşk hikâyesini beyazperdeye taşıyor. Adını Erkin Koray'ın ünlü şarkısı "Sevince"den alan filmde her zorluğun üstesinden gelinebileceği Cem ile Elif'in sevgisiyle gösteriliyor. Biz de bu anlamlı filmi; "Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu", "Daha", "Beraber", ve "Boğa Boğa" gibi yapımlardan tanıdığımız Hayat Van Eck ile konuştuk.
"Daha" filminde Hayat Van Eck
HER ŞEY "DAHA" İLE BAŞLADI
Oyunculuğa ne zaman ve nasıl yöneldiniz, neden oyunculuk?
2007'de, Türkiye'ye ilk taşındığımızda annem beni Şafak Fişek Ajans'a kaydettirmişti. İlk defa kamera karşısına çıkma şansını ise 2008'de "Yol Arkadaşım" dizisinde bulmuştum. O zamandan bu yana hep setlerde yardımcı oyuncu olarak bulunmuştum. Ta ki 2016'da Onur Saylak beni "Daha" filmine isteyene kadar. Orada oyunculuk dünyasına daldıktan sonra kamera karşısında derinlemesine hikayeler anlatırken ne kadar haz aldığımı fark ettim.
Ali Demirtaş ve Hayat Van Eck
KAMERA BU YAŞAMDAN KESİTLER YAKALIYOR
Oyunculuk sizin için ne demek?
Oyunculuk, insana kendi yaşam örgüsü ve duygularının da üstünde, farklı bir kader çizgisi üzerinde yürüyebilme imkânı yaratıyor. Ömrünüz boyunca yaşadığınız her duygu, verdiğiniz her karar size ait. Oyunculukta ise yeni bir gerçekliği benimseyip, onu tamamıyla kabul ediyorsunuz ki, o karakteri yaşadığınızda "oynamanıza" gerek kalmıyor. O an, o dünyada bulunduğunuz için kamera bu yaşamdan kesitler yakalıyor.
Bahar Şahin ve Hayat Van Eck
TÜRK GİBİ HİSSEDİP HOLLANDALI GİBİ DÜŞÜNÜYORUM
Bir yarınız Türk, diğer yarınız Hollandalı. Siz bu durumu nasıl tanımlıyor ve adlandırıyorsunuz? Bunun mesleğinize nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?
Bana, "Daha çok Türk mü, yoksa Hollandalı mı hissediyorsun?" diye sorduklarında, "Bir Türk gibi hissedip bir Hollandalı gibi düşünüyorum" cevabını veriyorum her zaman. Türk gibi hissetmenin altını çizmek isterim çünkü Türkiye'de yaşayan ve bu toprakların insanı olanlar, duygularını çok daha derinlemesine hissederler ve bunu dışa vurmaktan da çekinmezler. Bende de aynen öyle, sevgiden tutun endişeye kadar yaşama karşı verdiğim duyguların sesini her zaman dinleyip, kalbimden geçenleri bir öncü olarak kullandım. Karar verme noktasına geldiğimde ise bu iki dünyanın çatışmasını da hissediyorum her seferinde. O an, daha rasyonel olan düşüncelerimi da masaya yatırıp karşılaştırma vakti geliyor. Bu iki dünyanın bakış açısıyla hem istediklerimi hem de mantıklı olanı yapabilme imkânı yakalıyorum. Bence herkes oyuncu olabilir, çünkü hepimiz insanız ve insani duygular barındırıyoruz. Bu duygular ise yaşadıklarımızın sonucu olarak ortaya çıkar. İnsan, yaşadıklarının ve kendisinin farkında olduğunda kendisini daha iyi anlar. Bu da en nihayetinde, oyunculukta paha biçilmez bir kaynak olarak kullanılır.
ELİMDEN VE YÜREĞİMDEN GELEN HER ŞEYİ ORTAYA KOYUYORUM
Oyunculuk ve oynamak hali sizin için ne demek?
Ben iyi bir oyuncu olduğuma inanmak istiyorum. Elimden ve yüreğimden gelen her şeyi ortaya koyuyorum çünkü o anda. Bu yüzden, bu soruyu cevaplamak adına, "İyi bir oyuncu olduğumu düşünüyorum" diyeceğim, fakat aynı zamanda da 'çok kötü bir yalancı' olduğumu da söylemem lâzım. Önceki soruda da bundan bahsetmiştim aslında, bir oyuncunun 'oynadığını' çok kolay anlarsınız, hissedersiniz. Çünkü o anda ona inanmaz, yapmacık olduğunu düşünürsünüz. İyi bir oyuncuyu izlediğinizde ise o anda bir filmi değil, o insanın hayatından bir kesit izlediğiniz için izlediğiniz hiçbir şeyi sorgulamazsınız. Yalan söylemeyi sevmem, etkileşime girdiğim her insanın ve ânın içten olmasını diliyorum çünkü. Söylemeye 'çalıştığım' zamanlarda ise ben kendi hâlimi fark edip 'doğal' ve 'samimi' olmaktan çıkıp hemen kendimi belli ediyorum.
BELKİ ASLA YOLUMUN KESİŞMEYECEĞİ İNSANLARI TANIMA FIRSATI YAKALIYORUM
En çok hangi formatta veya türde oynarken kendinizi mutlu hissediyorsunuz?
Lisede oynadığım bir tiyatro oyunu ve iki kısa film dışında hep uzun metraj filmlerde yer alabilme şansım oldu. Film çekerken belirli bir hikâyeyi anlattığınız için o sağlam temelin üstünde yaratıcı olmak benim için büyük bir zevk. Oyunculuk dışında bahsetmek istediğim başka bir tarafı da var film çekmenin. Öncelikle, samimi bir arkadaşlık ilişkisi kurabilmek için birisiyle, gerçekten emek vermeniz, zaman ayırmanız ve gerçekten karşı tarafın da bunu istemesi gerekiyor. Bu ne yazık ki o kadar da kolay değil. Film çekerken, çekim zamanlarının dışında da insan her gününü sabahtan akşama kadar birlikte çalıştığı insanlarla paylaşıyor, özellikle İstanbul dışında çekim yapılıyorsa. Bu sayede belki de asla yolumun kesişmeyeceği insanlarla bir araya gelip onları tanıma fırsatı yakalıyorum. Kardeşimi oynayanlar gerçekten kardeşim oluyor, "Abi" diye seslendiklerim gerçekten bana Abi oluyorlar, annemi veya babamı oynayanları yeniden gördüğümde ailemden birisini görmüş gibi mutlu ediyor beni.
"SEVİNCE" HER ŞEY MÜMKÜN, YETER Kİ SEVGİ DOLU OLALIM
Biraz da "Sevince" filminden ve buradaki rolünüzden bahsedelim. Filmin sizdeki karşılığı nedir?
Film aslında ismiyle bize her şeyi anlatıyor. Sevince her şey mümkün, yeter ki sevgi dolu olalım. Cem, günlük hayatımızda etkileşime geçtiğimiz insanlardan biraz farklı. Ne eksik ne fazla, sadece farklı. Bu farklılığı onun da hepimiz gibi duygularının, isteklerinin ve arzularının olmadığı anlamına gelmez. Sadece onun duygu dünyası ve yaşama verdiği tepkiler alışmış olduğumuzun dışında. Hatta hepimizin yapması gerekeni yapıyor aslında. Sevgiyi keşfediyor, bulduğu gibi de sımsıkı sarılıyor. Açılan her yeni kapı ve edinilen her yeni deneyim, onun sevgiye olan bağlılığıyla ortaya çıkıyor. Bu filmde, karşımızdaki kim olursa olsun, ona saygı duymamızı, bir şans tanımamızı ve herkesin anlaşılmaya çalışılmaya değer olduğunu vurguluyoruz.
Bundan önce de çok önemli yapımlarda yer aldınız. Henüz başlangıç sayılabilecek kariyer yolculuğunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz, mutlu musunuz?
Yakalayabildiğim her fırsatta projelere dahil olmaya çalışıyorum. Dahil olduğumda ise her şeyimi adayıp, ortaya başarılı bir yapıt çıkarmaya uğraşıyorum. Bu yolculuğun olabildiğince tadını çıkarmaya bakıyorum açıkçası.
SON DÖRT YILDIR BERLİN'DE YAŞIYORUM
Genç bir oyuncu olarak kendinizi geliştirmek ve daha iyisi olmak adına neler yapıyorsunuz, entelektüel olarak nasıl besleniyorsunuz?
Son dört yıldır Berlin'de yaşıyorum. Buradaki sanat dünyasının sunduğu birçok imkân var. Müzik, sahne sanatları, karma sanatlar ve sokak sanatları açısından oldukça zengin. Dünyanın ve yaşamın her kesitinden insanlar da barındırdığı için onlarla etkileşime girmek benim ruhumu besliyor.
SENARYO YAZMAYA ÇALIŞMIŞ OLSAM DA...
Kamera arkasında olmak, yani mutfak kısmında yer almak gibi bir planınız var mı veya senaryo masasında?
Film dünyasını çok sevdiğim için Almanya'ya taşındığımda kamera arkasında daha çok deneyim kazanabilme şansım olduğunu fark ettim. Bu şansı iyi değerlendirip bir eserin her yaratıcı aşaması hakkında bir fikir edinme kararı aldım. İlk kurgu masasına daldım, orada bir hikâyenin olay örgüsünü kurgulamayı, hatta onu görsel efektlerle güçlendirmeyi öğrendim. Ardından ses teknisyenliği, kamera operatörlüğü, prodüksiyon ve reji alanlarında da fırsatlar yaratıp kendimi olabildiğince her alanda geliştirdim. Bir insan soyut düşüncelerini somut bir şekilde bir araya getirip bir hikâye yaratabiliyorsa ona inanılmaz saygı gösteririm. Senaryo yazmaya çalışmış olsam da sonunu getirebildiğim bir hikâye daha olmadı ne yazık ki.
Gelecekte nerede olmak ve ne yapmak istiyorsunuz?
Şu anda bulunduğum süreçte ve yerde mutluyum. Film dünyası ve oyunculuk bir yana, farklı alanlara da ilgi duyduğum için akademik olarak kendimi o yönlerde geliştirmek için çalışıyorum. Kalbimi her duyguya ve olanağa açık tutuyorum.