AKŞAM GAZETESİ
Türkiye'den küçük bir adımla "komşu"ya geçtiğinizde, aslında ne kadar tanıdık bir coğrafyada olduğunuzu hissedersiniz. Deniz aynı mavidir, zeytinyağının kokusu benzer, insanların gülüşü sıcaktır. Yunanistan gezimiz, bu ruhun kalbi olan Atina'dan başlayıp, ülkenin anakaradaki efsanevi hazinelerine uzanan bir serüven olacak. Atina, ilk bakışta kalabalık ve biraz kaotik gelebilir. Ama sokaklarında kaybolmaya başladığınızda, her köşede karşınıza çıkan antik bir kalıntı sizi bir anda 2500 yıl öncesine götürür.
AKROPOLİS: TARİHİN ZİRVESİ
Atina'ya gelip Akropolis'e çıkmamak, Paris'e gidip Eyfel'i görmemek gibidir. Burası sadece bir tepe değil, aynı zamanda Atina'nın güç ve inanç merkezi, demokrasinin doğduğu kentin sembolik kalbidir. Hafif yorucu bir tırmanışın ardından Propylaia kapısından içeri girdiğinizde, karşınızda beliren Parthenon'un heybeti karşısında nutkunuz tutulur. Yüzyıllara meydan okuyan bu mermer yapı, insan zekâsının ve estetiğinin ne denli ileri gidebileceğinin bir anıtıdır. Tepeden 360 derece Atina manzarası ise paha biçilmez. Bir yanda modern şehrin beyaz binaları, diğer yanda antik agoranın kalıntıları... Burada durup rüzgârı dinlerken, Sokrates'in öğrencileriyle tartıştığını, Perikles'in halka seslendiğini hayal etmemek imkânsız.
BURADA ZAMAN YAVAŞLIYOR
Akropolis'in hemen yamacında yer alan Plaka, Atina'nın en eski mahallelerinden biridir. Labirenti andıran dar sokakları, duvarlardan sarkan begonvilleri ve sardunyaları, küçük avlulara gizlenmiş tavernaları ile burası adeta bir kartpostal gibidir. Karşınıza minik kiliseler, yerel el sanatları dükkânları ve şirin kafeler çıkacak. Özellikle akşam saatlerinde tavernalardan yükselen sirtaki müzikleri ve mis gibi yemek kokuları, size gerçek bir Yunanistan deneyimi yaşatır. Burada acele etmeyin, bir masaya oturun, buz gibi bir frappe söyleyin ve hayatın tadını çıkarın.
MONASTİRAKİ
PLAKA
NAFPLİO VE KRALLIKLAR
Delfi'nin dağlarından ayrılıp Mora Yarımadası'nın masmavi sularına, Yunanistan'ın en romantik şehirlerinden birine çeviriyoruz rotamızı: Nafplio (Anabolu). Modern Yunanistan'ın ilk başkenti olan bu şehir, Venedik mimarisinin izlerini taşıyan dar sokakları, begonvillerle süslü balkonları, şık butikleri ve liman boyunca uzanan kafeleriyle adeta bir mücevher gibidir. Şehre hâkim bir tepede duran Palamidi Kalesi'ne (efsanelere göre 999 basamakla çıkıldığı söylenir, (gerçekte sayı biraz daha azdır) tırmanıp körfezin manzarasını izleyin. Limanın ortasındaki küçük adacıkta bulunan Bourtzi Kalesi'ne teknelerle giderek fotoğraf çekin. Nafplio, aynı zamanda çevresindeki antik hazinelere açılan bir kapıdır: Homeros'un destanlarına konu olan Kral Agamemnon'un kalesi Miken buradadır. "Aslanlı Kapı" ve devasa "Kiklop Duvarları"yla MÖ 2. bin yıla ait güçlü bir medeniyetin izlerini taşır. Epidavros'un inanılmaz akustiğiyle ünlü antik tiyatrosunda, sahnenin ortasına atılan bir bozuk paranın sesi en üst sıradan duyulabilir.
ESKİ DÜNYANIN MİSTİK MERKEZİ DELFİ
Atina'dan yaklaşık 3 saatlik bir araba yolculuğuyla, Antik Yunanların "dünyanın merkezi" (omphalos) olarak kabul ettiği Delfi'ye ulaşırsınız. Parnas Dağı'nın görkemli yamaçlarında, zeytin ağaçlarıyla dolu bir vadiye bakan bu antik kent, inanılmaz bir atmosfere sahiptir. Burası, tanrı Apollon adına kehanetlerde bulunan ünlü Delfi Kahini'nin (Pythia) eviydi. Kralların ve sıradan insanların savaşlar, evlilikler ve gelecekleri hakkında akıl danışmak için akın ettiği bu kutsal topraklarda gezerken tüyleriniz diken diken olur. Apollon Tapınağı'nın kalıntıları arasında dolaşın, atletizm oyunlarının yapıldığı antik stadyuma çıkın ve binlerce yıllık tiyatronun basamaklarına oturup karşınızdaki nefes kesen manzarayı içinize çekin. Delfi, sadece bir arkeolojik alan değil, doğa ile mitolojinin iç içe geçtiği büyülü bir yerdir.