Kızıl bir tarih Bologna

Tarihi kırmızı tuğlalarla örülü dev yapılara ev sahipliği yaptığı için “La Rossa” (Kızıl) lakabıyla anılan İtalya'nın Bologna şehri, ziyaretçilerine klişelerden uzak, dolu dolu bir İtalyan deneyimi vaat ediyor.

AKŞAM GAZETESİ

Bologna'ya adım attığınız anda sizi ilk karşılayan şey, binaların ve çatıların sıcak kırmızılığı olur. Şehre "La Rossa" denmesinin sebebi sadece bu mimari renk paleti değil, aynı zamanda tarih boyunca sahip olduğu politik duruştur. Ancak gözünüzü binalardan ayırıp yürüdüğünüz yollara çevirdiğinizde, Bologna'yı dünyada eşsiz kılan o özelliği fark edersiniz: Revaklar (portico). Şehri bir uçtan bir uca saran, yaklaşık 40 kilometre uzunluğundaki bu kemerli yollar, sizi yazın güneşinden, kışın yağmurundan koruyan zarif birer sığınaktır. Bir dükkânın vitrinine bakarken, bir kafede espresso'nuzu yudumlarken ya da sadece şehri adımlarken size eşlik eden bu revaklar, Bologna'nın ruhunun bir parçasıdır.

Pıazza Maggıore meydanı

GÖRKEMLİ BİR MEYDAN

Şehrin kalbi, devasa boyutlarıyla insanı kendine hayran bırakan Piazza Maggiore'de atar. Meydanı çevreleyen Basilica di San Petronio'nun bitmemiş ön cephesi, bir yandan şaşırtırken diğer yandan ona samimi bir hava katar. Belediye binası Palazzo d'Accursio ve Neptün Çeşmesi ise meydanın diğer görkemli unsurlarıdır. Ancak Bologna'nın asıl siluetini belirleyen, şehrin dört bir yanına dağılmış kulelerdir. Orta Çağ'da zengin ailelerin güç gösterisi olarak inşa ettiği bu kulelerden günümüze kalan en meşhurları, yan yana duran Asinelli ve Garisenda Kuleleri'dir. Cesaretinizi toplayıp 498 basamaklı daracık ahşap merdivenlerden Asinelli Kulesi'nin tepesine tırmandığınızda, önünüze serilen kırmızı çatılı şehir manzarası tüm yorgunluğunuza değecektir.

AVRUPA'NIN EN ESKİ ÜNİVERSİTESİ

1088 yılında kurulan Bologna Üniversitesi, Batı dünyasının en eski üniversitesi unvanına sahiptir ve şehre "La Dotta" (Bilgili) kimliğini kazandırmıştır. Bugün bile şehrin dinamik ve genç ruhunun arkasındaki en büyük güç budur. Üniversitenin tarihi binalarını, özellikle de eski anatomi amfisi Teatro Anatomico'yu ziyaret etmek, bilimin ve aydınlanmanın tarihine bir yolculuk yapmak gibidir. Ahşap sıraları ve ortasındaki mermer otopsi masasıyla bu salon, geçmişin yankılarını fısıldar.

ŞİŞMAN: İTALYAN MUTFAĞININ BAŞKENTİ

Bologna'nın "La Grassa" yani "Şişman" lakabını alması boşuna değil. Burası, İtalya'nın ve belki de dünyanın en zengin mutfaklarından birinin doğduğu yer. Dünyada "Spaghetti Bolognese" olarak bilinen yemeğin aslının, taze yumurtalı makarnadan yapılan Tagliatelle al Ragù olduğunu burada öğrenirsiniz. Bu lezzeti tattıktan sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

UNUTULMAZ BALZAMİK VE EFSANEVİ FERRARİ

Bologna'nın sunduğu güzellikler merkezle sınırlı değil. Trenle sadece 20-30 dakikalık bir yolculukla Emilia-Romagna bölgesinin diğer incilerine ulaşabilirsiniz. Sakin ve zarif bir şehir olan Modena, adını dünyaya altın değerindeki geleneksel balzamik sirkesi ile duyurdu. UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki Piazza Grande Meydanı, görkemli Duomo di Modena Katedrali ve Ghirlandina Kulesi ile sizi karşılar. Hız ve tutku kelimeleri sizin için bir anlam ifade ediyorsa, Modena'dan kısa bir yolculukla ulaşacağınız Maranello, adeta bir hac yeridir. Burası, efsanevi Ferrari markasının doğduğu ve kalbinin attığı yerdir. Museo Ferrari, sadece otomobil tutkunları için değil, aynı zamanda tasarım, mühendislik ve İtalyan mükemmeliyetçiliğinin bir zaferini görmek isteyen herkes için büyüleyici bir yer. Efsanevi Formula 1 araçlarından, klasikleşmiş yol otomobillerine, kırmızıya boyanmış bir tutkunun hikayesini anlatır.