AKŞAM GAZETESİ
Listemizin ilk sırasında elbette şehrin simgesi, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki Pamukkale var. Burası sadece bir doğa harikası değil, aynı zamanda tarihin canlandığı bir açık hava müzesi. Termal suların binlerce yıldır kalsiyum bikarbonat bırakarak oluşturduğu bembeyaz traverten terasları, insana adeta bir rüyada yürüdüğü hissini veriyor. Çıplak ayakla ılık suların içinde yürürken hissedeceğiniz o eşsiz duygu, tüm yorgunluğunuzu alıp götürecek. Pamukkale'nin hemen üzerinde ise antik Roma'nın önemli bir sağlık ve ticaret merkezi olan Hierapolis Antik Kenti sizi bekliyor. Anadolu'nun en büyük nekropollerinden (antik mezarlık) birini gezerken tarihin sessiz tanıklarıyla sohbet edebilir, görkemli antik tiyatronun basamaklarında oturup geçmişin ihtişamını hayal edebilirsiniz. Rotanızın en keyifli anlarından biri de şüphesiz, antik sütunların arasında yüzebileceğiniz, efsaneye göre Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın da güzelliğini borçlu olduğu söylenen Antik Havuz olacak.
YEDİ KİLİSEDEN BİRİ BURADA
Pamukkale'ye sadece birkaç kilometre uzaklıkta, tarihin en zengin kentlerinden biri olan Laodikeia sizi bekliyor. Hristiyanlık için büyük öneme sahip olan ve İncil'in Vahiy bölümünde adı geçen Yedi Kilise'den birine ev sahipliği yapan bu antik kent, son yıllarda yapılan restorasyon çalışmalarıyla adeta küllerinden yeniden doğmuş. Anadolu'nun en büyük stadyumlarından birine, iki tiyatroya, anıtsal çeşmelere ve muhteşem sütunlu caddelere sahip Laodikeia'da gezerken kendinizi Roma döneminde bir gün geçiriyormuş gibi hissedeceksiniz. Özellikle Suriye Caddesi'nin görkemi ve restore edilen Laodikeia Kilisesi'nin atmosferi sizi derinden etkileyecek.
YER ALTINDAKİ PAMUKKALE
Pamukkale'nin beyazlığını gördükten sonra bir de onun yer altındaki ikizini keşfetmeye ne dersiniz? Denizli-Ankara karayolu üzerinde bulunan Kaklık Mağarası, içinde barındırdığı traverten basamakları, damlataşları, sarkıtları ve dikitleriyle ziyaretçilerine büyüleyici bir dünya sunuyor.
YÖRENİN KEBABINI YEMEDEN DÖNMEYİN
Bir şehri tanımanın en güzel yollarından biri de mutfağını tatmaktır. Denizli bu konuda da oldukça iddialı ve zengin bir geleneğe sahiptir. Denizli denince akla ilk gelen lezzet, hiç şüphesiz odun fırınında saatlerce ağır ağır pişen, lokum gibi etiyle meşhur Denizli kebabıdır. Genellikle pide üzerinde ve elle yenmesi makbul olan bu kebabın tadı damağınızda kalacak. Bunun yanı sıra, mısır unu ve çeşitli otlarla hazırlanan "kaçamak", yufka ve kıyma ile yapılan "leğen böreği", asma yaprağı, et ve bulgurun birleşiminden doğan "çaput aşı" gibi yöresel tatları da denemelisiniz.
DENİZLİ HAVLUSU VE BULDAN BEZİ
Denizli'nin ünü sadece travertenleriyle sınırlı değildir; aynı zamanda bir dokuma başkentidir. Şehrin bu kimliği, yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanır. Denizli'de üretilen pamuklu dokumalar, özellikle havlu ve bornozlar, tüm dünyada kalitesiyle tanınır. Şehrin bir diğer tekstil harikası ise adını aldığı ilçe olan Buldan'dan çıkan "Buldan Bezi"dir. İnce, tamamen pamuklu, terletmeyen ve doğal yapısıyla özellikle yaz aylarında tercih edilen bu kumaştan yapılan giysiler, peştamallar ve ev tekstili ürünleri hem sağlıklı hem de oldukça şıktır.
BİR TABİAT ANITI GÜNEY ŞELALESİ
Doğal güzelliği ve coğrafi özellikleriyle Türkiye'nin tabiat anıtları arasında yer alan Güney Şelalesi, Büyük Menderes Nehri'ne dökülen suların oluşturduğu, yaklaşık 20 metre yükseklikten akan büyüleyici bir manzaraya sahip. Yemyeşil bitki örtüsüyle çevrili şelalenin serin sularının sesi, size şehrin tüm karmaşasını unutturacak.