AKŞAM GAZETESİ
Rotamıza Londra'yla ve Londra maceramıza insanlık tarihinin nabzının attığı yerden başlıyoruz. British Museum, duvarları arasında dünyayı barındıran devasa bir hazine sandığıdır. Burası, bir imparatorluğun gücünü sergilemekten çok daha fazlasını yapar; insanlığın ortak mirasına ev sahipliği yapar. Mısır galerilerinde binlerce yıllık lahitlerin arasında gezinirken zamanın ne kadar göreceli olduğunu anlarsınız. Dünyanın en önemli arkeolojik bulgularından biri olan Rosetta Taşı'nın önünde durup farklı dillerin aynı anlamda nasıl buluştuğuna tanıklık etmek büyüleyicidir. Parthenon heykellerinin zarafeti ve Asur av sahnelerinin gücü sizi alıp başka diyarlara götürür. Burası, saatlerinizi hatta günlerinizi ayırabileceğiniz, her koridorunda yeni bir medeniyet keşfedeceğiniz, yaşayan bir ansiklopedidir.
LEZZETLERİN KESİŞTİĞİ YER
Tarihin derinliklerinden çıkıp Londra'nın en canlı ve lezzetli köşelerinden birine, Thames Nehri'nin güney yakasındaki Borough Market'a uzanıyoruz. Burası sadece bir pazar yeri değil, aynı zamanda şehrin çok kültürlü ruhunun bir yansımasıdır. Ahşap tezgahlardan sarkan artizan peynirlerin kokusu, taze pişmiş ekmeklerin sıcaklığı ve dünyanın dört bir yanından gelen sokak yemeklerinin dumanı birbirine karışır. Taze istiridyelerden İspanyol paellasına, devasa sosisli sandviçlerden Etiyopya mutfağına kadar uzanan geniş yelpazesiyle burası, gurmeler için bir cennettir. Elinizde sıcak bir kahveyle kalabalığın arasına karışıp taze ürünleri incelemek, esnafla sohbet etmek ve Londra'nın dinamik enerjisini hissetmek için en doğru yerdesiniz.
KRALİYET SIRLARI VE KULELER
Londra'daki son durağımız, şehrin en ikonik ve belki de en karanlık tarihine sahip yapısı: Tower of London. Burayı sadece bir kale olarak düşünmek hata olur. Burası bir saray, bir silah deposu, bir hayvanat bahçesi ve en meşhuru, yüksek profilli mahkumların tutulduğu bir hapishaneydi. Thames kıyısındaki heybetli duruşuyla sizi anında etkisi altına alır. "Beefeater" olarak bilinen Yeoman Warders'ın esprili ve bilgilendirici turlarına katılarak kulelerin kanlı sırlarını, ihanet hikayelerini ve trajik sonları dinleyebilirsiniz. Tabii ki ziyaretin doruk noktası, göz kamaştıran Kraliyet Mücevherleri'ni (Crown Jewels) görmektir. Dünyanın en büyük elmaslarının da aralarında bulunduğu bu koleksiyon, monarşinin gücünü ve zenginliğini kelimelere yer bırakmayacak şekilde gözler önüne serer.
İSKOÇYA'NIN GOTİK RUHU: EDINBURGH
İngiltere'den kuzeye, İskoçya'nın karizmatik başkentine doğru ilerliyoruz. Edinburgh, volkanik bir kayanın üzerine kurulmuş kalesi, Arnavut kaldırımlı dar sokakları ve gotik atmosferiyle masalsı bir şehirdir. Şehrin ana arteri olan Royal Mile boyunca yürümek, tarihte bir yolculuğa çıkmak gibidir. Yolun bir ucunda heybetiyle şehre hakim olan Edinburgh Kalesi, diğer ucunda ise İskoçya Parlamentosu yer alır. Kalede İskoçya'nın bağımsızlık savaşlarının izlerini sürebilir, şehrin panoramik manzarasını izleyebilirsiniz. Akşam olduğunda ise Grassmarket bölgesindeki tarihi mekanlardan birine oturup yerel halkın arasına karışmak, şehrin yaşayan kültürünü deneyimlemek için en iyi yoldur.
VAHŞİ DOĞANIN ÇAĞRISI: İSKOÇYA HIGHLANDS
Şehirlerin karmaşasından tamamen uzaklaşıp kendimizi İskoçya'nın efsanevi Highlands bölgesinin vahşi doğasına bırakıyoruz. Burası, kelimelerin yetersiz kaldığı, sadece yaşanarak anlaşılabilecek bir coğrafyadır. Özellikle Glencoe Vadisi, yüksek dağları, derin vadileri ve sık sık üzerine çöken sisiyle dramatik ve nefes kesici manzaralar sunar. Arabayla bu yollarda ilerlemek bile başlı başına bir deneyimdir. Biraz daha kuzeye ilerlediğinizde ise hakkında sayısız efsane anlatılan, karanlık ve derin sularıyla ünlü Loch Ness sizi karşılar. Canavarı göremeseniz bile, gölün etrafındaki Urquhart Kalesi'nin kalıntılarından manzarayı izlemek, doğanın o ezici ve görkemli gücünü hissetmek için yeterlidir.
ORTA ÇAĞIN İZLERİ BURADA
İngiltere'nin kuzeyinde yer alan York, Roma, Viking ve Orta Çağ dönemlerinden izler taşıyan köklü bir şehirdir. Şehrin kalbindeki görkemli York Minster Katedrali, Gotik mimarinin en etkileyici örneklerinden biridir. Dar ve taş döşeli sokaklarıyla ünlü The Shambles bölgesi, Orta Çağ atmosferini günümüze taşır. Roma surları hâlâ ayakta olup yürüyüşe açıktır. York ayrıca Viking tarihini deneyimleyebileceğiniz Jorvik Viking Merkezi ile de dikkat çeker. Zengin geçmişi, korunmuş dokusu ve kültürel mirasıyla York, tarih meraklıları için ideal bir destinasyondur.
ROMA MİRASI VE ZARAFET ŞEHRİ: BATH
Bir sonraki durağımız, adını Romalılardan alan zarif şehir Bath. Burası, İngiltere'de eşi benzeri olmayan bir yer. Şehrin kalbinde, 2000 yıl önce Romalıların inşa ettiği antik kaplıcalar yer alıyor. Roma hamamlarını gezerken, buharı tüten yeşil suyun etrafındaki antik taş işçiliğine ve o dönemdeki sosyal hayatın ne kadar gelişmiş olduğuna hayran kalacaksınız. Hamamların ardından, şehrin altın rengi taşlarından yapılmış zarif Gürcü mimarisini keşfetme zamanı. Royal Crescent'ın görkemli kavisi ve The Circus'un dairesel mimarisi, sizi adeta bir Jane Austen romanının setine ışınlar. Sakin atmosferi, şık butikleri ve Avon Nehri kıyısındaki keyifli yürüyüş yollarıyla Bath, ruhu dinlendiren bir vaha gibidir.