AKŞAM GAZETESİ
Geniş caddeleri, yemyeşil parkları ve hemen yanı başındaki heybetli Vitoşa Dağı ile Sofya, ziyaretçilerine sadece bir başkent değil, bir yaşam alanı sunar. İşte Sofya ve çevresinde ruhunuza dokunacak, öne çıkan duraklar...
ALEKSANDR NEVSKİ KATEDRALİ
Sofya gezinizin başlangıç noktası neredeyse istisnasız bir şekilde burası olacaktır. Altın ve yeşil kubbeleriyle gökyüzüne uzanan Aleksandr Nevski Katedrali, sadece şehrin değil, tüm Bulgaristan'ın en önemli sembollerinden biridir. Osmanlı-Rus Savaşı'nda hayatını kaybeden Rus askerlerinin anısına inşa edilen bu yapı, Neo-Bizans mimarisinin en görkemli örneklerinden birini sunar. Dışarıdan bakıldığında büyüklüğü ve detaylarıyla insanı hayran bırakan katedralin içine adım attığınızda ise loş ışığın aydınlattığı ikonalar, masif avizeler ve duvarları süsleyen dini tasvirler sizi bambaşka bir atmosfere sokar. İçerideki sessizlik ve uhrevi hava, şehrin karmaşasından bir anlığına soyutlanmak için mükemmel bir fırsattır.
HAYATIN AKTIĞI CADDE: VİTOŞA BULVARI
Tarihin derinliklerinden şehrin modern kalbine inme zamanı! Vitoşa Bulvarı, Sofya'nın en canlı, en hareketli ve en şık caddesidir. Araç trafiğine kapalı bu geniş bulvar, sağlı sollu sıralanmış kafeleri, dünyaca ünlü markaların mağazaları ve yerel butikleriyle tam bir cazibe merkezidir. Burada bir kafeye oturup gelen geçeni izlemek, Sofyalıların günlük yaşamına tanıklık etmenin en keyifli yoludur. Caddenin en güzel yanlarından biri ise yürürken tam karşınızda beliren, adını aldığı Vitoşa Dağı'nın muhteşem manzarasıdır. Özellikle gün batımında dağın siluetiyle birleşen şehir ışıkları, kartpostallık bir görüntü oluşturur.
TARİHİN KATMANLARI: SERDİKA ANTİK KENTİ
Sofya'nın "katmanlı bir şehir" olduğunun en somut kanıtı, Serdika metro istasyonunun hemen etrafına yayılan antik kent kalıntılarıdır. Modern şehrin tam ortasında, cam zeminlerin altından veya açık hava müzelerinden 2000 yıllık Roma şehri Serdika'nın kalıntılarını görmek insanı şaşkına çevirir. Bir yanda günlük koşuşturmacası içindeki insanlar, diğer yanda ise asırlara meydan okuyan taş yollar, ev temelleri ve kamu binaları... Bu inanılmaz kontrast, Sofya'nın tarih boyunca ne denli önemli bir merkez olduğunu gözler önüne serer. Şehrin en eski yapılarından biri olan ve bir avlunun ortasında gizlenen Aziz George Rotundası'nı da bu bölgede keşfetmeyi unutmayın.
VİTOŞA DAĞI BİR NEFES ALMA NOKTASI
Bir başkentin en büyük lükslerinden biri, teleferikle 20-30 dakikada 2000 metrenin üzerine çıkabilmektir. Vitoşa Dağı, Sofyalılar için sadece bir dağ değil, aynı zamanda bir kaçış noktası, bir oyun alanı ve şehrin akciğerleridir. Yaz aylarında serin havası ve sayısız yürüyüş rotasıyla doğa severleri çekerken, kış aylarında kayak ve snowboard pistleriyle bir kış sporları merkezine dönüşür. "Aleko" bölgesine çıkarak Sofya'yı ayaklarınızın altına seren panoramik manzaranın tadını çıkarabilir, dağ restoranlarından birinde sıcak bir çorba içerek temiz havanın keyfini sürebilirsiniz. Vitoşa, şehrin stresinden arınmak ve enerjinizi tazelemek için eşsiz bir fırsattır.
BOYANA KİLİSESİ'NDE FRESKLER FISILDIYOR
Şehir merkezinden biraz uzaklaşıp Vitoşa Dağı'nın eteklerine doğru yol aldığımızda, bizi küçük ama dünya çapında bir öneme sahip bir mücevher karşılar: Boyana Kilisesi. Dışarıdan bakıldığında oldukça mütevazı görünen bu yapı, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almasının sebebini duvarlarında saklar. İçeriye girdiğinizde, 1259 yılına tarihlenen ve Rönesans öncesi dönemin en iyi korunmuş freskleriyle karşılaşırsınız. Bu fresklerdeki karakterlerin gerçekçiliği, duygusal ifadeleri ve canlı renkleri, döneminin çok ötesinde bir sanat anlayışını yansıtır. Aynı anda sadece küçük grupların içeri alındığı bu kilisedeki her bir santimetrekare, adeta bir sanat ve tarih dersi gibidir.
BİR MASAL MEKANI RİLA MANASTIRI
Sofya gezinizi taçlandıracak, belki de tüm seyahatinizin en unutulmaz anısı olacak yer, şehre yaklaşık 2 saat mesafedeki Rila Manastırı'dır. Rila Dağları'nın yemyeşil vadilerinde, adeta bir masaldan fırlamış gibi duran bu manastır, Bulgaristan'ın en büyük ve en önemli ruhani merkezidir. Avlusuna adım attığınız an, kendinizi başka bir dünyada hissedersiniz. Siyah, beyaz ve kırmızı kemerli revakları, avlunun ortasında yükselen taş kulesi ve ana kilisenin dış cephesini tamamen kaplayan, "kıyamet günü" sahnelerini anlatan canlı freskler karşısında büyülenmemek imkansızdır. Manastırın içindeki sükûnet, dağların heybeti ve sanatın inceliği birleşerek insana derin bir huzur verir.