AKŞAM GAZETESİ
İsviçre, sadece bir ülke değil; kristal berraklığındaki gölleri, gökyüzüne meydan okuyan Alp zirveleri, dakik trenleri ve çikolata kokulu sokaklarıyla gerçeküstü bir masalın içindeymişsiniz hissi veren bir coğrafya. Avrupa'nın kalbinde yer alan bu dağlık ülke, her köşesinde farklı bir dilin (Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanşça) ve kültürün izlerini taşırken, ziyaretçilerine doğa ile modernitenin kusursuz uyumunu sunuyor.
MOTORLU ARAÇ YASAK
Eğer İsviçre'ye bir yolculuk planlıyorsanız, işte rotanızda mutlaka olması gereken, ruhunuzu dinlendirecek ve gözlerinizi kamaştıracak duraklar...
Listenin ilk sırasını, İsviçre denince akla gelen o ikonik piramit şekilli zirvenin ev sahibi alıyor: Matterhorn. Zermatt kasabasına ayak bastığınız an, otomobil seslerinden uzak, tertemiz bir hava sizi karşılıyor; çünkü bu köyde motorlu araç yasak. Elektrikli taksilerin sessizce süzüldüğü sokaklarda, ahşap Alp evlerinin balkonlarından sarkan rengarenk çiçekler sizi selamlıyor. Burada yapılması gereken en büyüleyici aktivite, Gornergrat Demiryolu ile 3.089 metre yüksekliğe çıkmak. Tren camından süzülen buzullar ve karlı zirveler eşliğinde zirveye ulaştığınızda, Matterhorn'un o mağrur duruşu tam karşınızda duruyor olacak. Eğer bir doğa tutkunuysanız, yazın buzul göllerinin çevresinde yürüyüş yapabilir, kışın ise dünyanın en prestijli pistlerinde kayak yapmanın tadını çıkarabilirsiniz.
İsviçre'nin merkezinde, kendi adını taşıyan gölün kıyısında yer alan Luzern, ülkenin en "fotojenik" şehri olabilir. Şehrin simgesi olan 14. yüzyıldan kalma ahşap Kapellbrücke (Şapel Köprüsü), üzerinde yürürken size tarihin tozlu sayfalarını fısıldıyor. Köprünün içindeki üçgen panolarda yer alan tarihi resimler, şehri adeta bir açık hava müzesine çeviriyor.
GÖLLER ARASI AVRUPA'NIN ÇATISI
Adı "göller arası" anlamına gelen Interlaken, Thun ve Brienz göllerinin tam ortasında, devasa dağların kucağında yer alıyor. Burası adrenalin tutkunları için bir cennet olsa da asıl cazibesi sizi "Avrupa'nın Zirvesi"ne (Top of Europe) taşıyan kapı olması. Jungfraujoch tren yolculuğu, mühendisliğin doğaya saygılı bir zaferi gibi. 3.454 metre yükseklikteki Avrupa'nın en yüksek tren istasyonuna ulaştığınızda, kendinizi ebedi karların ve Aletsch Buzulu'nun ortasında buluyorsunuz. Buradaki buz sarayını gezmek, seyir terasından aşağıya bakarken başınızın dönmesi ve havanın o keskin saflığı, İsviçre seyahatinizin unutulmazları arasına girecek. Dönüşte ise Lauterbrunnen vadisindeki 72 şelaleden biri olan Staubbach'ın altından geçmeyi ihmal etmeyin.
İSVİÇRE RİVİERASI'NIN İNCİSİ
Cenevre Gölü'nün (Leman Gölü) kıyısında, palmiye ağaçları ve egzotik çiçeklerle bezeli bir sahil şeridi düşünün. Burası Montreux. İkliminin yumuşaklığı ve kültürel zenginliğiyle bilinen bu şehir, ünlü müzisyen Freddie Mercury'nin de bir dönem sığınağı olmuştu. Göl kenarındaki heykeliyle selamlaştıktan sonra, suyun üzerine inşa edilmiş gibi duran görkemli Chillon Şatosu'na doğru bir yürüyüş yapmalısınız.
ZÜRİH: MODERNİTE VE GELENEĞİN UYUMU
İsviçre'nin en büyük şehri olan Zürih, sadece bir finans merkezi değil; aynı zamanda sanatın ve lüksün de kalbi. Şehrin tarihi merkezi Altstadt, daracık sokakları ve butik kafeleriyle sizi içine çekiyor. Grossmünster Kilise'sinin kulelerinden şehre baktığınızda, Limmat Nehri'nin gölle buluştuğu o geniş panoramayı görebilirsiniz.