HABER MERKEZİ
Bilim insanları tarafından gerçekleştirilen son çalışma, uzun yıllardır devam eden doğa-yetiştirme tartışmasında yeni bir boyut açmıştır. Araştırma, ayrı ortamlarda büyütülen özdeş ikizlerin, tamamen yabancı bireyler kadar farklı zeka puanlarına sahip olabileceğini göstermektedir. Bu bulgu, zekanın ölçüsü olarak kabul edilen IQ'daki varyasyonların genetik faktörlerden ziyade eğitim ve çevre koşullarıyla daha yakından ilişkili olabileceğini işaret etmektedir.
İkiz kardeşlerin farklı aileler tarafından yetiştirilmesi, bilim dünyasında nadir ve değerli bir araştırma fırsatı sunmaktadır. Bugüne kadar bu konuda yalnızca dokuz büyük ölçekli çalışma yayınlanmış olup, her biri önemli bulgular ortaya koymaktadır. Geçmiş araştırmaların çoğu, ayrı büyütülen özdeş ikizlerin benzer IQ puanları da dahil olmak üzere pek çok ortak özellik gösterdiğini tespit etmiştir. Bu sonuçlar, zekanın büyük ölçüde genetik mirasla belirlendiği ve çevre faktörlerinin sınırlı etkisinin olduğu teorisini desteklemek için kullanılmıştır. Ancak bu sonuçlar, tüm değişkenleri dikkate almayan eksik analizlere dayanmaktadır.
Bilişsel sinirbilimci Jared Horvath ve gelişimsel araştırmacı Katie Fabricant, önceki çalışmaların verilerini yeniden inceleyerek önemli bir adım atmışlardır. Bu iki araştırmacı, daha önce gözden kaçırılan ancak kritik bir faktörü analiz sürecine dahil etmiştir: eğitim. Seksen yedi ikiz çiftini inceledikleri çalışmada, araştırmacılar bu çiftleri benzer ve farklı eğitim geçmişlerine göre kategorize etmiştir. Sonuçlar oldukça dikkat çekicidir. IQ puanlarındaki boşluklar, eğitimsel farklılıklar arttıkça belirgin biçimde genişlemektedir. Yazarların ifadesiyle, bu farklar sadece genel eğitim seviyesiyle değil, belirli öğretmenlerin kalitesi ve akran gruplarının etkisiyle de şekillenmektedir.
Ayrı ortamlarda yaşayan ve önemli ölçüde farklı okullara devam eden ikizler, genetik olarak tamamen yabancı bireylerle benzer IQ kalıpları göstermiştir. Bu fark, yaklaşık on beş puanlık bir aralıkta değişmektedir. Böylesi bir bulgu, eğitim kalitesi ve akademik ortamın, genetik faktörler kadar, hatta daha fazla etkili olabileceğini güçlü biçimde desteklemektedir.
Her ne kadar bu araştırma önemli sonuçlar ortaya koymakla birlikte, bazı metodolojik sınırlamalar bulunmaktadır. Çalışmada uygun kriterleri karşılayan okul deneyimlerine sahip olan ikiz çiftleri yalnızca on tane olmuştur. Bu küçük örneklem büyüklüğü, bulguların genelleştirilmesini ve daha geniş popülasyonlara uygulanmasını sınırlamaktadır. Horvath ve Fabricant, bu sınırlamaların farkında olarak, bilişsel testler üzerindeki çevresel etkilerinin tamamını haritalamak için çok daha kapsamlı araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu kabul etmektedir.
Zeka ölçümü konusunun kökleri oldukça derindir. IQ testi, ilk olarak 1905 yılında okulda ek yardıma ihtiyaç duyan çocukları belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. Onlarca yıl boyunca, çok sayıda çalışma IQ puanlarının bir kişinin yaşamı boyunca nispeten sabit kaldığını öne sürmüştür. Bu bulgular, zekanın içine işlenmiş bir özellik olduğu ve dolayısıyla çevre faktörlerinden çok doğaya bağlı olduğu argümanını desteklemek için sıkça kullanılmıştır. Ancak son dönem araştırmaları, bu görüşü sorgulamaya başlamıştır.
Nesiller boyunca gözlemlenen veriler, IQ puanlarının zamanla yükselme eğilimi gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu fenomen, bilim insanları tarafından Flynn Etkisi olarak bilinmektedir. Artan kanıtlar, geliştirilmiş eğitim olanakları, beslenme, sağlık hizmetleri ve genel yaşam koşullarının çeşitli uluslar ve kültürler genelinde IQ'da tutarlı bir artışa neden olduğunu göstermektedir. Bu bulgular, zekanın tamamen sabit bir özellik olmadığını, aksine çevre ve eğitim koşullarıyla dinamik biçimde değişebileceğini işaret etmektedir.
Özdeş ikizler, geleneksel olarak doğa ve yetiştirme tartışmasında kanıt sunmak amacıyla kullanılmıştır. Ancak bu yaklaşımın da önemli eksiklikleri vardır. Çoğu zaman, ayrı büyütülen ikizler bile benzer sosyoekonomik ortamlarda yaşamakta, bazen aynı okullara devam etmekte veya benzer kültürel etkilere maruz kalmaktadır. Bu faktörler, araştırmaların sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Horvath ve Fabricant'ın çalışması, bu değişkenlerin daha dikkatli biçimde kontrol edilmesi gerektiğini göstermektedir.
Araştırmacılar, bilişsel testler üzerindeki çevresel etkilerin tamamını haritalamak için yapılması gereken çok daha fazla iş olduğunu açıkça belirtmektedir. Horvath ve Fabricant, umarız bu makale, insan zekasının doğası hakkında kurulan daha büyük anlayış duvarında bir tuğla olarak hizmet edebilir diyerek, gelecek araştırmalara kapı açmaktadır. Bu perspektif, eğitim politikaları ve sosyal müdahaleler açısından da önemli çıkarımlar taşımaktadır.