Geçtiğimiz günlerde bir ilaç firmasının adının karıştığı rüşvet skandalı sağlık sektörünün gündemindeydi. Sağlık Bakanlığı da bu ciddi soruna hemen müdahale edip soruşturma başlattı. "İlaç firması" ve "rüşvet" kelimeleri yan yana gelince ister istemez insanların tıbba olan güveni sarsılacaktır. İnsanlar bunun daha da ötesinde bazı virüslerin bilinçli olarak laboratuvar ortamında üretilip pazardaki ülkelere sokulduğuna ya da kanser gibi çok önemli hastalıkların tedavi yollarının keşfedilmesine rağmen ticari kaygılar yüzünden bu hastalıkları tedavi edecek ilaçların piyasaya sürülmediğine inanıyor. Ama en önemli soru şu: Tıp bilimi bu noktaya nasıl geldi?
İşe ilaç piyasasının perspektifinden bakacak olursak, ilaç reklamı yapmak yasak olduğu için aynı muhteviyata sahip firmaların ilaçları arasında ciddi bir rekabet var. Doktorlar üzerinde ilaç firmalarının bakısı ise genelde "mobbing" şeklinde oluyor. Bazen piyasada bir rüzgâr esiyor ve çok etkili bir tedavi yöntemi ekranlardan, gazetelerden karalanıyor. Bazen de çok yanlış bir tedavi seçeneği yere göğe sığdırılamıyor. O yüzden hastalar haklı olarak "ben kime güveneceğim?" diye düşünüyor. Günümüzde tıp ile ilgili belki de en önemli sorun hastaların artık tıp bilimine şüpheyle yaklaşması. Eskiden adeta Tanrı tarafından kutsanmış bir meslek dalı olan doktorluğa artık her hasta şüpheyle yaklaşıyor. Nedeni basit; güvenemiyor. Konunun hastane tarafında ise özellikle özel hastanelerin ticari kaygıları var. Bu elbette normaldir. Ülkemizde sağlık sektörü istihdam konusunda en önemli lokomotiflerden biri. Üstelik hastane açmak ve işletmek ciddi bir yatırım gerektiriyor ve birçok riski de içinde barındırıyor. Hastalar ise "bu ticari kaygı benim sağlığımın ve hatta hayatımın önüne geçer mi?" diye soruyor. Bir yandan da iyi doktorların sadece özel hastanelerde olabileceği yanılgısı var tabii ki. Kaldı ki devlet kurumlarında ve üniversitelerde özel hastanelere çalışmayı tercih etmeyen çok kaliteli, hocalarımız var hâlâ.