HABER MERKEZİ
Parkinson hastalığı, hareket kontrolünden sorumlu beyin bölgesinde dopamin üreten sinir hücrelerinin yok olması ile ortaya çıkan ciddi bir nörolojik rahatsızlıktır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, bu hayati beyin hücrelerinin nasıl ve neden öldürüldüğüne ilişkin yeni bulgular ortaya koymaktadır. Bilim insanları, bu hücrelerin aşırı yoğun aktivite nedeniyle zamanla dejenere olabileceği ve sonunda ölüme gidebileceği teorisini test etmişlerdir. Bu keşif, Parkinson hastalığının temel mekanizmasını anlamamız açısından önemli bir adım teşkil etmektedir.
Hayvan modellerinde gerçekleştirilen önceki çalışmalar, dopamin nöronları öldükçe kalan hücrelerin daha yoğun bir şekilde çalışmaya başladığını göstermişti. Bu bulgulardan yola çıkan ABD'deki Gladstone Nörolojik Hastalıklar Enstitüsü araştırmacıları, yoğun aşırı aktivite patlamalarının hastalığın başlangıcında rol oynayabileceği hipotezini test etmek amacıyla genetiği değiştirilmiş fareler kullandılar. Deneysel çalışmalar sırasında, deney hayvanlarının beyinlerindeki dopamin nöronları birkaç gün boyunca ilaçlar aracılığıyla yapay olarak uyarıldı. Sonuçlar oldukça dikkat çekici oldu: hücreler kademeli olarak dejenere olmaya başladı ve ardından tamamen öldü. Bu ölüm süreci özellikle substantia nigra adı verilen motor kontrol bölgesinde yoğunlaştı. Araştırmacılar, bu bulguların Parkinson hastalığının neden ilk etapta ortaya çıktığını anlamamıza yardımcı olabileceğini düşünmektedir.
Nörobilimci Ken Nakamura, Parkinson araştırma alanında en temel sorunun, hastalığa karşı en savunmasız olan hücrelerin neden öldüğü olduğunu belirtmiştir. Bu soruya cevap bulmanın, hastalığın oluşum mekanizmasını daha iyi anlamamızı ve tedavi yöntemlerinde yeni kapılar açmasını sağlayabileceğini vurgulamıştır. Ancak bilim insanları, aşırı çalışan hücrelerin kaybının Parkinson hastalığını doğrudan tetikleyip tetiklemediği yoksa nöronların tükenmesinin hastalığın bir sonucu olup olmadığı konusunda kesin bir cevap verememiştir. Her iki mekanizmanın da bir kombinasyonu söz konusu olabilir.
Fare beyinlerinin detaylı bir şekilde incelenmesi sonucunda, araştırma ekibi önemli bulgulara ulaştı. Yoğun çalışan nöronların kalsiyum seviyelerinde belirgin değişiklikler gözlemlenmiş ve dopamin metabolizması ile kalsiyum düzenlemesi ile ilişkili genlerin ifadesinde anormal örüntüler tespit edilmiştir. Bu bulgular, sağlıklı hücrelerin stres tepkilerinin bu nöronlarda azalmış olabileceğini göstermektedir. Daha ileri bir araştırma aşamasında, erken evre Parkinson hastalığı olan hastalardan alınan beyin hücreleri incelenmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde, bu insan hücrelerinde de kalsiyum düzenlemesi ve dopamin üretimi ile ilgili benzer kalıplar gözlemlenmiştir. Bu paralellik, hayvan modellerinde elde edilen bulguların insan fizyolojisinde de geçerli olabileceğini güçlü bir şekilde desteklemektedir.
Nörobilimci Katerina Rademacher, Gladstone Nörolojik Hastalıklar Enstitüsü'nden, nöronların kronik aktivasyona yanıt olarak davranışlarını değiştirdiğini öne sürmüştür. Araştırmacıya göre, nöronlar aşırı dopaminden kaçınmaya çalışabilir çünkü bu madde toksik etki yapabilir. Bu nedenle, hücreler ürettikleri dopamin miktarını azaltmaya başlarlar. Ancak zamanla bu uyum mekanizması başarısız olur ve nöronlar ölmeye başlar. Sonuç olarak, hareketi destekleyen beyin bölgelerinde dopamin seviyesi tehlikeli derecede düşer. Bu düşüş, Parkinson hastalığının karakteristik motor semptomlarına yol açar.
Araştırmacılar, Parkinson hastalığının ilerlemesinde bir kısır döngünün rol oynayabileceğini öne sürmektedir. Bu teoriye göre, aşırı aktif nöronlar zamanla ölür ve ardından kalan sağlam nöronlar telafi etmek amacıyla daha aktif hale gelir. Kalan hücreler artan yüke dayanmaya çalışırken, kendileri de aşırı aktiviteye maruz kalır ve sonunda aynı yazgıya uğrar. Bu durum, çok parlak yanan ampullerin sonunda yanıp söndüğü fiziksel fenomene benzetilmiştir. Döngü devam ettikçe, dopamin üreten nöron popülasyonu giderek azalır ve hastalık ilerler.
Parkinson hastalığında dopamin üreten nöronların neden öldüğünü açıklamak için bilim insanları çeşitli teoriler ortaya koymuştur. Bunlar arasında hücrelerin enerji kaynakları olan mitokondriyaların arızalanması, zararlı protein yığınlarının birikmesi ve oksidatif stres yer almaktadır. Şimdi araştırmacıların yeni bir seçenek daha test etmek istediği bulunmaktadır: hücrelerin aşırı aktivitesi. Eğer bu teori gerçekten Parkinson hastalığının neden başladığını veya hızlanmaya devam ettiğini açıklamaya yardımcı olursa, bir sonraki adım bu süreci engellemenin yollarını bulmak olacaktır.
Nakamura, savunmasız nöronların aktivite kalıplarını ilaçlar veya derin beyin stimülasyonu gibi yöntemlerle ayarlamanın, bu hücreleri korumaya ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaya yardımcı olabileceğini belirtmiştir. Bu yaklaşım, Parkinson hastalığının tedavisi için tamamen yeni bir perspektif sunmaktadır. Geleneksel tedavi yöntemlerinin yanı sıra, hücrelerin aktivite düzeyini kontrol etmeye yönelik stratejiler geliştirilmesi, hastalığın seyrini değiştirme potansiyeline sahip olabilir. Bu bulgular, yakın gelecekte Parkinson hastalığı tedavisinde devrim niteliğinde gelişmelere yol açabilir ve milyonlarca hastaya umut verebilir.