HABER MERKEZİ
Meme kanseri tedavisi alan hastaların yaklaşık üçte birinde hastalık tekrar ortaya çıkıyor ve bu durum her yıl dünya çapında 685 bin insanın hayatını kaybetmesine neden oluyor. Ancak tıp camiasında bu sorunun çözümüne yönelik umut verici bir gelişme yaşanıyor. Pennsylvania Üniversitesi'nden bilim insanları tarafından yürütülen araştırma, meme kanseri nüksünü önemli ölçüde azaltmanın mümkün olabileceğini gösteriyor.
Araştırma ekibi, meme kanseri tedavisi görmüş hastaların vücudunda kalan uyuyan tümör hücrelerine (DTC) karşı aktif bir müdahale stratejisi geliştirdi. Geleneksel yöntemde hastalar tedavi sonrası hastalığın geri dönüp dönmediğini görmek için uzun süre gözlem altında tutulurken, bu yeni yaklaşım tamamen farklı bir felsefe benimsemiştir. Araştırmacılar, nükse yol açan temel nedenleri hedef alarak ilaçlar kullanmayı tercih ediyor. Pennsylvania Üniversitesi'nden tıbbi onkolog Angela DeMichele, şu anda kanser hastalarının hastalıklarının ne zaman veya geri gelip gelmeyeceğini tahmin edemediğini belirterek, bu belirsizliğin çözülmesi gerektiğini vurguluyor. Uyuyan tümör hücrelerini izleyerek ve hedefleyerek nüksü önlemenin gerçekçi bir strateji olduğunu söyleyen DeMichele, bu alandaki araştırmaların artacağını ummuyor.
Uyuyan tümör hücrelerinin tedavi hedefleri olarak tanınması yalnızca son birkaç yıldır mümkün hale gelmiştir. Araştırmacılar, bu hücrelere ulaşmak için kullanılabilecek yolları ve ilaçları inceledikten sonra, otoimmün hastalıkları tedavi etmekte kullanılan hidroksiklorokin ile mevcut bir anti-kanser ilacı olan everolimus üzerine yoğunlaştılar. Daha önce meme kanseri geçirmiş ve uyuyan tümör hücrelerine sahip olduğu doğrulanmış 51 kişi üzerinde yapılan testler oldukça etkileyici sonuçlar ortaya koymaktadır. Her iki ilacın ayrı ayrı kullanılması, uyuyan tümör hücrelerinin yüzde 80'ine kadarını temizleyebilmiştir. Ancak ilaçlar birlikte verildiğinde etkinlik daha da artmış ve uyuyan hücrelerin yüzde 87'si yok edilmiştir. Hem hidroksiklorokin hem de everolimus alan hasta grubunda, üç yıl sonunda tüm katılımcılar kansersiz kalmıştır. İlaçlardan yalnızca birini alan hastalar için bile hayatta kalma oranı yüzde 92-93 gibi etkileyici bir seviyede gerçekleşmiştir.
Bu umut verici sonuçlar, insan denemelerine başlamadan önce fare kanser modellerinde yapılan testlerde de gözlemlenmiştir. Hayvan testleri, araştırmacıların ilaçların çalışma mekanizmalarını daha derinlemesine anlamalarına imkan tanımıştır. Pennsylvania Üniversitesi'nden kanser biyologu Lewis Chodosh, aktif olarak büyüyen kanserlere karşı etkisiz olan bazı ilaçların uyuyan tümör hücrelerine karşı oldukça etkili olabileceğini keşfettiklerini belirtmiştir. Bu bulgu, uyuyan tümör hücrelerinin biyolojisinin aktif kanser hücrelerinden çok farklı olduğunu göstermektedir. Araştırmacılar, bu farkı anlamak ve daha etkili tedaviler geliştirmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Tüm meme kanseri hayatta kalanların vücudunda uyuyan tümör hücreleri kalmıyor, ancak bu hücreler taşıyan hastalar için bu tedavi yöntemi erken belirtileri açısından çok umut vericidir. Araştırma ekibinin sonraki adımları, daha fazla sayıda katılımcıyla klinik denemeler yürütmek ve farklı ilaç kombinasyonlarını ile dozlarını test etmektir. Şu anda, geri dönen meme kanseri tamamen ortadan kaldırılması neredeyse imkansız durumdadır ve bu durum hastalıktan kaynaklanan ölümlerin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Aynı zamanda ilk tedavinin ne kadar etkili olabileceğinin üzerine de gölge düşürmektedir. Meme kanseri hayatta kalanlarının çoğu, tedavinin sonunu kutladıktan sonra bile hastalığın geri dönme korkusuyla yaşamaktadır. Bu yeni yaklaşım, bu korkunun azaltılmasında ve hastaların yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde önemli bir rol oynayabilir.
Araştırma sonuçları, meme kanseri tedavisi alanında yeni bir dönemin başlangıcını işaret etmektedir. Uyuyan tümör hücrelerine karşı geliştirilen bu stratejik yaklaşım, sadece meme kanseri değil, diğer kanser türlerinin nüksünü önlemede de kullanılabilecek potansiyele sahiptir. Gelecek yıllarda yapılacak daha geniş kapsamlı çalışmalar, bu yöntemin gerçek dünya uygulamalarında ne kadar etkili olacağını gösterecektir.