HABER MERKEZİ
Viral enfeksiyonlardan korunmak için tasarlanan geleneksel aşılar gibi, yeni geliştirilen kanser aşısı da bağışıklık sistemini eğiterek çalışıyor. Bu yenilikçi yaklaşımda, kanser hücrelerine karşı savunma mekanizması oluşturulması hedefleniyor. Aşı formülasyonu, kanser hücrelerinin tanınabilir bileşenlerini antijen olarak sunarak, bağışıklık hücrelerimizi bir tehdit işareti ile uyarıyor. Buna ek olarak, 'süper' adjuvan olarak tanımlanan ikinci bir materyal, bağışıklık sisteminin daha güçlü bir şekilde saldırıya geçmesini sağlıyor.
Kanser aşısının temelinde lipid nanopartiküller yer alıyor. Bu nanopartiküller, kanser hücrelerinin karakteristik özelliklerini tanıyan antijenler taşıyarak, vücudun savunma sistemini harekete geçiriyor. Araştırmacılar, iki bağışıklık adjuvanını kapsülleyen bu nanopartiküllerin, bağışıklık tepkisini önemli ölçüde artırdığını gözlemlediler. Böylece, kanser aşısı sadece tümörleri tanımakla kalmıyor, aynı zamanda vücudun onlara karşı etkili bir savunma oluşturmasını sağlıyor.
Massachusetts Amherst Üniversitesi'ndeki bilim insanları, ilk test serisinde melanom peptitleri içeren nanopartiküller ile bir grup fareyi aşıladılar. Birkaç hafta sonra, test hayvanları melanom hücrelerine maruz bırakıldı. Kanser aşısı alan farelerin yüzde 80'i hayatta kaldı ve çalışmanın 250 günlük süresi boyunca tümörsüz kaldı. Buna karşılık, aşılanmayan veya farklı formülasyonlar verilen kontrol grubundaki farelerin tümü yedi hafta içinde hastalığa yenik düştü. Bu sonuç, kanser aşısının etkinliğini açık bir şekilde gösterdi.
Araştırma ekibi, kanser aşısının potansiyelini daha da test etmek için ikinci bir deney tasarladı. Bu kez, daha genel bir antijen kullandılar; parçalanmış kanser hücrelerinden yapılmış tümör lizatı adı verilen bir madde. Kanser aşısının bu versiyonunun, bağışıklık sistemini bir dizi kanser türüne karşı uyarabileceği varsayıldı. Araştırmacılar, bu yaklaşımın önleyici vakalarda faydalı olabileceğini düşündüler.
Farelere bu kanser aşısı versiyonu verildi ve ardından melanom, pankreas veya üçlü negatif meme kanserine maruz bırakıldılar. Sonuçlar, ilk testten daha da etkileyiciydi. Pankreas kanserine maruz bırakılan farelerin yüzde 88'i, meme kanseri için yüzde 75'i ve melanom için yüzde 69'u tümörsüz kaldı. Bu veriler, kanser aşısının farklı kanser türlerine karşı etkili bir koruma sağlayabileceğini gösterdi.
Araştırmacılar, hayatta kalan farelerde kanserin yayılmasını simüle etmeyi başarısız bir şekilde denediler. Tüm hayatta kalan farelerin yüzde 100'ünün tümörsüz kaldığını buldular. Bu bulgu, kanser aşısının uzun vadeli koruma sağlayabileceğini ve hastalığın ilerleme riskini önemli ölçüde azaltabileceğini gösterdi.
UMass Amherst'teki biyomedikal mühendis Prabhani Atukorale, kanser aşısının başarısını şu şekilde açıkladı: 'Bu nanopartikülleri, kansere özgü antijenlerle birleşen çok yollu aktivasyon yoluyla bağışıklık sistemini aktive edecek şekilde tasarlayarak, tümör büyümesini olağanüstü hayatta kalma oranlarıyla önleyebiliriz.' Bu ifade, kanser aşısının tasarımındaki stratejik yaklaşımı vurguluyor.
Ekip, anahtarın iki bağışıklık adjuvanını kapsülleyen ve bağışıklık tepkisini artırmak için bunları birlikte ileten lipid nanopartiküller içeren sözde süper adjuvan olduğunu belirtti. Bu çift mekanizmalı yaklaşım, kanser aşısının etkinliğinin temelini oluşturuyor. Nanopartiküller, kanser hücrelerinin spesifik özelliklerini tanıyarak, bağışıklık sisteminin hedefli bir şekilde saldırmasını sağlıyor.
Elbette, bu aşamada çalışma sadece farelerde yürütüldü, bu nedenle sonuçların insanlara aktarılacağına dair kesin bir garanti bulunmuyor. Ancak bu kanser aşısı tekniği, potansiyel olarak bir dizi farklı kanser türüne uyarlanabilir. Hem teşhis sonrası hastaları tedavi etmeye hem de yüksek riskli hastalarda kanserin tutunmasını önlemeye yardımcı olabilir. Araştırmacılar, bu bulguların gelecekte insan deneylerinde test edilmesi için umutlu görünüyor.
Kanser aşısı alanındaki bu gelişme, tıbbi araştırmanın kanser tedavisine getireceği yeni olanakları göstermektedir. Nanopartiküller ve bağışıklık sistemi eğitimi yoluyla, bilim insanları kanser ile mücadelede yeni bir cephe açmış görünüyor. Gelecek yıllarda, bu kanser aşısı teknolojisinin insan uygulamalarına geçmesi, milyonlarca kişinin hayatını değiştirebilir.