KANADA KRONİK HASTALARA TIBBÎ YARDIMLA ÖLÜMÜ ÖNERİYOR

Modern çağ sadece savaşlar, soykırım ve katliamlarla değil kronik hastalara uyguladığı tedavi/sizlik seçeneği ile de insanların yaşam hakkını elinden alıyor. Kanada, kronik hastalığı olanlara, hatta psikolojik problemleri olanlara bile sağlık hizmeti vermek yerine MAID yani tıbbî yardımla ölümü teklif ediyor. Birçok hasta “Biz yaşamak istiyoruz öldürülmek değil” diye kampanya başlattı. Süreci yakından takip eden Nörolog Dr. Sevda Sarıkaya ile ABD ve Kanada'da yaşanan tıbbî yardımla ölüm tartışmalarını konuştuk.

Gülcan Tezcan

ABD ve Kanada'da son dönemlerde sağlık sektöründe giderek artan tartışmalar MAID yani tıbbî yardımla ölümün Kanada'da adeta dayatmaya dönüşmesi ile daha da alevlendi. ABD'de yaşayan ve tartışmaları yakından takip eden Nörolog Dr. Sevda Sarıkaya'ya batıdaki sağlık sisteminde tedaviyi değil ölümü öneren uygulamaları sorduk.

ÖLÜMÜN YASALAŞMASI İÇİN ÇALIŞMALAR YAPILIYOR

Dünyada kronik hastalar ve Demans hastaları için bir yandan tedavi yolları aranırken bir yandan da hayatlarını sonlandırmak üzerine yeni yöntemler geliştiriliyor. Ötenazi dışında son dönemde uygulanan yöntemler neler?

Ötenazi yeni bir kavram değil. Antik çağdan beri yakın zamanda öleceği ön görülen kişilerin isteği üzerine hayatlarının sonlandırılması söz konusu. Modern çağ ile birlikte kabul gören dünya ülkelerinde çok sıkı kurallara tabi. Kişinin buna karar verebilmesi için aklî melekelerinin yerinde olması gerekiyor. Bölgeye göre değişmekle birlikte genellikle 6 ay içerisinde ölümü ön görülenlere ötenazi uygulanabiliyor. Genellikle kurallar sıkıyken son dönemde gevşetilmeye başlandı. Mesela Kanada'da 2016 yılında değişen kanunla birlikte terminal (son evre) olmayan hastalara da uygulanabilir hale geldi. Hatta psikiyatrik hastalara da uygulanabilmesi gündemde. Anlayacağınız durum tehlikeli bir hâl almaya başladı. Bir de ötenaziye benzer başka bir hayat sonlandırma yöntemi var. Yine ülkelere göre ismi değişmekle birlikte genel olarak Physician-Assisted-Dying olarak adlandırılıyor. Türkçe'ye çevirirsek 'doktor yardımıyla/desteğiyle ölüm' denilebilir. Öldürücü ilacın hekim tarafından reçete edilmesi fakat ilacı hastanın kendi iradesiyle, hazır hissettiğinde alması anlamına geliyor.

Ötenazi ile bu yöntemin farkı nedir?

Ötenazide uygulamayı doktor yapıyor burada ise son uygulamayı hasta yapıyor. Hatta bunun için kapsüller geliştirilmeye başlandı. Özel hazırlanmış bir kapsüle giriyorsunuz. Elinizin altında bir düğme var. Düğmeye bastığınızda kapsül içerisindeki oksijen düşüyor ve kısa sürede ölüyorsunuz. 2017 yılında icat edilen Suicide Pod (İntihar Kapsülü) adı verilen bir cihaz ilk defa bu sene eylül ayında İsviçre'de 64 yaşındaki bir kadına uygulandı. Sonra usulüne uygun olmadığı tespit edildi ve kullanımı şimdilik durduruldu. İngiltere'de Assisted-Dying-yardımla ölümün yasallaşması için çalışmalar yapılıyor. Geçenlerde The Telegraph'da yayımlanan bir haberde, düzenlemelerin ciddi sıkıntılara sebep olacağı konuşuldu. Çünkü 75 yaş sonrası ölümlerde devlet varislerden büyük vergi kesintisi yaparken, 75 yaş öncesi ölümlerde hiçbir vergi kesintisi olmuyor. Uzmanlar, eğer yardımla ölüm yasal hale gelirse, hasta kişiler sevdiklerine daha fazla birikim bırakabilmek için, 75 yaş sınırı öncesi ölümlerini isteyebileceklerini belirtiyor.

COVIDDEN SONRA DAHA ÇOK ARTIŞ OLDU

Sizce bu yöntemler neden kabul görüyor? Bir hekim olarak bu tür yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu soru birçok açıdan farklı yorumlarla açıklanabilir. Çünkü felsefî ve inanç boyutu da var. Hepsini bir kenara bırakalım. Sadece hastanın çektiği acı açısından düşünelim. Örneğin eğer beklenen ölüm yakınsa (birçok ülkede en fazla 6 ay ömür beklentisi şartıyla onaylanıyor. Daha uzun ömür beklentisi olanlarda ötenazi/doktor desteğiyle ölüm onaylanmıyor.) hasta çok büyük acılar içerisindeyse her ânı hem kendisine hem çevresindekilere büyük acı veriyorsa ölümünü isteyebilir. Son evre bir kanser hastasının, hastaya göre değişmekle birlikte, her saniyesi zulüm olabilir. Bunu gayet insani buluyorum. Bu durumda ölümü isteyeni yargılayamayız. Ya da tam tersi, kalan her dakikasını yaşamak ve sevdikleriyle geçirmek istiyordur. Tamamen kişisel tercihtir, saygı duymalıyız. Fakat tehlike başka yerde. Mesela Kanada MAID (Medical Assistance in Dying) uyguluyor. Bu uygulamaya başvurmak için son evre hasta olma şartını kaldırdılar. Hatta psikiyatrik hastalar bile (Çok çelişkili! Zaten hasta doğru değerlendirme yetisini kaybetmiştir. Depresyonu tedavi edilse zaten öyle düşünmeyecek. Bu durumda hastayı öldürmek ne kadar doğru?) 2021'de değişen kanunla birlikte kolaylıkla MAID onayı alabilecekler. Son dönemde dünyanın birçok ülkesinde yardımla ölüme başvuranların sosyal medya paylaşımlarını görüyoruz. Neden son dönem? Çünkü covid sonrası çok ağır seyreden postviral otoimmün hastalıklar arttı. Özellikle ağır nörolojik tutulumla seyreden, şu an için bir tedavisi olmayan hastalıklar bunlar. Başka bir röportaj konusu olacak kadar uzun. Bu alandaki tüm güncel bilgilere vakıf olma nedenim NIH (Amerikan Sağlık Enstitüsü)'le sürekli iletişim halinde olmam ve burada birçok üniversitelerden (Harvard, Yale, Stanford bunlardan birkaçı) postviral hastalıklar konusunda kendi araştırma laboratuvarı olan arkadaşlarla ortak çalışmalar içerisinde yer almam. Bunun için özel bir nedenim olduğundan şu anda tüm konsantrasyonumu verdiğim konu bu. MAID onayı alan Kanadalı birçok arkadaşım var. Hepsi de ağır postviral otoimmün komplike sendromlara sahipler. Kendilerine hiçbir tedavi yolu çizilmediği gibi, doktora başvurduklarında karşılaştıkları ilk soru 'MAID'e başvurmayı düşünür müsün?' Bir çoğu yaşama isteğiyle yanıp tutuşan çok ağır hastalar, bu yola yönlendiriliyorlar ve ölüm için sıralarını bekliyorlar. Ben son birkaç yıldır röportaj tekliflerini geri çeviriyorum biliyorsunuz. Siz olduğunuz için bunu kabul ettim. Kanadalı arkadaşlarımla da paylaştım. Konuşmak isteyip istemeyeceklerini sordum. İsimlerini vermek istemediler, çünkü zaten yeterince sorun yaşıyorlar, ekstra bir şey kaldırmak çok zor onlar için. Söyledikleri ortak şey: bize hiçbir tedavi olasılığı sunmadıkları gibi 'ölmek ister misiniz' diye soruyorlar. Ne kadar insanî? Ölmek istemeyen birisine 'sen öl, bize-devlete yüksün'ü ima etmek? Tehlikenin boyutlarının ve nerelere varabileceğinin farkında mısınız? Ben önce bir insan olarak bunların hepsine karşıyım. Hekimliğim insanlığımdan sonra gelir. Hekim olarak zaten böyle bir uygulamayı kabul etmem mümkün değil.

Özellikle ABD'de bu tür uygulamalarla mücadele etmek için neler yapılıyor? Ne tür örgütlenmeler ve çalışmalar var?

Şükür ki burada henüz o aşamaya gelmedi. Birçok eyalette yardımla ölüm yasak. Yasak olmayan eyaletlerde de kurallar çok sıkı. Son evre kanser hastası olmanız, 6 aydan daha az bir ömür beklentisinin olması gerekiyor. Avrupa'da bazı ülkelerde bu şart yok mesela. Daha kolay onay alıyorlar. Biz son dönemde Kanada'daki arkadaşlarımız için mücadele veriyoruz. Bir hastalığın yüzde yüz tedavisi olmayabilir. Böyle birçok hastalık var. Mesela Alzheimer ve diğer tür Demanslar. Hangisine sen git öl deniyor? Böyle bir şey olabilir mi? Hastaların yaşam kalitesini bazı ilaç düzenlemeleriyle artırınca ömür süresi zaten uzuyor. Kaldı ki postviral hastalıklardan yıllar sonra tamamen iyileşenler var. Kendiliğinden iyileşme olasılığı olan bir hastaya, sırf devlete yük oluyor diye 'gel seni öldürelim, ne dersin ha?' gibi bir yaklaşım olabilir mi? Bu gidişat durdurulmazsa sonu nereye varabilir düşünmek bile istemiyorum.

TÜRKİYE KORUNAKLI BİR DURUMDA

Hekimlik, insanı yaşatmaya odaklı bir meslek iken bu noktaya nasıl ve neden evrildi sizce?

Sağlık sektörü üzerinden çok fazla paraların kazanıldığı devasa bir sektör. Duymuşsunuzdur son olayları. Şu anda burası çalkalanıyor. Çünkü yeni gelecek yönetim bu konuda köklü değişiklikler yapacak. Ha bunların hangisi halkın faydasına olur bilmem ama en azından bize gösterdiği çok şey var: para için katliam yapıldığı. Yönetimler değişince bir grup diğer grubun açıklarını ortaya çıkarıyor. O zaman hayretle izliyorsun, aslında bizim irademizin nasıl yönetildiğini, nasıl yönlendirildiğimizi. Bilim şüphe üzerine kuruludur. Bilimden şüpheyi çıkardığınızda din haline gelir. Yani sorgusuz sualsiz kabul. İnsanlar üzerinde yapılan birçok uygulamanın güvenilirlik çalışmalarının olmadığı şimdi açıklanıyor. Neden? Bu çok ürkütücü. Benim elimden gelen tek şey araştırma ekipleriyle sürekli bağlantı içerisinde olmak. Hastalarla-büyük araştırma kurumlarının arasındaki duvarların aşılmasında, işbirliği içerisinde hareket edilmesinde aktif olarak rol almak, hastaya rağmen yapılan uygulamaların karşısında olmak. Detay vermeden size tek bir cümle edeceğim: Evladının acısıyla sınanan bir annenin ulaşamayacağı yer, sırtlayamayacağı hiçbir sorumluluk yoktur, dağları delersiniz yine de of demezsiniz.

Türkiye bu yaklaşmakta olan karanlık senaryolara karşı nasıl bir yaklaşım içinde olmalı?

Türkiye için bu konuların problem olabileceğini şu ana kadar hiç düşünmedim. Aile bağları ve bu yöndeki devlet politikaları dolayısıyla Türkiye korunaklı bir durumda. Fakat en son ortaya çıkan Yenidoğan skandalından sonra her yerde her şeye hazırlıklı olmak gerek diye düşünüyorum. Detaylara hâkim değilim sadece medyadan gördüm, kanım dondu daha fazla okuyamadım. Sağlık ve aile ile ilgili tüm kurumların sıkı devlet denetimi altında olması gerekiyor. Yoksa kime güveneceğiz? Bireysel hiçbir çabayı da küçümsememek gerek. Dünyayı iyi insanlar kurtaracak. İyilikten ve iyiliği korumaktan asla vazgeçmeyelim. Bu sokakta üşüyen bir cana yuva olmak ya da kimsesi olmayan yaşlı komşumuzun ihtiyaçlarına destek olmak da olabilir fark etmez. Son dönemde sosyal medyada takip ettiğim birisi var. İhtiyacı olanların evine gidip temizlik yapıyor. Bayılıyorum o hesaba. İyiliği yayıyor. Hepimiz bir düzeyde bunu yapabiliriz. Annelerimiz hep derdi ya Allah iyilerle karşılaştırsın. Hepimizin iyilerle karşılaştığı bir dünya ümidiyle...