Kadınlarda kalp hastalıklarının menopoza kadar hiç olmadığı veya az olduğu algısı genel olarak tüm dünyada yerleşmiş bir düşüncedir. Oysa yapılan istatistikler, kadınların ölüm nedenleri arasında en sık nedenin kalp hastalıkları olduğunu göstermektedir.202 de Amerika’da yayımlanan bir analizde 356 bin kadının kalp hastalığından öldüğü gösterilmiştir.
Avrupa da yapılan analizlerde de kadınlarda kalp damar hastalıklarından ölümlerin % 55’ler civarında olduğu şeklindedir. Aynı analizde erkeklerin oranı % 43 bulunmuştur. Ayrıca yaş ortalaması 35-65 yaş gurubu kadınlar arasında kalp damar hastalığı sıklığına bakıldığında tüm ülkelerde hiç de azımsanmayacak oranlar açığa çıkmaktadır. Konuya böyle baktığımız zaman kadınlarda menopoza kadar rahat olup, deyim yerinde ise yan gelip yatıp, menopoz kapıya gelince her şey başlıyor gibi bir algı, son derecede yanlıştır.
Görüldüğü gibi ülkemizde de durum çok da farklı değil. Her yaş grubunda kardiyovasküler hastalıklarda kadın ve erkek oranları hemen hemen aynı gibi görünmektedir. Daha da enteresan olan, Avrupa da yapılan bir çalışmada; 45-75 yaş arası her 100.000 erkek ve kadın hastada, kalp damar hastalığından ölüm oranları türk kadınlarında açık ara önde görülmektedir. Bu nedenle öncelikle menapoza kadar bize bir şey olmaz, ya da kadınlarda kalp damar hastalığı olmaz algısının kırılması gerekmektedir.Tüm dünyada aynı algının kırılması amacı ile Amerika da başlatılan “go red for women” kampanyası tüm dünyada ilgi görmüş ve her yıl 6 şubat da kadınların kırmızı giysiler giyerek, kadınlarda kalp damar hastalığına dikkat çekilmesi amaçlanmıştır.
NEDEN GİDEREK YÜKSELİYOR?
Kadınların %80'i geleneksel risk faktörlerine sahiplerdir. Özellikle kadınlarda obezite oranları 40 yaşından sonra %50’leri bulmaktadır. Buna bağlı olarak insülin direnci erkeklere göre daha yüksek, şeker hastalığı oranları ciddi olarak erkeklerden daha önde ve şeker hastalığına bağlı gelişen kalp damar hastalıklarında ölüm oranları erkeklerden çok daha yüksek görülmektedir.
Ayrıca yapılan çalışmalarda, her yaş grubunda hipertansiyon oranları kadınlarda çok daha yüksek bulunmaktadır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda, tüm bölgelerimizde kadınlarda hipertansiyon oranları çok yüksektir. Bunlara tedavisiz kalma faktörü de eklendiğinde patlama kaçınılmaz olmaktadır.
Çoğunlukla ilaçlar düzenli kullanılmamakta, komşu tavsiyesi ya da TV programlarındaki tavsiyelerle ilaç alımları değişmekte ve ülkemizde kadınlar, her geçen gün tüm dünyada olduğu gibi daha fazla hasta olmaktadır.
Gene kadınlarda ki düzenli egzersiz oranları da çok düşüktür. Menopoz sonrası kolesterol değerleri kadınlarda çok daha yüksek seyretmektedir. Erkeklerde birincil risk faktörü kabul edilmeyen trigliserid yüksekliği kadınlarda risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Kadınlarda HDL yani koruyucu kolesterol oranları da erkeklerden daha düşüktür. İşte bütün bu faktörlere bir de tüm dünyada ve özellikle ülkemizde kadınlarda sigara içiminin artışı da eklenince pek de şaşırmamak gerektiğini anlıyoruz. Her yıl 1.5 milyon kadın sigara içimine bağlı hayatını kaybetmektedir. Bunun ileri ki yıllarda 8 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir.
Diğer bir faktör de tuz alımının çokluğu ve tüketiminin giderek artışıdır. Bu da bire bir hipertansiyon sıklığını ve regülasyonunu bozmaktadır. Gene karbonhidratlı yani unlu gıdalar, transyağlar, alkol tüketimi, şekerli gıdalar insülin direncini artırarak hipertansiyona sebep olmakta ve vücutta su ve tuz tutulumu artmaktadır. Bu tedavi düzenini de etkilemektedir. Sebzelerin (glisemik indeksi düşük olanlar) ve ölçülü meyve tüketiminin ise azalttığı bilinmektedir. Patates, havuç, pancar gibi sebzelerin glisemik indeksi (yani insülin direncini arttırma oranları) yüksektir.
Bu nedenlerle genç yaşlardan itibaren beslenmeye dikkat edilmesi, karbonhidratlı gıdaların daha az ve sağlıklı karbonhidratlar ile alınması, spor alışkanlığı, obeziteden kaçınılması, özellikle ailede hipertansiyon varlığında tansiyon kontrolleri, tuz tüketiminin azalması gibi önlemler menopoz sonrasında daha sağlıklı olmamızı sağlayacaktır. Menopoz dönemine girildikten sonra da aynı önlemlerin sürdürülmesi, düzenli sağlık ve tansiyon kontrolleri hiç şüphesiz ki kalp damar hastalıklarının azalmasında çok önem taşımaktadır.