Bel fıtığı, çok sık rastlanan bir hastalık olmasına karşın ne yazık ki kişiler tarafından yeteri kadar tanınmıyor. Toplumun yaklaşık yüzde 90'ı hayatlarının herhangi bir döneminde en az bir kez bel ağrısı yaşıyor. Ancak bunların yüzde 85-90'ı yalnızca istirahat ederek kendiliğinden düzelebiliyor. Geriye kalan yüzde 10-15 oranındaki hasta ise fizik tedavi ya da cerrahi gibi ileri tedavi yöntemleri gerektirebiliyor.
KEMİK ERİMESİ OLUR
Beyin ve Omurga Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Veysel Antar "Omurlar arasında yer alan disk adlı kıkırdakların, bulundukları yerden çıkması ve yakınlarından geçen sinirleri sıkıştırması bel fıtığı olarak tanımlanır. Yani belde yaşanan her ağrı, bel fıtığı olarak tanımlanamaz. Yalnızca bacağa gelen sinirin disk tarafından sıkışmış olması bel fıtığını işaret eder. Bu sıkışmanın yerine, miktarına ve süresine göre hastalarda his veya kuvvet kaybına kadar değişiklik gösteren şikayetler de görülebilir" dedi. Beyin ve Omurga Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Veysel Antar, "Bel ağrısı ile gelen hastaların tedavisindeki en önemli unsur, ayırıcı tanıdır. Çünkü kalça eklemlerindeki problemler, omurgadaki eğrilikler, kemikte oluşan iltihap, yaşla ortaya çıkan kireçlenme veya kemik erimesi gibi sebepler bel ağrılarına yol açabiliyor. Ayrıca doğum veya rahim sarkmasından kaynaklanan bel ağrıları, böbrek ve safra taşı kökenli ağrılar ve bacaklara kan taşıyan damarlardaki tıkanıklıklar sonucu oluşan ağrılar da diğer bel ağrısı sebepleri arasında sayılıyor" dedi.
BELİRTİLERE DİKKAT
Veysel Antar "Bu gibi ağrılar da hastaların bel fıtığından şüphelenmelerine neden olabiliyor. Bu hastalar, yalnızca konunun uzmanı hekimler tarafından değerlendirilmeli ve doğru merkezlere yönlendirilmelidir. Bel kaslarındaki kasılmaya bağlı olan ağrılar, yalnızca yatak istirahati ve konservatif tedavi olarak adlandırılan ilaç tedavileri ile iyileşebilir. Ancak bel ağrılarındaki tedavi sürecinde bazı doğru bilinen yanlışlara dikkat etmek gerekiyor" dedi. Doç. Dr. Veysel Antar "Kime sorsanız bel fıtığı ya kendinde ya da amcasının oğlunda olan bir rahatsızlıktır. Bu kadar fazla kişide olunca hem bu hastalık ile ilgili fikirler ve tedavi seçenekleri hakkında doğru yanlış bir çok fikir konuşuluyor hem de bilgi kirliliği oluşuyor. Zaten bu hastalığın tanısını çok rahat koymamıza rağmen tedavisi için çok net konuşmak zordur. Çünkü işin içine hastanın korkuları ve anatomik yapısındaki değişiklikler giriyor. Aynı fıtık bir hastayı ameliyata götürürken başka bir hastada ilaç tedavisi ile geçebiliyor. Hastalığın tedavisini gerçekleştirirken subjektif davranmak çok önemli. Sadece bu hastalığı cerrahi olarak tedavi edebilen bir hekim cerrahi dışındaki tedavileri sıklıkla reddediyor veya inanmak istemiyor" dedi. Bel fıtığının tedavisinin hastalar tarafından değil hekimler tarafından karmaşık hale getirildiğini söyleyen Doç. Dr. Veysel Antar, teşhis ve öneri sonrasında doğru seçimi hastaya bırakıyoruz ve o da aklına parasını korkusuna uygun olan bir tedaviyi seçiyor. Sıklıkla da yanlışı tercih edebiliyor" dedi. Doç. Dr. Veysel Antar "Bel fıtığında doğru tedavi için beyin cerrahisi, fizik tedavi, ağrı ile uğraşan hekimler ve nadiren de ortopedi uzmanları ile karar verilmelidir. Ve bu tedavi en basitten başlayıp ameliyata kadar giden bir süreci izlemelidir" şeklinde öneride bulundu.
OMURGAYA KÖTÜ DAVRANMAK AĞRILARI ARTIRIR
Beyin ve Omurga Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Veysel Antar şunları anlattı: "Omurgamızda belirli bir düzende bulunan ve omurlar arasında yastıkçık görevi yapan disklerin su tutma yeteneği var. Bu özellik sayesinde elastik hale gelen diskler tüm vücudun yükünü emerek omurgaya hareket imkanı sağlar. Çocuklarda disk son derece elastiktir. Bu sebeple çocuklarda bel fıtığı olma olasılığı son derece düşüktür. Omurgayı günlük yaşamda kötü kullanmak, geçirilmiş travmalar, aşırı zorlamalar, genetik ve omurganın yapısal faktörleri, yaşlanma, çeşitli çevresel faktörler diskin su tutma özelliğini kaybettirebilir. Diskler, su tutma özelliğini yitirince elastikiyetini, kalitesini ve fonksiyonunu kaybeder. Üstüne binen yükü taşıyamamaya başlar. Bu da MR'da siyahlaşmış hafif taşan bir görünümle ortaya çıkabilir. Bu duruma halk arasında fıtık veya fıtık başlangıcı olarak adlandırılmaktadır."