Bilinçsiz antibiyotik kullanımı öldürür! 

Prof. DR. Aydın Tunçkale
aydin.tunçkale@florence.com.tr 

Alexander Fleming'in penisilini keşfinden bu yana yaklaşık 70-80 yıl geçti. Penisilinden kat kat güçlü antibiyotikler bulunmuş olmasına rağmen enfeksiyonların tedavisinde güçlü bakterilere karşı çaresiz kalabiliriz. 

Biz güçlü antibiyotikler üretiyoruz, “artık bütün bakterileri yok edebiliriz, enfeksiyon hastalıkları artık tarihe karışacak” diye düşünüyoruz, ama bakteriler de bu arada boş durmuyorlar, antibiyotiklere karşı direnç geliştiriyorlar ve hayallerimiz yıkılıyor. 

Şimdi karşımızda daha güçlü bir bakteri var! 

Bu direnç gelişimi ve üretilen her yeni antibiyotiğe karşı bakterilerin direnç geliştirmesi bilim insanlarını hayal kırıklığına itti, motivasyonları kayboldu ve son yıllarda yeni antibiyotik üretimi neredeyse tamamen durdu. 1980'li yıllarda yılda 4 yeni antibiyotik onay alırken, bu oran üç yılda 1 adete (2008-2011) düştü. Çünkü ilaç üreten şirketler için antibiyotikler artık karlı bir iş olmaktan çıkmıştı. Bunun yerini daha çok kanser ilacı araştırmaları aldı. Kanser ilaçları hem karlı hem de daha uzun yıllar kullanılabilmesi mümkün ilaçlar olarak düşünülmeye başlandı. Bunun üzerine “yeni ilaç üretmek yerine elimizdekileri daha kontrollü kullanalım” fikri tüm dünyada yaygınlaştı. “Çok ilaca dirençli bakterilerin oluşumu sonrası, antibiyotik direncinden kurtulmak için eldeki ilaçların daha kontrollü kullanılması direnci azaltabilir” diye düşündü bilim insanları... 

Pek çok ülkenin bu yolu tercih etmesiyle ülkemizde de 10-12 yıl önce antibiyotik kullanım kısıtlamaları uygulanmaya başlandı. Ancak sonuç yine hüsrandı. Tüm kontrollere rağmen çoklu ilaç direnci sıklığı azalmadı. 

Bu bakteriler antibiyotiklere nasıl direnç kazanıyorlar? 

İlaçların belirli bir dozda oluşturduğu etkinin aynı dozda tekrarlayan kullanımlarından sonra azalması ya da aynı etkiyi oluşturmak için daha yüksek dozda kullanılmalarının gerekmesi, ilaç etkisine karşı direnç gelişimi olarak tanımlanır. Bakterilerde antibiyotiklere karşı direnç gelişiminden sorumlu olan genler mutasyonlarla ya da direnç genlerinin başka bakterilerden transfer edilmesiyle kazanılabilir. Bir başka direnç yöntemi ise bakterilerin hücre zarında bulunan taşıyıcı pompa sistemleridir. 

Doğada antibiyotik direnç genlerinin varlığının kökenini inceleyen çalışmalar bu genlerin ve dolayısıyla bakterilerde gözlenen antibiyotik direncinin insanların tedavi amaçlı olarak antibiyotikleri kullanmaya başlamalarından çok daha önce de var olan doğal bir fenomen olduğunu göstermiştir. Doğada antibiyotik varlığının antibiyotiklerin keşfinden çok daha önce de mevcut olduğu düşünüldüğünde bu beklenilen bir durumdur. 

Antibiyotiklere direnç gelişmesinde önemli bir etken de bilinçsiz ilaç kullanımıdır

Gerekmediği zaman kullanılan antibiyotik bir yandan bağışıklık sistemimize yardımcı olan bakterileri öldürür, bir yandan da düşman mikroplarda direnç oluşmasını uyarır. 

Peki çoklu antibiyotik direnci nelere neden oluyor? 

Çoklu antibiyotik dirençli bir bakteri vücudumuza girdikten sonra, kaynak alanından kana geçiyor ve organ ve dokularımıza zarar vermeye başlıyor. Sepsis dediğimiz bu tablo giderek ilerliyor, böbrek ve solunum yetersizliği yaratıyor. Hastanın yoğun bakıma alınmasına yol açan bu durum ilerlemeye devam ediyor ve kalp ve karaciğer yetersizliğine, bilinç kaybına, sonuçta da koma ve ölüme neden oluyor. Günümüzde maalesef sepsis nedeniyle ölüm oranları kanser hastalığından ölüm oranlarından bile fazla. 

Sonuç olarak antibiyotik kullanımı konusunda hepimiz bilinçlenmeli ve hekim kontrolü olmaksızın bu tür ilaçları kullanmamalıyız.