S-400 paniğinin nedeni belli oldu

Star gazetesi yazarı Fadime Özkan, Savunma ve Güvenlik Uzmanı Yusuf Alabarda ile yaptığı röportajda S-400’leri sordu. Alabarda, “S-400’ler Suriye’den Doğu Akdeniz’e, Ege Denizinden Boğazlara kadar birçok noktada etkin olacak. Böylece bütün bu coğrafyada Türkiye aleyhine oluşacak olası gelişmeler bertaraf edilebilecek” diyor.

1

Suriye, PKK-YPG ve FETÖ’ye farklı bakan Türkiye ve ABD arasındaki ilişkiler 2012’den bu yana büyük ivme kaybetti evet ama Fırat’ın doğusu için ayak sürüyen ABD son zamanlarda meseleyi tamamen S-400’lere  kilitlemiş durumda. Türkiye’yi yaptırımla tehdit ediyor, NATO sistemlerine uymaz diyor. Öte yandan ihtiyacımız olan Patriot sistemlerini de satmak istemiyor. ABD gerçekte ne istiyor?

Fadime Hanım isterseniz Türkiye’nin hava savunma sistemindeki sıkıntıların çok kısa bir tarihsel gelişiminden bahsetmek isterim. Zira ancak o zaman Türkiye’nin haklı tezleri daha anlamlı bir çerçevede izah edilebilir.

Elbette buyurun…

Soğuk Savaş’ın hemen bitiminden Türkiye’nin sınırlarında Körfez Savaşı’nın patlak vermesi ve Türkiye’nin bir Soğuk Savaş refleksi ile Amerikan siyasetine eklemlenmesi Türkiye’yi Irak’tan atılabilecek Scud füzelerinin hedefi haline getirdi. Bu konu o tarihlerde medyada kendine kısıtlı da olsa yer bulmuş ise de, konu zaman içerisinde Türkiye’nin terör ile mücadelesinde yaşadığı atmosferde 2. Körfez Savaşına kadar geçen sürede unutulup gitti. 2. Körfez Savaşında Türkiye’nin üslerini ABD’ye kullandırması olasılığı tekrar muhtemel füze saldırıları konusunu ülke gündemine taşımıştır. NATO’nun bu açığı ivedilikle kapatması NATO’nun gündemine geldiğinde, o dönemde başta Almanya olmak üzere Fransa ve Belçika şiddetle bu desteğe karşı çıkınca Türkiye’nin hava savunma sistemine yönelik tartışmaların içine siyaset mekanizmasını da de ister istemez çekmişti. O tarihte ABD Savunma Bakanı olan Donald Rumsfeld’in, NATO ve Avrupa başkentleri nezdinde birçok açıklama yaparak bu ülkeleri ikna etmek için nasıl bir gayret içerisine girdiğini daha dün gibi hatırlamaktayız.

HAVA KALKANI ARAYIŞI 2003’TEN BERİ

Türkiye’nin hava savunma sistemi arayışları o tarihte mi başladı?

2. Körfez savaşından (2003) Suriye’deki iç savaşın patlak verdiği tarihe kadar olan dönemde siyasi iktidar hava savunma sistemindeki açığı kapatmak maksadıyla yoğun bir program yürütmeye başladı. ABD’den alımı düşünülen Patriot füze sistemleri ABD Kongresinin engeli ile karşılaşınca Türkiye, hava savunma sistemindeki açığı kapatmak maksadıyla 2008 yılında bir ihaleye çıkılacağını duyurdu ve 2010 yılında da ‘teklife çağrı dosyası’ yayınlanarak ihaleye katılması muhtemel firmalara bir çağrı yaptı. Teklife çağrı dosyasına ABD, Rusya, Çin ve Fransız-İtalyan ortaklığı firmalar teklif verdilerse de, teknoloji transferi, maliyet, teslimat zamanı gibi kriterler üzerinden yapılan puantaj sonucunda en uygun şartların Çin firması tarafından verildiği kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Bu paylaşımdan sonra Çin’den bir hava savunma sisteminin alınmaması konusunda Türkiye’ye yönelik olarak yoğun bir baskının başladığını ve bu baskıların da etkisi ile kazananı resmi olarak açıklanmamış olan ihalenin siyasi bir kararla rafa kaldırıldığını biliyoruz.

15 TEMMUZ ASIL TEHDİDİ GÖSTERDİ

Dosya ne zaman indi raftan?

15 Temmuz gecesi gerçekleşen hain kalkışma, o gece ve sonrasında yaşananlar ve Batı’nın bu konuda bugüne kadar sergilediği ikiyüzlü ve darbecileri kollayan yaklaşımı, siyasi iktidara Türkiye için askeri tehdidin kaynaklarının çeşitliliğini bir kez daha net bir şekilde göstermiştir. İşte bu noktadan sonra hava savunma sistemindeki açığı ivedilikle kapatmak isteyen Türkiye, kendisi ile istenilen zeminde (teslim tarihi, teknoloji transferi ve toplam maliyet) buluşmamakta direnen ABD başta NATO ülkeleri yerine, bu konularda en optimum taahhütte bulunan Rusya ile S-400 hava savunma sistemlerinin tedariki ve finansmanı konusunda anlaşmıştır.

TÜRKİYE GÜVENLİK KONUSUNDA KARARLI

Türkiye bir anlamda Rusya’dan S-400 sistemlerini tedarik etmek zorunda bırakıldı, öyle mi?

S-400 silah sistemlerinin tedarik süreci, tarihsel gelişimden de kolayca anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlama konusundaki kararlılığının, Batı ve NATO ittifakının NATO’nun kuruluş felsefesi ile taban tabana zıt ve ilkesiz siyaseti ile Soğuk Savaş sonrası değişen ve çeşitlenen tehdit ortamında Türkiye’nin algıladığı tehdidin zamanın ruhu ile de mütenasip başka bir forma girmesinin bir sonucudur.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ