'Umudumuz yeni sistem o yüzden Erdoğan'

HÜDA PAR Genel Başkanı Mehmet Yavuz: Türkiye’de kronik hale gelmiş sorunların tamamı parlamenter sistemin hâkim olduğu dönemlerden kaynaklandı. Türkiye’nin kendisi olabilmesi daha rahat, daha istikrarlı atmosferi yakalayabilmesi için yeni sistemin umut vaat ettiğini öngördük. Bu yüzden de yeni sistem yönünde irade ortaya koyan Sn. Erdoğan’ı destekliyoruz.

1

PINAR IŞIK ARDOR

İttifak için görüşmeler bitti partiler destek verecekleri adayları açıkladı. HÜDA PAR cumhurbaşkanı seçiminde desteklerini Sn. Erdoğan tarafında kullanacak ancak Meclis yarışını kendi partileri ve bağımsız adaylarıyla yapacaklar. HÜDA PAR merak edilen bir siyasal hareket. Neden Sn. Erdoğan’a destek verdiler? Hangi partilerin kapısını çaldılar? Ezeli rakipleri HDP’yle ilişkileri ne düzeyde? Kürt meselesine bakışları ve önerileri nedir? Laikliğe nasıl bakıyorlar? Hizbullah’la bağları var mı? Türkiye’nin sorunlarına ne düzeyde  müdahiller? Ekonomi için ne diyorlar? Seçmene vaatleri ne? Bu ve çok daha fazlasını HÜDA PAR genel Başkanı Mehmet Yavuz’a sordum.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme açıklaması yaptınız. Ama Meclis’e kendi adaylarınızla yarışacaksınız. Neden Sn. Erdoğan?

“YENİ SİSTEM YÖNÜNDE İRADE KOYDUĞU İÇİN OYUMUZ ERDOĞAN’A”

Bismillahirahmanirrahim. 24 Haziran seçimlerinin ülkemize hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. Genel idare kurulumuzu oluşturan arkadaşlarımızla müzakere yaptık ve Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme kararı aldık. Parlamenter sistemle cumhurbaşkanlığı sistemi arasındaki farkları değerlendirdik. Her ikisinin de kendine göre artısı eksisi var ama yeni sistemin Türkiye’ye özgü artılarının daha fazla olduğuna kanaat getirdik. Yeni sistem yönünde irade ortaya koyan Sn. Erdoğan’ı bu gerekçeyle destekliyoruz. Türkiye’de kronik hale gelmiş sorunların tamamı parlamenter sistemin hâkim olduğu dönemlerden kaynaklandı. Türkiye’nin kendisi olabilmesi kronik sorunlarıyla baş edebilmesi, daha rahat, daha istikrarlı atmosferi yakalayabilmesi için yeni sistemin umut vaat ettiğini öngördük.

Kaç adayla bu yarışa giriyorsunuz?

Aslında 81 ilde 600 adayla giriyorduk ama sonradan değerlendirme neticesinde Sn. Genel Başkanımız Zekeriya Yapıcıoğlu ve sosyal işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Aydın Gök’ün bağımsız adaylarla seçime girilmesi noktasında irademiz oldu. Kendileri de böyle takdir etti. Dolayısıyla 79 ilde seçimlere giriyoruz.

Neden bağımsız aday olarak girdiler?

“SEÇİM BARAJI TEMSİLDE ADALETTE EN BÜYÜK ENGEL”

Seçim barajının maalesef temsilde adalette sağlanmasının önünde en büyük engel olmasıyla alakalı. HÜDA-PAR 5 yılını bitirmiş 6. yılına girmiş bir siyasal hareket. Evet, partimizin adı altında seçim çalışmalarımızı yapıyoruz ama baraj gerçeğini göz önünde bulundurursak belki 1-2 milletvekilimizin de bu seçim sisteminden kaynaklı durumlarla ilgili Meclis’te temsil edilmesinin çok daha iyi olacağını kanaat getirdik.

Sizin HDP’yle ittifak yapmak, “barış şerbeti içelim” cümleleriyle adımlarınız oldu. Barış dönemine doğru mu gidiliyor?

“HDP’YLE FARKLILIĞIMIZ OLABİLİR AMA BARIŞ GETİRECEK SAVAŞIMIZ YOK”

HÜDA-PAR’ın siyasal parti olarak hiçbir partiyle sorunu yoktur. Görüşlerimiz arasında farklılıklar olabilir ancak barışı gerektirecek bir sorunumuz yok. Çünkü barış savaşın neticesinde alınan bir karardır ama bizim HDP’yle savaşımız, kavgamız olmadığı için böyle bir durum yok.

“AK PARTİ, SP, VATAN PARTİSİ, BBP VE İP’YLE GÖRÜŞTÜK”

 YSK’nın HÜDA-PAR’la ilgili seçime girme yeterliliğine sahiptir kararından hemen sonra 24 Haziran seçimlerinin barış, huzur atmosferi altında geçmesi için seçime girme yeterliliği olan diğer tüm partilerden randevu talebinde bulundu. Memleketimizde maalesef seçimlerin sicili bu anlamda kabarık. Geçenlerde lokal olmasını temenni ettiğimiz Ankara’da çok hoş olmayan iki parti arasında görüntüler yaşandı. Buna ön alma adına birbirimizle diyalog kurma adına diğer partilerden randevu talep ettik. 5 parti tarafından cevaplandırıldı. AK Parti, SP, Vatan Partisi, BBP, İP. DP’ye ulaşamadık.

“CHP, MHP, HDP VE BTP BİZE RANDEVU VERMEDİ”

 Geriye CHP, MHP, HDP ve BTP bize randevu vermediler ve görüşmedik. Kamuoyunu doğru bilgilendirme adına olmayan bir görüşmede ittifakın konuşulması mümkün değildir. Görüşme talebi bizden gitti onlar dönüş yapmadılar.

İP bana enteresan geldi. Meral Akşener’in içişleri bakanlığı yaptığı dönemde bölgede faali meçhul cinayetler sıklıkla yaşanıyordu algısı var. Siz ittifak yapsaydınız bunu tabanınıza anlatabilir miydiniz? Seçmeniniz bunu nasıl karşılardı ki?

“EVET, POLİTİK GEÇMİŞİMİZ TEMİZ DEĞİL, BEDEL ÖDEDİK”

Evet, Türkiye’nin politik geçmişi çok temiz değil. Ağır bedeller ödedik ülke olarak. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala 7 bin istihbarat polisinin ve şefinin 6 bin 700 tanesinin FETÖ mensubu olduğunu dile getirdi. Bu üzerinde çok ciddi durulması gereken bir durum. Terör  örgütlerinin devletin idaresini ele geçirdiği kaotik bir dönemden bahsediyoruz. Normal bir yaşam tarzının sürdürülmesinin beklenmemesi gerekiyor.

Bunu sadece FETÖ’yle de sınırlı tutmayalım. Daha önceki süreçlerde Doğu ve Güneydoğu’da görev yapan memurların çok önemli gerçeklerden haberdar edilmesi adına belki de hizaya getirilmesi adına onların evlerinin yanına bombaların atıldığını itiraf eden üst düzey komutanlar oldu. Bu memleketin nasıl ve ne şekilde idare edildiğine dair çok vahim ifadelerdir bunlar. Normalin anormal, anormalin normal olduğu süreçten geçtik.

“ HÜDA PAR SORUMLULUK ALIYOR, HERKESE EL UZATIYOR”

HÜDA-PAR bütün bunları görmekle birlikte bir şeyi daha görüyor. Türkiye’de dâhil olmak üzere Ortadoğu denilen İslam coğrafyası kendi emperyalist emelleri doğrultusunda dizayn etmek isteyen güç bizim gen, inanç haritamızı çıkartmış, her türlü farklılığımızı çatışma zeminine taşıyarak son tahlilde Suriye örneğinde olduğu gibi sonu belirsiz intikam savaşlarına bize sürüklemek istiyor. Çok kötü bir tarihten geçtik çok ciddi kırılmalar yaşandı, kamplaşmalar, ötekileştirmeler hatta şeytanlaştırmalar yaşandı ancak bu büyük fotoğrafta küresel Siyonist emperyalist güçlere malzeme taşımama adına HÜDA PAR bir sorumluluk alıyor, herkese elini uzatıyor. Görüşelim, farklılıklarımızı bir arada çözebiliriz. Ne olur ülkemiz ve İslam coğrafyası üzerinde bu emelleri bulunan güçlere malzeme vermeyelim.

HÜDA PAR VE HDP aynı etnik kimliğe sahip kişilerden oluşan ve oy alan partiler. Sizi HDP’den ayıran şey nedir?

“ ULTRA SEKÜLER PARTİLER DİL OLUR DİN OLMAZ DİYOR”

Etnik anlamda bir siyaseti doğru bulmayız ki bizler de böyle bir siyaset yapmıyoruz. Bizim kendimize göre özgün olduğunu düşündüğümüz bazı hususiyetlerimiz var. Türk ya da dünya meselelerinde projelerimiz olduğu gibi Kürt meselesi de doğrudan ilgilendirdiği için cevap vereyim. Bizim Kürt meselesinin çözümü noktasında evet farklılıklarımız var. Sözgelimi ultra seküler laik olan siyasal partiler dille ilgili bazı taleplerde bulunuyorlar ama halkın inanç yapısı dini hassasiyetleri göz önünde bulundurmuyorlar ‘dil olabilir ama din olmaz’ diyorlar. Beri tarafta bu meseleyi çözeceğim diyen siyasal partilerde dini hassasiyetler konusunda bir şey yapalım ama dili akredite etme noktasında bu işe yanaşmıyorlar. Biz de farkımızı ortaya koyuyoruz. Dil ve din birbirinin alternatifi değildir. Dilimize de dinimize de sahip çıkalım.

Ultra seküler dediniz biraz açar mısınız? Bu işin ultrası ne?

Son derece açık. Toplumsal hayatta dinin olmaması gerektiğini, dinin sadece vicdanlarda olması gerektiğini söyleyen bir anlayış. Bu anlayışı benimseyen siyasi partiler var biliyorsunuz.

Siz parti olarak laikliğe mesafelisiniz ancak TC laik bir ülke. Siz, Meclis’e vekil göndermeye çalışıyorsunuz. Bu tezat değil mi? Ve buradan da devam edeyim seçmenlerinize ne vaat ediyorsunuz?

“BİZ TANIMLANMAMIŞ LAİKLİĞE KARŞIYIZ”

Biz tanımlanmamış laikliğe karşıyız.  Laiklik uygulamaları cumhuriyet tarihi süreci içerisinde çok felaketlere sebebiyet verdi. Yani laikliğin arkasına sığınılarak partiler kapatıldı ve Türkiye partiler mezarlığına dönüştürüldü. Demokrasi rafa kaldırıldı laiklik adına. Karşı olduklarımız bunlar. Dindar bir vatandaşın tercih ettiği kıyafetler Türkiye’nin en önemli meselesiymiş gibi gündeme getirildi. Bunlar bize zarar verdi. Bugün bir başörtüsü sorunundan bahsetmiyoruz. Vesile olanlara da teşekkür ediyoruz. Gerek hükümet gerekse muhalefet cenahından hiç fark etmez hep beraber kazanıyoruz.

“TÜRKİYE DEAŞ TEHLİKESİ ALTINDA”

Türkiye bir güvenlik tehdidi altında. Işid tehdidi var. İŞİD tehdidinin olduğu bir zaman diliminde ki IŞID İslam’ı kullanıyor maalesef bu zaman diliminde bir general bir hanımefendinin başörtüsü takması Türkiye açısından bir tehdit oluşturmadı. Bu tehdidi tahrik edecek bir sonuca sebebiyet vermedi. Dolayısıyla bu anlamda bir normalleşme süreci içerisindeyiz. Laikliğin mutlaka tanımlandırılması lazımdır.

“LAİKLİK HER DİNE EŞİT MESAFEDE OLMAKTIR”

Nedir laiklik? Laiklik her dine eşit mesafede olmalıdır. Buysa laiklik ki bu olmalıdır. Evet, bunun hiçbir sakıncası yoktur. Bu tanımın mutlaka anayasada yer alması dolayısıyla tanımlanmış bu şekilde ki bir laikliğin arkasına sığınılarak keyfi uygulamaların yaşanmayacağını biliyoruz.

Bize laiklik dinle devlet işlerinin ayrılması olarak öğretildi.

“LAİK BİR DEVLETTE DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ OLMAMASI GEREKİR”

Evet, ama uygulamalara baktığınız zaman maalesef bunun böyle olmadığını görüyoruz. Evet dini devlet işlerine karıştırılmadığını ama devletin dine sürekli müdahil olduğuna hep şahit olduk. Laik bir devlette diyanet işleri başkanlığının olmaması gerekir. Bu yanlıştır. Bu tanım buysa o da olmamalı. Sadece bununla da sınırlı değil. Halkın yaşam alanlarına müdahale edilmiş, devletin kendisi için belirlemiş olduğu makul ve makbul insan tanımlamasının dışında kalanlara yönelik bir müdahalede olmuştur.

Seçmenlerine vaatleriniz nedir?

“DEVLETİN DİNİ ADALET OLMALIDIR VE BİZİM VAADİMİZ ADALETTİR”

Aslında en önemli vaadimiz adalet ve hizmettir. Adalet bize göre devletin dinidir. Devlet ne bir din dayatmalıdır ne de bir ideoloji. HÜDA PAR iktidara gelirse veyahut Meclis’te temsiliyet sağlanırsa iktidarsa bunu temin eder değilse de temin edilmesi için elinden gelen çabayı sarf eder. Tanımdan yoksun bırakılmış esnek anlayışa terk edilmiş siyasi mülahazalar memleketimize zarar getirdi. Küresel güçlerin memleketimiz ve İslam coğrafyası üzerindeki emellerini göz önünde bulundurduğumuzda bu anlamda yeniden bir toplumsal barışa ihtiyaç var. 15 Temmuz’dan sonra bu zaruret haline geldi. Halkın iradesi ortaya çıktı. Bizler bütün tabanımızla birlikte meydanlardaydık ve 2 şehit verdik.

“ADALET HERKESİN CAN, MAL, NESİL VE AKIL EMNİYETİNİ KORUMA ALTINA ALMAKTIR”

Memleketimizi işgal girişimine karşı koruduğumuzu ifade ediyoruz. O açıdan devletin dini adalet olmalı, adaletinde ne olduğu tanımlanmalıdır. Tanımdan yoksun bırakılmış bir adaletin de keyfi uygulamalara ve suiistimallere açık olduğunu öngörüyoruz. Adalet her insanın dini, milliyeti, aidiyeti ne olursa olsun her insanın din, can, mal, nesil ve akıl emniyetini koruma altına almaktır.

Türkiye de yaşanan ekonomik sıkıntılar ve arkasından gelen iddiaları nasıl okuyorsunuz?

“DIŞ MİHRAKLARA GÖRE İKTİSAT POLİTİKASI İNŞA EDİLEMEZ”

15 Temmuz’dan sonra özellikle siyasal anlamda Türkiye’yi kuşatmak isteyen güçlerin iktisadi anlamda da bir kuşatma içerisine girdikleri malumdur. Ancak bunun içeri sisteme bakan yönleri var. Türkiye’nin siyasal sistemi dış müdahalelere açık olduğu gibi iktisadi müdahaleler de açıktır. Amerikan Merkez Bankası’nın almış olduğu bir faiz artırımı kararı dövizdeki hareketliliği tavan yaptırabiliyor. Dış mihraklar dün vardı yarın da olacak. Bu mihrakların varlığı ya da yokluğu üzerine bir iktisat politikası inşa edilemez. Edilmemelidir. Kendi iç dinamiklerimizle sadece parametrelerimizi yabancı sermayeye göre dizayn edersek Amerikan Merkez Bankası hapşırırsa biz burada nezleye kapılırız. İçeride teşebbüs ruhunun hâkim olmasını ve üretimin artırılmasını istiyoruz.

“TÜRKİYE’NİN TAM BAĞIMSIZ POLİTİKA GELİŞTİRMESİ LAZIM”

 Öte yandan komşularımızla iyi ilişkiler temelinde siyasal bir anlayışın içerisine girersek bu beraberinde ekonomik gelişmeyi de getirecek. Türkiye’nin birçok sınır kapısı var. Türkiye’de olan komşularının ihtiyacıdır komşumuzda olan bizim ihtiyacımızdır. İlk başta İran’da o ilişkiye girdi Türkiye kendi yerel para birimleriyle ticaret yapılması daha sonra bizim de üyesi bulunduğumuz gerek G-8 ülkeleriyle gerekse İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleriyle ortak bir para birimi üzerinden bu alternatif oluşturulabilir. Türkiye’nin tam bağımsız bir ekonomi politikasını geliştirmesini belki de ilk adımıdır.

 Öte yandan ekonomik anlamda diğer sorunlar yani cari açık, işsizlik, enflasyon bu noktada neler söylersiniz?  OHAL konusundaki görüşleriniz nedir?

“ YERLİ BİR SİSTEM İNŞA ETMELİ, KENDİ ÜRETİMİMİZİ YAPMALIYIZ”

Yerli bir sistem olmadığı için ister istemez sorunlar yaşıyoruz. Dış ticaretteki açıkla memleketteki yolsuzluğun da yoksulluğun da gelir dengesindeki adaletsizlikle de mutlaka yüzleşmemiz gerekiyor. Kamu kaynaklarının hoyratça kullanılması ultra derecede bir israf ve lüks harcamanın olduğunu rüşvetin başını alıp gittiğini gözlemliyoruz.  Bunlarla etkin bir şekilde mücadelemizi yaparken yerel tedbirleri mutlaka almalı kendi üretimimizi yapacak teşebbüs ruhunu ortaya koyacak bir ekonomi sistemi mutlaka benimsemeliyiz. Kredi derecelendirme kuruluşlarının dünya iktisadını ipotek altına alma zorbalığı var. Türkiye’nin buna teslim olmaması lazım. Bu kedi derecelendirme kuruluşları ki üç tanesinin dünyadaki Pazar payı yüzde 97. 2013’ten bu yana ben bu üç kuruluşun Türkiye ile anlaşmaya yanaşmadığını biliyorum. Bu Türkiye üzerinde ciddi bir tehdittir. Biz buna malzeme taşıyacak maalesef adımlar da attık. MB’nin faizleri artırması vatandaşa bir bilanço bir maliyet çıkaracaktır. Onun için mümkünse bize göre belki makul bir ölçüde kuru sabitleme çünkü son bir ayda TL’nin döviz ve dolar karşısındaki para bazında değer kaybı yüzde 18.25-20 çok fazla bir aslında felaket tellallığı da yapak istemiyorum ama bu adı konulmamış bir devalüasyondur. Evet, döviz kurunu makul bir ölçüde sabiteme de devalüasyon gibi olacak ama belki bu krizin aşılması açısından bir tedbir olabilir.

“DEVLET HAFIZASINI FETÖ VE 28 ŞUBATÇI ZİHNİYETTEN ARINDIRMALIDIR”

Evet, 20 Temmuz itibarıyla OHAL’in ilan edilmesinde vatandaşa normal hal darbeciye OHAL’di. Evet, bu doğruydu biz de bunun olmasını gerektiğini düşündük. Ama gelinen aşamada özellikle bu güvenlik soruşturmaları çok ciddi mağduriyete sebebiyet veriyor. Yani OHAL vatandaşa da dokunmaya başlamış.  Örnek vereyim. 6-8 Ekim olaylarında katledilmiş Hasan Gökgöz’ün ağabeyi Hüseyin Gökgöz abisinin mahkemesini takip etiğinden dolayı güvenlik soruşturmasına takıldı ve sürekli kadroya geçmesi karşısında bir engel olarak konuldu.  Türkiye güvenlik soruşturmalarını FETÖ ve 28 Şubatçı zihniyetin oluşturduğu devlet hafızasına göre belirleme ayıbından ve utancından kurtulmalıdır. Şu anda gelinen aşama budur bu aşama halka zarar veriyor o açıdan OHAL’in artık kaldırılmasının zamanı geldiğini düşünüyoruz.

“LÜTFEN SÖZÜNÜZDE DURUN ASGARİ ÜCRETİ VERGİDEN ARINDIRIN.”

Biz asgari ücrette iyileştirme düşünüyoruz. Biz dört kişilik ailenin ihtiyaçları belirlenerek asgari ücretin belirlenmesini düşünüyoruz ikincisi de asgari ücretin vergiden mutlaka arındırılması gerekiyor şu anda mecliste temsiliyeti olan dört parti bunun sözünü verdikleri halde bunu bir türlü gerçekleştirmediler. Buradan da bu sözlerini hatırlatıyor halkımız adına bunu sorguluyoruz.  Lütfen sözünüzde durun asgari ücreti vergiden arındırın.

Oy potansiyeliniz ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde daha güçlü. Nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Bağımsız adaylarınız var, HDP ve AK Parti oyları önemli. Öte yandan PKK terör örgütünün seçmen üzerindeki tehditleri devam ediyor mu?

Evet, ağırlıklı oy potansiyelimiz o bölgelerde ama Türkiye’nin birçok bölgesinden ve hatta yurtdışından oyların geldiğini göreceğiz. Biz bir taraftan Diyarbakırlı bir taraftan İstanbulluyuz. Biz hem iktidar partisinin hem de HDP’nin özellikle Kürt seçmenin beklenti içine girdiği çözüm sürecinde doğru adımlar atmadıklarını ifade etmek istiyorum. Devletin özellikle hem laiklik meselesinde dile getirdiğimiz hem de ulus devlet paradigmasının parametreleri doğrultusundaki korkularıyla yüzleşmesi gerekiyor. Bununla tam anlamıyla yüzleşmediği için genel iktidarlarında eli çok rahat değil. O açıdan bu korkularla yüzleşmek gerekiyor.

“KÜRT HALKI SORUNU MECLİS’TE ÇÖZ DİYE HDP’YE KREDİ VERDİ”

PKK’yı çok iyi tanıdığımızı düşünüyoruz.  Yüzyıllardan beri çok ağır bedeller ödedik. Bizim bilgilerimiz masa başı değil saha da öğrenilmiş bilgilerdir. Örgütün ideolojik bir yapısı var ve bundan taviz vermez. Etki alanında bulunduğu emperyalist ülkeler var. Bu iki hususa rağmen bir adım atamaz ve atmadığını gördük. Kürt halkı, Kürt meselesi adını verdiğimiz bu meselenin siyasal bir şekilde şiddet kullanılmadan çözülmesi açısından HDP’ye tarihinde olmadığı kadar bir kredi verdi. 80 vekil verdi ‘bu meseleyi Meclis’te çöz’ dedi. HDP’de maalesef örgüte rağmen adım atamadı.

“ÖRGÜT SİYASETE VERİLEN DESTEĞİ SİLAHA VERİLEN DESTEK OLARAK ALGILADI”

 Örgüt siyasete verilen desteği silaha verilen destek olarak algıladı ve ideolojik yapısının gereği olarak içeride bulunduğu aşamanın silahlı devrimci halk ayaklanması aşaması olduğuna kanaat getirdi. Dünyada tedavülden kalkmış demode bir ideolojiyle Kürt halkını 30-40 yıldır meşgul ediyor. Komünist kantonlar kuracağız diye şehirlerimizin adeta cehenneme dönüşmesine sebebiyet verdiler. Biz sistemin ulus- devlet yapısından kaynaklanan sorunların sebep olduğunu söylüyoruz. PKK ve türevleriyse sonuçtur. Halkımız sebeplere ve sonuçlara mahkûm değildir. Sebeplerle yüzleşelim derken insani, ahlaki ve İslami olduğunu düşündüğümüz hakları temin etmek için hiçbir şekilde şiddetin ve silahın bir yol olarak benimsenmemesini ifade ediyoruz. Kürt halkının haklarını talep etmesi anasının ak sütü kadar da helaldir. Ama bu helalliğe halel getirecek olan silaha müracaattır. Bunu reddediyoruz. HÜDA PAR halkımızın alternatifsiz olmadığını, bu meseleyi ülkemizin birliği be beraberliğiyle çözebileceğini halkımıza vaat ediyor.

PKK’nın sandıklara müdahalesini biliyoruz. Tehditle oy takibi yapılıyordu. Şimdiyse sandıklar taşınacak. Gelişmeler ne yönde olur?

Bu bir çözüm değildir. Devlet sandıkların güvenliğini korumak zorundadır. Bu palyatif bir çözümdür. Bu nihai çözüme katkı sunar bakış açısıyla bakmıyoruz.

HÜDA PAR, Hizbullah’la olan bağından dolayı eleştirildi ve halen de var sanırım bu eleştiri. Hizbullah’la bağınız var mı?

“HİZBULLAH’LA BİR BAĞIMIZ YOK.”

Hizbullah’la bir bağımız yok. HÜDA PAR bağımsız ve bağlantısız, Türkiye’nin bütün sorunlarını çözmeye talip olmuş bir harekettir. Ancak hitap ettiğimiz tabanlar noktasında kesiştiğimiz kesimler olabilir. Bu da son derece tabii. Ama her hangi bir örgütle, bir yapıyla herhangi bir ilişkimiz yoktur. Ancak Türkiye’nin geçmişine dair analizlerimiz var. Terör örgütleri devletin en yetkin yerlerine sızmış. Düşünün valilerin belki yarısından fazlasının bir örgütün mensupları olduğu ortaya çıkmış durumda. Silahlı Kuvvetlerde generallerin yarısından fazlasının da aynı örgüt mensubu olduğunu gördük.

“DEVLET AKLININ 15 TEMMUZ’A GÖRE GÜNCELLEME YAPMASI LAZIM”

 Yani terör örgütleri tarafından sevk ve idare edilen devlet anlayışında normal devlet anlayışın olmasını beklemek saftiriklik olacaktır. 15 Temmuz bu anlamda bir milattır. İçte ve dışta bu memleketin dostları ve düşmanları 15 Temmuz akşamı ortaya çıkmıştır. Kim o akşam meydanalar çıkmış ülkesine sahip olmuşsa devlet aklının güncelleme yapması gerekmektedir. Hafızaların yenilenmesi gerekiyor. 15 Temmuz akşamına göre dost-düşman kavramını yenilemesi gerekiyor.

FETÖ dini bir yapılanma olarak karşımıza çıktı. Siz de dindar bir partisiniz. İçerinize sızma girişimleri oldu mu? Olduysa temizlendi mi?

“ BİZ FETÖ’NÜ HEDEFİNDE OLAN BİR PARTİYİZ”

HÜDA PAR’ın içerisine elbette böyle girişimler olabilir ama sızdırılan mensup yok. Rahat ve net söylerim. Hatta biz FETÖ’nün hedefinde olan bir partiyiz. Çok yazdım. Polis, savcı uygun hâkim troykası şeklinde bir yapıdan bahsediyoruz. Toplumsal barışa hizmet noktasında ödül alması gereken arkadaşlarımız cezalar aldılar.

“GÜLEN’İ TANIYORDUK, ASLA CEMAAT OLARAK DA GÖRMEDİK”

Biz FETÖ’yü hiçbir zaman bir cemaat olarak görmedik. Çünkü biz Gülen’i tanıyorduk. PKK’yı nasıl saha da tanıdık, Gülen’in cemaat denilen casusluk şebekesini de saha da tanıdık. İnsanları Allah adıyla kandırmaya çalışan küresel güçlerin torbasına doldurmaya çalışan bu şekilde casusluk faaliyeti yürüten sinsi bir yapı olarak değerlendirdik. Hükümeti de uyarmaya çalıştık.

Şimdi siz MHP’nin var olduğu ittifaka dâhil olmak istediniz eleştiri geldi ama HDP’de İP’nin olduğu millet ittifakına girmek istedi.  

Millet olarak magazine meraklıyız. Herhangi bir siyasal hareket ye da partiye karşıtlığımız hele hele düşmanlığımız vs. yoktur. MHP’de bir siyasal parti olduğuna göre o da bu kategorinin içine giriyor. Biz şu anda cumhur ittifakına destek vermiyoruz. Biz Sn. Cumhurbaşkanına destek veriyoruz. Biz kendi parti logomuzla cumhur ittifakında yer almak isterdik ve bunda da herhangi bir beis görmezdik. Bu neden olmadı bu sorunun muhatabı biz değiliz. Ha biz kırıldık mı kırgınlığımız yok.

6-7 Ekim olayları yaşadık. O olaylarda Kandil’in parmağı ne derece vardı ve bu çatışma tehlikesi bitti mi?

“6-7 EKİM OLAYLARI GİBİ BİR TEHLİKEYİ GÖRÜYORUZ”

Bütün siyasi partilerle görüşmek istememizin ana nedeni budur. Evet, bu tehlikeyi görüyoruz. İnsanların kendilerine köle olarak yaratıldıkları şeklindeki psikopatça görüşe sahip Siyonizm’in Nil’le Fırat arası benimdir, büyük İsrail devletini kuracağım diyen ve dünyanın siyasetine, iktisadına da yön veren Siyonist düşünce var olduğu müddetçe bu tehlike vardır. Bu var olacaktır diye sizin tedbirsiz kalmanız da düşünülemez. Bunun varlığı aslında sizin zayıflığınızdan kaynaklanıyor. Sistemimiz zayıf, halkın inanç ve değerlerine yakın olmadığı için ve zayıf düştüğümüz için bizimle uğraşıyorlar. Biz de güçlenelim, darbe anayasasından kurtulalım. Hiçbir kesim kendisini öteki olarak görmesin.

“HRİSTİYANLARLA, YAHUDİLERLE VE PUTPERESTLERLE BERABER YAŞAYALIM”

Devlete adalet dinini giydirelim. Hristiyanlarla, Yahudilerle, Paganist ve putperestlerle ortak bir yaşam alanı içinde yaşayalım. Ne olur birbirimize din de ideoloji de dayatmayalım. Ülkemizin güvenliğini hep beraber temin ve tedarik edelim. Bu tehlikenin önünü almak için diyaloğa hele hele bu seçim dönemlerinde çok sorumlu bir üsluba hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var.

Siz iktidarda olsanız şeriat mı gelsin istersiniz?

“ADALET İNSANLIĞIN YERYÜZÜNDEKİ NAMAZIDIR”

Adalet gelsin isteriz. Adalet evrenseldir. Adalet kelimesi insanlığın belki de yeryüzündeki namazıdır. Türkiye’de maalesef sapla samanın birbirine karıştığı dönemlerde medya destekli propaganda ve algı operasyonlarının yapıldığı dönemlerde kişiler kategorize edildi. Herkese bir gömlek biçildi belki bize de bir elbise biçilmiş olabilir ama çok net bir şekilde söylüyorum. İktidara gelirsek bu devlete giydireceğimiz elbise kuşkusuz adalettir insan merkezlidir.

Ama sanırım Kuran-ı Kerim’de adalet şeriatı işaret eder.

“MÜSLÜMANIN BÜTÜN İNSANLARI MÜSLÜMAN YAPMAK GİBİ BİR GÖREVİ YOKTUR”

Evet, Kur’an-ı Kerim’de adalet birçok yerde geçer. Bir Müslümanın önündeki en ideal hedef adaleti getirmektir. Cuma namazında imam efendilerin okunduğu ‘Allah adaleti emrediyor’ la başlayan ayeti kerimede Kur’an-ı Kerim ifade ediyor. Bir Müslüman açısından nihai hedef adaleti uygulamaktır. Ama Müslümanın bütün insanları Müslüman yapmak gibi bir görev tanımlaması Kur’an-ı Kerim’de yoktur. Biz de kendimizi bütün insanları Müslüman yapmak gibi bir görev tanımlaması içinde değil adaleti uygulamak gibi bir görev tanımlaması içinde görüyoruz. Buradaki adalet insanı yaşatma üzerinedir. Yine Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle bir insanı haksız yere öldürmek top yekün bütün bir insanlığı öldürmek gibidir. Medeniyet insan ölümlerinin zorlaştığı hatta hiç olmadığı yerde vardır. İnsan ölümlerini kolaylaştığı yerde medeniyet yoktur. Biz dini, aidiyeti, milliyeti ne olursa olsun din, can, mal nesil ve akıl emniyetini koruyacak insan merkezli bir sistemi iktidarda geldiğimizde halkımıza vaat ediyoruz.