Uçum: Sandıkta yapamayız diye yollara düştüler

CHP’nin başlattığı Adalet Yürüyüşü tartışmaları devam ediyor. Bu yürüyüşün amacı neydi? HDP’nin bu yürüyüşe katılması ne getirdi? “Hayır” cephesi oluşturmaya çalışmak ne derece akılcı? Uyum yasalarında neler yapılmalı? Seçim barajı tartışmasında ortak nokta bulunabilir mi? Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum AKŞAM Gazetesi’nden Pınar Işık Ardor’un sorularını yanıtladı

1

PINAR IŞIK ARDOR

CHP’nin yürüyüşü için siz gayrimeşru dediniz. Gayri meşru olsa engellenmesi gerekmez miydi?

“KANUNA UYGUN DEMEK MEŞRUDUR DEMEK DEĞİLDİR”

Tabi meşruiyetten ne anladığımıza bağlı. Meşruiyet bir eylem ya da bir işlemin yasal olmasıyla tek başına sağlanabilecek bir seviye değildir. Meşruiyetin üç farklı boyutu var. Toplumsal, siyasi, hukuki meşruiyet. Kanunlara uygun eylemler ve işlemleri yasal olarak meşru kabul edebiliriz. Ama bunun toplumsal ve siyasi açıdan meşru olduğu şeklinde bir özdeşlik kuramazsınız.

Peki, neden meşru değildi bu yürüyüş?

“SOKAK YOLUYLA ALT EDELİM DENİYORSA…”

Gezi olaylarında ileri sürülen taleplere baktığınızda onların yasal olarak meşruiyetinden kuşku duymazdınız. Neydi çevreye zarar verilmesin. Bu istek yasaya aykırı değildi ama yapılanlar, vandallıklar, saldırganlıklar hukuki, toplumsal ve siyasi açıdan meşru muydu? Amaç neydi demokratik iradeyi etkisiz kılmaktı. Eylemin hedefi Türkiye karşıtı bir pozisyonsa veya seçimle belli demokratik güçleri alt edemiyoruz sokak yoluyla yapalım deniyorsa bunun meşruiyetini sorgularsınız. Kendisi için eylem olmaz. Salt yürüyüş yapmak istiyorum diye yürüyüş yapılmaz. Demek ki hem bir hedef hem bir amaç var. Görünürde yasal da olsa bir eylemin meşruiyetini belirleyen asli ölçüt hedef ve amaçtır.

-CHP adalet için yürüyoruz dedi asıl sebep o değil miydi?

“DARBECİLERİN TEZİNİ KULLANIYORLAR”

Her şey net biçimde gözüküyor. Taleplere, yazılan dövizlere, pankartlara bakın demokrasi her şey değildir tezi üzerinden yürüyorlar. Demokrasi sadece seçim değildir diyorlar. Bunu söylemek darbecilerin tezidir. Seçimle yapılamayanı seçim dışı yollarla yapmak demektir. O zaman siz artık demokrasi içinde ve demokrat değilsinizdir. Demokrat olmak demokrasinin taban ilkesinin seçim olduğunu kabul etmektir. Seçimle gelen eleştirilecek bir takım pratikler ortaya koyuyorsa bunu doğru mecralarda eleştireceksiniz. Ama seçimle gelmenin meşruiyetini tartışmazsınız. Meclis en yüksek eleştiri ve karar mecrasıdır. Yargı meşru hak arama mecrasıdır. Somut olayda İstinaf mahkemesi, Yargıtay, AYM, AİHM aşamaları var. Ayrıca her türlü eleştiri ve itirazı yapacağın demokratik kamuoyu ve medya var. Bunların yerine sokak üzerinden sorunu çözmeye çalışmak bu yürüyüşün ne olduğunu gösteriyor. Diyordu ki yürüyüşü başlatan şahıs Berberoğlu tahliye edilse bile ben yürüyüşe devam edeceğim. Peki, öyle diyorsan bu yürüyüşün amacı söylediğinden farklı, demek ki gizli ajandayla yürüdün.

-Eğer amaç o değilse neydi?

“SEÇİMLE YAPILAMAYANI SEÇİM DIŞI YÖNTEMLE YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Yürüyüşü entsrümanlaştırmak için kullanılıyor. Bu yürüyüşün hedefiaçık. Seçimle yapılamayanı seçim dışı yollarla yapmaktadır. Bunu yapabilmek için kaos, kargaşa teorisi sokak teorisi sokak eylemleri teorisini devreye sokmaya çalışıyorlar. Gezi’de yapılan da buydu. İstanbul bizi beklemeyin siz de gelin çağrıları,halk sokağa çıksın, çoluğu çocuğuyla çağrıları. Bunların amacı aman hep beraber barışçı biçimde eylem yapalım mı bu söylenebilir mi?

-Kılıçdaroğlu provokasyonlara karşı dikkat edelim diyor taş atarlarsa gülle karşılık verelim diyor bunları samimi bulmuyorsunuz?

“ATTIKLARI TWEETLERE BAKIN”

Adalet arayışı bu yürüyüşün amacı değildi. Hedef açıktı. Seçimle yapılamayanı seçim dışı yollarla yapmak. Bunu yapabilmek için kaos, kargaşa, sokak teorisini devreye sokmaya çalıştılar. İstanbul bizi beklemeyin siz de gelin çağrıları, bütün halk sokağa çıksın çağrıları, bunu gösterdi. Bunların amacı hep beraber barışçı biçimde eylem yapalımsa, ayaklanma çağrıları nedir o zaman? Bu yürüyüşün ideolojik arka planı var. Son derece net.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temsil ettiği yükselen ve merkeze geçen demokratik siyaseti, demokratik yöntemlerle ve seçimle alt edemeyeceklerini anlaşılmış durumdalar. Attıkları tweetlere bakın. “Anlaşıldı seçimle bu iş olmuyor” diyorlar, olmuyorsa nasıl yapacaksın?

-İyi ama sizin söylediğiniz darbe değilmidir?

“HEDEF DARBE, KAOS, İÇ SAVAŞ, KARGAŞA”

Darbedir, ayaklanmadır, iç savaştır, kargaşadır. Seçimle olmuyorsa anti demokratik yöntemlerle yapacaksın, dedikleri budur. Latin Amerika’da örneğin Venezüella’da ne yapıyorlar her türlü kargaşa ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Biliyorsunuz anti demokratik metotların askeri darbe kısmı var. Türkiye’de askeri darbe girişimlerinin yanı sıra denenen emniyet-yargı darbeciliği var, idari bürokrasi üzerinden veya sokak üzerinden yapılmaya çalışılanı var.  Tüm bunlar yurtsever yani milli ve yerli demokratik sistemi ve ortaya çıkan demokratik merkezin iradesini tasfiye etmeye dönük eylemler.

-Yürüyüş Maltepe’de bitti ama devamı gelebilir mi?

“AĞIZLARININ SUYU AKARAK BEKLEDİLER”

Maltepe’ye kadar istenen kaotik ortam istenen kargaşayı yaratamadıkları için bitirdiler. Kargaşaya yönelik bir imkân görürlerse devam da ettirebilirler. Türkiye demokrasisi bu yürüyüşten onların beklentilerine uygun bir ortamın oluşmasını engelledi. Hem güvenlik son derece iyi sağlandı hem de batının ağzının suyu akarak bekledikleri o provokatör olaylar olmadı. Türkiye bir demokrasi testinden yine alnının akıyla geçti.

-Çok yankı bulmadı bu yürüyüş diyorsunuz

“ELİTLER BÜYÜK MESAJLAR ÇIKARTTI AMA...”

 Beklenen etkiyi o manada vermedi. Bunlar son derece ölçüsüz benzetmelerle Gandi’nin yürüyüşüne benzettiler. Fakat ondan benzetme yapacaksanız belki Napoli’den Roma’ya yürüyen Mussoloni yürüyüşüne de benzeyebilir. Siz Gandi yürüyüşüne benzer derseniz bir başkası da kalkar Mussoloni’nin yaptığı yürüyüşe benziyor da diyebilir buna dikkat etmek lazım. Bunlar bu yürüyüşe çok fazla anlam yüklediler. Seçkinci çevreler,  halk adına konuşup halkı tanımayan, en küçük olaydan çok büyük mesajlar çıkarmaya çalışan çevrelerdir. Ama yürüyüşün gerçekliği ile bunların yüklediği anlam arasında büyük bir makas oluştu. Bence onlar açısından yürüyüş hayal kırıklığıdır.

Bu yürüyüş engellenecek diyenler oldu ama öyle olmadı

“ RİSK OLUŞURSA ENGELLENİR”

Güvenlik riski olmadığı sürece niye engellesin? OHAL olmasına rağmen engellenmez. Bu neyi gösteriyor? OHAL’in demokratik yaklaşımlara ve halka karşı değil anti demokratik olaylara ve teröre karşı ilan edildiğini gösteriyor. Ama HDP’nın yürüyüşe katılması bir tehlike doğursaydı, seçimle yapılamayanı seçim dışı yöntemlerle yapmak gibi zeminler oluşturulmaya çalışılsaydı elbette Türkiye önlemini alacaktı

AK Partili iki başkanın PKK tarafından katledilmesi ile beraber gözler HDP’ye çevrildi. Bir tarafta adalet yürüyüşüne destek verdiler ama bir taraftan da beklenti var kendilerinden

“BASİT SUİKASTLAR DEĞİL”

Terörün demokratik siyasete yönelmesi çok alçakça bir strateji değişimidir. Bölge insanına deniyor ki; demokratik siyasi mecralarda faaliyet yürüttüğünüz sürece tehdit altındasınız. Sırf demokratik siyasetten yana oldukları için insanlar tehdit altında. Bunları basit bir suikast gibi değerlendirmemek lazım. Türkiye’de demokrasiden yana olan bütün güçlerin terörün bu stratejisine karşı tek ses olması lazım. Meşru olan demokrasi siyasetidir.

“HDP KIRMIZIÇİZGİLERİ KABUL ETMELİDİR”

HDP’ye gelince tutumunu net şekilde ortaya koymalıdır. Bu ülkenin bütünlüğü Türkiye toplumunun oluşturduğu kırmızıçizgisidir. HDP’de Türkiye’nin bütünlüğüne karşı olmadığını ilan etmelidir. PKK’nın şiddet siyasetini teröre olarak tanımlamalı ve bu teröre koşulsuz şartsız karşı çıkmalıdır. Devlet demokratik yollarla güçleniyor. HDP güçlenen demokratik devleti zaafa uğratacak hiç bir tutumun yanında olmayacağını da kabul etmelidir. HDP yürüyüşe katılabilir ama herkeste şunu sorar. Demokratik siyasete sıkılan kurşunlara ne diyorsun kardeşim. Adalet için yürüyenler genç yaşta terörün hedefi olan Aybüke öğretmen ve Tunceli’de kaçırılıp daha sonra şehit edilen öğretmenle ilgili niye adalet istemediler? 15 Temmuz sürecinde gerici faşist güçlerin katlettiği şehitlerimizle ilgili ya da gazilerimizle ilgili niye adalet istemiyorlar? FETÖ davalarında niye adaletin peşine düşmüyorlar. Adaleti belli bir çevre için istediğinizde o değeri kirletirsiniz.

“EŞSİZ BİR TOPLUMUZ”

Türkiye toplumu kendisini geliştiriyor. 16 Nisan’da bunu gösterdi. Her türlü değişime açık. Hakikaten devletini demokratik yollardan güçlendirmek istiyor. Dünya açısından eşsiz bir imkân. 15 Temmuz’da ortaya koyduğu gerici, faşist kalkışmaya devrimci ruhla milli demokratik bir hak devrimi yaptı. Barışçı devrim yaptı. Tabii siyasal sistemde eksikler olabilir. Anayasal sistemi daha da geliştirmek gerekir. O zaman hep beraber bunu yapalım. Biz çoğulcu bir toplumuz.

-Referandumda sonuçlar bıçak sırtında çıktı. Adalet yürüyüşünün arkasında bir “hayır” cephesi oluşturma arzusu olmadı mı? Bunu başardılar mı?

“Yüzde 49’u taban kabul etmek büyük hata”

16 Nisan’da Türkiye toplumu 49’la 51 arasında ikiye bölündü gibi bir siyasi sonuç çıkarmak son derece saflıktır. Bu rakamlar bir sonraki siyasi yaklaşımda taban oranı değildir. 49 içerisinde gayri milli siyasal yaklaşımlarla hiçte uyumlu olmayan, Türkiye’nin bütünlüğünü korumak isteyen, teröre kategorik olarak karşı çıkan, devleti demokratik yoldan güçlendirmek isteyen çok geniş bir sosyoloji var. Dolasıyla 49’u konsolide edilmesi gereken bir sosyolojik taban olarak düşünmeleri ciddi bir yanılgı. Ortaya çıkacak adaylar ve partiler Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun siyasi stratejileri ortaya koydukça toplumu ikna edebileceklerdir. Türkiye’de artık belli bir kesimin belli bir ideolojik grubun ya da belli bir siyasi grubun tek başına hükümet olma imkânı ortadan kalktı. Çeşitlilik ve çoğulculuk desteği almayanların, kapsayıcı olmayanların şansı kalmadı.

-Partiler için iş daha zorlaşacak gibi o halde

“HER KESİME HİTAP ETMELİSİN”

Tabi hükümet olmak isteyen bir cumhurbaşkanı Sünnilerden de, Alevilerden de, Anadolu’nun çevresinden de, büyükşehirlerden de, kıyılardan da oy almak zorunda. Bütün kimlik gruplarından oy almak zorunda. Türkiye toplumun çeşitliliğine ilişkin analizlere bakın hiçbir grup aidiyet kimliği olarak yüzde 20’den fazla değil.

-CHP bunu mu yapmaya çalışıyor mu Ak PARTİ’nin de işi zor mu?

“ESKİ OYLARLA 50 ARTI 1 ZOR”

Burada en güçlü aday AK Partidir ama Sayın Cumhurbaşkanı sürekli söylüyor. Mesela AK Parti şimdiye kadar hiçbir genel ve yerel seçimde yüzde elli artı bir alamadı. Sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve referandumlarda 50’nin üzerinde oylar çıktı. Demek ki AK Parti eski genel-yerel seçim oy oranlarını muhafaza ederek de artık elli artı biri sağlayamaz. Bunun için Ak Parti’de daha kapsayıcı olmak zorunda.

-Köklü bir değişiklik sinyalini Sn. Cumhurbaşkanı verdi metal yorgunluk var dedi. Köklü değişiklik bekliyor musunuz?

“SİYASİ KÜLTÜRDE DEĞİŞECEK”

16 Nisan’dan sonra Türkiye’nin siyasal sistemi farklılaştı. Her mecrada yenilenmeye ihtiyaç var. Meclisin yapısı değişiyor, güçleniyor, yasalaştırmada tekel haline geliyor. Yargı güçleniyor. Halk doğrudan hükümeti seçecek bunun için yüzde elli artı bire mutlak suretle ihtiyaç var. Yüzde 10-15’le hükümet olma dönemleri kapanıyor. Seçim sistemleri değişecek. Değişim sadece kişilerin değişimi değildir aynı zamanda anlayışın değişimidir. 

-AK Parti’de bir anlayış değişimi olacak mı?

“KIYILARA SIKIŞANLARIN YÜZDE 50 ARTI BİRİ BULMASI İMKÂNSIZ”

Kaçınılmaz. Zaten AK PARTİ’nin sosyolojisi bir tür demokrasi koalisyonudur. Çünkü her yaşam tarzından, her inanç grubundan insan var. Sadece sayısal çoğunluğun belli bir tarz grup üzerinden yoğunlaşması bu çeşitliliğin görünürlüğünü zayıflatıyor ama niteliksel olarak Ak Parti çoğulcu bir partidir. Öyle olmasaydı Türkiye toplumunun yarısına hitap edemezdi. Bunu her çevreden, örneğin sekülerlerden, dindarlardan, Alevilerden, Sünnilerden oy almadan yapamazsınız. O yüzden kıyılara veya ideolojilere sıkışanların yüzde elli artı biri bulması mümkün değil.

Uyum yasalarında durum nedir?

“BAKANLARIN TAMAMINA YAKINI MECLİS DIŞINDAN SEÇİLECEK”

AK PARTİ ve MHP’nin yürüttüğü ilişkiyi ben bilmiyorum onlar kendi ekipleriyle çalışıyorlar. 16 Nisan değişikliğinin uygulaması için Meclis açısından iç tüzüğün, diğer alanlar açısından kanunların ve kararnamelerin düzenlenmesi gerekiyor. Uyum yasaları ikiye ayrılıyor. Teknik ve siyasi uyum. 16 Nisan’dan sonra HSK’ya, askeri yargıya ilişkin düzenlemeler yürürlüğe girdi. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay kaldırıldı. Bunlara yönelik teknik düzenlemelere ilişkin Meclis’e 12 Haziran’da kanun tasarısı sunuldu. 15 Temmuz’dan sonra muhtemelen Meclis bu tasarıyı ele alacak. Bunun dışında siyasi uyum yasaları var. Devletin ve siyasi partilerin işleyişine yönelik değişiklikler olmalı. Mevcut sistemde Başbakanlık teşkilatı var ama yeni modelde Hükümetin ana teşkilatı Cumhurbaşkanlığı teşkilatı olacak. Mevcut sistemde bakanlar siyasi profile sahip artık bu zorunluluk yok çok büyük ihtimalle bakanların neredeyse tamamı Meclis dışından görevlendirilecek. Bir vekil bakanlığı kabul ederse artık vekilliği düşecek. Çifte statü söz konusu değil.

İç tüzük çalışmalarıyla ilgili görüşler MHP’ye gönderildi. MHP ile anlaşıldı. CHP ve HDP ne yapar ya da ne yapmalı?

“MİLLETVEKİLLERİ GÜÇLÜ OLMALI”

Yeni sistem devreye girinceye kadar Meclis’in kanunlaştırma hızını artırmaya dönük iç tüzük değişikliği için mutabakat sağlandı diye biliyorum. Bunun için konuşma sürelerinin, önerge sayılarının azaltılmasına, gündem dışı konuşmalara yönelik düzenlemeler söz konusu olabilir. Ama asıl mesele sistem devreye girdikten sonra Meclis’in fonksiyonuna ilişkin iç tüzük değişikliğidir. Çünkü yeni sistemde kanun tasarısı olmayacak. Bakanlar kurulu kanun tasarısı sunamayacak. Meclis’in içinde kanun teklifleri görüşülürken bakanlar yer alamayacak. Milletvekillerinin kanun yapma konusunda tekeli olacak. Bütçe kanunu dışında hükümetin kanun teklif etme hakkı olmayacak. O halde milletvekillerini güçlendirmek lazım. Yeni sistemde Meclis Genel Kurulu kanunların müzakere edildiği değil karara bağlandığı yer olmalı. Genel Kurulda madde madde görüşmeler olmamalı. Bunun için de komisyonları güçlendirmek gerekecek. Belki halkın sürece katılımı açısından sivil toplum komisyonu gibi bir komisyon kurulacak. Sonuçta Meclis komisyonlarının önemi daha da artacak. Komisyonlar müzakere ortamı, genel kurullar karar ortamı olmalı.

Dört siyasi parti bu anlamda nasıl ortak hareket edecek?

“CHP VE HDP KATILABİLİR AMA BİR ŞARTLA”

Uyum Yasaları konusunda Meclis’te bütün partilerle birlikte hareket etmek istenen bir durumdur. Kategorik olarak anayasa değişikliğine karşı çıkanların uyum yasalarının üzerinden ne kadar katkı yapacağı da siyasi açıdan tartışılması gereken bir durumdur. AK PARTİ ve MHP iki taşıyıcı güç olarak değişime öncülük ediyorlar. CHP ve HDP’de katılırsa katkı yapmış olurlar ama katılmalarının bir koşulu var. Anayasa değişikliğine ilişkin çekincelerini geri almaları ve bu değişikliği demokrasiyi derinleştirecek şekilde güçlendirmek için benimsemeleri lazım. Aksi halde kendileriyle çelişirler.

-Seçim sistemi tartışmaları var Fransa ve İspanya modellerini incelemeye başladığı söyleniyor AK PARTİ’nin bu doğru mu açar mısınız?

“BEĞENMEDİĞİN MİLLETVEKİLİNE OY YOK”

Somut modellerden önce şöyle tartışmak lazım. 16 Nisan’dan önce Meclis hem yasama faaliyetinin yapıldığı hem de içinden hükümetin çıktığı bir organdı. Halk genel seçimlerde iki şeyi tek oyla yapmak zorundaydı. Hem doğru bir Meclis aritmetiği oluşturacaktı hem de oradan istikrarlı bir hükümet çıkmasını sağlayacaktı. İki görev tek oya bağlanmıştı. Yeni modelde sistem değişti. Artık halkın seçeneği arttı. Yani modelde halk bir sandıkta hükümeti seçecek yani Cumhurbaşkanını. Yönetimde istikrar halkın doğrudan hükümeti seçmesiyle sağlandığı için artık Meclis seçimlerinde yönetimde istikrar ilkesi olmayacak. Eskiden temsilde adalet yönetimde istikrar denilirdi. Halk yönetimde istikrarı sağladıktan sonra Meclis oluşumunda artık hükümetten bağımsız hareket edebilecek. Bu ne demek, halk artık Meclis seçimleri açısından geçmişte olduğu gibi beğenmediği milletvekili adaylarına oy vermek zorunda değil. Geçmişte içi kan ağlaya ağlaya oy verirdi. Çünkü desteklediği partinin hükümet kurmasını isterdi.  Şimdi ise seçenek çokluğu ve seçme özgürlüğü var. Artık partiler milletvekili adaylarını belirlerken geçmişte olduğu gibi yerelin tanımadığı ya da halkın çok benimsemediği adayları çıkartamayacak. Aday belirleme sürecinde merkez değil yerel belirleyici hale gelecek. Çok önemli bir değişim. Halk diyelim Sn. Erdoğan’ı çok benimsediği, ülke lideri olarak gördüğü için Cumhurbaşkanı seçebilir ama aday listelerini tam benimsemezse Meclis’te Ak Parti’yi aynı seviyedeki oyla temsil ettirmeyebilir. Aynı durum başka partiler için de geçerli.

 “YURTDIŞI OYLARININ TEMSİLİYETİ ÖNEMLİ”

Bunlar yetmez. Mesela yurtdışında üç milyon seçmenimiz var. Oy kullanmalarını istiyoruz. Fakat temsil edilmelerini sağlamıyoruz. Bu demokrasi eksiğidir. Yurtdışı milletvekilliği olabilir. Örneğin 3 milyon seçmen karşılığında 30 milletvekili olabilir.

Temsilde adaletin bir başka özelliği de minimal temsildir. Minimal temsilin tabanı eğer bir ülkenin seçmenlerinin yüzde bir desteğini alan bir siyasi eğilim varsa o da Meclis’te temsil edilebilsin. Bu siyasetin normalleşmesi, meşrulaşması, ekstrem siyasetlerin önemsizleştirilmesidir. Ayrıca kontenjan milletvekilliği de olabilir.

“VEKİLLER SEÇMENE BAĞLI OLACAK”

Daraltılmış bölge de mesela şuna karar vermek lazım. Şehir esaslı seçim sistemi var bizde. Bu şehirleri birleştirerek daraltılmış bölge yapabilirsiniz ya da küçük şehirler tek seçim bölgesi olarak kalabilir ama büyük şehirleri bölerek bir daraltılmış bölge yapabilirsiniz. İstanbul, Ankara ve İzmir’de bölme yapabilirsiniz. Ya da dar bölgeyi tartışırsınız. Dar bölgede 500 bölgeye ayırırsınız Türkiye’yi. Hangi model seçilirse seçilsin halkla milletvekili arasında bağ güçlendirilmeli. Milletvekilleri merkeze değil seçmene bağlı hale gelmeli.