1
PINAR IŞIK ARDOR
17 Ağustos büyük Marmara depreminin ardından tam 19 sene geçti ve İstanbul ve çevresini büyük bir deprem bekliyor. Günü saati belli değil. Bugün de 30 sene sonra da olabilir. Bu konuda hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyor ama bazı zorluklar var. Bu konuyu AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu’yla konuştuk. Güllüoğlu’ndan önemli bilgiler aldım.AFAD BAŞKANI MEHMET GÜLLÜOĞLU:
“Deprem anında iletişimin kesintisiz olması için GSM ve kablolu iletişim firmaları hazır. Denetlemeler BTK tarafından yapılıyor”
“Kriz anında SMS kullanın”
“Toplanma alan yerlerini e-devlette yayımlayacağız”
“Kendinize şehir dışından irtibat kişisi seçin”
“DASK yaptırın ve en önemlisi Kentsel dönüşüm”
Yüzyılın En Büyük Felaketlerinden Biri: 17 Ağustos Depremi. 19 yıl önce bugün Marmara Bölgesi'nde ki deprem çok büyük bir yıkıma yol açtı. Üzerinden geçen yıllarda bu depremin yaralarını sardık belki ama başka ne yaptık?
“EN BÜYÜK FELAKET VE DÖNÜM NOKTASI”
Türkiye’de deprem dendiğinde akla gelen hala 17 Ağustos. Türkiye’deki en büyük deprem değil, 1939’daki 7,9 Erzincan depremi var. Ancak yakın tarihimizin en büyüğü. Mesela Van depremi onun yerini alamadı can kaybı, yıkılan bina sayısı, etkilenen nüfus sayısı itibarıyla. 17 Ağustos yakın tarihimizin en büyük felaketi. Bizim için dönüm noktası. 17 Ağustos’tan hemen sonra başbakanlıkta bir genel müdürlük kuruldu. Sonra zaman içinde çalışmalar devam etti ve TAİ, Sivil Savuma Genel Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü birleşti, AFAD ortaya çıktı. Yapı denetimi ortaya çıktı ki en önemlisi bu. Önceki yıllarda da deprem bina yönetmelikleri vardı ancak bunu denetleyen yoktu.
“DAHA DEĞİŞECEK ÇOK ŞEY VAR”
Kurumlar yeniden revize edildi, risk azaltma konuşulmaya başlandı, kriz yerine risk de konuşulmaya başlandı. Yapılan binalar artık daha kaliteli yapılmaya başlandı. Kentsel dönüşüm gündeme geldi. Müdahale kapasitesinde o zaman devlet belki yeterli değildi, müdahale gelişti. Müdahaleden ne kastediyorum, arama-kurtarma, araç, ekipman gelişti. Artık bir afet bölgesine Türkiye’nin neresinde olursa olsun çok hızlı intikal edebiliyoruz. Alandan çok rahat iletişim kurabiliyoruz. 99 depremindeki zorluklardan birisi, iletişim problemiydi. Bu bitmeyecek bir faaliyet. Şehirlerimiz değişiyor, afetlerin sıklığı artıyor, o yüzden 17 Ağustos’tan bu yana çok şey değişti ama daha da değişecek çok şey var.
Ulusal deprem stratejisi ve eylem planı önemli. 2012-2023 yıllarını içeren planda hedeflenen eylemler hayata geçirildi mi?
“HEDEFLENEN FAALİYETLERİN YARISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ”
UDSEP, 12-13 yıllık bir plan. Kısa orta ve uzun vadeli hedefleri var. Bugün itibarıyla yarısı tamamlandı. Zorunlu deprem sigortası, o kapsamdaki çalışmalardan biri. Deprem tehlike haritasının yenilenme çalışması, üniversitelerle işbirliği halinde geliştirilen birçok çalışma, bu kapsamdaki çalışmalardandır. Bunların hepsi birbirini geliştirerek ilerleyen çalışmalar. Ve UDSEP’in özelliği, depremle alakalı olarak yoğun bir şekilde kurumların farkındalığını arttırmak, neler yapıldığını izlemektir. Bugüne kadar hedeflenen faaliyetlerin yarısı gerçekleştirildi. Kalan yarıyla alakalı çalışmalar devam ediyor. Beklenen tarihlerin çoğu yakalandı. Geçtiğimiz Mart ayında yeni deprem tehlike haritamızı yayımladık, UDSEP kapsamındaydı. Yerin altını daha iyi anlayabiliyor durumdayız.
Az önce iletişim dediniz. Sanırım en önemli konulardan biri. Depremi bırakın önemli bir gün ve gece de bile bazen iletişim hatları kopabiliyor. Ne yapılıyor bu riskli durum için?
“İSTANBUL DEPREMİ İÇİN EN KÖTÜYE HAZIRLIKLI OLMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ.”
Bizim için iki sebepten ötürü önemli. 1, kendi ekiplerimizin iletişimi. 2, vatandaşın iletişimi. Bu yüzden hem GSM hem kablolu iletişim firmalarıyla, BTK ile çok yoğun ve yakından çalışıyoruz. Bunlar hem teknoloji hem özel sektör olsa dahi ikili ilişkilerle gelişerek bir durum. Çok iyi bir seviyedeler. Bunu Van depreminde test ettik. Çok kısa bir sürede iletişim ayağa kalkabildi. Olası İstanbul depremi için en kötüye hazırlıklı olmak için çalışıyoruz.
“İLETİŞİMİN KESİNTİSİZ OLMASI İÇİN OPERATÖRLER HAZIR”
GSM operatörleri için mobil araçlarla direkt uyduya bağlanabilecek baz istasyonları var. Diyelim bir binadaki baz istasyonu yıkıldı hemen GSM şirketinin mobil araçları devreye girecek. İletişim yine ayağa kalkacak. Tüm GSM firmaları yapıyor. BTK’da bunun denetlenmesi, kontrol edilmesi, ilgili firmalara yaptırılmasından sorumlu. Sadece GSM değil, uyduyu kullanarak, uydu telefonlarını kullanarak. Yine telsiz hatları çalışıyor. Bunların yaygınlaştırılması devam ediyor. Sadece GSM’e güvenerek değil, 4-5 ayrı kanalın birden yedekleyerek kullanacağımız sistemler var.
Peki, internet hatları. Bu tip durumlarda sosyal medya çok önemli. Bu konuda çalışmalar neler?
“KRİZ ANINDA SMS KULLANMAK DAHA SAĞLIKLI”
Hat öncelleme diye bir kriterlendirme var. Şöyle ki kriz durumları için SMS daha sağlıklı bir iletişim aracı. Yoğun bir internet kullanımının olduğu yerlerde SMS daha hızlı gidiyor. Bizim içinse önceliklendirme yapılıyor. İnternette bir video izleyen insan yerine mesaj paylaşması gereken kişinin mesajı önceliklendirilebiliyor.
17 Ağustos’ta TÜPRAŞ rafinerisindeki yangın 5 gün boyunca devam etti. Bu anlamda erken uyarı sistemi var mı?
“DEPREM ANINDA OTOMATİK SİSTEM KAPANACAK”
İGDAŞ’ın bu konuda herkese örnek olacak bir çalışması var. Japonya ile beraber. Deprem anında birinin düğmeye basmasını beklemeden otomatik olarak sistemlerin kapanacağı, depremden sonraki ikincil afetlerin, yangın vs. gibi, engelleneceği sistemi var. İstanbul’daki bir depremde. Depremi algılayan sensörler var, algıladıktan sonra hattı kesiyor. Hatların tehlikeye girme riskini barındıran depremler için geçerli.
Bu hangi şiddet ve büyüklükte geçerli?
Bunun kriteri rakamlandırılmamış. Hatların tehlikeye girme riskini barındıran bütün depremler için geçerli.
İnşaat Mühendisleri Odası bir rapor hazırladı. En iyimser senaryoda bile ‘on birlerce insanın hayatını kaybedeceği; binlerce binanın hasar göreceği ekonomik kaybın ise 100 milyarı bulacağı tahmin edilmektedir’ Denildi. Siz okudunuz mu bunu?
“DEPREM TOKAT GİBİ GERÇEK”
Raporu okumadım. Ama sizin de ifade ettiğiniz gibi, en kötü senaryolar en kötü senaryolardır. En iyi senaryoyu hangi deprem büyüklüğüyle ilgili aldığınıza bakmak lazım. Deprem tokat gibi bir gerçek. Bir tarafıyla hayat ve ölüm arasındaki çizgiyi ifade ediyor diğer tarafıyla uzun vadeli planı içinde barındıran bir şey. Sağlık, eğitim gibi, uzun çalışmalar gerektiren ama karşımıza bir anda çıkan bir gerçek. İstanbul büyük depremler gören bir şehir. Büyük deprem İstanbul’da olur mu, olur. İstanbul’un güneyinden geçen kuzey Anadolu fay hattı var. Bu hat aktif bir fay hattı. O yüzden de deprem olur. Depremin ne zaman olacağını bilemiyoruz. Bugün ya da 30 yıl sonra olabilir.
“BİNALARIMIZ TAM OLARAK DEPREME HAZIR MI, DEĞİL”
Binalarımız tam olarak depreme hazır mı değil. İstanbul da binden fazla okul yeniden yıkıldı ya da güçlendirildi. İstanbul’da bunun için özel birim kuruldu, İstanbul Proje Koordinasyon Birimi. İstanbul’daki kamu binalarının dönüşümünü de sağlıyorlar. Hastanelerin bazısı yıkıldı yapıldı bazısı tekrar güçlendirildi. Bitti mi bitmedi. Bunları yavaşlık hızlılığa göre değerlendiremeyiz bunlar göreceli. Depremin ne zaman geleceğini bilmiyoruz, gönül ister ki bu işler yarın bitsin. Ama afet yönetiminin önemli bir kısmı bütçe ve para yönetimidir. Paranızı bir anda sadece depreme ayıramıyorsunuz, hayat devam ediyor.
Kentsel dönüşüm çok önemli sanırım. Bu konuda eleştirilerde geliyor zaman zaman. Siz hızı yeterli buluyor musunuz?
“KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ BAŞARABİLİRSEK EN KÖTÜ SENARYOLARIMIZ AZALACAK”
Biz kentsel dönüşümü başarabilirsek o en kötü senaryolarımız gittikçe azalacak. Bu da finansmanla alakalı. Bir başka zorluk vatandaşın katılımıyla alakalı. Fikirtepe’deki kentsel dönüşümü hatırlayın. Bir vatandaş yüzünden proje aylarca beklemişti. Bunun gibi bazı aşamaları daha hızlı geçip finansmanı bulup, vatandaşın katılımını sağlayıp hızlanmamız gerekiyor. İmar barışı buna hizmet edecek.
İmar barışı deprem riski olan bir binayı korumuş olmuyor değil mi? Bunu açıklar mısınız?
“DEPREM, İMAR - İSKÂN ANLAMAZ, BUNLARI DUYMUYOR”
İmar barışı Çevre Şehircilik bakanlığının uhdesinde yürütülen, bir yandan da binaların kayıt edilmesini amaçlayan, bir taraftan kentsel dönüşüm gibi projelere kaynak üreten bir proje. Diğer aşamalarda da binaların güvenliği önemlidir diyoruz, yapı kayıt belgesi verildikten sonra imar iskân bile olsa fizik kanunları, deprem, bunları anlamaz. Bunları duymuyor ne yazık ki. Bu gerçeği değiştiremezsiniz.
Bu konuda en önemli görev yerel yönetimlerde. İstanbul kıyıları özellikle CHP’li belediyelerin yönetiminde ve en riskli alanlar. Başarılalar mı?
Bir tarafıyla işin içinde siyaset var diğer yanında afet gibi bir faktör var. Belediyeleri tek tek değerlendirmek yerine Türkiye’de ki belediyelere toplu olarak baktığımızda hepsinin daha çok yol alması lazım. Sadece belediyeler değil vatandaşlarımızın da “Benim oturduğum bina güvenli mi?” sorusunu sorması lazım. Belediye tek başına gelip “Ben bu binayı kontrol edeceğim” deyip ondan örnek alamıyor. Vatandaştan derse ki, “benim oturduğum bina güvensiz, kentsel dönüşüme sokmak istiyorum” dediğinde belediyenin yaptığı bir şey yok.
Geleceğini bildiğiniz ama ne zaman geleceğini bilmediğiniz bir şey sizin için uzak bir şeye dönüşüyor. Depremin geleceğini biliyoruz, net. Şu anki bilim, hangi büyüklükte olacağını bilemiyor.
Olası bir İstanbul depreminde tsunami riski var mı? Varsa önlemler neler?
“BİRKAÇ METRELİK, ÇOK YÜKSEK OLMAYAN DALGALAR OLUŞABİLİR”
Tsunaminin teknik manası denizin yükselmesi, dalga oluşması. Algısal manası var, 10 metrelik dalgalar oluşması. Türkiye’nin etrafındaki ya da Marmara’daki denizler kapalı havza denizleri. Okyanuslara komşu değiliz. O yüzden dev dalgalar beklemiyoruz. Ancak Türkiye’nin etrafında ya da Marmara’da meydana gelecek bir deprem teknik olarak tsunami oluşturabilir. Deniz yükselmesinden bahsediyorum. Birkaç metrelik, çok yüksek olmayan dalgalar oluşabilir. Yerel yönetimler bunu kontrol ediyorlar. Bizler merkezi olarak bu çalışmaları yapmak, ilgili belediye ve bakanlıklara bu çalışmaları yaptırtmaya çalışmak, koordinasyonla uğraşıyoruz. Tsunamiyle alakalı Marmara özelinde bazı çalışmalarımız var, en kötü senaryolardaki bazı çalışmalarla yükselebileceği tahmin ediliyor. Geçtiğimiz yıllarda Bodrum’daki depremde birkaç santim yükselmişti, dev dalgalar olmamıştı. Hiçbir yerde 5-10 metrelik dalgalar beklemiyoruz. Çünkü dalganın oluşabileceği kadar geniş bir alan yok, bilimsel çalışmaların sonucu olarak söylüyorum.
Deprem riski haritası yayımlandı. Bu harita bize neyi işaret ediyor?
“1 OCAK 2019’DAN İTİBAREN ZORUNLU OLACAK”
Risk ayrı bir şey tehlike ayrı bir şey. Bizim haritamız tehlike haritası. Bu yer altındaki deprem ihtimalini gösteren harita demek. Hala yer altındayız. Üste çıkmadık. Üste çıktıkça zeminin özellikleri, toprak mı kayalık mı, deniz kenarında mı, içeride mi, altta sıvı var mı, yukarı çıktıkça kaç yıllık bina, nasıl bir bina, kaç katlı bir bina, hangi maddelerden yapılmış, ahşap mı kâgir mi betonarme mi, ona bakıyoruz. Bunların hepsini yan yana eklediğimizde riske geldik. Bu harita bize yerin altındaki tehlikeyi anlatıyor. Harita iki kitleye hitap ediyor, birincisi bütün vatandaşlara. En koyudan beyaza kadar giden renkler var. Koyu renklerdeyseniz bölgenizdeki deprem ihtimali yüksek demektir. Daha açık renkler daha düşük demektir. Ama sıfır değildir. İkinci hedef kitle inşaat mühendisleri, mimarlar. Konya’ya yapacakları binanın teknik özellikleriyle İstanbul’a yapacakları binaların teknik özelliklerinin aynı olmaması gerekir. Bu Konya ya da Karaman’daki bina daha az sağlam yapılsın anlamına gelmiyor. Ama ne kadar demir, çimento kullanılacak, hangi statik hesaplamalar yapılacak, o parametreler önemli. Haritadan inşaat mühendisleri de kendilerine özel çıkan bir rapor var, ona bakarak nasıl statik hesap yapacaklarını bulabiliyorlar. 1 Ocak 2019’dan itibaren yapılacak tüm binalarda bu yeni çıkan deprem yönetmeliğinin ve deprem haritasındaki parametrelerin kullanılması zorunlu hale gelecek.
Celal Şengör “İstanbul depreminde işgal edilebiliriz” iddiası yankı uyandırmıştı. Bu ürkütücü söze ne dersiniz?
“AFETLER ÜLKELERİN KADERİNİ DEĞİŞTİREBİLİR”
Bunların önemli bir kısmında mali yönetim, politik durum, ordu gibi birçok parametre var. Ancak şunu biliyoruz, dünyada afetler, ülkelerin kaderlerini etkileyebiliyor. 1904 ABD’deki depremden sonra ülke ekonomik krize girmiş. Afet sigortası kavramı ondan sonra çıkan bir kavram. O yüzden zorunlu deprem sigortası çok önemlidir. Bir afetten sonra ülkenin krize girmemesi için lütfen her birey bunu yaptırsın.
Zorunlu adı üstünde ama zorunlu değil.
“KENTSEL DÖNÜŞÜM BU YAPBOZUN EN ÖNEMLİ PARÇALARINDAN BİRİ”
“NE KADAR PARA AYIRABİLECEKSE O KADAR BİNA DÖNÜŞEBİLECEK”
O yüzden belediyelerin ve vatandaşların bire bir katılımlarıyla, finansmanının sağlanarak, tekrar söylüyorum afet yönetiminin önemli bir parçası bütçe yönetimidir, devlet bu tarafa ne kadar para ayırabilecekse o kadar bina dönüşebilecek. Burada tarihi, kültürel, siyasi, üniversitelerden limanlara, hastanelerden büyük şirketlere, fabrikalara kadar, büyük bir sermaye var. Büyük bir riski içinde barındırıyor. O yüzden dirençli şehirler, dirençli ülke kavramı daha da önemli. O yüzden son günlerde afete hazırlık çalıştayların özellikle arttırıp yapıyoruz ki konunun tüm paydaşları bir araya gelip bunları açıklıkla konuşalım. Afetler tek bir kurumun altından kalkabileceği bir konu değil.
Toplanma alanlarının yeri konusunda bazı iddialar oldu. Diyelim ki bir yapı yapıldı. Bunun yerine ikame yer belirli mi? Buralarda kaç kişinin barınabileceğini ve alanlara ulaşım yolları hazır mı?
“TOPLANMA ALANLARI DEĞİŞTİĞİNDE YERİNE BAŞKA ALANLAR İLAN EDİLİYOR”
Toplanma alanları değiştiğinde yerine başka alanlar ilan ediliyor. Bunların belirlenmesi konusu belediyelerde. Hem ilçe hem büyükşehir belediyeleri nüfuslarına göre toplanma alanları ilan etmekle yükümlü olan kuruluşlar. Bir toplanma alanı imara açıldıysa yerine başka bir yerde belirlemek yine belediyenin zorunluluğu.
“2000’DEN FAZLA TOPLANMA ALANI VAR”
Önceki yıllarda İstanbul’da 400 toplanma alanı varken bugün 2000’den fazla toplanma alanı var. Ve milyonlarca metrekarelik toplanma alanları var. Buralar parklar, spor merkezleri, okul bahçeleri, vatandaşın gittiğinde güvende olabilecekleri alanlar. Burada belki şunu eksik yaptık, iletişimini. Toplanma alanlarının toplanma alanları olduğunun ilan edilmesi mesela. Şu an planlarımızdan biri bunu yapmak.
“E-DEVLETTE YAYIMLAYACAĞIZ”
İkinci olarak e-devletten vatandaşın kendisine yakın toplanma alanını ilan etmeyi düşünüyoruz. Afet müdahale eğitimi verirken evdeyken kim ne yapacak, dışarıdaki ne yapacak, iletişim hatları koptuysa şehirlerarası irtibat kişisi kim olacak gibi eğitimler vereceğiz.
Bunu açalım. Ne demek istediniz?
“AİLE FERTLERİNİZLE KONUŞUN”
Deprem gündüz oldu. Aile fertleri başka yerlerde. Siz önceden toplanma yerini bilirseniz buluşma yeriniz orası olur. Şehir dışından irtibat kişisi belirlenmeli mesela. Bununla alakalı uzaktan eğitim programları ayarladık. Önümüzdeki aylarda paylaşacağız. Bunun daha yaygın duyurulmasıyla ilgili stratejiyle geliştiriyoruz. Sosyal medyayı afet eğitiminde, risk iletişiminde nasıl kullanabiliriz gibi. Şunu da ifade etmem lazım, toplanma alanları tartışılan konular. Kentsel dönüşüm de öyle.
“ÖNEMLİ OLAN TOPLANAN ALAN DEĞİL GÜÇLÜ BİNALAR”
Bunların ağırlıklarına bakıldığında toplanma alanı olası bir yıkımdan, enkazdan, hasardan sonra akla gelenler gibi. Burada kentsel dönüşüm esas bence. Kötü binaları iyi binalarla değiştirmemiz gerekiyor. O zaman toplanma alanına arama kurtarma gibi işin yaralı ölü gibi zor kısımlarına ihtiyacımız azalacak. Biz eğer bunu yapabilirsek başarılıyız. Yoksa toplanma alanlarında hiçbir sıkıntı olmasa ama binlerce bina yıkılsa bu bizim istediğimiz bir şey değil. Esas konu, toplanma alanlarımız aktif olmalı, kapasitemiz çok gelişmiş olmalı evet ama esas konu kentsel dönüşüm ve risk azaltma faaliyetlerini nasıl yapabiliriz, buna çalışmak lazım.
99 depreminde AKUT’la tanışmıştık. Şimdi AFAD’da var. Arama kurtarma sayınız nedir?
“AFAD’A GÖNÜLLÜLER YETİŞTİRECEĞİZ”
Toplamda 6 bin çalışanımız var, 2 bin çalışanımız arama-kurtarmada profesyonelleşmiş arama kurtarma teknisyeni. AKUT gibi birçok STK ile çalışıyoruz. Hatta bunu bir safha daha yukarı taşıyıp arama kurtarma alanında da çalışan gönüllülerle alakalı projemiz var. Muhtemel bir büyük afette sadece AFAD AKUT çalışanları değil daha fazla kişi destek versin diye. Gönüllülere vereceğimiz bu eğitimler illa ve sadece büyük bir afet için değil, ilk yardım öğretmeyi planlıyoruz, bu herkese lazım. Temel yaşam becerileri, hafif arama kurtarma gibi birçok alanda gönüllüler üretelim istiyoruz. Böylece toplumun farklı zamanlardaki ihtiyaçlarına müdahale etsinler. 100 günlük eylem planında AFAD adına ifade ettik, çok uzun sürmeden kamuoyuyla paylaşacağız. Bu bir buçuk saatlik bir eğitim. Vatandaşımız öncelikle gitsin AFAD’dan bu eğitimi talep etsin. İlk yardım öğrensin. Bunu sadece teorik değil pratik eğitime dönüştürmeye çabalıyoruz. Birçok kurumla görüşmelerimiz var, camilerde mesela imam ve cemaat var, okulda öğretmen ve öğrenci var. Geçtiğimiz aylardan hatırlarsanız Kocaeli’nde bir otobüs şoförü bir bebeğin hayatını kurtardı. İlk yardım böyle bir şeydir.
Deprem sanki gece olurmuş gibi bir algı var ya gündüz olursa risk farkı ne?
“OKULLARIN VE HASTANELERİN HİÇ YIKILMAMASI GEREKİR”
Okulların açık olduğu bir dönemde deprem olursa binlerce çocuk orada olacak. Ya da hastaneler. Okulların ve hastanelerin hiç yıkılmaması gerekir. Olası bir gece depremi konutları daha çok etkiler. İstanbul son yıllarda her an trafiği olan bir şehir. O yüzden 112’nin istasyon sayısı arttı. Vakaya ulaşma süresi azaldı. Bu çok olumlu. Hayat gibi, ne kapkara bir korku tablosu ne de pespembe bir çiçek tablosu var. Bu gerçeği bilerek hareket etmemiz gerekiyor. Çok geliştik. Ama istediğimiz yerde miyiz, değiliz.
“DOĞAYLA İLİŞKİMİZİ GÖZDEN GEÇİRMELİYİZ”
Özellikle İstanbul itfaiyesi büyük yol aldı. AFAD’ın kendi kapasitesi çok gelişti. Müdahaleye hazır mıyız, hazırız. Afet dediğimiz şey esasında tabiat ve insan ilişkisi. Bunun altını da çizelim. Doğayla ilişkimizi gözden geçirmeliyiz.