TİKA Başkanı Dr. Çam: Köşeye sıkıştılar FETÖ'yü dönüştürüyorlar

Arakan’da yaşanan insanlık dramı gözleri bir kez daha TİKA’ya çevirdi. TİKA ne yapıyor? Mali desteği nereden geliyor? Amaçları ne? FETÖ’yle mücadelede üstlerine düşen ne? TİKA Başkanı Dr. Serdar Çam, AKŞAM Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Çam, FETÖ’yle ilgili çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

1

PINAR IŞIK ARDOR

-TİKA’yı anlatır mısınız biraz. Kaç ülkede faaliyet gösteriyorsunuz? Çalışma ilkeniz nedir?

“DÜNYAYA BAYRAĞIMIZI DİKİYORUZ”

60’a yaklaşan ülkedeki ofis sayımızla yüzün üzerinde ülkede proje geliştiriyoruz. Temel olarak kalkınma odaklı, alt yapı güçlendirici, ekonomik gelişim ve istihdam artırıcı projeler yapıyoruz. Dünyanın hemen hemen her bölgesine bayrağımızı dikiyoruz. Ortalama yılda iki bin proje geliştiriyoruz. İnsan sağlığı önceliğimiz. Özellikle kadının istihdamını yine önceleyen Sn. Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayelerinde yürüttüğümüz pek çok projelerimiz var.

-Yardım kuruluşlarında alışık olduğumuz misyondan farklı bir yaklaşım var sanki

“ÜLKELERE KAPASİTELERİNİ HATIRLATIYORUZ”

Biz daha çok insanın kendi ayakları üzerinde durabileceği ve sürdürülebilir bir yapıyı oluşturmaya çalışıyoruz. Her ülkenin kendine göre potansiyeli var onu keşfetmesi lazım. Pek çok ülkenin yer altı yer üstü zenginlikleri var ama kullanamıyor ya da başkalarına kaptırmış. Orada sadece ucuz işçi olarak görev yapıyor. Orada o kapasiteyi vererek kendilerine yetebilen bir devlet olma süreçlerine kaktı veriyoruz.

-Neye göre belirliyorsunuz yardımcı olduğunuz ülkeleri. Müslüman olma özelliği arıyor musunuz?

“MÜSLÜMAN OLMAK ŞART DEĞİL”

Hayır. İnsana tek bir gözle bakıyoruz. Önümüze gelen her türlü talebe az ya da çok katkı vermeye çalışıyoruz imkânlarımı çerçevesinde. Çok geniş bir coğrafyanın etkisi altındayız. Pasifik Adalarındaki 50 bin nüfuslu devlete de katkı sağlayabiliyoruz

-Onlar mı TİKA’yı buluyorlar?

Evet. Elçiliklerimiz vasıtasıyla ya da onların Ankara’daki büyükelçilikleri vasıtasıyla şu konularda ihtiyacımız var “Türkiye Cumhuriyeti bunu karşılayabilir mi” diye soruyorlar. Belli bir komisyon oluşturarak devletimizin bize tahsis ettiği bütçeleri kullanarak o imkânları seferber ediyoruz.

-Değişik bir teklif geliyor mu? Standart dışı.

“MOĞOLİSTAN’A REN GEYİĞİ GÖNDERDİK”

Zaman zaman oluyor. Mesela Moğolistan da yaşayan artık yok olmakta olan Türk boyları var.  500-600 kişi kalmış ama sonuçta bir boy. Onlar ren geyiği istemişlerdi. Bir şekilde Ren geyiklerinin sağlıklı oluşması ve soy devamının olması için yeni genç geyiklere ihtiyaçları vardı ve birçok zorlukla Moğolistan’daki yere ulaştırdık. Meksika’daki yerel bir kabilenin ihtiyaçlarını bile karşılayabilmek için Meksiko City’de ofisimiz var.

-Mali kaynağınız ne? Toplumsal kampanyalar görmüyoruz

“PATRONUMUZ ÇOK GÜÇLÜ”

Çok güçlü bir patronumuz var. Yani devletimiz. Sn. Cumhurbaşkanımız bir dediğimizi iki etmiyor. Hükümetimizin bağlı olduğumuz başbakan yardımcımız Hakan Çavuşoğlu Bey, paramız bitti para verin dediğimizde sağ olsunlar o konuda her türlü desteği alıyoruz. Çünkü mazlumla ilgili ihtiyaçlar devletimiz için çok hassas bir konu. Milletimiz de hassas açıkçası.

-Türkiye’de gelir durumu düşük bazı bölgeler var ve yaşam şartları zor. Özellikle büyük şehirler ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi gibi. Demiyorlar mı ‘neden oralara gidiyorsunuz gelin bize yardım edin’ diye.

“SESİMİZİN GÜR ÇIKMASINA BÜYÜK KATKI SAĞLIYORUZ”

 “Benim vergimle sen bu yardımları niye yapıyorsun” gibi eleştiri yok tam tersine “niye yardım yapmadınız buraya” diye eleştiri yapabiliyorlar. Ama diyenler çıkıyor elbette. Bunun her birine en az dört beş maddelik izahatımız var. Mesela Meksika veya işte Latin Amerika’da niye varız dediklerinde ‘geçmişimizde dedelerimiz niye orada vardı’ diyoruz. Çok önemli bir kesim gemilere binip zamanında birçok zorluklarla o bölgeler yerleşmiş.  Şili’de Osmanlı Bakiyesi 450 bin kişinin yaşadığı bölge var. Futbol kulüpleri falan da var. Biz onlarla bağlarımızı güçlendirmeyelim mi? Kaybettiğimiz o ilişkilerimizi oluşturmanın hiçbir sakıncası yok. 2023 vizyonu 500 milyar dolarlık ihracata ulaşmada yeni pazarlara da ihtiyacımız var. Biz bunu direkt önceleyerek yardım anlayışıyla yapmıyoruz. Ama biliyoruz ki; Türkiye nereye girerse TİKA olarak orada ihtiyaç sahiplerine ne zaman ulaşırsak gönülleri de fethetmiş oluruz. Bu gönülleri fethedersek,  devletimizin siyaset ve diplomasi alanındaki çalışmalarla da dolaylı katkı sağlamış oluyorsunuz. Gemileriniz çalışıyor, THY hareketliliği artıyor, dış ticaretimiz artıyor. Oradan Türkiye’ye gelişler artıyor.  Uluslararası oynamalarda Türkiye’nin aleyhine yapılabilecek müdahalelerde de sesimizin çok daha gür çıkmasına katkı sağlayacak bir siyasi enstrümanı yanınıza almış oluyorsunuz.

-Önemli bir misyon

Yardım yapmanın fakirin duasının alınmasının bereketinin hem bu dünyada hem öbür tarafta yansıması olacaktır. Afrika dediğimiz bizim ayrı bir coğrafyamız değil ki.  Osmanlı döneminde ondan önceki dönemde Memlukler, Selçuklular, Bizanslar bunların hepsine bakıldığında İstanbul’la Ankara ile bağlantısı var. Sudan’da Kızıldeniz üzerinde iki üç tane eseri restore ediyoruz onlar Osmanlı’dan kalma küçük bir yarım ada. Hicaz’ın korunması için oraya Osmanlı askeri kışla, gümrük binası yapmış. Restore ediyoruz. Bunlar bir şekilde kültürel varlıkların korunması.

-Tarihi miraslarımızla ilgili başka şeyler var mı?  Dilekçe geliyor mu ülkelerden?

“TİKA Osmanlıcılık yapMIyor’

Kültürel varlıklarımızın korunmasına dönük şu anda yürüyen kırkın üzerinde şantiyemiz var. Ama bu şunu da öne çıkartmasın ‘TİKA Osmanlıcılık yapıyor’. Hayır, Selçukluculuk da yapıyor Hititçilik de yapıyor. Moğolların, Hristiyanların ya da UNESCO’nun kültürel miras olarak değerlendirdiği eserlerin korunmasına da biz önemli destek veriyoruz.  

-TİKA’nın KIZILAY ya da AFAD gibi kuruluşlarla çalışma alanı farklı ama neden TİKA çok bilinmiyor?  Bu bir strateji mi?

“YARDIM YAPMANIN DA BİR AHLAKI OLMALI”

 Bir kaynağı kullanıyorsanız bu milletin kaynaklarıyla yapıyorsanız o çalışmaları millete anlatmak durumundasınız. Siz şu kadar vergi veriyorsunuz bunun şu kadarıyla TİKA yardım yapıyor ama bunun ölçüsü olmalı. ‘Başka devletleri taciz eden onları aşağılayan üstenci bir bakış açısıyla şunları bunları yapıyoruz diye’ reklam yapılmaması gerekir. Yani yardım alma işi de bir ahlaka ve kültüre dayanmalı. Biz de geçtiğimiz yıllarda yardım aldık. Marshall yardımları, süt tozlarının dağıtılması vb. Bugünün dünyasında da üç kuruşluk yardım edip binlerce tonluk onun istismarını yapan bir ahlak da gelişmeye başlamış durumda. Uluslararası resmi kuruluşların bir takım hassasiyetlere dikkat etmesi gerekiyor. TİKA ağırlıklı olarak Türkiye’de değil. Bazı ülkelere gittiğinizde Türkiye ile eş değerde bir TİKA markası gelişmiş durumda. Bundan dolayı da mutluluk duyuyoruz

-Arakan’a geçelim. Myanmar’a yardımlarınızın bir kısmını yaptınız yine yapacaksınız. Yardım detayına girmeyeceğim ama Arakan’da yaşananları nasıl okuyorsunuz merak ediyorum.

“BİR DEVLET BAŞKANI DURUP DURUKEN HUZURSUZLUK İSTEMEZ”

Yaşanan hadiseleri iyi anlamamız lazım. Biz millet olarak çok hızlı duygusal refleksler verebiliyoruz. Myanmar ve Arakan hadisesine baktığımızda olağanüstü bir durum oldu ve ciddi manada bir bölgeyi boşaltma ve katliamların artışını falan gözlemlemiş oluyoruz. Ancak Myanmar devleti çok uzun seneler dış sömürülerin etkisiyle bir takım iç sıkıntılar yaşadı. Militarizmin baskısı altında 50 yıl boyunca askeri yönetim içinde kaldı ve son olarak da başında olan liderin yani Suu Kyi’in gelmesiyle birlikte demokratikleşme sürecini başlatmaya çalıştılar. Oradaki iç siyaset dengelerini biz çok fazla bilemiyoruz. Bölge yeni açılmaya başladı.  Bölgede çetelerin saldırılarının olduğu ve askeri müdahalelerin olduğu bir yapı var. Bir devlet başkanı kendi topraklarında durup dururken neden huzursuzluk istesin.

“MYANMAR MESELESİNİ ÇÖZMELİYİZ”

Myanmar meselesine siyasi destekler alarak veya destekler verip çözebilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanımızın telefon görüşmesi ve Emine Erdoğan Hanımefendinin Bangladeş’e gitmesi çok büyük bir ayrıcalık oldu. Siyasi ve insani olarak Türkiye’yi üstün kılan bir noktaya ulaştırdı. Siz o devletin gönlünü fethedebilirseniz diplomatik ilişkilerinizi belli bir seviyede tutabilirseniz STK ve diğer yardım kuruluşlarımızın çalışma imkânlarını da kolaylaştırmış oluyorsunuz.

-Buradan diplomatik ilişkilerin önemini anlayalım o halde öyle değil mi?

“NEYİ KASTTETTİĞİMİ ANLADINIZ”

Bağırıp çağırarak, insanları tahrik ederek çözüm üretmek mümkün değil. Adam sınırlarını kapattığı zaman oraya hiç bir şekilde ulaşamaz ve yardım götüremezsiniz. Pek çok ülkede olağanüstü bir şekilde iç kargaşa var. Bunların hepsi de çeşitli dinler savaşı veya etnik savaş adı altında sergileniyor. Bizim kişisel kanaatimiz şu; çok büyük güç kaynaklarının bu bölgede bir suni kargaşa oluşturarak o bölgedeki varlıklarını artırıcı veya başkalarının oraya girişini engelleyici bir takım süreçlerin yaşandığını görüyoruz. Mesela Malakka boğazının hareketliliği ile alakalı bir şey ortaya çıkıyor. Büyük devletlerin doğalgaz transferi, petrol yataklarının kontrolleri ve dış ticaret yollarının kontrolleri noktasında o bölgelerdeki etkinliklerini bir şekilde muhafaza etmek ve başkalarına kaptırmamak. Görevimiz gereği ülkelerle ilgili herhangi bir yorum yapmak istemem ama neyi kast etiğimiz anlaşılabiliyor. Dolayısıyla her şeye rağmen demokratik şartlarla iktidara gelmiş liderlere bir şekilde halkına sıcak davranması ve çatışmaları azaltması noktasında yardımcı olmak lazım. Dolayısıyla Suu Kyi Nobel ödüllü bir kadın ve halkına katliam yapıyor demek doğru değil. Bir insan kendi halkına katliam yapmaz. Ama aciz kalabilir, beceriksiz olabilir.

-Arakan’a neden dünya, BM sessiz kaldı.  Sn. Cumhurbaşkanımız seslendi BM’de. Suudiler yeni yeni akıllandı.

“BM YAPILANMAK ZORUNDA”

Temel sorun şu: BM’nin aslında tam manasıyla etkin ve yetkin bir teşkilat olamaması. Her sene Sn. Cumhurbaşkanımız bu örgütün yeniden yapılanması gerektiğini meselelere çözüm üretemediğini ve dünya siyasetini 2. Dünya Savaşı sonucuna göre yönetmeye çalıştığını anlatmaya çalışıyor. Arakan meselesi niye bir anda bu kadar hareketlenebildi yine Sayın Cumhurbaşkanımızın otuzun üstündeki lideri dürterek ‘uyumayın burada bir mesele var’ demesiyle oldu.

“BİZ YARDIM YAPIYORUZ ONLAR KREDİ VERİYOR”

 Türkiye insani yardımlarda dünyada ikinci sıraya ulaşmış durumda 6 milyar dolarlık bir bütçeyle geçtiğimiz yıl. Kalkınma yardımlarıyla birlikte 7 milyar dolara yaklaşan bir yardım potansiyeli. Biz direkt yardım yapıyoruz ama pek çok ülke kredi veriyor. Kendi markalarını satmaya çalışıyor. Kredi verdiği rakamı da ben sana yardım ettim diye anlatıyor. Bu yardım değil sömürü kanalarını daha da güçlendirecek çalışma yapıyor. Dünya sömürülmeye doğru gidiyor.

-Türkiye neden peki bu dünyanın izlediği yoldan farklı bir yoldan gidiyor?

“BU DÜNYANIN GELECEĞİ YOK”

Hiçbir zaman o bölgeye gidelim de oranın bütün kaynaklarını içelim mantığımız olmamıştır. Herkes bencil bir şekilde bakarsa bu dünyanın geleceği yok. Siz komşunuzdaki savaşı umursamaz bana ne derseniz bu olay belki sizi bağlamaz ama çocuğunuzu ya da torununuzu bağlar. Otuz kırk sene sonra o mesele çok daha büyümüş bir şekilde gelir.

-Bunun farkına varmıyor mu dünya ülkeleri

Varıyor. Herkes bunu şöyle böyle yapmamız lazım diyor ama yaşam standardından taviz vermiyor. Zaten insanoğlu akıllansaydı bu kadar mesele tekerrür eder miydi? 1.Dünya savaşı 2. Dünya savaşı oldu

-Hala savaşın kucağında yaşıyoruz

“AVRUPA’NIN BİZE İHTİYACI VAR”

Evet. 3. Dünya savaşı şu zaman mı bu zaman mı kopar tartışmalarının başladığı bir dünyaya doğru gidiyorsunuz. AB bir barış projesiydi. Amerika’ya, Çin ve Rusya’ya karşı blok olalım dediler. Şimdi onun da çatırdadığını görüyoruz. Onu çatırdatırlarken de Türkiye gibi katkı alabilecekleri bir devleti bir gücü durup dururken döverek ezerek baskı altıda tutarak içişlerine müdahale ederek kendilerine bir çıkış alanı oluşturmaya çalışıyor. Aklıselim idare yapılarının azalmaya başladığını görüyoruz

-Suriyeliler meselesi ve yardımlar. TİKA olarak işin neresindesiniz?

Bizim elçiliğimizin kapanmasıyla birlikte ofisimizi Suriye’de durdurduk. Diplomatik ilişkilerinizin olmadığı bir yerde olamayız ama orada bekleyen kirasını ödediğimiz bir ofisimiz var. Savaş bitip insanlar tekrar memleketlerine dönmeye başladığında yaraların sarılması gibi o konularla ilgili çalışmalar için zihnen çalışmalar yapıyoruz açıkçası.

-Suriyeliler için Türkiye’de keşke şunu da yapsak dediğiniz oluyor mu?

“ŞAKA DEĞİL 3 MİLYON MÜLTECİ”

Ne kadar fikir üretseniz de önemli olan sahadaki uygulamalarınız. Yani her şeyi devletin yapma imkânı yok. Bazı illerimizde Suriyelilerle ilgili hiçbir mesele kalmamış ama bazı illerde zaman zaman zorluklar yaşanıyor. Bu iş o kadar basit bir şey değil. Şaka değil yani üç milyon kişi gelmiş. Mutlaka zorlukları olacaktır ama ben şuna inanıyorum ekonomimiz mahallelerimiz gönüllerimiz ve halkımızın vicdanları çok büyük. Bunların hepsini kendi imkânlarıyla sünger gibi yutabiliyor.

-Durumdan memnun olmamakla beraber misafirperverliğini göstermeye çalışan bir halk var Türkiye’de galiba

“SURİYELİLERE MİLLİ BAKMAK ZORUNDAYIZ”

Siyasetin bu manadaki dikkatli yaklaşması gerektiğini düşünüyorum. Bu konu siyaset malzemesi yapılırsa çok ciddi manada tahrikler oluşturulabilir. Bu olaya milli bakmamız gerekiyor. Bakın biz göçmenleri bir şekilde normalleştirme sürecini başarıyla yürütmüş bir devletiz. Suriyelilerin birçoğu dönmek isteyecektir. Ama ola ki hepsi dönmezse bizim bunları sisteme entegre etmek için çalışmalarımızı yapmamız lazım. Suriyelilere sadece gariban sokaklarda kalan fakir insanlar olarak bakmamamız lazım. Halep’ten malını mülkünü parasını toplamış getirmiş kişiler var

-Beyaz yakalıları doktor mühendis olarak değerlendiriyoruz ama ‘bir de sermaye girişi de var’ diyorsunuz

“TARIMI DESTEKLİYORLAR”

Para girişi de var artı bugün ara eleman ihtiyacımızı belki de çoğunlukla bu arkadaşlardan karşılıyoruz. Sadece Suriyeliler değil Afganistan’dan gelmiş Özbek kökenli Türkmen kökenli insanlar tarımı destekliyor.

Türkiye’de işsizlik sorunu var Suriyelilerin işe alınıyor olması rahatsızlık yaratmıyor mu bir kesimde

“MEVCUT ÇARKA ENJEKSİYON LAZIM”

Türkiye’nin işsizlik sorunu yok iş beğenmeme sorunu var. Bir buçuk milyon ben devlete memur olarak gireceğim derse buna ihtiyaç yok. Türkiye’nin belli görevleriyle ilgili ciddi manada insan kaynağına ihtiyacı var. Yurt dışından gelen insan kaynağının kesinlikle aynı kurumlarda çalıştıklarını düşünmüyorum. Onlar farklı alanı dolduruyorlar. Orası da olmazsa aslında ciddi manada Türkiye’de üretim çökecek. Anadolu’da en büyük sorun çoban yok. Türkiye’nin üretim kapasitesi şu an daha hedeflenen noktaya ulaşmadı. Bunu kimle büyüteceğiz yeni insanlarla yeni bilgilerle yeni sermayelerle. Dolayısıyla mevcut çarka enjeksiyon yapmak lazım.

-FETÖ’ye geçelim. TİKA, FETÖ’yle mücadelede nasıl görev üstlendi?

“FETÖ, BAŞKA DEVLETİN ADİ OYUNCAĞI”

Bu olayı biz bir şekilde eskiden beri hissettik. Hem kurum olarak hem de şahıs olarak. Yurt dışında faaliyet yapıyorsanız iki şeye dikkat etmeniz gerekir. Yanlış bir hal ve hareketiniz o ülkede güven unsurunu bozabilir. O ülkede yardım yapmanın amacıyla değil de gizli ajandasıyla buralarda mı bulunuyor gibi sorular sordurtabilir. Sonuçta siz rekabete açık bir unsur olduğunuz için pek çok devletin de aslında kıskançlığını çekersiniz. O ülkeleri aslında bir bakıma tahrik etmeye başlarsınız. Dolayısıyla FETÖ’nün de bir başka devletin çok adice bir oyuncağı olduğunu düşündüğümüzde aslında bu manada bizim etrafımızda da çeşitli vesilelerle dolaştığını ve bir şekilde bizi rahatsız edebilecek hal ve hareketler içinde olabildiğini düşünmemiz gerekir. Bugün tabi bazı şeyleri daha iyi yorumlayabiliyoruz.  

“17-25 ÇOK DAHA TEHLİKELİYDİ”

17-25’de onların ne kadar aşağılıkça bir süreç içinde olduklarını yani gerçek yüzünü görmeye başladık ve düğmeye bastık ve ona göre tedbirlerimizi aldık. Bazı kişileri pasifize ettik. Aslında 17-25 başarılı olsaydı binlerce insan ithamlar altında bırakılarak top yekûn bir şekilde linç olacaktı. Yargı tehdidi büyüktü.  17-25 aslında çok daha tehlikeliydi ve bütün sistemi götüreceğiniz bir yapıyı kurgulamışlardı. 17-25’te bu sürecin başlamasıyla birlikte biz ‘bu okullara mesafe koyun, kapatın, öğrencilerinizi uzaklaştırın bu adamlar çok tehlikeli bir süreç yürütüyorlar ’dedik.  15 Temmuz olduktan sonra bütün teşkilat olarak çeşitli faaliyetler yaptık. Ülkelerden bazıları gerekeni yapmışlar ama hala bazıları farkında değil.

-En riskli ülke hangisi?

“BALKANLARDA, ORTA ASYA’DA ETKİNLER”

Kırgızistan’da etkinler ama en riskli olarak karşılaştırma yapmam çok da sağlıklı olmaz.  Ama şöyle bir genel tanımlama yapacak olursak kırılgan ekonomileri olup çok küçük bütçelerle belli müdahalelerin yapılabileceği yerlerdeki okulları kolay kolay tasfiye edemiyorlar. Belli seviyedeki elitlerin çocuklarını okullarında okutmuş sonra o okulda okuyanlar devlete entegre olmuşlar. Balkanlar içinde etkinler. Orta Asya’da etkinler.

“FETÖ, DEĞİŞİYOR, DÖNÜŞÜYOR”

 Buna FETÖ olarak bakmayın Merkezi Pensilvanya’da olan yabancı bir örgütün bir maşası olarak değerlendirin. Maşa olunca sonuçta bir enstrüman bunu bir şekilde değiştiriyor, dönüştürüyor, destekliyor.

-FETÖ’nün amacı sadece Türkiye değil o zaman. FETÖ’nün amacı ne?

“KENDİ OYUNUMUZU OYNAMAMIZ LAZIM”

Ağırlıklı Türkiye hedefi var çünkü Türkiye büyük bir oyuncu. Türkiye’yi bir şekilde kontrol altına aldığınızda aslında bütün İslam coğrafyasını da bitirmiş oluyorsunuz. İki tane enstrüman var. Görüntüde dinler arası diyalog gibi bir takım hikâyelerle sempatik bir yüz gösteren tehlikeli bir FETÖ örgütü var diğer tarafta üretilmiş bir DEAŞ var. Bugün bu FETÖ olarak adlandırılır yarın o insan kaynağı değiştirilir adı da değişir aynı şekilde çalışır. Bu örgütün üst düzey kaymak tabakası büyük devletlerin merkezlerinde koruma altına alındı. Yeni diaspora oluşturma mücadelesi olacağını düşünmemiz lazım. Bu düşman düşmanlığına göre oyununu oynuyor o zaman sen de kendi oyununu oynayacaksın.

-Biz kartları çok açık mı oynuyoruz

Onlar zaten karaktersiz ezik insanlar. Takiye yapmasını bilen, dindar, yılışık, şahsiyetsiz her ne derseniz deyin yüzüne tükürseniz bile bir şekilde yağmur yağmış diyecek kadar yüzsüz olan tipler. Bunlar zaten kişilik problemleri olan insanlardan seçiyorlar. Hiç birisi karşımıza çıkabilecek güçte değil. Ama sıkıntı şu; sizin tespit edemeyeceğiniz şekilde etrafınızda olabilecek yeni yeni tiplemeleri kullanabiliyor. Bütçeleri kullandığınız zaman her türlü insanı aleyhinize çalıştırtabiliyorsunuz. Yurt dışı içinde de böyle bir sıkıntı var. Yani kalkıp da okullarda görev yapmış öğretmenlerle falan size bir şey yapmasını bekleyemezsiniz ama parasal kaynaklarla her türlü örgüt üyesini bir şekilde istihdam edebilir ve aleyhimize çalıştırabilir. Gazeteleri, sosyal medyayı kullanabilir. O ülkenin bakanlıklarına nüfuz ederek iş adamlarınızın önünü kesebilir. Türkiye bu odakları temizleme sürecinde halen. Mücadele uzun soluklu devam edecek.