1
PINAR IŞIK ARDOR
-Referandum ile ilgili son durum ne? “Evetler mi önde, hayırlar mı?”
“NET VE RAHAT ŞEKİLDE EVET ÇIKACAK”
Her gün takip ediyoruz. Bir şirket algı yönetimi içerisine girip farklı farklı sonuçlar veriyor. Hatta öyle sonuçlar ki birbirine taban tabana zıt. Aradaki oranlar çok farklı. Ama ben bunlara dayanarak değil de sahada gezen bir isim olarak söylüyorum “evet” oyları çok rahat bir şekilde önde. Herhangi bir sıkıntı gözükmüyor. 16 Nisan’da net ve rahat şekilde “Evet” sonucu çıkacak. Çünkü %36-64’lük bir sosyolojik yapı var. Ortanın solunda ve sağında yer alan bu 64’lük barem içiresinde ne kadar düşebilir oylar.
-Kararsızlar konusu tartışmanın odağında. Ak parti içinde kararsızlar azaldı ancak Mhp içinde halen yerini koruyor diyenler var. Sn. Bahçeli’nin tavrı ortada. MHP seçmeninin ne kadarı, oy verdiği partinin lideri ile aynı görüşte?
Yüksek oranda kararsız yok. MHP genel merkezi kendi tabanını iyi bilen bir yönetime sahip şu anda. Yani biz parti mensuplarımızın ne yapacağını birebir kendileriyle girmiş olduğumuz teşrikimesaiden anlarız ve çıkartırız. Elazığ mitingini yapamaz diyenlere ibret olarak gösteriyorum Erzurum’u Kayseri’yi. Çok net bir şekilde partililerimiz MHP genel merkezinin düşüncesi doğrultusunda “Evet” oyu kullanacaktır. Kararsız var mıdır mutlaka olur olmaması zaten mümkün değil. Ancak 16 Nisan’a doğru gidişatta bu kararsızlar dediğimiz kitle “Evet”e yöneleceklerdir.
-Neye dayanarak söylüyorsunuz
Toplumun sosyolojik yapısını, Türk insanının genlerini yakinen bildiğim varsayımına dayanarak söylüyorum. Mesele artık ülke meselesi. Bu mesele sıradan 18 tane maddenin geçip geçmemesi hadisesi değil. “Evet” bloku ile “hayır” bloku içinde yer alanlara, terörle illiyetleri bulunanlara halk bakacak ve evet oyu verecek.
-Elazığ ve Erzurum mitingi için muhaliflerden mitingleri AK Parti’nin yaptığına dair bir takım açıklamalar geldi.
“MHP’NİN POLİTİK ÇIKIŞINI HAZMEDEMİYORLAR”
O mitinglerin hepsinde ben vardım. Önce bu iddia sahipleri efendim kimse yoktu, alan bomboştu dediler. Sonradan alanın dolu olduğu siz değerli basın mensupları vasıtasıyla ortaya çıktı. Bu sefer AK Partiler geliyor şekliyle başka bir moda geçtiler. MHP’nin politik çıkışını hazmedemeyenler aleyhte propaganda peşindeler. Bakın çok net söylüyorum Elâzığ’da kar yağıyordu. O olumsuz havaya rağmen insanlar o sahaya gelip sayın Devlet Bahçeli’yi dinlediler. İçlerinde de AK Partili vatandaşlarımız yoktu. Kendi insanımızdı. Kayseri yine öyleydi. Erzurum daha bir dehşetti daha büyük kalabalık vardı. Her mitingimiz daha bir başarılı geçiyor.
O söylediğiniz malum çevreler Genel Merkezle taban arasında bir itilaf yaratmak suretiyle MHP genel merkezinin tesir edemediği şeklinde bir sonuç ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. 48 yıllık bir partiyiz. il ve ilçe teşkilat mensuplarımız, Genel Merkezin tespit ettiği politikalar çerçevesinde hareket ediyor. Bunu biz kendi içimizde birbirimizdeki iletişimle çok net olarak ortaya koyuyoruz.
-16 Nisan’da “evet” çıkarsa erken seçim olur mu olmaz mı tartışmaları var. Erken seçim bekliyor musunuz?
“İKTİDAR ERKEN SEÇİMİ TERCİH ETMEZ”
Beklemiyoruz. Neden beklemiyoruz onu izah edeyim. Üç liderin “evet” çıkması halinde herhangi bir erken seçime ihtiyaç yoktur şeklinde beyanları var. Buna gerek yok. Ülke “Evet” çıkması sonrasında erken seçime gitmekten bir şey kazanamaz. Üç saygıdeğer lider bunu söylüyorsa buna itibar etmek lazım. Hala yok efendim olacak şeklinde iddialarla Türkiye seçime gidecek değil. Kaldı ki bu isimler karar verecekler ve onların partileri ekipleri, milletvekilleri yani Meclis karar verecek. Böyle bir yapıda fazla iddiacı olmamak gerekir.
Yeni sisteme adaptasyon için altı aylık bir zaman içinde kanun değişiklikleri ve düzenlemeler yapılması öngörülüyor. Fakat kanaatim o dur ki altı ay yetmeyebilir. Çünkü çok önemli bir hükümet sistemi değişikliğine gidildi. 2019’a kadar mevcut siyasi iktidarın yapacağı çok iş var bize göre. Kurumlar bazında, kanun değişikliği bazında, yönetmelik değişiklikleri bazında. Bütün bunları düşündüğünüzde 3 Kasım 2019 seçimlerinin rahat atlatılabilmesi için bu aradaki iki yıllık süreye ihtiyaç var. Dolayısıyla iktidar da bunu gördüğü için bu tespiti yaptığı için böyle nazik bir dönem içerisinde erken seçimi tercih olarak kullanmaz.
-Muhalefet “evet” çıkarsa iki yıllık süreçte kaos yaşanacak diyor. Sonuçta parlamenter sistem devam edecek diyorlar
“Evet” sonrasında bilakis normalleşme meydana gelmeye başlar. Çünkü 15 Temmuz Türkiye’nin anormal şartlar altında olduğunu ortaya koydu. Herşeyin normalleşebilmesi için “Evet”e bu ülkenin ihtiyacı var. Siz yasamayı müstakil hale getiriyorsunuz. Yasamanın içinden yürütmeyi çıkarmıyorsunuz yürütmeyi kendi başına çıkartıyorsunuz. Yasama ile ilintili olarak bir sistem vücuda getiriyorsunuz. Bütün bunların tam anlamıyla netlik kazanması o aradaki zaman dilimine ihtiyaç var.
Siz 1919’da yeni devleti kurmak için yola çıktınız. Atatürk ve arkadaşlarının Anadolu’ya geçişini kast ediyorum. 1919’da yola çıktınız 1923’te yeni bir devlet şekli olarak ortaya çıkardınız. O halde şu anda MHP ve mevcut siyasi iktidar 2019’un yolunu açıyor. 1919’un yüzüncü yılında ve ileride 1923’ün yüzüncü yılında yeni bir hamle yaparak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini ortaya koymak suretiyle ülkenin yolunu açmaya çalışıyor.
“Halk oylamasından ‘hayır’ çıkarsa ne olur? Sn. Bahçeli kaos olur demişti ancak o görüşe katılmayanlar var
“HAYIR ÇÖZÜMSÜZLÜK KRİZİNİ DERİNLEŞTİRİR”
Buna iyi cevap vermek lazım diye düşünüyorum. Burada “Hayır” bizce çözümsüzlük krizini derinleştirir. “Hayır” çıkması hukuksuzluğu meşrulaştırır. Onun için bu sistemi getirmek zorundayız. “Hayır” çıkarsa yeni tedbirler alınır o ayrı bir şey ama bizim bakış açımız budur. Biz 15 Temmuz’dan sonra normalleşmemiz gerekir bunu yapmamız için de mecliste bunu çözelim dedik. Halka gidelim hakem olsun halk ne isterse ona göre davranalım dedik. MHP olarak da bunu yolunu açtık. Haksız mıydık? 15 Temmuz’u hep birlikte yaşamadık mı? Bir daha böyle hadise yaşanmaması için sonucun böyle çıkması büyük bir zaruret
-Partinize yönelik eleştiriler var AK Parti’ye destek verdiğinizden ötürü
“15 Temmuz’u görmeden siyaset yapamazsınız”
Meyvalı ağaç taşlanır. MHP’nin siyasette etkin ve dominant rol oynaması muhalif kesimlerce kıskanılıyor. MHP’nin yıllar boyunca ileri sürdüğü hemen bütün tezlerde haklı olduğu ortaya çıktı. Şimdilerde AKP eski yanlışlarını terk ederek MHP’nin öteden beri savunduğu fikirlere yakın veya paralel uygulamalara imza atmaya başladı. Bu da muhalifleri ve muarızlarımızı rahatsız ediyor. Bu yüzden partimiz hakkında birtakım temelsiz yakıştırmalar ortaya atılıyor, asılsız itham ve suçlamalardan ibaret karalama kampanyaları yürütülüyor.
Biz AK Parti’ye destek vermiyoruz. Ne AKP, MHP’nin arkasına takıldı ne de MHP, AKP’nin arkasına takıldı. Burada bir hedef birlikteliği var aynı hedefe doğru ilerliyoruz. 15 Temmuz çok önemli bir badire. Ülke ipten alındı. 15 Temmuz’u görmeden siyaset yapamazsınız artık. Parlamenter sistem de tıkanmalar meydana geldi. İlk tıkanma nerede meydana geldi. Biz cumhurbaşkanını halka seçtirdik. Halbuki parlamenter sistemde bunun böyle olmaması gerekir.
Başbakan nasıl yasama içerisinden çıkıyorsa cumhurbaşkanı da aynı şekilde çıkmalı. Dengeyi bozdunuz bir kere. Cumhurbaşkanını halk seçmesin mantığı ile söylemiyorum yanlış anlaşılmasın. Bu yetkiyi halk eline aldı ve seçiyorum dediyse o zaman hükümet sisteminde bazı değişiklikleri ona göre adapte etmelisiniz.
-15 Temmuz Türkiye’de “Başkanlık Sistemi” olsaydı yaşanmaz mıydı?
Öyle bir zorlama sonuç çıkarmayalım. Eğer 15 Temmuz’a gelinen hadiselere merhale merhale baktığınızda bunun çok yeni bir hadise olmadığını görüyorsunuz. 30-40 yıllık bir FETÖ terör örgütünün geldiği noktada olmazdı diye bir sonuç çıkaramazsınız. Benim orada vurguladığım şu parlamenter sistem ile oynamışsınız bir kere o ihtiyaca cevap verecek halden kısmi olarak çıkarmışsınız.
-“Hayır” çıkarsa MHP içindeki muhalif isimlerin de varlığı altında MHP’de bir lider arayışı olur mu?
“SİYASİ ATIK DURUMUNDALAR”
“Hayır” çıkması halinde biz yolumuza devam ederiz. Biz köklü bir siyasi partiyiz. Dolayısıyla bu tip sonucu halkın iradesi olarak kabul ederiz. Hayır çıkması partimiz içinde lider sorununu yada çatışmayı getirmez. Geçmiş dönemde bazı huzursuzluklar oldu doğru. Ama o isimlerin bir kısmının partiyle ilişkileri kesildi. Yani siyasi atık durumundalar. Partiden itildiler atıldılar ne derseniz deyin adına. Dolayısıyla onların partiyle ilgisi kalmadığı için bunlara muhalefet demek de çok doğru değil. İç muhalefet diyorsanız o partiyle illiyetiniz bağınız olmalıdır. Şimdi istedikleri yere gidiyorlar dolanıyorlar icraat yapıyorlar bizi ilgilendirmiyor.
-Özellikle 15 Temmuz’dan önce Meral Akşener rüzgarı esti ardından bir durulma oldu ancak görüyoruz ki; Akşener yine sahalarda. Şimdi durumu nasıl görüyorsunuz?
O belli çevreler tarafından -basın yayın organları da var maalesef- pompalanan hadiseydi.Biz öyle görmüyoruz. Bu süreçte bildirim toplantıları yapıyoruz. Kalabalıklarımızı çok net olarak görüyoruz. “Hayır” sonucu partimizi etkilemez. Yoluna devam eder MHP. Son yıllarda çözüm üretme veya yeni çıkış yolları bulma noktasında MHP mahir olduğunu gösterdi. 367 krizinde demokrasinin önündeki tıkacı biz kaldırmadık mı? Başörtüsü meselesinde iktidara destek olmak suretiyle meseleyi tamamen ortadan kaldırılmasına vesile olmadık mı?
Geçmişe gittiğinizde de aynı özellikleri görürsünüz. Bizce aslolan mevzu ülkenin geleceğidir. Ülke insanını mutluluğudur refahıdır. Onları ilgilendiriyorsa biz parti olarak kendimizi geri çekeriz önce o problemin çözülmesine yardımcı oluruz. Nitekim Anayasa değişikliği konusunda Mhp’nin yaptığı hamle de o tarihi çıkışlarından esinlenerek kararlaştırılmıştır.
-Partinizden ihraç edilen isimler "seçimler ertelenecek" iddiasını gündeme taşıyor. Buradaki amaç nedir sizce? Sinan Oğan "AKP'nin yeni planı, ülkücülerin arasına kan davası sokarak referandumu iptal ettirmek" dedi
“Eğer MHP “Hayır” deseydi “Evet” diyeceklerdi”
Bu onların hüsnükuruntusu, hatta beklentisi. Asıl amaçları dikkat çekerek basında yer almaya çalışmak. Bu türden boş iddiaların amacı, kamuoyunda kafa karışıklığına, tereddüde yol açmaktır. Ancak hiçbir sonuç getirmez.
Kendi mizansenlerini ortaya koyuyorlar. Bunları söylemek suretiyle söylediklerinin basın yayın organlarında yer almasına çalışıyorlar asıl gayeleri o. Varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Şimdi o isimler bir dönem Mhp’de genel başkanlık yarışına girdiler aynı isimler bunda başarılı olamadıklarını gördüğünde bu sefer “hayır” propagandasını arkasına saklanmaya çalıştılar. Eğer MHP “Hayır” deseydi “Evet” diyeceklerdi.
-Ak Partiyle Mhp’nin Ortak miting yapacak beklentisi vardı. Ancak Başbakan’da açıklama yaptı ki; yapılmayacak. Neden?
Her şeyden evvel iki farkı siyasi partiyiz. Hedefte aynıyız diye iki siyasi partinin tek bir propaganda yapması rahatsızlık meydana getirir. Buna gerek yok. Ortak mitingle elde edileceği umulan sonuç ayrı yapıldığında daha fazlasıyla ortaya çıkar. Aslında ne Sn.Başbakan ne Genel Başkanımız biz ortak miting yaparız demedik. Bu beklenti neden bu kadar arttı onu da anlamak zor. Ama olmayacak onu da söyleyeyim.
- Referandumdan “Evet” çıkması halinde Sn. Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı olabileceği yönünde bir iddia ortaya attı Melih Gökçek. Sn Bahçeli cevap verdi ancak böyle bir beklenti hakim sanırım
Bu tür iddiaları veya beklentileri çok da kötümser olarak yorumlamamak lazım. Ama Genel Başkanımız net bir şekilde böyle bir şeyin söz konusu olmadığını ifade etti. Beklenti neden öyle oluyor? 15 Temmuz’la birlikte Mhp’nin dik durduğunu vatandaş görüyor ve kendince Genel Başkanımızı bir yere koyuyor. “O halde muhafazakar, milliyetçi ve mukaddesatçı yapıya sahip iki parti de bu anlamda birlikte niye olmasın” şeklinde sorular ister istemez akla takılabiliyor.
Ülke bütünlüğü konusunda iktidar partisiyle hemfikiriz, bundan rahatsızlık duymamak lazım. iki ayrı siyasi kimlikle de bunlar gerçekleşebilir. Ama bizim siyaseten iktidar partisiyle ayrıldığımız hususlar da var
-Sn. Bahçeli Cumhurbaşkanı adayı olur mu? Böyle bir tartışma var mı?
İsterse olur. Şu anda böyle bir tartışma yok böyle bir konuyu gündeme getirmiş değiliz. Ayrıca bunu konuşmak için henüz erken. Zamanı geldiğinde konuşulur.
-Muhalefet yeni sistemin federal yapıya dönüşümüne müsait olduğunu düşünüyor. Üniter yapının bozulmasının riski var mı? Ne dersiniz?
“Farklılıkları bilmezseniz yalan beyanda bulunursunuz”
O kadar da yanlış bir iddia bulunuyorlar ki. Şimdi 18 maddeye bakınız lütfen neresinde eyaletle ilgili bir kanun değişikliği var veya neresinde rejim değişikliği var? Eyalet sistemine geçiş bir kanun meselesidir zaten. Cumhurbaşkanı kanun çıkaramaz ki. Sadece bütçe ile ilgili bir kanun teklifi verir onun dışında cumhurbaşkanı kanun çıkaramaz; o Meclisin işi. Dolayısıyla eyalet sistemi olmaz. Eğer ABD’ye bakıp da oradan hareketle bir şey söylüyorlarsa orada da şu noktada yanılıyorlar.
Bizim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemimiz -benzer yönler olmakla birlikte- Amerikan sisteminden farklıdır. Orada eyaletler vardır doğru neden vardır Amerika 1774’te kurulurken Philadelphia kıyılarındaki 13 tane koloniden meydana geldi; hepsi ayrı eyaletti. Sonra diğer eyaletlerle birleşti ve netice itibarı ile 52’ye ulaştı. Yani kuruluşta bir eyalet sistemi var onlarda zaten. Bizde öyle değil. Bizim 1923’teki kuruluşumuzda üniter yapı var. Bu farklılıkları bilmek lazım. Bunları göz ardı ederek yorum yaparsanız yalan beyanda bulunursunuz
-“Tek adam”, “Diktatörlük” iddiaları için ne diyorsunuz? Muhalefet bu argümanı çok kullanıyor
“Her tek adam, diktatör demek değildir”
Türk milleti kendi bağrından başına geçireceği insanı seçer, diktatör çıkarmaz. Bizde diktatör hiçbir zaman olmadı. Mesela Hitler bir diktatördü ama böyle bir örnek Türk tarihinde yok. Geçmişte çok kuvvetli sultanlar gelmiştir. Çok dirayetli liderler gelmiştir..Atatürk çok dirayetli önemli bir isimdi ama diktatör değildi. Tek adam diyebilirsiniz.
Her tek adam, diktatör demek değildir.Millet lider olarak bir kişiyi başa getirir ve o da güçlü bir liderlik ve devlet adamlığı sergilerse hep onun dediklerini yapar. O zaman güçlü lider, tek adam gibi gözükür. Bu şekilde tek adamlık da halkın kabullenişi, sevgisi vardır. Dolayısıyla buradan hareketle çıkardığım sonuç şudur: Bu aziz millet referanduma gittiğinde kendi bağrından bir diktatör çıkarmaz.
-Devletin bekasına dönük tehdidi parlamenter sistem gideremez diyorsunuz. Muhalefet de yeni sistemin nasıl giderebileceğini soruyor. Ne dersiniz?
“Mevcut sistem tehditleri bertaraf edemiyor”
15 Temmuz süreci, mevcut durumun sorunlara çözüm üretemediğini ortaya koydu. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle başlayan yönetim karmaşası, zamanla fiilî yönetim tarzını ortaya çıkardı. Türkiye’nin parlamenter sistem geleneği temelinden sarsıldı. Biz o zaman boşuna “Hayır.” demedik. Bu konuda da haklı çıktık.
Karmaşa üreten yeni yönetim tarzı, hukuksuzluğu, hukuksuzluk da tehditleri tetikledi. Türkiye’nin beka sorunu var diyorsak bu şu anlama geliyor: Mevcut yapı Türkiye’nin sorunlarını çözemiyor, aksine daha çok içinden çıkılmaz hâle getiriyor. Türkiye içeriden ve dışarıdan varlığına yönelen tehditleri mevcut sistemle bertaraf etmekte zorlanıyor.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi tercihinden geri dönülmeyeceğine göre; bunu tamamlayan, altını dolduran ve hukuki altyapısı sağlam yeni bir model oluşturmak zorunluluk olarak görünüyor. Yani Türkiye’nin güçlü bir yönetim modeline şiddetle ihtiyacı var.
-Türkiye’nin kırmızı çizgisi Kerkük’te yaşanan bayrak krizi için ne dersiniz? Kamu binalarına da Kürdistan bayrağı asıldı. İlerleyen dönemde bu durum devam ederse Türkmen ve Kürtler arasında çatışma çıkabilir mi?
“Kerkük’te istenmeyen sonuçlarla karşılaşırız”
Kerkük’te çatışma riski her zaman var. Kerkük fotoğrafına daha geniş perspektiften bakılmalı. Bu konu hem Irak’ın toprak bütünlüğüyle, hem Türkiye’nin güvenliğiyle hem de o topraklardaki soydaşlarımızın varlığıyla alakalı. Bu üç temel unsur bir arada değerlendirilmeli ve hiçbirinden taviz verilmemeli. Üç unsuru içinde barındıran seçenekler daima Türkiye’nin planları arasında olmalı.
Türkiye hinterlandı olan topraklarda hayati çıkarlarını korumak zorunda. Bu konuda her türlü fedakârlığa katlanılmalı, ne gerekiyorsa yapılmalı.
Biz iddia ediyoruz; Irak’ta kalıcı barış ve yerel unsurlar arasındaki uyum, Türkiye’siz sağlanamaz. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünün de bölge barışının da garantörüdür. Ancak Irak’ta uluslararası aktörlerin oynadığı satrançta mutlaka Türkiye de masada olmalı, kendisine rağmen Irak’taki çoklu sorunların içinden çıkılamayacağını muhataplarına iyi anlatmalıdır. Suriye’de olduğu gibi, gerekirse diplomasinin yanına askerî seçenekler eklenerek ilgililer ikna edilmelidir.
Türkiye Irak konusunda elini güçlendirecek ve uluslararası aktörleri ikna edecek caydırıcı formüller bulamazsa elbette Kerkük’te istenmeyen sonuçlarla karşılaşırız.
Avrupa'da son dönemde yayılan Türkiye düşmanlığı ve islamofobi ve Erdoğan fobisini neye bağlıyorsunuz?
Aslında islamofobinin en güçlü damarını Türk düşmanlığı oluşturuyor. Eskilere, tarihî ön yargı ve korkulara dayanan bir düşmanlık bu.Batı dünyasında eskiler yenilere genetik hafızayla bunu taşıyor.
Avrupa dünyası gerileme dönemine girdi. Türkiye ise aksine güçleniyor. Mevcut sorunlarına rağmen göz dolduruyor. 2008-2012 krizinden Avrupa ülkeleri çok ciddi etkilenirken Türkiye bundan en az zararı gördü. Böylece küresel krizlere karşı dayanıklılığını ispatladı.
Diğer taraftan Avrupa birliği de giderek zayıflıyor. İngiltere’nin Birlikten ayrılması bunun bir göstergesi. Avrupa’nın varoşu sayılan ülkelerin gereken şartları taşımamasına rağmen Türkiye’ye tercih edilerek Birliğe alınması, düşüşü ve marjinalleşmeyi hızlandırdı.
Türkiye’nin önünü kesmeye çalışan Batı dünyası, şimdi Sayın Erdoğan üzerinden saldırıyor. Sayın Erdoğan’ın, Batılı liderlerin hatalarını alışık olmadıkları şekilde açık sözlülükle ve diplomasiye başvurmadan yüzlerine vurması da düşmanlığı körüklüyor.
Cumhurbaşkanı; ‘16 Nisan bitsin, masaya oturup konuşacağız, bu devran böyle yürümez” dedi. AB’ye girme söylemi artık bitecek mi?
“AB macerası son bulabilir.”
Türkiye-AB ilişkileri hiç olmadığı kadar sorunlar ve handikaplarla malul. AB ülkeleri Türkiye’ye yönelik ön yargılarını bir kenara bırakmaz ve antidemokratik tutumlarını sürdürürlerse, AB macerası son bulabilir.
AB olmazsa hangi birlik olsun dersiniz ya da bir birliğe ihtiyacımız yok mu?
Türkiye, artık ne AB’ye ne ABD’ye ne de Rusya’ya muhtaç bir ülke. Kendi göbek bağını kesebilecek güçte. Ancak küresel hayatın, uluslararası ilişkilerin de birtakım dinamikleri, gerçekleri var. Uluslararası aktörleri dikkate almadan, diplomasinin evrensel kuralları olmadan 21. yüzyılda yol alamazsınız. Kendinizi uygar dünyadan soyutlayamazsınız.
Türkiye, dünyanın gerçeklerini dikkate alarak kendine elbette başka ekonomik, siyasi ve kültürel, hatta askerî birliktelikler bulabilir veya üretebilir. Yani AB, olmazsa olmazımız değil. Bununla birlikte AB ülkeleri kendi ortaya attıkları ilke ve kriterleri çiğnemekten vazgeçip Türkiye ile ilgili tutumlarını değiştirirlerse neden AB yolculuğu devam etmesin? Biz bu konuya asla at gözlüğüyle bakmıyor, yerkürenin dinamiklerini asla göz ardı etmiyoruz.
Ve tabii Rusya ve Suriye’de yaşanan gelişmeler. Rusya’nın Afrin’de izleme yeri açması ve verilen YPG armaları pozlar… Ankara ne yapmalı sizce?
Çok açık. Fırat kalkanı Harekâtı’yla ne yapılması isteniyorsa aynı ruh ve niyetle yola devam edilmelidir. Sayın Erdoğan’ın, Türkiye’nin güvenlik konseptinin değiştiğine, artık savunmadan hücum seçeneğine geçildiğine dair açıklamalarına katılıyoruz. Türkiye kendi güvenlik çıkarları için asla geri adım atmamalıdır. Zor, oyunu bozar.
Bugün Türkiye, Suriye konusunda güçlü bir şekilde masadaysa bunu askerî ve diplomatik gücünü kararlı surette kullanarak oyunu bozmasına borçludur. Rusya’ya da terör örgütü PYD ile flörtün nelere yol açacağı lisanımünasiple anlatılmalıdır.